Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Cuma, Mart 29, 2024

Kalem 13’teki ‘’Zenim’’ Kelimesi Ne Demektir? -Bu Bir Küfür Mü?-

Kur’an ‘’hiç kimse bir başkasının günahını yüklenmez’’ diyen bir kitaptır, hem de defalarca(6/164;17/15;35/18;39/7;53/38).

Ve ‘’kimse -oğlu/babası olsa bile- günahını bir yakınına/akrabasına transfer edemez’’ diyen bir kitap(35/18).

Kur’an bu ilkelerini net bir şekilde bildirdiği gibi  -uygulamadan- buna dair somut örnekler de sunar bize;

Örneğin İbrahim as müşrik babasının, Lut nebi kafir karısının, Nuh nebi kafir oğlunun, mümin kadın(Asiye) kocası olan ve Rablık taslayan Firavun’un günahını yüklenmiş değildir.

Yani müşrik bir baba oğlunun, kâfir bir kadın kocasının, kâfir bir oğul babasının Nebi olmasını engellememiştir.

Böyle bir kitabın, anne-babası da olsa başka birinin zina suçunu/günahını çocuğuna yüklemesi ve onun bundan dolayı ‘’soysuz/piç’’ diye aşağılaması nasıl mümkün olabilir?

Nitekim ‘’Onları babalarının adıyla çağırın, Allah katında doğru olan budur. Eğer babalarının kim olduğunu bilmiyorsanız onlar din kardeşleriniz ve dostlarınızdır. Yürekten kasıtlı olarak yapmadıktan sonra hata ile söylediğiniz sözlerden dolayı size bir günah yoktur. Allah, bağışlar ve ikram eder.’’(33/5) diyen Kur’an değil mi?

Demek ki -veledi zina olanlar da dahil- babalarının kim olduğunu bilmediklerimiz ya din kardeşimiz ya da dostumuzdur, bunu böyle kabul edeceğiz. Neden? Çünkü -eğer öyle ise bile- bu zina onun fiili değil, onun günahı değil de ondan.

Hiç kimseyi, en yakın akrabasının, hatta anne/baba veya oğlunun bile günahından sorumlu tutmayan, övgüyü de yergiyi tamamen bireyin kendi fiillerine bağlayan Rabbimiz (subhanehu ve teala), Sen ne yücesin…

Ve onun bize örnek gösterdiği, ‘’örnek alın, onda sizin için güzel örneklikler vardır’’(33/21) dediği, ‘’o yüce bir ahlak üzeredir’’(68/4) dediği  Elçisi, sen ne güzel bir örnek, ne güzel bir rehbersin…

Böyle bir Allah veya (iddia sahibine göre) böyle bir Elçi, vaz ettiği tüm bu muhteşem ilkelerini yok sayacak ve onları tarumar edecek şekilde davranarak -velev ki babası belli olmasa bile- birine ‘’soysuz/piç’’ diyecek, öyle mi?

Hem de nerede? ‘’(Ey Muhammed) Şu kesin ki sen yüce bir ahlak üzeresin’’(68/4) dedikten hemen sonra yani aynı surede! Heyhat.

Şimdi gelelim ilgili ayetlere (Kalem suresini 10. Ayetinden itibaren naklediyorum, Mustafa Öztürk’ün mealinden);

10-13. ‘’(Ey Peygamberi] Sen sen ol, durmadan yemin ederek yalanlarını örtmeye çalışan, şeref ve haysiyetten nasipsiz olan, her daim onun bunun ayıbını arayan, Söz getirip götürerek kovuculuk yapan, dünya malına tapan ve kimseye zırnık koklatmayan, hak hukuk tanımayan, işi gücü günah işlemek olan, son derece kaba, üstüne üstlük soysuzun teki olan adama boyun eğme!

14. Neymiş, mal-mülk, oğul-uşak/taraftar sahibiymis! Mali mülkü, taraftan var dive [Velid b. Muğire denen] o soysuz adama sakın boyun eğme!

15. Ona ayetlerimiz okunup tebliğ edilince, “Bunlar eskilerin masallarıdır.” der.

16. Biz yakında onun burnunu sürtecek, onu zelil ve rezil edeceğiz.’’ (Kalem, 68/10-15, Mustafa Öztürk meali)

Görüldüğü üzere ‘’sakın boyun eğme’’ denen bu kişinin/karakterin ilgili ayetlerde sıralanan ve yerilen tüm özellikleri onun soyu, sopu, nesebi değil- ONUN KENDİ FİİLLERİDİR;

Durmadan yemin eden, yalanlarını bu şekilde örtmeye çalışan, şeref ve haysiyetten yoksun olan, her daim onun bunun ayıbını arayan, söz getirip götüren, kovuculuk yapan, dünya malına tapan, kimseye zırnık koklatmayan, hak hukuk tanımayan, işi gücü günah işlemek olan, son derece kaba, üstüne üstlük ZENİM, malı mülkü, oğlu-uşağı var (diye böbürlenen) ve ayetler okununca da ‘’bunlar eskilerin masalları’’ diyen bir kişi/karakter.

Dolayısıyla hem bu pasajı (siyak-sibakı) hem de yukarıda naklettiğimiz Kur’anî ilkeleri dikkate aldığımız zaman rahatlıkla görebiliriz ki, 13. Ayette zikredilen ‘’zenim’’ ifadesi de, yerilen bu kişiye/karaktere ait bir FİİL’DİR. Bunun aksi düşünülemez.

Nitekim tüm klasik tefsirler ‘’zenim’’ kelimesinin ‘’veledi zina’’dan başka anlamlarının da bulunduğunu nakleder. Buna Kalem 13’ün dipnotunda Mustafa Öztürk’ün ‘… Zenim kelimesi ise klasik tefsirlerin hemen hepsinde ağırlıklı olarak veledizina” diye tefsir edilmiştir (Bkz. Fahreddin er-Razi, Mefatihu’l-Gayb, xxx. 74-75; Kurtubi, el-Câmi”, XVII. 162-153).’’ İfadeleri ile kaynak gösterdiği Razî ve Kurtubî tefsirleri de dahil.

Nitekim Razî, zenim kelimesinin ‘’kaba-saba, kalbi katılaşmış, her türlü günahı işleme cesareti gösteren, “tıpkı koyunun kulağındaki dilik ve kesik ile tanınması gibi, şer ve kötülükle tanınan bir adam’’ anlamına da geldiğini nakleder. Kurtubî’deki nakillere göre de ‘’koyun nasıl kesik kulağı ile tanınıyorsa, bu da adilik ve bayağılığı ile tanınan adi ve bayağı kimse’’ demektir (İkrime). İbn Abbas’a göre de ‘’koyunun kesik kulağı ile tanındığı gibi, kötülükle tanınan kimse’’ ve yine ona göre ‘’kusurları ile tanınan kimse”,  ‘’çokça zalimlik eden kimse’’ demektir (Kurtubî). (Bu arada M. Öztürk’e göre tefsir dediğimiz şey, ayetin nüzulüne tanıklık eden ashabın nasıl anladığını tespit etmekten ibaret değil mi idi? Ne oldu bu ilkesine?). 

Demek ki neymiş, Kalem 13’teki zenim?

Kaba, saba, şer ve kötülükleri/adilikleri/kusurları ile tanınan zalim ve şımarık kimse/ler. Bağlama en uygun tanımlar bunlardır. Bunlardan hangisini tercih edersek edelim, bu onun fiilidir, nesebi-soyu sopu değil.

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir