Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Perşembe, Nisan 18, 2024

Uçuk Fikirlerin Sosyolojisi

Psikolojisi de var tabii… Belki de sosyolojisinden daha önemli ve öncelikli… Her açıdan araştırmaya değer. Ama nasıl yapılacak? Gidip adama senin böyle böyle uçuk fikirlerin var, onları mı sorup niyetini deşifre edeceğiz. Neyse, nasıl yapılacağını bilmem, ama yapılması gerektiğine inanıyorum.

Burada benim yapacağım kısa bir deneme… Geçmeden şu hususu da hatırlatmak isterim: Uçuk fikir deyince ilk akla gelen sorun neye göre uçuk fikir? Fikrin uçuk olduğunu kim tayin ediyor? Zaten insanlar buna da sığınarak, yani otorite boşluğundan yararlanarak her türlü fikre açık hale gelmiyor mu? Evet, fikrin uçuk olduğunu kim tayin edecek? Bizde kilise yok, konsiller yok! O zaman diyanet mi ilahiyat fakülteleri mi yoksa ehl-i sünnetim diyen cemaat veya tarikatler mi tayin edecek? Hiç biri değil. Benim vardığım kanaat şu: Ümmetin peygamber ve sahabeden bu yana (ittifakla) getirdiği ve taşıdığı amel ve itikat. Ve bu amel ve itikadı hangi alimler topluluğu temsil ediyorsa o… Burada ulemânın rolü inancı belirlemek değil, tescil etmektir. İnanç belirlemek ulemânın haddine değildir. İnancı Allah belirler, peygamber öğretir, sahabe aktarır, ulema tescil eder. Süreç bana göre böyledir. Bu, belirleyici olmalıdır. Buna aykırı olmayan fikirlerin önü alabildiğini açılmalı, bu fikirler tartışılmali ancak buna aykırı olanlar ise izole edilmelidir. Her dinin her ideolojinin her devletin her milletin kırmızı çizgileri vardır. Laik ve demokratik devletin kırmızı çizgilerine kuzu kuzu uyup iş dine gelince düşünce özgürlüğü demek bana göre aymazlıktır. Şayet peygamber ve sahabenin getirdiği, taşıdığı, naklettiği hususlara da itiraz edilecekse “onun din olduğunu nereden bileyim, beni bağlamaz” denilecekse, işte bu nokta tuzun koktuğu noktadır; artık bu nokta ilmin değil tıbbın sahasına girmektedir, yapacak bir şey de yoktur, duadan başka…

Gelelim kısa denemeye… Şöyle ki:

Uçuk fikirlere sahip olanların derdi “ben” olarak gözüküyor. Mutedil fikirlere sahip olanların derdi ise “sen”dir. Uçuk fikirlere sahip olanların derdi “ben”in geleceğidir. Mutedil fikirlere sahip olanların derdi “sen”in yani toplumun geleceğidir. Mutedil fikirlere sahip olanlar düşünürken, eylerken, üretirken, acaba insanların sapmasına vasıta olur muyum hassasiyetiyle yarın ahirette Allah’a nasıl hesap vereceklerini de düşünürler. Uçuk fikirlere sahip olanlar bu hassasiyeti değil sadece özgür düşünce hassasiyetini hesaba katarlar. Uçuk fikirlere sahip olanların derdi “ben” olduğu için bireysellikleri ile yetinirler. Toplumun ne düşündüğü onları ilgilendirmez. Kendilerince “değerli yalnızlık” içinde yaşamayı tercih ederler. Mutedil düşüncelere sahip olanlar toplumcudur. Sadece kendilerinin değil toplumun da selametine önem verirler. O halde mesele sanki şuraya gelip odaklanmaktadır:

Düşünce sırf düşünce için midir yoksa toplum için midir? (Buraya Allah için midir, sorusunu da ekleyebiliriz) Düşünce sırf düşünce için olacaksa özgürlüğün önü alabildiğine açılacaktır. Örneğin, çağdaş Müslüman bir filozofun dediği gibi: Bir filmde açık saçık sahneler olup da bunlar düşüncenin ürünü ise din bunlara müdahale edemez!! Düşünce sırf toplum için (diğer bir ifadeyle Allah için olacaksa) olacaksa düşünce özgürlüğünün önünde birtakım engeller olacaktır. Bu engellerin illa devlet tarafından konması gerekmez. Vicdan da (dinsel etkilenme de) burada önemli bir yere sahiptir.

Bu durum şuna benzer: Sanat sırf sanat için midir yoksa toplum için midir? Sanat sırf sanat için olacaksa her türlü görsellik, heykellik meşru olabilecektir. Ama sanat toplum için olacaksa sanata bir sınır konulabilecektir.

Benim arzum bu sınırların devlet veya toplumun bir kesimi tarafından baskı yoluyla belirlenmesi değil, onları Müslüman vicdanının kendi din, tarih ve medeniyetine bağlı kalarak belirlemesidir. Ancak Müslümanda din, tarih ve medeniyet şuuru zayıfladıkça ve hiçbir eleştiriyi dikkate almayınca ister istemez zamanla toplumsal reaksiyon da gündeme gelebilecektir.

Bütün bunlarla birlikte laik bir toplumda yaşadığımız da hatırlanmalıdır. Laik bir toplumda Müslümanların yapacağı şey yerine göre yumuşak yerine göre sert eleştiriden ötesi değildir. Mesela siyasilerin dinle ilgili yanlış uygulamalarını bunun dışında tutmak gerekir. Zira siyasilere oy veriyoruz ve bu oyun hesabını sormak hakkımızdır. Gerekirse baskı grupları oluşturmak da mümkündür. Ancak konu ilim ve düşünce olursa yapilabileceğin en fazlası sert bir eleştiridir.

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir