Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Salı, Nisan 16, 2024

Derin Akademisyen ve Dahi Entelektüel: Wael bin Hallaq

Akademik çevrelerde Hallaq iyi bir fıkıh uzamanı olarak bilinir. İmkansız Devlet kitabıyla iyi bir entelektüel olduğunu da ortaya koymuş Hallaq. Bu kitabı “Yolda Olabilmek Yolda Kalabilmek” adlı çalışmamda kısaca tanıttım. Bu kitaba yönelik Arap dünyasında eleştiriler vardı. En temel eleştiri şuydu: Hallaq, İslam Devleti olamayacağı yönünde müslümanların cesaretini kırmak istemektedir. Üstelik, müslümanlara tarihlerinde şaşalı zamanları olduğunu hatırlatarak… Tarihsel olarak övüp modern zamanlarda mahkum etmek… Oysa Hallaq’ın tezi, devletin (yani ulus devletin) modern bir olgu olduğu ve bunun İslamîsinin, yani İslam Devletinin olamayacağı, kendi içinde bunun bir tezat oluşturduğu yönündeydi. Bu tez bana göre isabetli idi. Ama acaba Hallaq bir hinlik yapıp müslümanları bir devlet mücadelesinden geri bırakmak mı, ümitlerini kırmak mı istiyordu? Hallaq, doğrusu Türkiye’de bu yönleri itibari ile fazla bilinmiyor. Onun için çalışmamda çekimser kaldım, bir şey diyemedim. Sadece bazı ifadelerine dikkat çekerek “böyle diyen birinin müslümanların cesaretini kırmak istemeyeceğini” hatırlattım. Ancak kendisiyle yapılan bir söyleşiye yeni muttali oldum. Bu söyleşiyi okuduktan sonra Hallaq’la ilgili düşüncelerim netleşti denilebilir. Hallaq’ın, müslümanları ve tarihlerini tanıyan dürüst bir entelektüel olduğu intibaını elde ettim.

Bu söyleşinin linkini veriyorum. Herkese, özellikle modernlik ve oryantalistlik mikrobundan etkilenenlere hararetle tavsiye ederim.

Wael Hallaq: “Entelektüeller, Batı Taklitçiliğinde Israr Ederlerse; Kürsüye Çıkmak İçin Sıra Beklemekten Kurtulamazlar”

Söyleşide dikkatimi çeken epey şey vardı, ama bir isim üzerinde özellikle durdu ve onu övdü: Taha Abdurrahman. Bu ismi de doğrusu hiç duymamıştım. Sonra baktım ki, Batı felsefesine hakim, İslamî çözümler üretebilen ve ahlaka vurgu yapan iyi bir müslüman. Epey eseri olmasına rağmen Türkiye’de bir tanesi çevrilmiş: Bilgi Ahlaktan Ayrıldığında. İşin ilginç tarafı. Bu kitap, sadece söyleşilerini toplamış. İnsan şaşırıyor. Önce temel eserleri çevrilse de sonra söyleşi yayımlansa olmaz mı?!! Belki de giriş mahiyetinde böyle olması daha iyidir. Okumadım, bilemiyorum. En kısa zamanda okumak nasip olur inşallah. Bu kitabın yanında Taha Abdurrahman’ın modernist Kur’an yorumlarına yönelik eleştirilerine dair bir makale çalışması da yapılmış. (Bk. http://isad.isam.org.tr/vdata/sayi34/isad034_masali.pdf) Ayrıca bir kitabının da tanıtım ve değerlendirilmesi var. Tanıtan: M’utaz Hassan Mohamm Abûqasem. KTÜ İlahiyattan. Bk. https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/358783.

Bunun dışında dikkatimi çeken bazı hususları maddeler halinde vermek istiyorum:

1. Muhammed Abduh gibi modernistler modern hayat tarzını İslam’a tasdik ettirmekten başka bir şey yapmadılar.

2. Eğer bugünün bu entelektüel ortamında ciddiye alınmak istiyorsanız, entelektüel olarak ne kadar sofistike olursa olsun, önermenizde bir metafiziğin varlığını kabul edemezsiniz. eğer ederseniz kendinizi bir problem düğümünün içinde bulursunuz. Çok çaba sarf etseniz de söyledikleriniz ya hiç duyulmaz ya da ciddi bir “seküler-rasyonalist” söylemle karşılık bulur.

3. Müslüman entelektüeller, Batı taklitçiliğinde ısrar ederlerse; kürsüye çıkmak için sıra beklemekten kurtulamazlar.

4. İlerleme kavramının kendisi oldukça sorunludur ve Müslüman âlimler de tarihçiler de kendi içlerindeki ideolojik yapıları ayırıp incelemeye henüz yeterli derecede vakıf değillerdir. Bu başarısızlığın etkilerini en az bir önemli katmanda açık biçimde görebiliriz. Son yirmi otuz yılda İslam dünyasında, İslam tarihini “karanlık ve ahlak yoksunu” olarak gösterip, Avrupa’nın Katolik Kilisesi ve mutlak monarşiye getirdiği kınamaların neredeyse aynılarını İslam tarihi için kullanmak eğilimi türedi.

5. Müslüman âlimler, Kur’an’dan ayrılmadıkları sürece Batı’daki ana düşünsel eksen olan seküler Aydınlanma geleneğinin ilgisini asla çekemeyecektir.

6. Günümüz İslamî ve İslamcı anlayışında öyle bir eğlim var ki, bunlarda oldukça uzun zamandır hem içerden hem dışardan kaybedilmiş bir iddia olan İslam’ın her yönünü liberal felsefe ve liberal düşünce kategorileriyle rasyonelleştirme çabası görülmektedir. Oysa “Müslüman liberaller”, batılı mevkidaşları tarafından “taklitçi” olarak kabul ediliyor. Hallaq’ın modernist ve liberal müslümanlara yönelik şu tespitini alkışlamamk mümkün değil:
“Müslüman Dünyası” modern Müslüman entelektüellerden çok daha fazlasıdır. Modern İslam olarak adlandırdığımız kısımdan çok daha zengin ve karmaşıktır.

7. Bilgi-iktidar ilişkisine dair güzel bir tespit:
Bilgi arayışı İmam Gazali’nin -veya Aquinas etiğindeki gibi kendi ortamında ortaya çıkıp şekillendiği zamanki gibi- ahlaki sebeplerle, etiğe katkı sağlayacak amaçlarla arandığında, bu imgenin hakikatini anlıyor ve kabul ediyorum. Fakat modern dünyadaki dönüşümler ve Schmittian politikasının gücü olduğu ortaya çıkan bilgi ile iktidar arasındaki benzeri görülmemiş karmaşıklık, bu gördüğümü masal hâline getiriyor. Eğer siyaset “silahsız savaş” demekse o zaman hiç şüphesiz, akademik olsun olmasın bilgi de “siyaset”, yani “savaş” demektir.

8. Batı’nın 300 yıllık felsefe tarihine dair güzel bir tespit:
“Din”, “dindar”, “metafizik” gibi eskimiş kavramların etrafında dönüp durarak, son üç yüzyılda kendi kendilerine yarattıkları ayaklarına dolaşan metafiziği görmekten aciz kalmaktadırlar.

9. Şu tespite katılmamak mümkün değil:
Entelektüel anlamda Batının dünyanın geri kalandan daha baskın olması mazeret olarak kabul edilemez. Bu denli büyük sömürgeci bir gücün fiziksel kısıtlamalarından kurtulmanın zorluklarını anlayabiliyorum (Örneğin Amerika Birleşik Devletleri’nin Afganistan üzerindeki baskısı yahut İsrail’in Gazze üzerindeki baskısı); ama zihinsel ve entelektüel köleliği anlayamıyorum. Avrupalılar ve Amerikalılar Müslümanların, Afrikalıların ve diğerlerinin zihinlerini köleleştirmek için sarf ettiği ve etmeye devam ettiği çaba bu insanların köle haline gelmelerini haklı çıkaramaz.

İşte bu ifadelerden sonra şuraya not düşüyorum: Bu adam, Batının gizli ajanı olamaz. İmkansız Devlet’i de Müslümanların cesaretini kırmak ve ümitsizliğe sevketmek için yazmış olamaz.

Prof. Dr. Yavuz Köktaş

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir