Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Cumartesi, Nisan 20, 2024

Erdemlilik

İnsan, maddi anlamda bir ceset, kafa, kol, ayak ve kemiklerden oluşmuş bir bedenden ibaret olan canlı varlık. Hakikatte veya manevi anlamda ise insan hisleri, kaygıları olan ve bunlarla aklını eğiten ve bir dizi öğrenimden sonra bedenini geliştirip harikulade işler yapabilen mükemmel bir varlık.

Daima öğrenmeye açık olan ve ilmen ilerlemeye müsait olan insanın varlık alemine girmesinden itibaren öğrenim süreciyle birlikte var oluş arayışının serüveni içindedir. İnsan varlık alemine girmesiyle birlikte ilimle ilgilenmiş. İlmi arttıkça da kendi var oluşu ile ilgili sorular sormaya başlamış. Bu soruların cevaplarını farklı kulvarlarda arar olmuşlar. Böylece insan ister istemez var oluş macerası yolculuğuna çıkmıştır. Bu yolculuktan kaçışı yoktur. Zira bu yolculuğa çıkmazsa yok olur, insanlığını yitirir, yaratılış gayesinden ve fıtratından uzaklaşır. Çünkü, bu serüvenin yani insanın arayışları, eğitimi, yaratılış gayesi ve fıtratı erdemdir. Erdem sahibi olmak insanlığın en kâmil noktasıdır. Erdemlik, tüm ahlaki değerlere sahip olup bu değerlerden asla taviz vermeden yaşamaktır. Herkes ahlâk sahibi olabilir, ama erdem sahibi olmaz. Sokrates’i hatırlayalım.

Sokrates “devletin inandığı tanrılar yerine başka tanrılar empoze etmeye çalışmakla, gençlerin ahlakını bozmakla” suçlanır ve uzun bir yargılama sürecinden sonra “ölüm”e mahkûm edilerek zindana atılır. Kendisini ziyarete gelen eşi Xanthippe “Seni haksız yere idam ediyorlar” diye göz yaşı dökmektedir. Kendisini ölümsüz bir filozof yapan hayat arkadaşını teselliye çalışan Sokrates; “Ya haklı yere idam etselerdi, o zaman daha mı iyiydi?” der… İdam edileceğini bile bile inancından ahlaki değerlerden ödün vermiyor. İşte bu erdemliktir.

Erdeme ulaşmak insanlığın ilk tarihinden itibaren başlamıştır. İlk Erdemlilik arayışını veya erdem öğretisini Kuranda görmekteyiz. Bu, erdem öğretisini Kabille Habil’de görürüz. Hepimizin bildiği üzere Cenab-ı Allah kurban ister. Habil en samimi duygularıyla en güzel hayvanını takdim eder. Kabil ise gönülsüz, isteksiz bir şekilde en çürük meyvelerini verir. Sonuçta Habil’in kurbanı kabul olunur. Kabil’in ise kabul edilmez. Çünkü, Habil samimiyetiyle erdem sahibi olduğundan aldığı emri en güzel şekilde yerine getirmiştir. Böylece erdem arayış ve erdemi öğrenme ve yaşama serüveni başlamış oldu.

Erdemin arayışı sürdüğü gibi manası ve erdem nasıl kazanılır araştırmaları ve çalışmaları da ilk çağlardan beri başta filozoflar, felsefeciler, ilim adamları tarafından araştırmaya başlanmıştır.

İlk çağ felsefecilerine göre bir insanın ulaşabileceği en uç nokta erdemdir. Eflatun gerçek mutluluk erdemdir demiş ve erdemi de dört ana başlığa ayırmış. İnsanlar erdeme, bilgelik, cesaret, ölçülülük ve adaletle ulaşırlar.

Farabi de erdemi şehir olarak tasvir etmiş ve temel taşını da adalet olarak belirlemiş.

Erdem, mutluluğu huzuru arama yolculuğunda son durak. Erdeme ulaşmadaki ilk durak kendi içimizde adaleti sağlamak. Kendimizle barışık olmak, hareketlerimizde tutarlı olmak. Kendimize adaleti sağlamanın en önemli yolu, kendimize ve çevremize dürüst olmak. Sadece doğru sözlü olmak demek değildir. Bize güvenenlere sırt çevirmemek fitne fesattan uzak olmak bütün hileden ırak olmak. Ahlakı değerlerin tümünü üzerimizde barındırma ve tavizsiz yaşamak.

Böylece adaleti üzerimizde tesis edersek çevremize ve Farabi’nin dediği gibi yaşadığımız şehre hem adaleti hem de erdemi yerleştirmiş oluruz.

Evet felsefeciler erdemi böyle açıklamışlar ve ulaşmanın yollarını da kendilerine göre bulmuşlar. Fakat gerçek erdemlilik nedir ve nasıl bulabiliriz. Tabi ki bu soruya Kur’an ayetlerinden süzülen irfan damlalarıyla cevap buluruz.

Peki biz bunları nasıl başaracağız. Tabi ki ilk önce Allah’a inanacağız. Sonra iç benliğimize, yaradılış fıtratımıza döneceğiz. Yaratılış gayemiz, Allah’a ibadet etmektir. Samimiyetle yapılan ibadetler (namaz gibi ibadetler) bizi üstün ahlaka dolayısıyla erdeme ulaştırır. Çünkü namaz kılan kimse fıtrata uygun hareket eder. İnsan ibadet için yaratılmıştır. Fıtrata uygun yaşayan erdem yolculuğundaki tüm duraklarda sorun yaşamadan geçer. Sonra zekât vereceğiz. Zekât veren alçak gönüllü olur. Erdemliliğin mihenk taşını oluşturur. Nihayetinde insanı olgunlaştıran ve erdemliliğin zirvesi en büyük değer sabır. Bizi erdeme ulaştıran diğer faziletleri de Ayetten öğrenelim.

“Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz erdemlilik değildir. Asıl erdemli kişi Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaba ve peygamberlere iman eden; sevdiği maldan yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, yardım isteyenlere ve özgürlüğünü kaybetmiş olanlara harcayan; namazı kılıp zekâtı verendir. Böyleleri anlaşma yaptıklarında sözlerini tutarlar; darlıkta, hastalıkta ve savaş zamanında sabrederler. İşte doğru olanlar bunlardır ve işte takva sahipleri bunlardır.” (Bakara, 2/allah177)

Görüldüğü üzere Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerimde erdemin karşılığı takvadır. Takva ise Allah’tan sakınmak, Allah’ın Rahmetine sığınıp günahlardan kaçınmak, bol bol sevap işlemek, farzları yerine getirmek ve Allah’ın emirlerine tam bir teslimiyet içinde yapmaktır. Takva sahibi Allah’ın razı olacağı işler yapar. Hakiki takva sahibi sadece Allah emrettiği için yapar. Erdem sahibi de doğrunun doğru olduğu için doğru işleri yapar.

Evet, erdem ile takva sahipleri birdir, aynıdır. Her ikisi de insanların hoşuna gitmeleri için bir işi yapmazlar ve bir şeyi söylemezler. Onlar ne gerekiyorsa onu yaparlar ve söylerler. Onlar için özellikle de doğruluktan, tüm ahlaki değerlerden zarara uğrayacaklarına rağmen taviz vermek mümkün değildir. Zarar etseler bile takva ile erdem sahipleri mutludurlar huzurludurlar. İşte erdemlilik her halde huzuru bulmak ve tavizsiz yaşamak. Ha ne dersiniz?

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir