Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Cuma, Nisan 26, 2024

Çıplaklık Fıtratı Bozmak ve Allah’a Yabancılaşmaktır

Tesettür emri aslında fıtridir. İnsanın yaratılışına en uygun olandır. Tesettürün fıtriliğini Kur’an-ı Kerim’den şöyle örneklendirebiliriz. Yüce Allah, ilk insanı ve eşini yaratıp cennete yerleştirmiştir. Cennete riayet edecekleri kuralları da şu ayette açıklandığı üzere onlara öğretmiştir: “وَيَا آدَمُ اسْكُنْ أَنتَ وَزَوْجُكَ الْجَنَّةَ فَكُلاَ مِنْ حَيْثُ شِئْتُمَا وَلاَ تَقْرَبَا هَذِهِ الشَّجَرَةَ فَتَكُونَا مِنَ الظَّالِمِينَ” “Ve (sana gelince) Ey Âdem, sen ve eşin, yerleşin şu cennete ve yiyin, neyi gönlünüz çekerse; ama sakın şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalim kimselerden olursunuz!”[1] İnsanı daha ilk yaratılışından itibaren rakip gören şeytan, yalanlarını süsleyerek Âdem ve Havva’yı kandırmıştır: “فَوَسْوَسَ لَهُمَا الشَّيْطَانُ لِيُبْدِيَ لَهُمَا مَا وُورِيَ عَنْهُمَا مِن سَوْءَاتِهِمَا وَقَالَ مَا نَهَاكُمَا رَبُّكُمَا عَنْ هَذِهِ الشَّجَرَةِ إِلاَّ أَن تَكُونَا مَلَكَيْنِ أَوْ تَكُونَا مِنَ الْخَالِدِينَ” “Derken şeytan, kendilerine örtülmüş olan avret yerlerini açmak için ikisine de vesvese verdi ve: ‘Rabbiniz size bu ağacı birer melek olmamanız yahut ölümsüzlüğe kavuşmamanız için yasak etti.’ dedi.”[2] Bu vesvesesini ve yalanını şeytanca bir yeminle de desteklemeye çalıştı: “وَقَاسَمَهُمَا إِنِّي لَكُمَا لَمِنَ النَّاصِحِينَ” “Sonra da ‘Ben sizin iyiliğiniz için öğüt veriyorum’ diye yemin etti.”[3] Âdem ve Havva’nın avret yerleri açılınca ne yaptıklarını Kur’an şöyle anlatmıştır: “فَدَلاَّهُمَا بِغُرُورٍ فَلَمَّا ذَاقَا الشَّجَرَةَ بَدَتْ لَهُمَا سَوْءَاتُهُمَا وَطَفِقَا يَخْصِفَانِ عَلَيْهِمَا مِن وَرَقِ الْجَنَّةِ وَنَادَاهُمَا رَبُّهُمَا أَلَمْ أَنْهَكُمَا عَن تِلْكُمَا الشَّجَرَةِ وَأَقُل لَّكُمَا إِنَّ الشَّيْطَآنَ لَكُمَا عَدُوٌّ مُّبِينٌ” “Ve böylece (şeytan) onları yanıltıcı düşüncelerle yönlendirdi. Fakat o ikisi/Âdem ve Havva, sözü geçen ağacın meyvesinden tadar tatmaz birden çıplaklıklarının farkına vardılar ve cennetten topladıkları yapraklarla üzerlerini örtmeye koyuldular. Bunun üzerine Rableri onlara (şöyle) seslendi: “Ben sizi o ağaçtan menedip de, ‘Şeytan sizin gerçekten apaçık düşmanınızdır’ dememiş miydim?”[4] Aynı manzara Tâhâ Suresinin 121. ayetinde de ele alınmıştır. Bu ayetlerden varılan açık sonuç; ‘Âdem ve Havva’nın mahrem yerleri açıldığında cennet yapraklarıyla örtünmeye çalışmalarının’ tesettürün fıtri olduğu hakikatini ortaya çıkarmasıdır. Her ikisinin de cennet yapraklarını aceleyle vücutlarının avret-i galiza denilen yerlerine yamamaları, örtünmenin insanın doğasında oluşunun bir kanıtıdır. İslâmi kaynaklar Hz. Âdem’le ilgili şu açıklamayı yaparlar: “Allah (c.c.), Âdem’i yarattığı zaman eşyanın/varlıkların isimlerini (ve hakikatini) ona öğretti, hükümleri bildirdi ve on verdiği hükümlerini peygamberlikle tescil etti. Allah’ın, Âdeme öğrettiği hükümler içerisinde avret yerlerinin örtülmesi de vardı.”[5] Bu açıklamalar gösteriyor ki tesettür hem doğal bir davranış hem de bilinçli bir eylemdir. İnsan tesettürü terk ederek çıplaklığa tamamen veya kısmen razı olacak olursa fıtratından sapmış olur. Âdem ve Havva avret yerlerinin açılmasını kendilerine bir yabancılaşma olarak görmüşler ve doğal tepki vererek elde ki imkânlarla örtünmeye çalışmışlardır. Eğer çıplaklığı tercih edip avret yerlerinin açılmalarına kayıtsız kalacak olsalardı, özel olarak yetiştirildikleri insaniyet makamından düşeceklerdi. Çünkü çıplaklığı kısmen veya tamamen tercih etmek fıtratı bozup insanlıktan uzaklaşmaktır. Bu uzaklaşmanın neticesinde kişi doğal refleksini yapamaz hâle gelir ki “bel hüm edall” denilen şey budur. Yüce Allah Mekke döneminin başlarında indirdiği A’raf suresinde tesettüre dolaylı bir atıf yapmış ve Müslümanlara yaratılışlarındaki saffete dönmelerinin ve orada istikrarlı olmalarının önemini kavratmıştır. Tesettürün gayesi; Allah’ın emri ve sünnetin beyanı doğrultusunda örtünüp vücudun mahrem yerlerini teşhir ederek herhangi bir fitneye; cinsel istismara sebep olmamaktır. Bu bağlamda Allah Teâlâ insanlardan geniş ve vücut hatlarını belli etmeyen elbiseleri tercih etmeyi emretmiştir. Hz. Peygamber’in uygulamaları da bu yönde olmuştur. Meşhur “cilbab” ayeti bu konuyu yeterince açıklamaktadır: “يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ قُل لِّأَزْوَاجِكَ وَبَنَاتِكَ وَنِسَاء الْمُؤْمِنِينَ يُدْنِينَ عَلَيْهِنَّ مِن جَلَابِيبِهِنَّ ذَلِكَ أَدْنَى أَن يُعْرَفْنَ فَلَا يُؤْذَيْنَ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا” “Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına söyle: Bir ihtiyaç için dışarı çıktıklarında örtülerini/cilbablarını üstlerine alsınlar, vücutlarını örtsünler. Bu onların hür ve namuslu bilinmelerini ve bundan dolayı eziyet edilmemelerini daha iyi sağlar. Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.”[6] Ayetteki “cilbab” kelimesinin birçok anlamı vardır. Bu örtünün özelliği bütün bedeni örtmesi ve vücut hatlarını belli etmemesidir. Bu durumda kelime ve kavramlara kendi tercihimize göre bir anlam vermemeliyiz. Böyle bir yaklaşım konuyu ilmi olmaktan uzaklaştırır. Dışarıya çıkarken, ev içinde giyilen elbiselerin üzerine giyilen ve hanımların vücut hatlarını belli etmeyen, şeffaf olmayan çarşaf, çadır,[7] ferace, atkı ve pardösü türünden giyeceklerin hepsine cilbab denilir. Cilbab/dış örtü kullanmayı hanımlara Yüce Allah emretmiştir. Kur’an’ın beyanına göre ancak yaşlı kadınlar; kimsenin cinsel açıdan istek duymadığı ihtiyar hanımlar isterlerse dış örtülerini (pardösü, manto, atkı, çarşaf vb.) çıkarabilirler: “وَالْقَوَاعِدُ مِنَ النِّسَاء اللَّاتِي لَا يَرْجُونَ نِكَاحًا فَلَيْسَ عَلَيْهِنَّ جُنَاحٌ أَن يَضَعْنَ ثِيَابَهُنَّ غَيْرَ مُتَبَرِّجَاتٍ بِزِينَةٍ وَأَن يَسْتَعْفِفْنَ خَيْرٌ لَّهُنَّ وَاللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ” “Ve (bilin ki) artık cinsi arzu duymayacak kadar kocamış kadınların, cazibe ve güzelliklerini açığa vurmak niyeti taşımaksızın (dış) giysilerini çıkarmalarında bir sakınca yoktur. Ama böylelerinin bile sakınmaları kendileri için daha hayırlı olur. Allah, mutlak ve sınırsız bilgi sahibi olarak, her şeyi işitmektedir.”[8] Cilbab türlerinden biri dış elbise olarak forma gibi dayatılmamalıdır. Kriterlere uyduktan sonra dış örtünün şeklini sahih örf belirler. Bize göre de en ideali siyah çarşaf olmakla beraber, diğerleri de istenen ölçüleri taşıdığı zaman meşruiyet kazanır. Farklı tercihlerden dolayı Müslümanların birbirlerine saygı duymaları gerekir. Farklı tercihler fitneye alet edilmemelidir. Yeterki tesettür tam olsun; Kur’an ve sünnetin ruhuna uysun.

[1] A’raf 7 / 19.

[2] A’raf 7 / 20.

[3] A’raf 7 / 21.

[4] A’raf 7 / 22.

[5] İbni Arabî, Ebubekir b. Muhammed, Ahkamu’l-Kur’an, D.K.İ, Beyrut 1988, I / 33.

[6] Ahzab 33 / 59.

[7] Erzurum, Sivas yöresine mahsus tesettürü sağlayan, tepeden tırnağa vücudu örten ve elbisenin üzerine alınan tek parça örtü.

[8] Nur 24 / 60.

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir