Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Cumartesi, Nisan 27, 2024

Besmelenin “B”si

İlk ayet. Fakat hemen aklımıza gelen ilk nazil olan ayet değil. Yüce kitabımız Kuran’ın başladığı ilk suresi olan Fatiha’nın ilk ayeti.


Kuran, Allah’ın sonsuz ilminden, hikmetinden, kudretinden, hazinesinden, basiretinden, rahmet denizinden damıtıla damıtıla süzülmüş, ilmek ilmek nakşedilmiş her bir harfi, kelimesi hatta noktasına, virgülüne varıncaya kadar tam bir ilim, ustalık ve mühendislik bir zekâyla hesaplanıp tanzim edilmiş yücelerin yücesi kitabımızdır. Evet, o yüce kitabımız Kuran’ın her hangi bir suresinin, ayetinin yerini değiştirecek olursak, öncekini sonraya sonrasını öne alacak olursak veya bırakın ayet ve surelerin yerlerini değiştirmeyi, bir harekeyle oynasak, esreyi fetha yapsak dahi bir anda birbirlerine sımsıkı dayanmış, kenetlenmiş domino taşlarının bir tanesinin yerinden alındığında, aniden dağılması gibi Kuran’ın da ruhu gider, sistematiği çöker, ilahi mesajı ruhu yok olur.


Hal böyle olunca, böylesine mükemmel matematiksel, mühendislik nizamla tasarımlanmış sureler ve ayetlerin bulunduğu yerler Allah’ın binlerce hikmetinin gereği olacaktır. Nasıl bir kitabın ilk cümleleri kendini ele veriyorsa Kuran’ın ilk suresi ve ayetleri de O’nun manasını, hikmetini, icazını, aritmetiğini ve üslubunu vazıh bir şekilde gösteren bir sure ve ayet olması gerekir. Bu ilk sure ve ayet aynı zamanda Allah’ı en iyi şekilde öğretecek ve anlatacak, Kuran’ı harika bir surette tanıtacak, insana kulluğunu tam idrak ettirecek, Kuran’ın fihristesi olacak, mahiyetini, manasını içinde özümsetecek, yani küçük bir Kuran olacak. İşte kitabımız Kuran’ın ilk suresi ve ayeti bu özellikleri taşıması gerekir.


Şimdi, Kuran’ın ilk suresine baktığımızda Fatiha suresi olduğunu görürüz. Fatiha suresi gerçekten bu meziyetlere haiz mi? Hz. Ali’ye atfedilen bir sözde “Bütün semavi kitapların esrarı Kur’an’dadır. Kur’an’daki, her şey Fatiha’dadır. Fatiha’daki her şey Besmelededir. Besmeledeki her şey Besmelenin ‘ba’sındasdır. Besmelenin ‘ba’sındaki ise onun altındaki, noktadadır.” Buyrulmaktadır. Bunu Kuduri, “Yenabiu’l-Mevedde” adlı eserinde rivayet etmiştir. Ve daha nice âlimler buna kıyasla çok sözler söylemişler ve Fatiha suresinin önemini ve yüceliğini belirtmişlerdir. Belki de Peygamberimiz(S.A.S) Fatiha’nın önemine binaen ‘‘Fatihatu’l-Kitab’ı okumayanın namazı yoktur.’’ Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 314 hadis-i şeriflerini buyurmuştur. Ve bu sebeple tüm namazlarımızda Fatiha suresini okuyoruz. Fatiha Kuran’ın ana konularını, can alıcı ilkelerini ve özelliklerini ihtiva ettiği için Kuran’ın anası manasına Ümmü’l-kitap denilmiştir. Bu isim verildiğine göre Kuran dürülmüş, bükülmüş ve küçültülerek Fatiha suresine montelenmiş, gizlenmiş ve sırlanmış bir kitaptır.


Kuranın ilk suresinin nasıl olması gerektiğini ve ilk suresi olan Fatiha’nın özelliklerini kavradıktan sonra gelelim ilk ayet ve meziyetlerine. Bu ilk ayet de ilk sure gibi hem Kuran’ı hem de Fatiha suresini kaplayacak bir manaya ve genişliğe sahip olacak. Aynı zamanda bu ilk ayet ve kelimesi öyle bir yapıya sahip olacak ki Allah’ın sonsuz kudrete sahip olduğunu, her şeyin mutlak yaratıcısı olduğunu ve tüm varlıkların O’na muhtaç olduğunu bildirecek. Fatiha’nın ilk ayetine Baktığımızda ‘Elhamdülillahi rabbil alemin’ olduğunu görürüz. Ve bu ayetin başlangıcı da Elhamd yani şükür yalnız ve yalnız Allah’adır.


Hamd, Allah’ın ne kadar büyük, ne kadar kudretengiz, tüm noksanlıklardan münezzeh olduğunu ve kulluğun sadece O’na yapılacağını bizlere öğreten, Allah’ın diğer tüm sıfatlarını bildiren ve nice sırlara havi bir kelimedir. Yine hamd, insanın kulluk bilincini şahikalara yükselten, kendinin Allah Tarafından yaratılmış biçare zayıf, aciz ve fakir bir varlık olduğunu iliklerine kadar hissettiren, kadere razı olmayı aşılayan ve insanın ahlakını ve diğer meziyetlerini arttıran yegâne bir kelimedir, haldir.


Hamd, bir tarzdır. Kulun iç âlemine çekilip Allah ile hem dem olma tarzıdır. Bir insan hamd ile Allah’ın kendisine karşı nimetlerin kıymetini bilir, anlar, fark eder. İşte bu fark edişle kendine bürünür, Cenab-ı Mevla’sının sevgisi, muhabbeti kalbinde ilmek ilmek örülür. Her hamdde, kişi Allah’a bir adım daha yaklaşır. O Allah’a yaklaştıkça Allah da ona koşa koşa yaklaşır. İşte böylece kul ile Rab birbirlerinde dem olurlar. Kul Allah’a yönelerek kulluğu bihakkın yerine getirir. Cenab-ı Hak da kuluna engin rahmetinden ve merhametinden bahşettikçe bahşeder.


Hamd, kulun kulluğunu anlamasıdır. Hamd etmek bir insanın kulluk bilincinin zirvelere çıkması demektir. Şükreden kul elinde bulundurduğu nimetlerin (kazandığı her şey ev, araba, makam, mevki, eş, çocuk, aldığı nefes, göz, kulak, sağlık, afiyet vb.) hepsinin Allah tarafından kendisine bir ikram, lütuf olduğunu bilir. Nimetleri bilen kişi kendi aciziyetini idrak eder. Aciz ve fakir olduğunu her şeyin (iyilik, kötülük, musibet ve hayır) Allah’tan geldiğini tam anlar. Böyle bir kul Allah’a nasıl nankörlük edebilir? Günah işleyebilir? İbadetlerden uzaklaşabilir? Her zaman Allah’ın kendisiyle beraber olduğunu zerrelerine varıncaya kadar hisseder. Zira aldığı nefesi bile Allah verdiriyorsa her anını Allah görüyor ve onu gözetiyor bilincine erer. İşte kul, kul olmanın idrakine böylece Allah’a hamd ve şükrederek varıyor.


Yüce kitabımız Kuran ve O’nun ilk suresi ve ayeti Fatiha ve hamd. Kuran nasıl her yönüyle mükemmel, kusursuz, tüm bilgileri içinde barındıran (“Yaş ve kuru her şey Kitab-ı Mübin’de vardır.” En’am, 6/59.) İlahi Kelam olduğu gibi Fatiha suresi ve ‘Elhamdülillahi rabbil alemin’ ayeti de derin manalar ihtiva etmekte ve geniş, açılabildikçe açılan ufuklarla bezenmiş. Bu sebeple Fatiha suresini okurken biraz daha düşünelim, tefekkür edelim. Sanki Kuran’ı baştan sona okuyormuş hissine kapılalım. Özellikle ilk ayeti okurken Allah’ın sonsuz nimetlerini görüyor ve hissediyor gibi aklımıza getirelim. Tam bir şükür içinde olalım. Tabi ki her zaman Peygamberimizin şu hadisini hiç aklımızdan çıkarmayalım; El-hamdülillahi alâ külli hâl sivel küfri ved-dalâl yani “Küfür ve dalâletten başka her türlü hal için Allah’a hamd olsun’’ Tirmizî, Deavât: 45; İbni Mâce, Mukaddime: 23. Yaşadığımız her an Allah’ın bize bir lütfu olduğunu bilelim. böylelikle Allah’a günah ve isyankar geçirmediğimiz her halimize şükür olsun. Belaya da şükür, afiyete de şükür.

Yunus ne güzel demiş.

Cana cefa kıl ya vefa
Kahrın da hoş, lutfun da hoş,
Ya derd gönder ya deva,
Kahrında hoş, lutfun da hoş.

Hoştur bana senden gelen:
Ya hilat-ü yahut kefen,
Ya taze gül, yahut diken..
Kahrında hoş lutfun da hoş.

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir