Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Çarşamba, Nisan 24, 2024

Fâtiha Sûresi: Çoklu Meal Denemesi

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيمِ
الْحَمْدُ للّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ {1} الرَّحْمـنِ الرَّحِيمِ {2} مَالِكِ يَوْمِ الدِّينِ {3} إِيَّاكَ نَعْبُدُ وإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ {4}
اهدِنَا الصِّرَاطَ المُستَقِيمَ{5} صِرَاطَ الَّذِينَ أَنعَمتَ عَلَيهِمْ {6} غَيرِ المَغضُوبِ عَلَيهِمْ وَلاَ الضَّالِّينَ {7}

GENEL BİLGİ
Mushaf’ın ilk sûresinin adı. O yüzden Fâtiha denilmiş. Güçlü görüş, onun Mekke’de indiği. Medine’de indiği de söylenmekte. Hem Mekke’de hem de Medine’de indiğine dair de görüşler var. Yedi ayetten oluşmakta. Kitabın başlangıcı ve esası. Ayrıca namazların her rekâtında ve her daim tekrar tekrar okunması dolayısıyla es-Seb’ul-mesânî olduğu söylenmiş. Kur’an’ın bütün bir anlamını içeriğinde ifade eden bir sûre. Bu yüzden birçok tefsirde kitap çapında yorumlar yapılmış. Müstakil tefsir çalışmaları da oldukça fazla.

KELİMELER
Hamd: Allah’ın yüceliğini ve yegâneliğini itiraf etme, kusursuzluğunu dile getirme, verdiği nimetlere şükretme, O’nu övgüye layık yegâne varlık görme. Rab: Sahiplenen ve himaye eden, yöneten, terbiye eden. Alem: Allah’ın dışındaki bütün varlıklar, hareket eden bütün varlıklar, akıllı her tür varlık, ruh taşıyan her tür varlık. Rahmân: bütün yarattıklarına rahmet eden, onları var eden ve varlığını devam ettiren, kullarının istek ve ihtiyaçlarına cevap veren, inansa da isyan etse de çalışanın emeğinin karşılığını tam veren, nimet veren. Rahîm: Müminlere rahmetiyle muamele eden, onları dünyada destekleyen ahirette rızasına erdiren, cennette cemaliyle müşerref kılan. Melik/Mâlik: Hükümran, yegâne yaratan ve yöneten, evrendeki her şeyin sahibi olan, adaleti eksiksiz gerçekleştiren. İbadet: Allah’ın birliğini ve yüceliğini fiilen itiraf etme, boyun eğme, tazimde bulunma, saygı gösterme, şükranda bulunma. İstiâne: yardım isteme, ihtiyacını iletme, destek arama. Hidayet: hakkı ve doğruyu gösterme, hakka ve doğruya ulaştırma; kötülükten ve batıldan uzak kılma. Sırat: yol, yöntem İstikamet: düz ve düzgün olma. Sırat-ı müstakîm: doğruluk ve dürüstlük yolu, hak ve hakikat çizgisi, Allah’ın razı olduğu şekilde yaşama biçimi, iman ve İslam. Nimet: dünyevî ve uhrevî imkânlar, dünyada iman ve İslam, ahirette cennet ve ilahî rıza. Mağdûb aleyhim: gazaba uğramış olanlar, ilahî rızaya aykırı davrananlar, ilahî adalete maruz kalanlar. Dâllîn: yoldan sapanlar, haktan ayrılanlar, hakikate sırt dönenler, Allah’ı ve müminleri aldatmaya kalkışanlar, yanlış yerde boşa zaman harcayıp fırsatı kaçıranlar, ömrünü heba edip kendine yazık edenler…
BESMELE
Bir söze ve işe başlarken Allah’ın adının anılmasını ifade eden cümle. Neml Sûresi’nin 30. ayetinde geçmesi dolayısıyla Kur’an’ın bir parçası.
إنه من سليمان وإنه بسم الله الرحمن الرحيم
“Mektup Süleyman’dan gelmekte ve Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla başlamakta”
Fatiha ve diğer sûrelerin başında bulunan besmelenin sürelerin bir ayeti olup-olmadığı hususunda ilk üç nesil ve mezhepler arasında ihtilaf edilmiş. Günümüze kadar gelen ve yaşayan mezhep imamlarından İmam Ebû Hanife ve İmam Malik besmeleyi Fatiha’nın ve diğer sûrelerin bir ayeti saymamışlar. İmam Şafiî onu hem Fatiha’nın hem de diğer sûrelerin ilk ayeti kabul etmiş. İhtilaf onlarla sınırlı değil. Selef-i sâlihîn dediğimiz sahabe, tabiîn ve tebe-i tabiînden oluşan Hz. Peygamber’in övdüğü ilk üç nesil kurrâsı ve fukahâsı da bu konuda ikiye ayrılmış durumda. Medine, Basra ve Şam kurrâsı ve fukahası besmeleyi Fatiha’nın ayeti saymazlar, o yüzden cehri kılınan namazlarda içlerinden okurlar. Onlara göre besmele sûrelerin arasını ayırmak için teberrüken konulmuş. Mekke ve Kufe kurrâsı ve fukahâsı ise besmeleyi hem Fatiha’nın hem de diğer surelerin birer ayeti olarak kabul ederler. Bu yüzden de cehri kılınan namazlarda besmeleyi açıktan okurlar. Bu iki görüşün yanında uzlaştırıcı bir üçüncü görüş de var: besmeleyi Fatiha’nın bir ayeti sayıp diğer sûrelerin ayeti saymayanlar. Günümüzdeki Mushafların tertibi sanki bu görüş üzere. Bakıldığında Fatiha’daki besmelede ayet numarası bulunurken diğerlerine ayet numarası yok. Her bir görüşün Kitap ve Sünnetten delilleri ve dayanakları var tabi ki. Hiç kimse aklına geleni söylemiyor.
Bununla birlikte bütün ümmet Fatiha Sûresinin yedi ayet olduğunda ittifak etmiş. Besmeleyi ayet saymayanlar Fâtiha’nın (غَيرِ المَغضُوبِ عَلَيهِمْ وَلاَ الضَّالِّينَ) kısmını son ayet olarak okurlar. Kufe fakihlerinden olmasına rağmen Ebu Hanife’ye göre her ne kadar besmele Fatiha’nın bir parçası ve ilk ayet değilse de, Neml Suresi 30. ayetinde geçmesi dolayısıyla Kur’an’ın bir parçası.
Yukarıda bu farklılık görülsün diye Medine, Basra ve Şam kârîleri ile İmam Ebû Hanife ve İmam Malik’in görüşü üzere Fâtiha Sûresi besmelesiz yedi ayet şeklinde yazıldı ve yorumlar da ayrı ayrı düzenlendi.

BESMELE’NİN YORUMLARI

“Besmelesiz başlanan işin bereketi yoktur” buyurur Rahmet Peygamberi. Bundandır, her sözün ve her işin başında besmele çekilmesi ve besmeleyle işe başlanması.

“Rahmân ve rahîm olan Allah’ın adıyla başlarım.”

Besmelede Allah isminin yanında rahmân ve rahîm sıfatlarının seçilmesi oldukça anlamlı. Hem dünyayı hem ahireti, hem adetullahı hem sünnetullahı kapsamakta. Zaten Arapça dil kuralı gereği cümlenin başındaki (be = ب) cer harfi de “başlarım” anlamındaki (أبتدأ) fiiline işaret etmekte.

“Bütün kullarının tabiata koyduğu kanunlarına yani adetullaha uygun isteklerini karşılayan, çalışmalarının karşılığını eksiksiz veren, ihtiyaçlarını gideren; inanan ve ilahî rızaya uygun davranan kullarına sünnetullahı gereği özel muamelede bulunan Yüce Allah’ın ismiyle başlarım.”

Besmelenin başında görünmeyen ama Arap dili gereği (be = ب) cer harfinin işaret ettiği “her işe şöyle diyerek başlayın” şeklinde bir emir var. Besmele çekmek işte bu emri yerine getirmek.

“Her işinize, Allah’ın tabiata koyduğu kanunlarına yani adetullaha uyan kullarının isteklerini karşılayan, çalışmalarının karşılığını eksizsiz veren, ihtiyaçlarını gideren; ayrıca inanan ve ilahî rızaya uygun davranan kullarına sünnetullahı gereği özel muamelede bulunan Yüce Allah’ın ismiyle başlayın.”

FÂTİHA’NIN YORUMLARI

Sûrenin kısa ve yalın yorumu:

“Alemlerin rabbi, rahmân, rahîm ve din gününün mâliki Allah’a hamdolsun. / Hamd sadece âlemlerin Rabbi, rahmân, rahîm, din gününün mâliki olan Allah’adır.
Sadece sana ibadet eder ve sadece senden yardım isteriz.
Bizi doğru yola, nimet verdiğin kimselerin yoluna ilet. Gazaba uğramış ve sapmış olanların yoluna değil.”

Sûrede Yüce Allah’ın kusursuzluğu, kullarına rahmet ile muamele etmesi, ahiret hayatında yegâne güç sahibi olması anlatılmakta. Rahmetine nail olmak ve adaletine maruz kalmaktan kurtulmak için ibadet ve güç sahibi olarak sadece Allah’ı tanımamız istenmekte. İnsanın arzu ve hırslarına, bunları fırsata çeviren şeytanların ayartıcı faaliyetlerine karşı Allah’a sığınılarak korunulabileceği bildirilmekte.

“Yüce Allah kendisinde hiçbir eksiklik bulunmayan bütün âlemleri yaratan ve yönetendir. Evren içindekilerin tamamı O’nun yaratması ve yönetmesine muhtaç ama O hiçbir şeye muhtaç değil. Başta akıllı ve canlı varlıklar olmak üzere bütün varlıklara rahmetiyle muamele eder. Kendisini tanıyan ve kurallarına uyanlara destek verir ve öte dünyada sayısız nimetlere kavuşturur onları. Kendisini tanımayan ve isyan eden kullarına ise malikiyet özelliği gereği adaletiyle muamelede bulunur.
Bunu bilen kulları: “Ey Rabbimiz sadece sana ibadet eder ve güç sahibi olarak sadece seni tanırız. Bizi, indirdiğin Kitabına uyan ve gönderdiğin Peygamberinin yolundan gitme bahtiyarlığına erdirdiğin kullarının yolu üzere kıl. Peygambere isyan eden, Kitabı tanımayan, mümin kullarını küçümseyen, gazabına uğramış ve yolundan sapmış kimselerden eyleme.”

Sûre bütünüyle bir dua. Yüce Allah kullarına nasıl dua edilmesi gerektiğini öğretmekte ve bir dua örneği göstermekte. Nitekim bu örnek dua, İslam’ın en büyük şiarı olan namazların her rekatında okunmakta. Bu yüzden namaz sûresi denilmiş. Sûrenin sonunda nimet verilenlerden maksat peygamberler, şehitler, salih kullar ve bütün samimi müminler; gazaba uğrayanlar ve yoldan sapanlar ise isyan eden ve hak yoldan ayrılan kafir, müşrik, ateist ve deist gibi hidayeti tercih etmeyenler.

“Ey kullarım! Şöyle dua edin: Canlı-cansız, akıllı-akılsız, yerde-gökte, duran-hareket eden bütün varlıkların Rabbi olan, istisnasız bütün kullarına dünyada nimet veren, inanan ve rızasına uygun davranan kullarına ahirette özel muamelede bulunan; hesap gününün yegâne güç sahibi olan Allah’ın yüceliğini, kusursuzluğunu itiraf eder, verdiği nimetlere teşekkürlerimi bildiririm.
Ey Rabbimiz! Sadece sana ibadet eder ve sadece senden yardım isteriz. Çünkü yegâne ibadete layık ve yardım merci Sensin. Bizi hak ve hakikat üzere kıl, doğru ve dürüst bir şekilde yaşamamızı sağla, iman ve İslam üzere hayat sürmeyi ve o hal üzere ölmeyi nasip eyle. Bu şekilde yaşayan peygamberler, şehitler, salih kimseler ve müminlerin yolunda kıl bizi. Bu yoldan ayrılan, adaletine maruz kalan, senin rızanın tersine hareket eden nasipsizlerden eyleme bizi.”
Amîn diyerek, dualarımızın kabulünü Yüce Makamından niyaz ediyoruz.

Bazı hadîslerde gelen bilgilere göre sûrenin sonunda gelen gazaba uğrayanlar ile Hz. Musa ve Hz. Harun’a sürekli isyan eden, onların getirdiği dini tahrif eden, Allah’ın emirlerine aykırı davranan Yahudiler; yoldan sapanlarla ise Hz. İsa’ın gösterdiği yoldan ayrılan, onu Tanrı’nın oğlu kabul etme gibi bir aşırılığa sapan Hıristiyanlar kast edilmekte ve onlar gibi olmamak için Allah’a dua edilmesi emredilmekte.

“Yüce Allah kendisinde hiçbir eksiklik bulunmayan bütün âlemleri yaratan ve yönetendir. Evren ve içindekilerin tamamı O’nun yaratması ve yönetmesine muhtaç ama O hiçbir şeye muhtaç değil. O’nun anneye, babaya, oğula, kıza, eşe dosta ihtiyacı yok. Başta akıllı ve canlı varlıklar olmak üzere bütün varlıklara rahmetiyle muamele eder. Kendisini tanıyan ve kuralarına uyan kullarına destek verir ve öteki dünyada sayısız nimetlere kavuşturur. Gönderdiği peygamberleri tanımayan, emirlerine isyan eden kulları ise gazabına uğrar ve adaletine maruz kalır. Çünkü hesap gününün yegâne hükümranı O’dur ve hükmünden kaçış yoktur.
Bunu bilen kulları: “Ey Rabbimiz sadece sana ibadet eder ve güç sahibi olarak sadece seni tanırız. Bu yüzden her ihtiyacımızı ve isteğimizi Sana bildiririz. Bizi gönderdiğin peygamberin, indirdiğin Kitabın ve bunları bilinçli bir şekilde hayatlarına aksettiren iyi ve güzel kimselerin gittiği yol üzere kıl. Peygamberine isyan eden, Kitabını tahrif eden, mümin kullarını küçümseyen gazabına uğramış Yahudiler ve yolundan saparak Sana oğul isnat eden Hıristiyanlar gibi eyleme bizi.”

Sûrede Allah’ın nimetine erenler Bakara Sûresinin ilk beş ayetinde anlatılan müminler, gazaba uğrayanlar aynı sûrenin altıncı ve yedinci ayetlerinde söz edilen kâfirler, yoldan sapanlar ise sekizinci ila yirminci ayetleri arasında sıfatları verilen münafıklardır.

Görmedikleri halde Allah’a inanan, sadece O’na ibadet eden, önceki kitaplara ve son kitaba inanan, ahiretin kesinliğini kabul eden müminler şöyle dua ederler:
“Canlı-cansız, akıllı-akılsız, yerde-gökte, duran-hareket eden bütün varlıkların Rabbi olan, bütün kullarına nimet veren, inanan ve rızasına uygun davranan kullarına özel muamelede bulunan; hesap gününün yegâne güç sahibi olan Allah’ın yüceliğini, kusursuzluğunu itiraf eder, verdiği nimetlere şükranımı sunarım.
“Ey Rabbimiz bir ve yegâne tanrı kabul ederek sadece Sana ibadet eder ve güç sahibi olarak sadece seni tanırız. Bütün isteklerimizi sadece Sana bildiririz. Gönderdiğin peygamberin, indirdiğin Kitabın ve bunları bilinçli bir şekilde hayatlarına aksettiren iyi ve güzel kimselerin gittiği yol üzere kıl bizi. Peygamberlere isyan eden, Kitaplarını tanımayan, mümin kullarını küçümseyen kâfirlerden ve yolundaymış gibi görünen ama gerçekte yoldan sapmış olan münafıklardan eyleme bizi.”

Bazı hadîslerde gelen bilgilere göre Yüce Allah bu sureyi üçe ayırmıştır. İlk üç ayet kendisine ait, ortadaki bir ayet kendisiyle kullarına arasında, son üç ayet ise kullarına aittir. Buna göre Yüce Allah önce kendisini anlatmakta, nasıl bir rab olduğunu kullarına tanıtmakta. Ardından kullarının kime teşekkür etmesi ve kime müracaat etmesi gerektiğini bildirmekte. En sonda ise bize öğretilen dua ile yanında yer alacaklarımız ve uzak duracaklarımızın bilgisi verilmekte.

Rabbimize ait kısım:
“Yüce Allah kendisinde hiçbir eksiklik bulunmayan bütün alemleri yaratan ve yönetendir. Evren ve içindekilerin tamamı O’nun yaratması ve yönetmesine muhtaç ama O hiçbir şeye muhtaç değil. Başta akıllı ve canlı varlıklar olmak üzere bütün varlıklara rahmetiyle muamele eder. Kendisini tanıyan ve kurallarına uyan kullarına destek verir ve öte dünyada onları sayısız nimetlere kavuşturur. Kendisini tanımayan ve isyan eden kullarını ise malikiyet özelliği gereği adaletiyle hesaba çeker.”

Bizimle Allah arasındaki kısım:
“Ey Rabbimiz sadece sana ibadet eder ve güç sahibi olarak sadece seni tanırız. Bu yüzden bütün isteklerimizi sadece Sana iletiriz.”

Biz kullara ait olan kısım:
“Gönderdiğin peygamberlerin, indirdiğin kitapların ve bunları bilinçli bir şekilde hayatlarına aksettiren iyi ve güzel kimselerin gittiği yol üzere kıl bizi. Peygamberlere isyan eden, Kitaplarını tanımayan, mümin kullarını küçümseyen kâfirler, müşrikler ve din düşmanlarının yanında yer alan ama yolundaymış gibi görünen, kalbi yoldan sapmış olan münafıklardan eyleme bizi.”

Sûrede, Allah’ın hiçbir şeye muhtaç olmaması, hiçbir eksiğinin bulunmaması dolayısıyla yegane övgüye layık varlık olduğu bildirilir. Bunun sonucu olarak bütün alemi yaratan yöneten, her varlığın devamını sağlayan ihtiyaçlarını gideren sadece O’dur. Bu bilince eren mümin kul, sadece sana ibadet eder ve senden yardım dilerim diyerek teslimiyetini bildiririr. En sonunda geçmişteki tecrübelere bakarak hidayet ve nimete eren kullar arasında bulunmayı; isyankar ve nankörlerden uzak olmayı Yüce Allah’tan niyaz eder.

“Biz Yüce Allah’ı kendisinde hiçbir eksiklik bulunmayan bütün alemleri yaratan ve yöneten bir ve yegane varlık olarak tanır ve inanırız. Evren ve içindekilerin tamamı O’nun yaratması ve yönetmesine muhtaç ama O hiçbir şeye muhtaç değil. O, başta akıllı ve canlı varlıklar olmak üzere bütün varlıklara rahmetiyle muamele eder. Kendisini tanıyan ve kurallarına uyan kullarına destek verir ve öte dünyada onları sayısız nimetlere kavuşturur. Kendisini tanımayan ve isyan eden nankör ve asi kullarına ise malikiyet özelliği gereği adaletiyle muamelede bulunur.
Ey Rabbimiz! Sadece sana ibadet eder ve sadece senden yardım isteriz. Çünkü yegâne ibadete layık ve yardım merci Sensin.
Bizi hak ve hakikat üzere kıl, doğru ve dürüst bir şekilde yaşamamızı sağla, iman ve İslam üzere hayat sürmeyi ve o hal üzere ölmeyi nasip eyle. Bu şekilde yaşayan peygamberlerin, şehitlerin, sâlihlerin ve müminlerin yolundan gitmeyi nasip et. Bu yoldan ayrılan, adaletine maruz kalan, senin rızanın tersine hareket eden nasipsizlerden eyleme bizi.”

Meraklısına
Matüridî, Te’vilâtü’l-Kur’ân, nşr. Bekir Topaloğlu-Ahmet Vanlıoğlu, İstanbul 2006, Mizan Yayınları.
Ebü’l-Leys, Tefsîru’s-Semerkandî, Beyrut 1427/2006.
Zemahşerî, el-Keşşâf, nşr. Muhammed Said Muhammed, Kahire ts. Daru’t-Tevfikiyye.
Farheddin er-Razî, et-Tefsîru’l-Kebîr, İhyau’t-Turasi’l-Arabî, XIV, 86-93.
Beydavî, Envarü’t-tenzîl ve esrarü’t-te’vîl, nşr. Nasurüddin Ebu Said, Beyrut 2001.
Safedî, Keşfü’l-esrâr ve hetkü’l-estâr, nşr. Bahattin Dartma, İstanbul 2019.
Ebü’l-Berekât en-Nesefî, Tersîrü’n-Nesefî, İstanbul 1984.
Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, İstanbul ts. Eser Neşriyat.
Fâtiha Sûresini tefsir eden kısımlar.

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir