Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Cuma, Nisan 26, 2024

Kadınların Aklı Noksan Mıdır?

Hadis şöyle:

Ebû Sa‘îd el-Hudrî anlatıyor: “Hz. Peygamber, bir kurban veya ramazan bayramında, bayram namazı için mescide çıktı. Namazdan sonra insanlara va’az etti ve ‘ey insanlar sadaka veriniz’ diyerek onlara sadaka vermelerini emretti. Sonra kadınların yanına gitti ve onlara hitaben şöyle dedi: ‘Ey kadınlar topluluğu! Sadaka veriniz. Cehennemdekilerin çoğunun siz kadınlar olduğunu gördüm.’ Kadınlar, ‘Niçin ya Resûlallah’ diye sordular. Şöyle buyurdu: ‘Çok lanet ediyorsunuz. Kocalarınızın sizin için yaptığı iyiliklere nankörlük ediyorsunuz. Aklı başında bir erkeğin aklını sizin kadar çelebilen aklı ve dini eksik başka bir varlık görmedim, ey kadınlar topluluğu.’ Kadınlar tekrar sordular: “Aklımızın ve dinimizin noksanlığı nedir, Ya Resulullah?” Resulullah (a.s.m.) “Kadının şahitliği erkeğin şahitliğinin yarısı değil midir?” diye sordu. Kadınlar “Evet!..” cevabını verdiler. Resul-i Ekrem Efendimiz izah etti ve tekrar sordu: “İşte bu aklın eksikliğinden hayız gördüğü zaman [günlerce bekler] namaz kılmaz, Ramazan`da bir müddet oruç tutmaz değil mi?” Kadınlar, “Evet!..” dediler. (Buhârî, Zekât, 44; Hayz, 6; Nikah, 88; Müslim, Küsûf, 17; İman, 132; Îdeyn, 8)

Netameli bir konu. Nasıl anlasak, nasıl yaklaşsak konuya? Yoksa reddet gitsin mi desek? Biz anlamayı deneyelim. Kadınların aklının noksan olmasından ne kastedilmektedir? Bunu cevaplayabilmek için aklın ne manada kullanıldığını ortaya koymak gerekir. Gazalî aklın dört manada kullanıldığını söyler. Dördüncüsünü bir yana bırakıp aklın muhtemel üç manasını esas alırsak şunlar söylenebilir:

  1. Akıl, insanın diğer canlılardan ayrılmasını, nazarî ilimleri ve gizli sanatları öğrenmesini sağlayan niteliktir.
  2. İkinin birden çok olması, mümkünün imkanı ve muhalin imkansızlığı gibi bir kısım zarurî bilgilerdir.
  3. Tecrübelerden elde edilen bilgilerdir. Nitekim bu anlamda tecrübelerden istifade edip olgunlaşan kişiye “akıllı” denir.

Aklın ilk iki kısmına yaratılışta bulunduğu için garîzî akıl; son kısmına da sonradan kazanıldığı için mükteseb akıl denilebilir.

Bunlar ve akla gelebilecek diğer manaları hesaba katarak özetlersek akıl şunlar olmaktadır:

  1. Akıl, idrak kuvveti ve kabiliyetidir.
  2. Akıl, cehaletin zıttıdır. Yani ilimdir.
  3. Akıl, diyet anlamına da gelmektedir. Evet, gerçekten pek çok hadiste bu anlamda kullanıldığı görülmektedir.
  4. Akıl, tecrübe demektir.
  5. Akıl, akletmenin, yani idrak kuvvetinin kendisi değil, işleyiş tarzıdır.

Peki bu anlamlardan hangisidir?

  1. Birincisine göre mana şöyle olur: “Kadınların idrak kuvveti eksiktir.” Bu, kadınların özsel ve fıtrî/yaratılış olarak eksik olduğu anlamına gelir ki, bunu kabul etmek mümkün değildir. Dinin her şeyiyle onlar da mükelleftir. Toplumun yarısını oluşturan insanlara böyle hitap etmek de makul değildir.
  2. İkincisine göre mana şöyle olur: “Kadınların ilmi eksiktir.” Yani bilgi edinme kabiliyetleri eksiktir. Bunu kabul etmek de vakıaya aykırıdır. Tarihte ve bugün ilimle meşgul nice kadın vardır ki, yer yer erkeklerden fersah fersah ilerden gittikleri dahi söylenebilir.
  3. Üçüncü anlam farklı bir yaklaşımı temsil eder. Bazı çağdaş araştırmacılar tarafından kabul edilmiştir. Buna göre mana şöyle olur: “Kadının diyeti, (erkeğin diyetinin) yarısıdır.” Buna göre mana hadiste sayılan diğer hususlarla uyumludur. İşte kadın şahitlikte erkekten farklı, özel hallerinde namaz ve oruç ibadetlerini yerine getirmede farklı; haliyle diyet konusunda da farklılık var. İlk planda bu mana kuvvetli gibi gözüküyorsa da hadisin bağlamına pek oturmamaktadır. Şayet mana diyet ise kadınlar niye bunu sorsun ki?! Kadınların bu manayı bilmesi gerekirdi. Ayrıca akıl, diyet anlamına geliyorsa cevaben niye “şahitlik” gösterilsin ki?! Hz. Peygamber’in bu, diyettir demesi gerekirdi. Son olarak kadının diyetinin erkeğin diyetinin yarısı olması da fıkhen tartışmalıdır. Çoğunluk diyetin yarı olduğunu kabul eder.
  4. Dördüncü anlama gelince, mana şöyle olur: “Kadının aklı, yani tecrübesi azdır.” Buna örnek verilen “şahitliği” göz önünde bulundurup, şahitliğin de daha ziyade malî vb. konularda olduğunu bildiğimizde aklın “tecrübe” anlamına gelebileceği söylemek mümkün görünmektedir. Ayette geçen “unutkanlık”; “tecrübe”, odaklanma ve yoğunlaşma ile ilgilidir. Bu, mana mümkün, ancak ne gibi problemleri olabilir, diye düşünmek gerekir. Burada söz konusu olan “unutkanlık” yaratılışta olan bazı şeylerle mi ilgilidir yoksa sosyal anlamda tecrübe edememekten kaynaklana bir husus mudur? Bunu yaratışla ilişkilendiren psikolojik yaklaşımlar vardır. Buna göre hadiste kadınların akıllarının noksanlığına delil olarak gösterilen ayette geçen “tedılle” kelimesi, ”unutma”yı ifade etmektedir. “Unutkanlık” gerekçesi ise, işin başka boyutunu da ortaya koyar. Yani burada gerçekten akılları noksan kadınlar değil, büyük çoğunlukla karşılaşacakları, gebeliğin, loğusalığın, özellikle de her ay söz konusu olan ay hâlinin, kadının psikolojisi üzerindeki tesiri inkâr edilemez. Bununla birlikte, psikoloji ve özellikle de jinekoloji bilim dalı uzmanlarınca yapılacak ciddi bir araştırma, bu konuda önemli gerçekleri ortaya çıkaracaktır.
  5. Beşinci anlam, dördüncü anlamın ikinci yarısıyla ilgilidir. Bu anlam aslında meselenin psikolojik yönüyle paralellik arzeder. Belki onun biraz daha açılmış halidir. Buna sosyo-psikolojik açıklama mı demek lazım, bilemiyorum. Bazı çağdaş araştırmacılar bunu kabul etmiştir. Buna göre mana şöyle olur: “Kadının aklı, akletme işi/aktivitesi yönünden eksiktir.” Bunu biraz şerhedelim: Aklın Kur’ân’da fonksiyonel olarak kullanılmış olması gerçeğinden hareketle bu hadisteki عَقْل kelimesi “akletmek (bir meseleyi bir hükme/neticeye bağlama)” anlamıyla ele alınabilir. Buna göre, bu terkibin mânâsı “aklı eksik, aklı kısa” olmayıp ‘akletme işini/aktivitesini eksik bırakanlar’ olacaktır. Bu cümleden olmak üzere, “nâkısâtu akl” ifadesindeki eksikliğin, bizatihi aklın kendisinde/özünde değil, aklın aktivitesinde (akletmede) düşünülmesi gerekir. Şöyle ki; kadının yaratılışından gelen zengin hayal dünyası, hisleri-heyecanları ve buna bağlı olarak meydana gelen kararsızlık hâlleri, onun zihin faaliyetleri üzerinde mühim tesirler icra eder. Bu yönleriyle bir kadın zihnin aktivitesinde (işleyiş tarzı hususunda) erkeğin berisinde kalabilmektedir. Bu madde içinde vurgulanması gereken bir diğer husus da şudur: Eksiklik nisbî/göreceli bir mefhumdur. Dolayısıyla tek başına bir anlam ifade etmez. Öyleyse bu cümlede dile getirilen “akletmeyi eksik bırakma” vurgusu, bir başkası düşünüldüğünde bir anlam ifade edecektir ki o da erkeklerdir. Burada izahına çalıştığımız mesele şudur: Pratik hayatta da açıkça görüleceği üzere, bir kadın his dünyasını zorlayan bazı hadiseler karşısında –rahat konsantre olamaması sebebiyle- mevcut akletme gücünü bir erkek kadar ileri götürememektedir. O, yaratılışının neticesi olarak bir noktadan sonra akletme yerine, yola hissî temayülleriyle devam etmektedir. Daha açık bir ifadeyle; metanet, soğukkanlılık ve cesaret isteyen bir konuda bir erkek akletme gücünü (sözgelimi) yüzde doksan nispetinde kullanıyorsa, hislerinin öne geçmesiyle kadın bunun altında bir oranda bu gücünü kullanabiliyor. Dolayısıyla ortaya -aklın kendisinde değil, onun kullanılması (akletme) noktasında- nisbî/göreceli bir noksanlık çıkmış oluyor. Bu mana da mümkündür. Üzerinde düşünmeye değer.

Son verirken bir tecrübemi paylaşmak isterim. Biz hocalık yapıyoruz. Kızlar ve erkekler bazen derslerle ilgili bir şey sormak, bazen özel hayatlarıyla ilgili bir şeyler danışmak için gelmektedir. Meseleyi arzettiklerinde sonuçta şu veya bu sebeple, bilemiyorum, kızların yüzde doksanı ağlayıp bizi de hüzne boğarken erkeklerin ağlamadığına, daha soğukkanlı olduklarına şahit olmuşumdur. Netice itibariyle hadisi hemen reddetmek o kadar kolay değildir. Sadece kabul edilemeyecek tarafları ortaya koyarız. Mümkün manaları veririz. Bunlar tatmin etmezse şayet hadisi olduğu gibi bırakırız. Belki sonradan daha iyi anlaşılabilecektir. Şayet akla kesin aykırı bir şey olsa veya Kur’an’a kesin aykırı olsa –ki, yanlış anlaşıldığında Kur’an’a aykırılık da oluşabilir- bunu reddederdik, ancak hadisi anlamada o aşamada olmadığımızı belirtmek isterim. Vallahu a’lem.

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir