Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Perşembe, Mart 28, 2024

Değirmen Sele Gitmiş Sen Şakşakısını Arıyorsun

“Değirmen sele gitmiş, sen şakşakısını arıyorsun” atasözünü de bu atasözünün manasını da belli bir yaşın üstündekiler bilirler ama yeni nesiller için bir açıklama yapmakta gene de bir fayda var.

Evvela şakşakı kelimesini bir tarif edivereyim. Değirmende öğütülecek buğday bittiğinde taşın boşa dönmemesi ve dönen ve sabit duran taşın birbirine sürterek yıpranmaması için kurulmuş basit bir düzenektir.

Bir ipin bir ucuna bağlanan bir nal, yukarıdaki dönen taşın hemen üzerinde tutulur.İpin diğer ucu da yukarıdan yavaş yavaş dökülen buğdayın bulunduğu haznenin en dibine batırılır ve buğday bittiğinde serbest kalan ip, diğer uçtaki nalın ağırlığıyla yukarı kayar ve nal dönen taşın üzerine düşer. Nal dönen taşın üzerinde sürtünürken şak şak şak diye ses çıkarır.

Böylece haznedeki buğdayın bittiği anlaşılır. Şakşakı olmadan da dikkatli bir değirmenci işini aksatmadan yapabilir. Yani şakşakı bir teferruattır. Bir mühim meselenin en hayati tarafları dururken teferruatından bahsedenlere de “Değirmen sele gitmiş, sen şakşakısını arıyorsun” derler.

Marjinal Tesir

Anlı-şanlı bazı siyasetçiler ve iktisatçılar bugünlerde bana göre teferruat sayılacak bazı meseleleri o kadar fazla dile getiriyorlar ki ben de ikide bir bu “Değirmen sele gitmiş, sen şakşakısını arıyorsun” lafını hatırlıyorum.

Mesela nakit sıkıntısından dolayı hammadde temininde zorlanan ama hammadde temin ettiğinde üreteceği malı satarak durumunu rahatlatabilecek bir firma için temin edeceği kredinin faizinin %14 mü, yoksa %15 mi olacağı herhalde bir teferruattır. Şu günlerde Türkiye’de özel bankaların kullandırdığı krediler için talep ettiği faizlerin 3-5 puan az veya çok olması da bir teferruattır ama Sayın Cumhurbaşkanı bunu çok önemli bir mesele olarak görüyor. Ona göre faizler düşmeden enflasyon düşmez. Sayın Cumhurbaşkanı “Faiz düşmeden enflasyon düşmez” görüşünde az biraz haklı bile olsa bu bir ayrıntıdır. Bu bir ayrıntıdır, çünkü Türkiye’de devletimizin de bankaları vardır. Faizi düşürerek enflasyonu düşürmek gerçekten mümkünse devletin bankaları ne diye yapmıyorlar ki bunu?  Onlar faizi indirip enflasyonu da düşürüversinler. Ha, Sayın Cumhurbaşkanı “Özel bankalar kredi faizini düşürsün ki vatandaş daha fazla kredi talep etsin” demek istiyor ama sormak lazım, bankalar kredi verecekler ama kaynakları yeterli mi? Belli ki Sayın Cumhurbaşkanı’nın bankalara açıkça söylemediği ama onlardan yapmalarını istediği bir şey var; “Gerekli kaynağı da yurtdışındaki kankalarınızdan temin edin.”

Burada hemen şu soruyu sormak lazım: Bankalar isteseler bile dışarıdaki kankalarından kaynak temin edebilirler mi? Türkiye’deki bağımlı sermaye dışarıdaki hamilerinden azami desteği sağlamak için gerekli çabayı zaten göstereceklerdir. İçerideki bağımlı sermayenin dışarıdaki hamileri de Türkiye’deki bağımlı yapıyı tasfiye etmeye karar vermediklerine göre onlar da bağımlı yapının muhafazası için asgari miktarda kaynak akıtacaklardır. O halde Sayın Cumhurbaşkanı’nın faizleri düşürmeleri için özel bankalara baskı yapması olsa olsa marjinal bir tesir yapar.

Aman Yarabbi!

Gene siyasetçilerin ve iktisatçıların çok dillerine doladıkları meselelerden biri de uluslararası derecelendirme kuruluşlarının Türkiye’nin kredi notunu birazcık düşürmeleridir. Aman Yarabbi! ABD ile papaz olmuş bir ülkenin kredi notunu uluslararası derecelendirme kuruluşları birazcık düşürse ne olur, düşürmese ne olur? Bu kuruluşlar zaten ABD’nin gözüne bakarak değerlendirme yapan kuruluşlardır.

Yunanistan hiç üretim yapmadan da borcunu ödeyebilir, çünkü Batı bloku bu ülkeyi biraz hırpalar belki ama gene de yardan aşağı itmez. Atasözü “Kardeş kardeşi itermiş de yar başında geri tutarmış.”

Bazıları da takmış “Damat Berat Paşa’ya.” İşi hiç bilmeyen “Damat Berat Paşa” yerine işin ehli biri ekonominin patronu olsa ekonomik sıkıntı diye bir şey kalmazmış… Acaba işin ehli olduğu zannedilenler de aynı görüşteler mi? Bana göre değil. İşin ehli olduğu zannedilenlerden dürüst birine “Sen olsan ne yaparsın?” diye sorulsa muhtemelen zaten yapılanlardan farklı bir şey söylemeyecektir.  Tayyip Erdoğan’ın başında bulunduğu Türkiye, ABD ile papaz olmaktan kurtulamaz, ABD ile papaz olmuş bir Türkiye de bırakın dışarıdan cömertçe kaynak almayı, bir ablukaya, ambargoya veya doğrudan saldırıya uğramazsa öpsün başına koysun.

Ateş Düştüğü Yeri Yakar

Türkiye ihracatını arttırmaya ve çeşitlendirmeye devam ediyor. Türkiye’nin toprakları çölleşmediği ve Türkiye’nin çiftçisi de bazılarının beklediğinin aksine, gübre kullanımını azaltmadığı için zirai üretimde azalma olacağına dair hiç bir belirti yok şükür. Türkiye’nin en önemli zirai ürünü olan buğdayda yağışların da cömertliği sayesinde üretim artışı bile beklenmektedir. Otomobil üretiminde başarılı bir başlangıç yapılabileceğine dair umutların hayal mahsulü olmadığını gösteren güçlü emareler de var. Enerjide dışa bağımlılık yavaş da olsa azalmaktadır.

Cari açık da hemen hemen sıfırlanmıştır. Türkiye’nin borçlarını çevirebilmesi konusundaki kötümser tahminler de henüz haklı çıkmamıştır. Bu olumlu değerlendirmeleri duyan biri “Büyüme durmadı mı, işsizlik artmadı mı, daha ne olsun, bu kadar felaket yetmez mi?” diyebilir.

Elbette ateş düştüğü yeri yakar. İşini-ekmeğini kaybeden bir insan kıyamete benzer bir şey yaşayabilir. Türkiye için bir doğrudan saldırının, ambargonun ve ablukanın söz konusu olduğu bir zamanda işsizliğin biraz artması gene de bir teferruat sayılır. İşsizlik artışı gibi bir durumu ülkenin felaketi olarak görenlere de “Değirmen sele gitmiş, sen şakşakısını arıyorsun” demek gerekir. 

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir