Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Çarşamba, Nisan 24, 2024

Komşuluk Hukukun Getirdiği Bazı Teklifler

İnsanın sosyal bir varlık olduğu bilinmektedir. İnsan daha doğduğu andan itibaren ana, baba, kardeşler, akrabalar ve komşular tarafından kuşatılmıştır. Çevremizdeki bu insanların her birisine karşı ayrı ayrı görevlerimiz vardır. Görevlerimizin neler olduğunu ayet ve hadisler ayrıntılı olarak belirlemiştir. Dolayısıyla onlara karşı görevlerimizi din bilinciyle yerine getirmemiz ibadettir.

Komşu, Arapçada “câr” kelimesi ile ifade edilmiştir. Bu form ile Kur’an’da iki defa geçmektedir. Aslında genel insan haklarına riayet edildiğinde komşu haklarına da riayet edilmiş olur. Yüce Allah; وَاعْبُدُواْ اللّهَ وَلاَ تُشْرِكُواْ بِهِ شَيْئًا وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا وَبِذِي الْقُرْبَى” وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينِ وَالْجَارِ ذِي الْقُرْبَى وَالْجَارِ الْجُنُبِ وَالصَّاحِبِ بِالجَنبِ وَابْنِ السَّبِيلِ وَمَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ إِنَّ اللّهَ لاَ يُحِبُّ مَن كَانَ مُخْتَالاً فَخُورًا” “Yalnızca Allah’a ibadet edin, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın, ana babaya, yakın akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın ve uzak komşuya, yolculara ve emriniz altındaki (işçi, hizmetçi vezayıf) kimselere iyilikte ve ikramda bulunun. Allah, büyüklenip şımarıklık taslayanları kesinlikle sevmez.”[1]Komşuları dört grup hâlinde incelemek mümkündür. Bunlar; hem akraba hem komşu, akraba olmayan komşu, Müslüman komşu, Müslüman olmayan komşulardır. Hem akraba hem komşu ile Müslüman komşular yakın komşular sınıfına girmektedirler. Her iki gruba da iyilik etmeyi emreden dinimiz Hz. Peygamber’in dilinden komşu hukuku ile alakalı çok önemli uyarılarda bulunmuştur. Bizzat Resulullah’ın kendiside çok güzel komşuluk örnekleri vermiştir. Ondan ne Müslüman ne de Yahudi komşuları incinmemiştir. Nezaketi ve kibarlığı şiar edinen Hz. Peygamber, “Kim ki insanlara işlerini kolaylaştırır; kibar ve yakın davranırsa Allah, o kimseye cehenneme girmeyi haram kılar.”[2]buyurmuştur.

Mü’minleri birbirlerini sevme, merhamet etme ve birbirlerinin ihtiyaçlarını gidermede bir vücuda benzeten Hz. Muhammed (sav), cesette bir rahatsızlık olduğunda bütün cesedin rahatsızlık duyacağını vurgulamıştır.[3] Bu açıklamasıyla komşuları dışarıda tutmamıştır. Gerek Mekke’de, gerekse Medine’de komşularının maddi ve manevi sorunlarıyla ilgilenen Resulullah’ın bu ilgisi komşularının arasında İslâm’ın daha kolay yayılmasını sağlamıştır. Bu yönüyle önderlik makamındaki kimselere ve davetçilere iyi bir örnek olmuştur.

Özellikle yoksul komşuların barınak, sağlık, yakıt, giysi, yiyecek ve içecek ihtiyaçları zengin komşuların gündemlerinde olmalıdır. “Allah katında komşunun en hayırlısı, komşularına karşı hayırlı davrananlardır.”[4] hadisinin müjdesini elde edebilmek için komşularımıza ilgili olmak ve ihtiyaçlarını kendi ihtiyacımız bilmek zorundayız. Hz. Peygamber, komşuların maddi ihtiyaçlarına ve açlık sorunlarına duyarlı olmayı imanla ilişkilendirmiş ve şu uyarıyı yapmıştır: “Yanındaki komşusunun aç olduğunu bile bile kendisi tok olarak geceleyen bir kimse bana iman etmemiştir.”[5] Benzeri bir rivayette ise “Komşusu açken kendisi tok yatan mü’min değildir.”[6] buyurmuştur. Bu rivayetlerin ağırlığı karşısında söylenecek bir şey yoktur. Açlık sorununa karşı duyarsızlığı imansızlık olarak değerlendirmekten daha vahim ne olabilir. Hz. Muhammed (sav), “Esirleri özgürlüklerine kavuşturun, aç insanları doyurun ve hastaları ziyaret edin.”[7] hadisi bir ilke kabul edilmeli ve fakirlik; açlık sorununun hâlledilmesi için seferberlik ilan edilmelidir. Hz. Peygamber, ümmetine; “Fakirlikten Allah’a sığınmayı tavsiye etmiş.”[8] ve kendisi de şu duayı sürekli yapmıştır: “Ey Allahım! Kâfirlikten ve fakirlikten sana sığınırım.”[9] Fakirlik problemine karşı duyarlı davranan Müslümanlar, yoksulluğun dini olmaz anlayışı ile gayrimüslim komşuları dâhil tüm yoksulları ilgi alanlarına almışlardır. Zekât ve sadaka dağıtımında komşuları öncelemişlerdir. Müslümanların aç ve fakir doyurmalarının temelinde, fakirlik sorununu çözmenin dinî bir emir olması yatmaktadır. Eğer insanlar çevrelerine karşı duyarsız olurlar ve bu duyarsızlığın neticesinde ölüm hadiseleri yaşanırsa, duyarsız insanların tamamı kâtil kabul edilmiştir. Hz. Ömer’in, susuz kalan bir kadına su vermedikleri için ölümüne neden olan kimseleri kâtil kabul edip o kadının diyetini onlara yüklemesi[10] bazı fıkıhçılar tarafından referans alınmıştır. Böyle ağır bir hesabın muhatabı olmak istemiyorsak, en yakınlarımızdan başlamak suretiyle çevremizi daima gözetim altında tutmalıyız. İslâm’ın infak ahlakını bireysel ve toplumsal açıdan içselleştirmeliyiz. Liberal bir anlayışla mal biriktirmek yerine, yolcu veya garip gibi yaşamayı sistematik hâle getirerek; ihtiyacımızdan fazlasını fakirlerle paylaşmalıyız.[11] İslâm’ın ana kaynaklarındaki fakirliğe çözüm mahiyetindeki hükümlerden yola çıkarak bütün insanlığa uygulanabilir bir alternatif iktisat modeli hazırlamalıyız. Bunu yapabilirsek dinimizi de insanlığın gündemine daha ciddi şekilde taşımış oluruz. Buna bağlı gençlerimizin ideolojik düşünmelerini de önlemiş oluruz.

[1] Nisa 4/36

[2] Hâkim, Müstedrek, Had. no: 435, c.I, s. 215

[3] Müslim, Sahih, c.lll, s. 2000

[4] İbni Kesir, a.g.e, c.I, s.468

[5] Suyuti, Cami’ü-s Sağir. Had. no.7771, c.II, s.476

[6] Suyuti, a.g.e, Had. no:7583, c.II, s.464

[7] Buhari, 56, Cihad,171, c.IV, s.471

[8] İbni Mace, Edep, Had. no.3842, c.III, s.1263.

[9] Nesai, İstiaze, c.VIII, s.267

[10] Abdürrezzak, Musannef, c.X, s.51

[11] Bak: Bakara 2/219

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir