Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Cuma, Mart 29, 2024

Yoksulluk ve Fakirliğe Karşı Ne Kadar Duyarlıyız

Fakirlik ve yoksulluk problemine çözüm bulmada Hz. Peygamber’in yoksulluğa bakışının çok özel ve önemli bir yeri vardır. Çünkü o, risalet görevini alır almaz yoksulluk sorunlarını çözmeye de başlamıştır. Tevhidin tebliği ile fakirliğe çare olmayı Resûlullah eş zamanlı devam ettirmiştir. O; kimsesiz kadınların ve yoksulların ihtiyacını gidermek için çalışmayı, Allah yolunda cihat etmeye ve geceleri namazla, gündüzleri oruç tutmakla geçirmeye denk saymıştır.[1] Bu nedenle de varlıklı kimselere; “Yoksullara sayarak vermeyin, aksi halde Allah Teâlâ da size sayarak verir.”[2] demiştir. Cimri kimselerin Müslümanlara siyasette önderlik yapmamalarını öneren Resulullah (s.a.v.); cennetin kapısının; selamı yaymak, yoksulları doyurmak, akrabalarla daimî iletişim kurmak ve insanlar uykuda iken namaz kılmakla[3] açılacağına işaret etmiştir. İnsanın, fakirlere infak etmesi ve onların mali dertleri dâhil ihtiyaçlarıyla ilgilenip çözüm bulabilmesi için cömert olması esastır. Kur’an bütünlüğü çerçevesinde baktığımız zaman görürüz ki Allah (c.c.), mü’minlerle cimriliği yan yana anmamıştır. Kur’an’a göre cimriler, bütün türleriyle kâfirler ve münafıklardır. Konuyla ilgili daha detaylı bilgiler edinmek için Tebük Seferi’ni konu edinen Tevbe suresinin köklü bir tefsirden okunmasını öneriyoruz. Cimriliğin kötülüğünü ve zararlarını zihinlere yerleştirmek için Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur: “İman ve cimrilik aynı kalpte bir araya gelemezler.”[4]

Yoksullar için fakirlikten büyük dert yoktur. Bunu anlayabilen ve gereğini yapan bir mü’min için Hz. Peygamber, uhrevi bir müjde kabilinden şöyle buyurmaktadır: “Din kardeşini böyle bir sıkıntıdan kurtarabilirse Allah da onu kıyamet gününün sıkıntılarından kurtarır.”[5] “Esirleri özgürlüğe kavuşturun, açları doyurun ve hastaları ziyaret edin.”[6] diyen Hz. Peygamber (s.a.v.), mü’minlerin, fakirlere zekât borçlarını mutlaka vermelerini fakat yoksulluk sorunu zekâtla çözülmüyorsa; zenginlerin mallarında zekât dışında da (fakirlerin), hakları olduğunu[7] bildirmiştir. Çünkü fakirler zenginlerin kardeşidir. Onun için Peygamber (s.a.v.); “(Fakir) kardeşlerinizi Allah sizin himayenize verdi. Onlara yediklerinizden yedirin ve giydiklerinizden giydirin.”[8] tavsiyesini yapmıştır. Keşke zenginler bu nebevi buyruğu hakkıyla anlayabilselerdi!

Fakirlik konusunda insanlar arasında bir ayrımın yapılmayacağı İslâm’da karara bağlanmıştır. “Fakirliğin dini imanı olmaz” önermesi dayanağını Bakara suresinin 272. Ayetinden almıştır. Hz. Peygamber ve Müslümanlara zulmün her türlüsünü reva gören Mekkeli müşrikler veya başka dinden olanlar bir sene kıtlıkla karşılaşınca Resulullah’dan yardım talep etmişlerdir. Geçmişteki çektiklerine bağlı radikal bir tavır alarak müşriklere yardım etmek istemeyen Hz. Muhammed’e (s.a.v.), Yüce Allah şu uyarıyı yapmıştır.[9]

لَّيْسَ عَلَيْكَ هُدَاهُمْ وَلَكِنَّ اللّهَ يَهْدِي مَن يَشَاء وَمَا تُنفِقُواْ مِنْ خَيْرٍ فَلأنفُسِكُمْ وَمَا تُنفِقُونَ إِلاَّ ابْتِغَاء وَجْهِ اللّهِ وَمَا تُنفِقُواْ مِنْ خَيْرٍ يُوَفَّ إِلَيْكُمْ وَأَنتُمْ لاَ تُظْلَمُونَ

“Senin görevin, onları (her ne pahasına olursa olsun) hidâyete erdirmek değildir. (Sen sadece uyarmakla yükümlüsün ve dilediğini imana erdirme yetkisine sahip değilsin. Fakat yalnızca) Allah’tır, (samîmî bir kalple doğruya, gerçeğe ulaşmak) isteyeni doğru yola ileten. Ey inananlar! İyilik nâmına yaptığınız her harcama, aslında kendi faydanızadır. Çünkü siz yalnızca Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak için harcama yapıyorsunuz. (O hâlde, şu müjde ile sevinin:) Yaptığınız bütün iyilikler, size tam olarak —hem de kat kat fazlasıyla— geri ödenecek ve kesinlikle haksızlığa uğratılmayacaksınız.”[10] Bu ayet bizlere hayati önem arzeden zorunlu harcamalarda dünya görüşü tercihlerinin çok fazla öne çıkarılmamasını bildirmektedir.

Hayatın hiçbir alanında mü’minlerin birbirlerine karşı sırt dönmemelerini/birbirlerinin sorunlarına ilgisiz kalmamalarını[11] isteyen Resulullah (s.a.v.): “Komşusu açken kendisi tok olarak yatan kimse mü’min değildir.”[12] uyarısını yapmıştır. Aynı uyarıyı bir başka rivayette şu ifadeyle yinelemiştir: “Yanı başındaki komşusunun yoksulluğunun farkında olduğu hâlde komşusu açken kendisi tok yatan kimse bana iman etmemiştir.”[13] Toplumun içerisinde bir kimse aç olarak sabahlarsa Allah Teâlâ’nın zimmeti/koruması o toplumdan kalkar”[14] buyuran Resulullah bu uyarı ve emirleriyle Müslümanlara çok büyük görevler yüklemiştir. Hz. Peygamber’in eğitim ve öğretiminden geçen müçtehit sahabi ve İslâm siyaset nizamının zirve temsilcilerinden Hz. Ömer (r.), Müslüman bir kimseye kayıtsız kalıp susuzluktan dolayı ölümüne neden olanları katil kabul etmiş ve ölen bu şahsın diyetini o kabilenin tamamına ödetmiştir.[15] Herhangi bir kimseye karşı kayıtsız kalıp susuzluktan veya açlıktan dolayı ölümüne sebep olmayı katillik olarak gören İslâm’ın dışında yeryüzünde başka bir hayat tarzı yoktur. Bu İslâmi uygulamanın anlamını Müslümanlar yeterince anlayıp uygulama alanına koyabilselerdi bugün çok daha farklı bir yerde ve keyfiyette olurlardı. Ülkelerinde fakirlik diye bir problem de olmazdı.

[1] İbni Mace, Ticaret, Had. no: 2140, c. II, s. 724; Beyhaki, Vesaya, 35, Had. no: 12664, c. VI, s. 463.

[2] Müslim, 12, Zekât, 28, Had. no: 1029, c. I, s. 713.

[3] Ahmed, Müsned, (Tah: Muhammed Şakir), Had. no: 7919, c. XVI, s. 73.

[4] Ahmed, a.g.e, h. no: 8460, c. XVI, s. 201.

[5] Beyhaki, Gasb, 2, h. no: 11512, c. VI, s. 157.

[6] Buhari, 56, Cihad, 171, c. IV, s. 30.

[7] İbn Mace, Edep, Had. no: 3690, c. II, s. 1216-7.

[8] İbn Mace, Edep, Had. no: 3690, c. II, s. 1216-7.

[9] Taberi, Cami’u-l Beyan, c. III, s. 95; Zemahşeri, Keşşaf, c. I, s. 212-3; İbn Kesir, Tefsir, c. I, s. 306; Alusi, Ruhul Meani, c. II, s. 40.

[10] Bakara 2/272.

[11] Beyhaki, Gasp, I, Had. no: 11496, c. VI, s. 153.

[12] İbn Recep, el-Hanbeli, Cami’u-l Ulum, c. I, s. 349; Suyuti, Cami’u-s Sağir, Had. no: 7583, c. II, s. 464.

[13] Suyuti, Cami’u-s Sağir, Had. no: 7771, c. II, s. 476; İbn Recep, a.g.e, c. I, s. 349.

[14] Ahmed, Müsned, c. II, s. 33.

[15] Abdurrezzak, Musannef, c. X, s. 51; Beyhaki, Sünen, İhya’ul Mevt, Had. no: 11851, c. VI, s. 252.

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir