Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Cumartesi, Nisan 20, 2024

Hicretin Siyasal Yönü

Mekke’yi terk ederken Hz. Peygamber(s.a.v.), kendisine öğretilen şu hicret duasını okumuştur: “وَقُل رَّبِّ أَدْخِلْنِي مُدْخَلَ صِدْقٍ وَأَخْرِجْنِي مُخْرَجَ صِدْقٍ وَاجْعَل لِّي مِن لَّدُنكَ سُلْطَانًا نَّصِيرًا ” “(Medine’ye yaklaştığın şu andan itibaren Rabb’ine el açıp yalvararak) de ki: “Ey Yüce Rabb’im; gireceğim (her) yere esenlik ve doğruluk üzere girmemi, çıkacağım her yerden esenlik ve doğruluk üzere çıkmamı sağla ve bana katından, (şirke, küfre, isyana ve zulme karşı mücâdelede müminleri) destekleyen (bir güç, bir yetki, bir iktidar,) bir kudret bağışla!””[1] Bu ayeti indiği mekân, bağlam ve kavramsal açıdan ele alıp Müslümanlardan beklenen eylem çerçevesinde anlamak gerekir. Kur’an dilinden ve hicret esnasındaki ortamdan habersiz bir anlayış ve yorum, beklenen amacı asla gerçekleştiremez. Ayetin iniş ortamı; küfrün egemen olduğu bir coğrafyada inananların emniyetlerini temin edemeyen bir peygamberin hicret yurdu araması ve sonra da ilahi işaretle Yesrib’e hicrete izin verilmesidir. Yüce Allah, nebisine bu ayeti hicret öncesi indirdiğinde bir de dua öğretmiştir. Ayete göre Hz. Peygamber, Rabbinden “yardımcı bir sultan” istemektedir. Burada “sultan” kelimesine verilen anlama kısa bir bahis açmak istiyoruz. Sözlükte sultan; Kahr, galebe, kuvvet, mülk, hüccet, burhan, velayet, tasarruf, saltanat, vali, emir, halife vb. anlamlara gelmektedir.[2] Verilen anlamlar siyasal içeriklidir. Kavramın izahı sadedinde ilk dönem müfessirlerinden birkaç tanesinin görüşlerini alarak nebevi tefsirle köprü kurmak istiyoruz. Tabiînin en büyüklerinden olan Hasan el Basri (v.h: 110) “Ayette Farsların ve Rumların egemenliklerinin sona ereceği vad ediliyor. Ayrıca kâfirlere silahla, münafıklara ise ceza hukukunu uygulmak suretiyle hâkim olunacağı” belirtiliyor demiştir.[3] Teferruata dalmadan konuyu özetlersek, Hasan el-Basri ayete siyasal bir yorum getirmiştir. İlk dönem müfessirlerinden Katade ise “sultan” kavramını, Allah’ın Kitabı’nın, hadlerin ve dininin uygulanması” diye yorumlamıştır.[4] Kitabın tatbikini ve dinin uygulama alanı bulmasını siyasetle ifade etmenin dışında imkân yoktur. Bize göre en harika yorum yapanlardan biri de İmam Maturidî’dir.[5] Vefat tarihi hicri 333 olan Maturidî, Te’vilat’ında “sultan” kavramını; “Kendisiyle dine yardım edilecek olan yetki, kuvvet; hadleri ve dinin ahkâmını uygulamak, şeriatı tatbik ve velayet” olarak tefsir etmiştir. Zira velayet İslâm’ın hükümlerini uygulamaktır.[6] İslâm’ın hükümlerinin tevhid ehli yöneticiler tarafından uygulandığı ülkeler gerçek anlamda İslâm ülkesidirler. İşte hicret böyle bir ülkenin arayışıdır; hicret bunun için vardır. İmam Maturidi buna işaret etmiştir. Hâl böyleyken yüz yıllar sonra bu anlayıştan geriye düşerek hicreti sadece tarihsel bağlamda ele alıp yoldaki bazı tabiatüstü olaylara indirgeyip duygusallaştırmak, hicreti katletmektir. Bugün maalesef durum budur. Bu tarihselci ve ölü yaklaşımdan kurtulmak için çare, hicretin kurumsallaşmasıdır.

[1] İsra 17/80

[2] Hasır-ı Zade Elif Efendi, En-Nur’u-l Furkan, İstanbul, 2015, c. I, s. 507.

[3]El- Basri, Hasan, Tefsir, c. I, s. 502.

[4] Bagavî, Mealim’ü-t Tenzil, (Muhtasar), s. 534; Bak: Ebussuud, İrşad’u-l Aklı’s Selim, c. V, s. 247.

[5] İmam Maturidî’nin görüşlerini ana kaynaklardan okuyamadan, onun üzerinden seküler ve rasyonalist bir algı yaparak müşrik düzenlere meşruiyet alanı çıkarmak isteyen cühelanın bu ifadeleri okumalarını öneririm. Ayrıca bilmeliler ki İmam’a göre her zaman Kur’an ve sünnet öndedir. Görüşleri de klasik ülema ile aynıdır. Dolayısıyla İmam üzerinden iş çıkarmak isteyenler ön kabüllerine göre istismar yapan zavallılardır.

[6] Maturidî, Te’vilat, c. VII, s. 100.

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir