Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Cuma, Nisan 19, 2024

Yüz Yıl Önceki Gibi Olmayacak

1800’lü yılların sonları ile 1900’lü yılların başları. Sanayi devrimi gerçekleşmiş, fosil yakıtlı motorlar keşfedilmiş, emperyalist ülkeler fosil yataklarının rezervlerini belirlemiş, bunları aralarında paylaşmanın planlarını yapmışlardı. Bu yatakların ilk bilinenleri ve çıkarması oldukça ekonomik olanları talihin tecellisi olarak Osmanlı topraklarındaydı. Daha sonraları başka ülkelerde ve açık denizlerde de rezerv bulunmasına rağmen ilk elde bu yataklar çok büyük önem kazanıyordu.

Bu durum Osmanlı’nın talihi mi yoksa ‘makus’ talihi miydi bilinmez ama kaderiydi. Ne yazık ki o tarihlerde Osmanlının bu talihi kullanabilecek gücü ve teknolojisi yoktu. Osmanlı, sanayi devriminde gecikmişti. Yalnızca ekonomik teknolojik gücü değil, bu yeraltı kaynağını (neft) ve topraklarını koruyabilecek askeri gücü ve teknolojisi de yoktu.

Bu yatakları ele geçirme hırsı bir dünya savaşı doğurdu. Birleşik Krallık ve Fransa ile Rusya aralarında anlaşarak ‘itilaf devletlerini’ oluşturdu. Sanayi devriminde geriden gelen ve sömürgeleştirme mücadelesinde de geç kalmış Almanya ile Avusturya-Macaristan’ı aralarına almadılar. Bu iki devlet, İtalya’yı da aralarına alarak bir karşı ittifak kurdular. Parçalanması planları yapılan Osmanlı da bu ittifaka katıldı. İtalya ise savaşa az bir zaman kala saf değiştirerek itilaf devletlerine katıldı.

Bu savaşta 15 milyonun üzerinde insan öldü. Savaş sonunda Alman, Avusturya-Macaristan ve Osmanlı imparatorlukları ile Rus Çarlığı yıkıldı. Yerlerine gücü elinden alınmış (Rusya hariç) yeni devletler kuruldu. Osmanlı toprakları yağma edildi. Petrol bölgelerinde sınırları cetvelle çizilmiş kukla devletçikler kuruldu ve bunların hamiliği ‘manda’ adı altında galip devletler arasında pay edildi.

Günümüzde yüz yıl sonra bu hesap yeniden görülmek isteniyor. Fakat tarihin garip tecellisi olarak o savaşın mağlup devletlerinin hesap sorması biçiminde değil, galip devletlerinin yeniden bir paylaşım heveslerine kapılmalarından dolayı. Ne yazık ki hedefin 12’sinde yine ülkemiz, Osmanlının mirasçısı Türkiye var. Bu kez pay talep edilen bölge Doğu Akdeniz’dir. Söz konusu olan ise bu bölgedeki hidrokarbon yataklarıdır. Bu kez başı çeken AB’nin iki alfa üyesi Fransa ve Almanya ile uzak diyarlardan elini buralara uzatan ABD ile Çin dir.

İşte bu nedenle günümüz koşulları birinci dünya savaşı öncesi koşullarına çok benzemektedir. O zaman da Osmanlıyı parçalamak için Yunanistan, Ermeniler ve Arapların bir kısmı kullanılmıştı. Savaş planlarının uygulanması Abdülhamit’in tahtan indirilmesiyle başlatılmıştı. İlk ateşler de Trablusgarp ve Balkan savaşlarıyla yakılmıştı. Bu gün de buna benzer bir yol izlenmek isteniyor.

Ne var ki gün artık o gün değil. Türkiye, Osmanlının zayıflığının tersine gücünü çok arttırmış durumda. Uluslararası ittifaklar konusunda daha mahir ve diplomatik ilişkilerde daha becerikli. İç politikada istedikleri değişiklikleri yapamadılar. 15 Temmuz başarısız oldu. Bunu bizzat Biden itiraf etti ve yeni stratejiyi açıkladı. Onlar yalnızca Doğu Akdeniz yataklarını değil, aynı zamanda demir ipek yolu güzergahını ve batı ile doğu arasındaki ticaretin kontrolünü de ele geçirmek istiyorlar. Bu yüzden Türkiye’yi parçalara ayırarak güçsüzleştirmek hesabı içindeler. İstanbul ve çevresini uluslararası bir konsorsiyumla yönetmek etmek istiyorlar. Fakat ittifaklar henüz şekillenmiş, kimin kime yanaşacağı belirlenmiş değil. Türkiye’nin en büyük avantajı budur.

Böylesi bir yeni savaşa teşebbüs kolay değildir. Henüz buna cesaret edebilecek birileri çıkmadı. Ama bu çıkmayacağı anlamına gelmiyor. Doğu Akdeniz merkezli İslam coğrafyasında şimdiye kadar bir kaç milyon insan öldü. Milyonlarcası mülteci edildi. Kaç devlet, devlet olmaktan çıkarıldı. Türkiye’nin de içinde olduğu kaç devlet için çorap örme planları yapılmaktadır. Bu devletlerin arkasında onları yöneten ve yönlendiren merkezileşmiş, tekelleşmiş sermaye çevreleri var. Bütün bu planları kurulmakta olan geleceğin efendisi kendileri olabilmek için yapmaktadırlar. Fakat kader ağlarını bir kez daha onlardan yana örmeyecek. Hesap görme günü geldiğinde şartların nasıl olacağını şimdiden kimse bilemez. Türkiye bütün bu hesapların da topun ağzında kendisinin olduğunun da farkındadır ve hesaplarını buna göre yapmaktadır çok şükür.

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir