Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Çarşamba, Nisan 24, 2024

Hadis ve Sünnet Farklı Mı?

Bir açıdan farklı değil, ama iki açıdan farklıdır.
Bir açıdan kastım hadis ilminde sünnet ve hadisin aynı şekilde tarif edilmesidir. Yani tarifte eşittirler. Hadis veya sünnet Hz. Peygamber’in söz, fiil ve takrirlerine denmektedir. Hadis ilminin amacı Hz. Peygamber’e isnad edilen rivayetlerin subutunu araştırmaktır.

İki açıdan farklıdırlar:
a. Sünnet, hüküm itibariyle normatif bir karaktere sahiptir. Sağ elle yemek sünnettir deriz; sağ elle yemek hadistir, demeyiz, denilmez. Sağ elle yemenin sünnet olduğunu hadisten çıkarırız. Hadis, bize sünneti taşıyan bir formdur.
b. Sünnet ameldir, uygulamadır; öyle bir kaç kişinin ameli değil, topluma mal olan bir ameldir; hadis ise ahad olup birkaç kişinin rivayetidir.

Peki bugün mesele nasıl ele alınmaktadır? Mesela şöyle:
“Hadis ve sünnet ayırımı Şafii’den önce vardı. Ama Şafii, sünneti, hadise indirgemiş ve bu ayırımı yok etmiştir. Yani sünnetin yegane taşıyıcısı olarak ravileri sika ve senedi muttasıl sahih hadisi kabul etmiştir. Şafii’den önce İmam Malik, Medine ameli kriterini; Ebu Hanife ve Ebu Yusuf da ma’ruf sünnet ölçüsünü kullanarak (bazı) hadislerle amel etmemişlerdir.”

Ne oldu? Şafiî ile birlikte hadis ve sünnet ayrımı ortadan kalktı. O zaman buna göre bizim hadis ve sünnet anlayışımız Şafiî merkezlidir ve yanlıştır. Öyle midir?

Konu sanıldığı kadar basit değil, ama basitleştirerek anlatmak gerekirse;

Hz. Peygamber’e dayanan bir uygulama var ve merfu bir hadisle çelişmiyor. Şafiî için bunda bir problem yoktur.

Hz. Peygamber’e dayanmayan, ama 10-15 sahabeden nakledilen bir uygulama var. Merfu bir hadisle çelişmiyorsa sorun yok! Çelişiyorsa ne olacak? Bu noktada mezhepler ayrışıyor. Sahabenin uygulamasını kabul eder, ahad hadis reddedilir diyen de var; ahad hadis esastır, sahabenin uygulaması “haber, onlara ulaşmadı” şeklinde te’vil edilir diyen de…

Hz. Peygamber’e dayanmayan, ama toplumsal olarak süregelen bir uygulama var. Merfu bir hadisle çelişmiyor. Şafiî için bunda da muhtemelen problem yoktur. Nas gibi olmasa da kabul edilebilir bir şeydir.

Hz. Peygamber’e dayanmayan, ama merfu bir hadisle çelişen bir uygulama var. Yani peygamber veya sahabe olsun herhangi bir kaynağı olmayan ama toplumda süregelen bir uygulama… Asıl sorun budur. Ne olacak? Uygulamanın gücüne dayanarak haber-i vahid red mi edilecek yoksa haber-i vahidin sahih yolla geldiği kabul edilerek uygulama mı kabul edilmeyecek? Mezheplerin bu konuda farklı tavırları var: Malikîler, böyle bir ameli -Medine ameli gibi- kabul ederken özellikle Şafiiler reddetmektedir.

Şimdi Şafiiler bu konuda haksız mı? Dayanağı belli olmayan bir uygulamayı kabul edip ahad olduğu için hadis red mi edilmelidir? Bu, hiç de kolay bir şey değildir. Basit bir örnek üzerinden gidelim. Diyelim ki, toplumda ölüm haberini ilan etmek için bir sala olgusu var. Topluma hakim olan yaygın bir uygulama… Bunun dinî değerini nasıl belirleyeceğiz? Evet, bu bir ameldir, uygulamadır, diğer bir ifadeyle sünnettir, hem de yaygın bir sünnet… Ama dinî değeri nedir? Hz. Peygamber’in bir sünneti midir? Yoksa toplumsal bir örf müdür? Yani bir anlamda müslümanların güzel görüp uyguladığı bir sünnet midir? Hz. Peygamber’in sünneti olduğunu belirlemek için sahih bir hadise referans vermek şart değil midir? Buna işaret eden bir hadis olmasa bunun Hz. Peygamber’in sünneti olduğunu nasıl söyleyebileceğiz? Mümkün mü? Şayet söylersek bu toplumdaki kabul görmüş ama yanlış olabilecek bir takım uygulamaları da dinî bir şey kabul etmek anlamına gelmeyecek midir? Bir olayın dinî değerini, toplumda kabul görmesi mi belirlemektedir? Yoksa ona işaret eden bir hadisin varlığı mı?

Bir başka örnek verelim. Ezan, fiilî bir sünnettir. onuyla ilgili hadisler ise ahaddır. Ancak biz ezanın çok güçlü bir sünnet olduğunu biliyoruz. Zira Hz. Peygamber döneminden beri uygulandığını görmekteyiz. Dolayısıyla hakkında ahad hadisin olması bir şeyi değiştirmiyor. Bir de şöyle düşünelim: Hz. Peygamber döneminde ezanın olduğunu bilmiyoruz. Onuyla ilgili ahad da olsa herhangi bir hadis yok! Ancak elimizde sonradan ezan diye bir uygulamanın olduğuna dair bilgi var. Ezanın dinî durumunu nasıl belirleyeceğiz? Bu durumda herhalde ezan için hiçkimse çok kuvvetli bir sünnettir, terki caiz değildir, diyemeyecektir. Olsa olsa ezan toplumsal bir örf olur. Bu yönüyle müslümanların güzel bir ameli, uygulaması olur. Örfler değiştikçe de ezan da değişebilir. Zira Peygambere dayanan herhangi bir kaynağı yoktur.

Sonuç olarak bunları düşününce çok basit olarak “sünnet, başka; hadis başkadır; Şafii, sünneti hadise indirgemiştir, yanlış yapmıştır” diyebilecek miyiz? Mesele bir uygulamanın dindeki değerini araştırmak olunca fiilî olsun veya rivayet formunda olsun Hz. Peygamber’e refere edilmeyen bir kaynak, bir delil olmadan bunun hükmünü belirlemek mümkün olabilecek midir?

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir