Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Perşembe, Mart 28, 2024

Uzay Psikolojisi: Dış Uzayda İnsan Davranışı, Duygular, Yanılsamalar

İnsanların dış uzayda yaşamaları önündeki engeller olarak yemek, su, hava ve yakıt gereksinimleri öne çıkıyor. Bunlar biyolojik, fiziksel ve kimyasal gereksinimler. Bunların ‘yükte hafif pahada ağır’ olması şart.

Psikoloji araştırmalarını ana çizgileriyle ikiye ayırıyoruz: Ana akım psikoloji ve eleştirel psikoloji. Ana akım psikoloji, kendi varlık nedenini ve toplumdaki işlevlerini nadir olarak sorgular. Oysa eleştirel psikoloji, kendisine de eleştirel bakabilen türden bir psikolojidir ve diğer bilim alanları ve yaşamın kendisiyle arasına keskin sınırlar çizmez. Ana akım psikoloji, çoğu zaman Kuzey Atlantik (ve hatta özel olarak ABD) kaynaklı bilgileri, tüm insanlık için geçerliymiş gibi sunar; kendi kör noktalarının, yanlılıklarının, bilimselmiş gibi görünen değer yargılarının vb. kimi zaman farkında bile değildir. Kimi zamansa farkında bile olsa ‘tecahülü arif’ yapar, bilmezlikten gelir. Ancak, bu bilmezlik, sanat için değil, kendi çıkarları içindir.

İnsan Yalnızca Biyolojik Bir Varlıksa…

İnsan yalnızca biyolojik bir varlıksa, o zaman, psikoloji bulgularının hangi ülkede elde edildiğinin bir önemi kalmayacaktır. Bu durumda, “Kuzey Atlantik (ABD) kaynaklı sonuçlar, tüm dünyaya özgüymüş gibi sunuluyor” biçimindeki eleştiri geçersiz olacaktır. Ancak insan, yalnız biyolojik değil, aynı zamanda toplumsal ve kültürel bir varlıktır. Üstelik ekoloji açısından bakılırsa, yalnızca biyolojik bir varlık sayıldığı durumda bile, doğal çevresinin etkilerini gözden kaçırmamalıyız. İklim, enlem, boylam ve genel olarak coğrafyanın insan psikolojisinin her yönüne olmasa da kimi boyutlarına etki ettiği biliniyor.

Birçok toplumsal bilim dalı, dünya ölçeğinin de ötesine geçerek, matematikten aldıkları esinle, ‘evrensellik’ iddiasında bulunur. Oysa, insanlığın bugünkü bilim ve teknolojisi, (fiziksel olanları da içermek üzere) herhangi bir olgunun sırf dünyada geçerli olduğu için evrenin her yerinde de geçerli olacağı iddiasını değerlendirecek kadar gelişmiş değil.

Evrensel olduğunu en çok ileri süren matematik bile, ilerleyen yüzyıllarda, dünya, çevre krizi, nükleer savaş, beklenmedik bir göktaşı vb. felaketlerle yok olmayıp da insanlık başka gezegenlere ve hatta güneş sistemlerine gittiğinde, değişebilecek nitelikte. Çünkü matematiğin bir yandan bir ortaya çıkarma (keşif) yönü var (insan zihni dışında olan matematiği doğada keşfetmiş oluyoruz), bir yandan da buluş (icat) yönü (birtakım matematiksel ilişkileri ancak insan zihninin sınırlılıkları içinde bulguluyoruz).

Dolayısıyla, evrensellik iddiası yanlış; ABD-Kuzey Atlantik kaynaklı bilgilerin dünyasallık iddiası da yanlış. Fakat diyelim, bilgi üretimi, dünyada daha eşitlikçi bir biçimde dağıldı. Bu durumda bile, dünyasallık iddiası kabul edilebilir olmakla birlikte, insansallık iddiası sıkıntılı olabilir. Bunun nedeni, insanların 20. yüzyıldan başlayarak dünya dışı uzaya çıkmasıdır. (Burada, ‘dünya dışı’ diyoruz; çünkü dünya da uzayın bir parçası. Dolayısıyla, gerçekte, insan, her zaman uzaydaydı.)

İnsan Davranışının Dünyasallığı

İnsanların dünya dışı uzaydaki davranışları, bunların ne kadarının dünya koşullarıyla ne kadarının ise insanlık durumuyla ilgili olduğuna ilişkin ipuçları veriyor. Bu ipuçlarını toplayıp birleştirmek için temel bir kaynak, dünya dışı uzaya ilk çıkan insan olan Yuri Gagarin (1934-1968) ve onun çağdaşı olan bir Sovyet psikologu Vladimir İvanoviç Lebedev’in (1929-2004) yazdıkları ‘Psikoloji ve Uzay’ kitabı. Dünya dışı uzaya çıkıp sağsalim dönen Gagarin, ne yazık ki, dünyada basit bir uçak kazasında ölüyor. Bu, halen çeşitli komplo kuramlarına kapı aralıyor, fakat son çıkan belgeler, basit bir ihmalden kaynaklı bir ölüm olduğuna işaret ediyor.

Gagarin ve Lebedev’in anlatımında, insanlığın bilimsel birikiminin uzay araştırmaları için çok boyutlu bir biçimde işe koşulduğunu görüyoruz. İnsanların dış uzayda yaşamaları önündeki engeller olarak yemek, su, hava ve yakıt gereksinimleri öne çıkıyor. Bunlar biyolojik, fiziksel ve kimyasal gereksinimler. Bunların ‘yükte hafif pahada ağır’ olması şart. Mekik içinde yemek ve hava üretimi için çeşitli az yer kaplayan bitkiler üstüne araştırmalar yapılıyor. Su için, – bugün tiksindirici gelse de – idrarın geri dönüştürülmesi üstünde çalışılıyor. Bu, aynı zamanda, insan atıklarının da hafiflemesini sağlayarak uzay yolculuğunu kolaylaştırıyor. Yakıt için ise temel düşünce, ay başta olmak üzere yakındaki gök cisimlerinde madencilik. Fakat bütün bunlar, sorunları daha uzun mesafeli uçuşlar için çözmüş olmuyor.

Bunların dışında, insanların psikolojik ve toplumsal gereksinimleri de var. Uzun süre yalnız ve uyaranlardan yalıtılmış bir biçimde yaşamanın ruh sağlığını bozduğu biliniyor. Dış uzayda, insana uyuması ve uyanması için yol gösteren günbatımı ve gündoğumu gibi döngüler de bulunmuyor. Bu da, bir süre sonra, insan bedeninin biyolojik saatini bozuyor, gezginlerin zaman algısı farklılaşıyor. Uzay gezginleri, -sonuçta onlar da insan- gurbetlik duygusu gibi, bir dünyadan uzakta olma hüznüyle dolup taşabiliyorlar. Birçok bilim-kurgu filminde de görüldüğü üzere, dış uzayda hayat, bir noktadan sonra rutine biniyor. Stresli durumlarda gidecek bir yer de yok, tatil zaten hiç yok. İş-aile dengesi diye bir seçenek de bulunmuyor, çünkü uzay gezginleri her zaman çalışma durumundalar. Dolayısıyla, dış uzaya çıkmak, yalnızca fiziksel testler ile bilgi sınavlarını geçmeyi değil sağlam bir psikolojiye sahip olmayı da gerektiriyor. Bu iş, kolay sıkılanlara göre değil; tam tersine, sıkıcı durumlarda, üstelik uzun süreli olan sıkıcı durumlarda bile, kendini eğlendirmeyi bilenlere göre… Buradan, uzay gezginlerinin belli bir küme kişilik özelliğine sahip olmaları gerektiği sonucu çıkıyor.

Hızlı öğrenen, yanlışlarından ders çıkaran, bilgi ve becerilerini sürekli olarak güncelleyen, eleştiri-özeleştiri döngüsünü ilke edinmiş, alçakgönüllü ama özgüven sahibi, arkadaş canlısı, toplumsal ilişkilerde başarılı, zorluklara karşı pes etmeyen, tek başına kaldığında tökezlemeyen, ani duygusal iniş-çıkışlar yaşamayan, neşeli fakat işiyle ilgili olarak aldığı kararlarda duygularına yenilmeyen, hızlı ve doğru kararlar alabilen, başkalarını motive edip onlara moral vermekte başarılı, bilişsel olarak esnek, bilimsel konulara meraklı, fakat magazinel konulara ve başkalarının özel yaşamlarına burnunu sokmayan, yeni hayat deneyimlerine açık, keskin bellekli, cesur, dikkatli, sakin, soğukkanlı, özdenetimli, çevresine güven veren, liderlik özellikleri taşıyan, insanları ve kaynakları örgütleyip bunların eşgüdümünü sağlayarak işe koşmakta başarılı, işini severek yapan, sabırlı vb. bir kişilik kesiti, en uygun aday. Bütün bunların tek bir kişide toplanması ise, elbette oldukça zor. Bir olasılık, bu özelliklerin bir bölümüne sahip takım üyelerinin uzay uçuşlarında birbirlerini tamamlaması olacaktır. Örneğin, bir gezgin, titizliğiyle belli işleri görecek; bir başkası, bilimsel konulara merakıyla, ortaya çıkabilecek sorunlara karşı bunlar daha ortaya çıkmadan, takım adına ve yararına önlem alacaktır. Zaten birçok uzay filminde görüldüğü gibi, uzay gezginleri, gemi mürettebatınınkine benzer bir iş bölümü yapıyor olmalıdır. Kaptan, ikinci kaptan, iletişimci, bilim insanı, mühendis, doktor vb. roller farklı kişilik özellikleri gerektirebilir.

Bu rollerdeki kişiler, acil durumlarda ek işler yapacaklardır. Doktor için belki mühendis, gerektiğinde hemşire olacaktır. Aynı biçimde doktor, mühendis için bir teknisyen gibi çalışmak durumunda kalabilecektir. Öte yandan, uzay filmlerindeki kalabalık kadronun tersine, bugün uzay mekikleri az sayıda gezgine ev sahipliği yapmaktadır; çünkü kaynaklar, ağırlık ve enerji gibi konulardaki kısıtlılıklar çözülebilmiş değil. Her bir ek kişi, daha çok yakıt ve kaynak gerektirecektir. Bu ise, mekiğin gidebileceği mesafeyi kısaltmaktadır.

Dış Uzaydaki Yanılsamalar

Psikoloji açısından uzay gezginliğinin en zor ve en çok araştırılmış konularından biri, yanılsamalar. Yer çekimi, bize bulunduğumuz konum ve yönle ilgili birçok bilgiyi veriyor. Ancak, yer çekimsiz ortamda bu ipuçları olmayınca insan sık sık yanılabiliyor. Örneğin, düz gittiğini sanıyor, ama aslında sola ya da sağa yönelmiş. Bu durumlarda, görmenin en önemli yardımcı olduğu anlaşılıyor; ancak ışık da her zaman olacak değil. Daha da zoru, insan algısıyla makinelerin çeliştiği durumlarda görülüyor. Makineler de sonuçta insan yapımı. Bozulabiliyorlar. Bu çelişkili durumlarda insan algısına mı güvenmeli makineye mi? Ya bu, makinenin bozuk haliyse… Bu ve diğer nedenlerle, mekikte birden fazla gezginin olması yeğleniyor.

Zaten toplumsal bir varlık olan insanın ruh sağlığını koruyabilmesi için, bu kadar zorlu bir yolculukta yoldaşlık edecek arkadaşlar gerekli. Fakat bunların kendi içindeki grup dinamikleri, dünyadaki gibi mi olacak? Bu da, uzayın sosyal psikolojisi alanının araştırmakta olduğu bir konu… Uzay filmleri, bize mekik içinde geçen her şeyin üç aşağı beş yukarı dünyadaki gibi olduğunu gösterse de, insanın dış uzay yolculuğu deneyimi, birtakım güvenilir sonuçlara varmak için henüz yeterince birikmiş değil.

Evrensel Yalnızlık

Dış uzayda iletişim kurulabilir nitelikte başka canlı biçimleri var mı? Dikkat edilirse, bu soruyu, “dış uzayda zeki varlıklar var mı?” biçiminde sormadık. Neden? Çünkü canlı olmak için insanın sahip olduğu türden bir zekaya sahip olmak gerekmiyor. Zeka zaten milyarlarca üyeli canlılar dünyasında çok nadir.

Fakat bizim için daha değerlisi, bu canlıların en azından iletişim kurulabilir nitelikte olması olacaktır. Yoksa uzaklardaki başka bir gezegendeki canlılar bitki ise, bu, bizdeki ‘evrensel yalnızlık’ hissini pek de hafifletmeyecektir. Uzaylılar bir kültüre sahip olma yetisine sahip varlıklarsa, uzayın kültürlerarası psikolojisi gibi bir araştırma alanından söz etmeye başlayacağız.

Uzay gezginlerinin eğitimi çok zorlu bir eğitimdir. Bu zorluk yalnızca uzayda sağ kalma çabasından ileri gelmez. Aynı zamanda gezgin, dünyaya döndüğünde nereye ineceği belli olmaz. Yardım gelene dek sağ kalması gerekir. Uzay giysisiyle çöle de düşebilir kutuplara da… Bunun için gezginler, uzay eğitimine ek olarak, doğada sağ kalma becerileri eğitimi alıyorlar. Avcılık ve balıkçılık öğreniyorlar. Çölde ya da buzullarda, çok az yiyecek seçeneği bulunan yerlerde, gördüğü hayvanı vurabilip vurabilememesi kendisinin yardım gelene dek sağ kalıp kalamayacağını belirleyecektir. Bunun için, gezginler, ek olarak, atış eğitimi de alıyorlar. (Gerçi artık, gezginlerin indikleri yeri saptamak daha kolay.) Bu sağ kalma çabası, havacılığa ve eski dönemlerdeki deniz yolculuklarına benzetilebilir. Ancak havacılık, görece daha kolaydır. Deniz yolculuğunda ise, en azından balık tutulabilir. Uzayda böyle bir olanak da bulunmuyor.

Aslında bize bu yolu başka canlılar açtı: Özellikle maymunlar ve köpekler. Sovyetler Birliği’nde Laika başta olmak üzere uzaya gönderilen köpekler sevgiyle anılıyor, kahraman sayılıyorlardı. Anıtları dikilmiş, pulları basılmıştı.

Sadık dostumuz, uzay gibi zorlu bir parkurda bile bize yardımdan kaçmadı… Uzay araştırmalarında diğer hayvanların değil de köpeklerin yeğlenmesinin nedenlerinden biri, onların yer çekimsiz ortama diğer hayvanlardan daha kolay uyum sağlayabilmesiydi.

Sonuç: İnsanlı Uçuşlardan İnsansız Uçuşlara

Bugün insanlı uçuşlarda belli bir noktadan ileriye gidilmediğini görüyoruz. Bunun yerine insansız araçlar yeğleniyor. Bu, bir yandan insanlı uçuşların yukarıda anılan zorluklarından, bir yandan da insansız araç yollamanın daha ucuz ve sonuçları açısından daha verimli olmasından kaynaklanıyor. Dış uzaya giden insanların, fiziksel-kimyasal-biyolojik gereksinimleri yanında, psikolojik ve toplumsal gereksinimlerinin de karşılanmasında ne kadar ilerleme kaydedilirse, insanlı uçuşlar da o kadar yaygınlaşacak. Yıllar içinde gelişmeleri izliyor olacağız.

Kaynak

Gagarin, Y. ve Lebedev, V.İ. (1970/1984). Uzay ve Psikoloji [Psychology and Space] (çev. Sibel Özbudun). İstanbul: Sorun.

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir