Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Cuma, Mart 29, 2024

İstanbul Sözleşmesi Dinimizin Kökünü Mü Kazıyacak? -II

Bunun böyle olmadığını somut madde ve vakalar üzerinden önceki paylaşımda izah ettim. Ama bu sefer de genel perspektif üzerinden izah edeyim.

Bunu iddia eden arkadaşlar her halde şöyle düşünüyorlar;

‘’Avrupa ülkeleri Türkiye’nin dinini ve geleneklerini nasıl yok ederiz diye düşünüp taşındılar ve sonunda da bu sözleşmeyi yazarak zorla imzalattılar bize; kapağına da kadına yönelik şiddeti önleme sözleşmesi yazarak kandırdılar bizi…’’

Yok kardeş, yok, bir kere bu sözleşmeye imza atmak mecburi değildi, istersen sen de imza atmayabilirdin, müzakereler için bir sürü ekonomik ve siyasi kriterleri şart koşan AB, bu sözleşmeyi şart koşmuş değildi çünkü, bu bir…

İkincisi, bu sözleşmeyi imzalayan kırka yakın Avrupa konseyine üye ülke var. Türkiye bunlardan sadece biri. Ve bizimle birlikte Müslüman olan sadece üç ülke var; Türkiye, Bosna Hersek, Arnavutluk. Diğer tüm ülkeler Hristiyan.
.
Ne yani, şimdi AB kendi ülkelerindeki gelenek ve dini inançları yok etmeye mi çalışıyor?

Evet, bunları gerekçe göstererek şiddet uygulayan bir toplum varsa, tabi ki onlara da ‘’hayır, bu gerekçe ile şiddet uygulayamazsın, uygularsan ceza alırsın’’ demiş oluyor. Ama onlara da diyor bunu, sadece bize değil.

Zaten bu nedenle koyu Hıristiyanların yaşadığı Polonya gibi ülkelerdeki bağnaz gruplar/partiler de sadece sözleşmeye değil AB’ye bile -aynı senin yaptığın gibi ithamlarda bulunarak- itiraz ediyorlar. Bak mesela Polonya Adalet Bakanı -aşırı sağcı, ırkçı, İslamofobik- Ziobro AB için ne diyor;

“Bazı AB kurumları gerçeklikle bağlarını tamamen koparmış durumda. Polonya, Çekya ve Macaristan gibi mültecileri kabul etmemekte haklıdır. Biz egemenliğimizi, AB’nin bize dayattığı yabancı İslam kültürüne karşı koruyoruz.”

Yaa işte böyle. AB, Polonya, Çekya ve Macaristan gibi ülkelere İslam kültürünü dayatıyormuş.

Salzburg Üniversitesi’nden siyaset bilimci Farid Hafez Polonya’lı aşırı sağcılar için ne demişti;

“Irksal olarak saf, Müslümanlardan, Yahudilerden ve eşcinsellerden arınmış bir Polonya istiyorlar. Bu hareketlerin takipçilerine göre, Suriyeli göçmen akını George Soros’un bir komplosu. Soros da Avrupa’da şeriat kurallarını ve eşcinselliği hakim kılmak, Avrupa’yı İslamileştirmek için komünistlerle iş birliği halinde.”

Gördünüz mü? Bu aşırı sağcılara göre Soros’un iki amacı varmış; İslam şeriatını ve eşcinselliği Avrupa’da hakim kılmak. Nasıl, iyi değil mi?

Şimdi bizdeki itirazcılar bile bu cümleleri okuyunca -muhtemelen- ‘’bu ne ya, bu kadarı fazla, bu artık bir paranoya’’ demişlerdir

Evet, haklılar, ‘’…bu kadarı da fazla, bu artık bir paranoya.’’


Defalarca yazdım ama tekrar edeyim, Ak Parti bu süreci hiç iyi yönetemedi, daha doğrusu kötü yönetti. Çok rahatlıkla savunabileceği bir şeyi hiç savunamadı, belki de ilk zamanlar itibar etmedi bu tür itirazlara/söylentilere, çünkü realitesi yoktu. Ama artık olgular değil algılar döneminde yaşıyoruz. Bunu görmeli idiler. İşte şimdi sorun kapıya dayandı. Ve angajmanlar gelişti. Şimdi karar ne olursa olsun (fesih veya değil) bunun bir karşılığı (bedeli) olacak. Ne gerek vardı buna.

Eğer sözleşmeyi feshetmezse itirazcı gruptan kaybedecek. Ancak bu en fazla yüzde 1-2 olur. Kaldı ki bu da tartışılır. Çünkü itiraz eden bu kitle Ayasofyayı açan Erdoğan’dan kolay kopamaz.

Ama sözleşmeyi feshederse en az yüzde 5-8 kaybeder. Çünkü zaten oy almakta zorlandığı 30 yaş altı nüfustan artık -alması gerektiği oyu- önemli oranda kaybeder(ilaveten) Olan biteni anlatamaz çünkü. Daha doğrusu dinlemezler seni. Kadın şiddetini önemsemeyen, kadına ayrımcılık yapan, ikici sınıf sayan, feodal erkek egemen kültürü yeniden getirmeye çalışan bir parti damgasını yer. ”Öyle değil vs…” Dinlemezler. Dinletemezsin. Çünkü onlar bizim gibi düşünmüyor, olaylara bizim gibi bakmıyorlar. Bunu anlayın artık (bkz: i-Nesli)

2000 öncesi Türkiye’yi bilmiyorlar ve ilgilenmiyorlar da. Anlattıklarımızı masal gibi bile dinlemiyorlar!
Dahası, artık İmam-Hatip ve İlahiyat gençliğini bile zapt edemezken, 80 milyonun tümünü cami cemaati gibi görmekten ne zaman vazgeçeceğiz?

Tabi -en az zararla çıkılacak- 3. Bir yol daha var;
Beyan mektubu vermek ve kamuoyunu aktif bir şekilde bilgilendirmek. Şunları anlatmak mesela;

Sözleşme bir çerçeve sunuyor. Uygulama detaylarına girmiyor. Bunun için asıl olan kanunlardır. Ve bu kanunları da biz yapıyoruz (TBMM). Eğer iddia edildiği gibi sözleşmenin gizli bir amacı var ise o gizli amaç kendiliğinden hayata geçmiyor/geçemez. Bunu bizim kanunlarla somut hale getirmemiz ve bizzat tatbik etmemiz gerekiyor.

Bu kanunları yapan, dilediği zaman değiştirebilen, dilediği zaman yürürlükten kaldıran, dilediği zaman yeni madde ilave eden bir başkası değil ki, biziz(TBMM).

O halde bu endişenin manası ne?

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir