Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Cuma, Nisan 19, 2024

Kürdler Neden Yavuz Sultan Selim’den Yardım İstediler – 3

Moğol istilasından kaçıp Harzem’den Anadolu topraklarına gelen Kızılbaş Alevi aşiretlerine,

Osmanlılar, BOZ ULUS adını vermişlerdi.1

Boz Ulus’un bir beyliği olan Akkoyunlular Diyarbekir’i (Amid’İ) 1453’te başkent yapmışlardı.

Diyâr-ı Bekir “Akkoyunlular Aşireti” tarafından başkent yapılması üzerine İlhanlı ve Moğol saraylarını terk eden Şiî âlimleri bu topraklara sığındılar.

Çünkü Akkoyunlu Devleti Şiîliği resmî mezhebi olarak kabul etmişti. 

Akkoyunlular Devletinin Beyi Uzun Hasan, bölgedeki gücünü artırmak için, Safeviye Tarikatı şeyhi olan Şeyh Cüneydi Diyarbekir’e davet eder, geniş bir mürit kesimine sahip olan Şeyh Cüneyd’de kız kardeşi Hatice Begüm’ü verir.2

Trabzon da bulunan Rum Pontus İmparatoru Kalo İoannes, Diyarbekir’e 1457’de bir elçi göndererek,

Fatih Sultan Mehmed aleyhine ittifak teklifinde bulunur.

Nede olsa Akkoyunlu Beyi Uzun Hasan’ın dedesi Kara yülük Osman Bey’in hanımı, Trabzon Rum Pontus İmparatoru IV. Alexis’in kızıydı.

Yani babaannesi bir Rum İmparatorunun kızıdır.

Uzun Hasan elçiyle yaptığı uzun görüşmelerde, bu ortaklık için isteklerinden biri de İmparator İonnesin’in güzelliği dillere destan olan kızı Katerina ile evlenmek olur.

Burada ki bir amacı da akrabalık bağını daha da güçlendirmek arzusudur.

Ne var ki, imparatorun kızı için şartlı bir isteği olur. Katerina evlenecek ama dinini değiştirmeyecektir.

Diyarbekir Sarayında Despina Hatun olarak anılacak olan bu güçlü kadın, 3’ü kız biri erkek olmak üzere dört evlat verir.3

Kızlardan biri Safevili Şeyh Cüneyd’in Diyarbekir’de doğan oğlu Şeyh Haydar ile evlenir.

Haydarın (Şah) İsmail adında bir oğlu dünyaya gelir.

Yıl 1469’dur Uzun Hasan Akkoyunlu Devletinin Başkentini Diyarbekir’den Tebriz’e götürür.

Uzun Hasan, Devletini Başkent Diyarbekir’den yönetirken yaptığı bir icraatı, Cumhuriyet sonrası ülkemizde de CHP’nin dinde yapmak istediği ama amacına ulaşamadığı bir tahrifat olarak Kuran-i Kerimi Türkçeye çevirtip okutması olmuştur.4

1492 yılında da Kürdler üzerine yürüyen Şah İsmail, Diyarbekir dolaylarına kadar gelir.

Daha önce Akkoyunluların zulmüne maruz kalmış olan Kürdler, bu kez de Safevilerin yönetiminde zulmü yaşamaya başlarlar.

Şah İsmail’in, seferlerinde aldığı toprakları Şiileştirmeye gayret etmesi nedeniyle, Kürd beyleri ile arası açılır ve tamamına yakını Sünni olan Kürd halkı ile yeni atanan Safevi emirleri arasında mezhebi ihtilaflardan kaynaklanan sorunlar tırmanmaya başlar.

Bu nedenlerden dolayı Şah İsmail’in 11 Kürd emirini tutuklatarak 1511’de Tebrize götürmesi Kürdler ile Safeviler arasındaki ilişkilerin bozulmasının en son gerekçesi olur.5

Şah İsmail’in Savefi’nin himayesi altına almak istediği “Anadolu Alevîleri” Çaldıran Muharebesi esnasında aralarındaki mezhebi akrabalıktan dolayı Safevilere destek verirler.

Safeviler ve Harzem kökenli Kızılbaşlar bölgede ağırlıklı olarak yaşayan ehlisünnet Kürdler başta olmak üzere Müslüman Türklere de zulmetmeye başlarlar.

Safevi ordusundaki askerler, kafalarına Şah İsmail’in babası Şeyh Haydar’ın icadı ve on iki imam inancını anımsatmak maksadıyla “On İki kıvrımılı – kızıl renkli kumaş ile sargılanan mihverler” takmalarından ötürü de “Kızılbaş” olarak adlandırıldılar.  

Günümüzde özellikle illegal terör örgütlerinden başta DHKP-C olmak üzere MLKP, THKP-C, TKP/ML gibi örgütler cenaze törenlerinde, eylemlerinde veya sema ayinlerinde başlarına bağladıkları kızıl bezlerin nedeni bu geçmişe dayanır.

Çaldıran savaşından (1514) önce Amasya’da Mevlana İdris-i Bitlisi aracılığı ile Yavuz Sultan Selim ile görüşen Kürd Beyleri arasında bir antlaşma yapılır.

Osmanlı Padişahının birlikten beraberlikten yana bir ruhla yaptığı bu antlaşmayı, onun şu aşağıda ki ümmet için gönlünden kopan mısralar özetler. 

“İhtilâf u tefrika endişesi,
Kûşe-i kabrimde dahi bîkarar eyler beni;
İttihadken savlet-i a’dâyı def’a çaremiz,
İttihad etmezse millet, dağıdar eyler beni…”

Çaldıran Zaferi ardından 1516 yılında, Yavuz Sultân Selim, kendisine Doğu Anadolu’nun fethedilmesini tavsiye eden meşhur Kürd âlim ve tarihçi Mevlana İdris-i Bitlisî’ye, Doğu ve Güneydoğu bölgelerinin Osmanlı Devleti’ne ilhâkı için vazife verir.

Aldığı bu görevi Kürdistan’da bulunan Kürd emir ve Beyliklerine bildiren Mevlana İdris-i Bitlis’iye olumlu cevap veren ve böylesine önemli bir zamanda İslâm birliğinin zaruretine inanan başta Bitlis Hâkimi Emir Şerefüddin; Hizan Meliki Emir Davud; Hısn-ı Keyfâ Emîri Melik Halid; İmadiye Hâkimi Sultân Hüseyin; Cezire Hâkimi Şah Ali Bey; Çemişgezek Hâkimi Melik Halil; Pertek Hâkimi Kasım Bey…

Ayrıca Suran, Urmiye, Atak, Cizre, Eğil, Garzan, Palu, Siirt, Meyyafarakin, Sason, Sincar, Çermik, Malatya, Urfa, Besni, Harput, Mardin ve benzeri yerlerdeki aşiretler de arka arkaya Osmanlı Devleti’ne katılmışlardır. 6

Kürd emir ve Beylerinin Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim’e gönderdikleri mektupta şu samimi ve içten gelen duygular yer alır.

“Can ü gönülden İslâm Sultânı’na bî’at eyledik, İlhâdları zâhir olan Kızılbaşlar’dan teberri eyledik. Kızılbaşların neşrettiği dalalet ve bid’atleri kaldırdık ve ehl-i sünnet mezhebi ve Şafi’î mezhebini icra eyledik. İslâm Sultânı’nın namı ile şeref bulduk ve hutbelerde dört halifenin ismini yâda başladık. Cihada gayret gösterdik ve İslâm Padişahı’nın yollarını bekledik. Bu muhlis ve size itaat eden bendelere yardım edesiniz.  Bizim beldelerimiz Kızılbaş diyarına yakındır, komşudur ve hatta karışıktır. Nice yıllar bu mülhidler, bizim evlerimizi yıkmışlar ve bizimle savaşmışlardır. Sadece İslâm Sultânı’na muhabbet üzere olduğumuz için, bu inancı saf insanları o zâlimlerin zulümlerinden kurtarmayı merhametinizden bekliyoruz. Sizin inâyetleriniz olmazsa, biz kendi başımıza müstakil olarak bunlara karşı çıkamayız. Zira Kürdler, ayrı ayrı kabile ve aşiret tarzında yaşamaktadırlar. Sadece Allah’ı bir bilip Muhammed ümmeti olduğumuzda ittifak halindeyiz. Diğer hususlarda birbirimize uymamız mümkün değildir. Sünnetullah bizde böyle cârî olmuşdur.”7

Kürd emirlikleri Amasya antlaşması şartları nedeniyle, Osmanlı yönetimine bağlı olarak korunacaktır.

Kürd emirliklerinin yönetimi babadan oğula geçecek, cari yönetim için padişah ferman çıkaracaktır.

Savaş sonrasında Kürd Beyleri silahlı süvarileri ile Osmanlıya yardım edecektir.

Aynı şekilde Osmanlı Devleti de Kürdleri dış saldırılardan koruyacak ve her yıl Osmanlı’ya belirli bir miktarda vergi verilecektir.

Varılan ittifak neticesinde Kürdi Beylerinin hâkimiyetinde olan bölgenin büyük kısmı savaşsız olarak Osmanlı egemenliğine girmiş olur.

Bu antlaşmaya karşılık Yavuz Sultan Selim Mevlana İdris-i Bitlisi’yi taltif etmek üzere kendisine bir ferman gönderir. Mektubunun başında Diyarbekir Vilâyeti’nin sulh ve cezbetme yolu ile katılımına vesile olduğu için İdris-i Bitlisî’ye teşekkür etmiştir. 8

Çaldıran Savaşı sonucu doğuda Tebriz’e batıda da Urfa’ya kadar topraklar Osmanlılara katılmıştır.9

KAYNAKÇA:

1- 6. Şevket Beysanoğlu/Diyarbakır Tarihi 2.Cilt, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sanat Yayınları, Ankara-1966

4-Faruk Sümer/Akkoyunlular, Türk Dünyası Araştırmaları, İstanbul-1986

7. İsmail Hakkı Uzunçarşılı /Osmanlı Tarihi, c. II, sh. 273  

8-Bayram Kodaman/Sultan II. Abdülhamid Devri, Doğu Anadolu Politikası, Ankara-1987 9-Şevket Beysanoğlu/age.


Yavuz Sultan Selim’in Mevlana İdris-i Bitlisi’ye Gönderdiği Mektup
Mevlana İdris-i Bitlisi’nin Yavuz Sultan Selime Arzı
Uzun Hasan

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir