Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Cuma, Nisan 19, 2024

Dinde Aslolan Amaçtır, Araç Değildir

Geçen hafta “dini, 21. asrın aklıyla anlamak/yorumlamak” başlığı altında; “iman esaslarından şirk koşmaya, yaratılış ayetlerinden kadere, haktan adalete, haramlardan ahkama, taharetten hacca, zekattan kurbana, mirastan kıssalara, kölelik-cariyelikten nikaha, şefaatten tevekküle, takvadan salih amele kadar bütün konuların –geçmişin aklıyla (bilgi ve kültürüyle) değil- çağın aklıyla/bilimiyle yeniden ele alınıp değerlendirilmesi ve güncellenmesi zorunludur. Yani tüm konular çağın diliyle, çağın idrakine sunulmalıdır ki çağımızı aydınlatmış olsun. Aksi takdirde çağın gençlerini inandıramazsınız ve gelecek nesilleri kazanamazsınız” tezini dile getirmiştim.

Kimi yorumcular, “haccın yılda birden fazla yapılması ve zekatın yeniden düzenlenmesi gibi ibadi konular nasıl güncellenir” diye eleştirel soru sormuşlardı. Dolayısıyla eleştirilere cevap vermek ve ilgili konuları açığa kavuşturmak vazife oldu.

Başta şunu belirtelim ki dinin gönderiliş amacı; insanları kula kulluktan kurtarıp Allah’a kul etmek, adaleti sağlayıp haksızlıkları önlemek ve insanları huzurlu kılmaktır.

Evet, İslam dininin merkezinde –tabiatında- insan vardır. İnsan, ancak adaletle huzuru bulur. Dolayısıyla adaleti sağlamayan bir din, Allah’ın dini olamaz. Kur’an ayetlerinin indiği döneme baktığımızda, dinin amacının tamamen adaleti sağlama, insanı zulümden kurtarma ve özgür kılma olduğunu rahatlıkla görebiliriz.

Her şeyden önce, “dinde aslolan değerlerin, araçlar değil, amaçlar olduğu”nu temellendirmek gerekir. Bu temel ilkeyi kabul etmediğimiz sürece, dinin maksadını kavrayamayız.
Bu temel ilkeyi hatırlattıktan sonra şimdi hac konusuna dönelim.

Evet, hac ibadeti sosyal ve ekonomik (güç yetirme) ayaklar üzerinde yürüdüğü için bütünüyle -çağın konjonktürüne göre- yenilenmelidir. Yıl içerisinde kaç kez hac ibadeti yapılacağından, orada ne kadar kalması gerektiğine, M. Haramın çevre düzenlemesinden, Arafat, Müzdelife ve Mina’nın ağaçlandırılması ve akışı sağlayacak her türlü tedbirin alınmasına, Kurbanlıkların kesimi ve paraya dönüştürülmesinden, tüm gelirlerin nerelere ve kimlere harcanmasına, İhram değişikliğinden, saçları tıraş etme ve her türlü temizliğe varana kadar tüm eylemler yenilenerek kolaylaştırılmalıdır.
Bu yenilenmesi gerekenler içerisinde en çok dikkat çeken ve kabul edilmesi zor görünen, “yıl içerisinde biden fazla hac ibadetine izin verilmesi” hususudur; Onun için bu konu üzerinde durmak icab eder.

Hac ve umre ziyaretinin amacı, sembolik olan Allah’ın evini ziyaret edip Allah’ı tazim etmektir. Elbette pek çok yararları vardır; (Hac 28) ancak Allah tarafından bizden istenen, “nasıl ve ne zaman” gitmemiz değildir. Bizden istenen, insanların hac ibadetini yerine getirebilmeleri için engelleri kaldırmak, gidiş dönüşleri kolaylaştırmak, maksadı hakkında bilinçlendirmek, yasaklara daha dikkat etmek, M. haram ve çevresini temiz tutmak, Allah’ın ihsan ettiği nimetlerden faydalanmak ve ihtiyaç sahiplerini de yararlandırmaktır. (Hac 25-29)

Evet, diğer hususlarda olduğu gibi Hac ibadeti için de aslolan araçlar değil, amaçlardır. Mesela hayatımızı sürdürmemiz için gıda almak zorundayız. Gıda alırken çatal, kaşık veya el araçları ile yemek önemli olmadığı gibi, günün şu veya bu saatinde yemek de önemli değildir.

Tıpkı yemek gibi, Kabe’yi –Allah’ın evini- ziyaret edip Allah’ı tazim etmek bir zorunluluktur; fakat M. Haram’a giderken, yaya veya binek araçları ile gitmek önemli olmadığı gibi, şu veya bugünde gitmek de önemli değildir. Zaten Rabbimizin de “şu ayda, şu günde evimi tavaf edin” diye bir bildirimi yoktur. Aksine, “hac belirli aylardadır” (Bakara buyurarak, haccın farklı zamanlarda yapılabileceğine imkan vermiştir.

Tabi, bazı kimseler, “Muhammed as ve beraberindeki Müslümanlar, Zilhicce ayının 9-12 günlerinde (632) hac ibadetini yerine getirdiler; dolayısıyla bu günler dışında hacca gidilemez” diyebilirler; ancak bu söylemin bir kanıtı olmadığı gibi, bugün için hiçbir kıymeti de yoktur; zira “gün dayatması” milyonlarca insanın hac etmesini engellemekte ve maddi-manevi sıkıntılara sebebiyet vermektedir.
Zilhiccenin 9-12 günleri, hac etmek isteyen Müslüman nüfusu kaldırabilseydi, elbette değişikliğe gerek kalmazdı ve bu tarih geleneği sürdürülürdü; ama maalesef Zilhicce ayının 9-12 günleri Müslüman nüfusu karşılamamakta ve zaruret doğmaktadır.

Bilindiği gibi her yıl yüz milyona yakın insan müracaat etmektedir. Bu müracaatlar kura sistemine tabi tutularak (kota uygulanarak) yılda ancak 2-3 milyon kişi gönderilmekte, diğerleri engellenmektedir. Engellenenlerin bir kısmı 5-10 yıl bekledikten sonra ancak gidebilmekte, bir kısmı da bu bekleme esnasında ya ekonomik sıkıntılardan, ya hastalıktan, ya da hayatını kaybetmekten dolayı gidememektedir.

Bir de şöyle düşünelim: Yüz sene sonra -Çin ile Hindistan’ın (üç milyar) Müslüman olması ile- Müslüman nüfus beş milyara çıksa, “biz, Zilhiccenin 9-12 günleri dışında kimseyi alamayız; dolayısıyla toplam iki-üç milyon kişiyi ancak kabul edebiliriz” mi diyeceksiniz?

Tekrar ederek söyleyelim ki din/İslam; adaleti sağlamak, insanların hayatlarını düzenlemek, kolaylaştırmak ve her türlü engelleri kaldırmak için Allah tarafından indirilmiştir. Resuller dahil hiç kimsenin insanların inanç ve ibadetlerine engel olmaya, özgürlüklerini kısıtlamaya ve zorluklar çıkartmaya hakkı ve yetkisi yoktur. Kaldı ki dinin sahibi Allah, “Allah sizin için kolaylık diler, zorluk dilemez” (Bakara 185) buyurarak, temel ilkeyi koymuştur.

Şimdi bir kez daha düşünelim! Allah’ın bu “kolaylık ilkesi”ni de dikkate alarak hac ibadetinin önündeki her türlü sıkıntı ve engelleri kaldırmak mı vazifemiz, yoksa ne pahasına olursa olsun, Zilhiccenin 9-12 günlerinde ısrar ederek geleneği korumak mı?

Bilindiği gibi, Allah, her olayda iddia sahiplerinden kanıt/delil ister. Dolayısıyla “Zilhiccenin 9-12 günleri dışında hac ibadeti yapılamaz” diyen bu yasaklayıcı zihniyet, iddialarını ispatlamakla yükümlüdür.
Konuyu daha fazla uzatarak okuyucuları sıkmamak adına özetle belirtmek istiyorum ki dinde aslolan araçlar değil, amaçlardır. İkinci olarak belirtelim ki sosyal ve ekonomik hükümler illetlere (sebep, durum, maksat ve gerekçelere) bağlıdır. İlletler değişirse, hükümler de değişir. Hatta zaruretler, haramı bile helal kılar. (Maide 3)

Mesela, “savaş için besili atlar hazırlayın” ayeti/hükmü, o dönem için geçerliydi; zira o dönemde savaş atları bugünün tanklarıydı; ama bulunduğumuz 21. asırda bu hükümde ısrarcı olabilir miyiz?
Yine, Nebi as, “fıtır sadakasını “hurma, k. üzüm, arpa ve benzerlerinden veriniz” derdi. Bugün fıtır sadakasını bu ürünlerden verme konusunda ısrarcı olan var mı?

Hac ile ilgili düzenlemeler yapılmayacak ise, niçin Mina’daki cemreler betonlaştırıldı, M. Haram ve çevre düzenlemesi yapıldı, Kabe binası defalarca yıkılarak yükseltildi?

Düşünelim! Resulullah as bugün çıkıp gelse ve Müslümanların “zaman” mefhumundan dolayı hacca gidemediklerini görse, sizce ne der ve ne yapar?

Evet, tezim odur ki bizzat Allah, pek çok ay içerisinde haccın yapılabileceğine imkan verirken, hac ibadetini Zilhicce ayının 9-12 günlerine sıkıştırarak milyonlarca Müslümanı engellemek akıl tutulmasıdır ve dolayısıyla dinin amacını anlamamaktır.

Onun için “İslam İşbirliği Teşkilatı” bir an önce toplanıp bir “hac kurulu” kurmalı ve bu kurul -dünya Müslüman nüfusu dikkate alarak- yeni bir düzenlemeye gitmelidir. Bunu başardıkları zaman kota kaldırılmış olacak ve hiçbir Müslüman hac için mağdur olmayacaktır.

“İnsanların iyiliği için verilen misalleri, ancak aklını kullanan bilginler kavrayabilir.” (Ankebut 43)

NOT: Zekat ve diğer konulara değinemedik; haftaya inşallah…

Selam ve muhabbetlerimle…

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir