Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Perşembe, Nisan 25, 2024

Amerika’da Soğuk Savaştan Kalma Vesayetçi Zihniyetin Yenilgisi

Duvarın yıkılmasından sonra dünya hızla değişti. Artık iki kutupluluk bitmişti. Amerika bunu tek başına kaldı gibi anladı. Halbuki dünya dönüyor, iki kutupluluğun yerini çok kutupluluk alıyor, eski düzenin kapitalist emperyalist hegemonyası zayıflama sürecine giriyor, dünya ekonomik merkezi batıdan doğuya kayıyordu.

Amerika’daki bu yanlış algının temsilcisi Obama’nın başkanlığındaki Demokrat Parti idi. Obama, sanki yeni gelişmeyi kavramış gibi iktidara geldi ama kısa sürede Amerikan vesayetinin kontrolüne girerek eski sistemi sürdürmeye çalıştı. Sürdürmek ne kelime, CIA ve Pentagon’la Amerikan bürokrasisi ve yargısına yaptığı atamalarla güçlendirdi. Bu sistem, Amerikan siyasetinin çok uluslu tekeller ve bürokrasinin vesayeti altında tutulması sistemidir.

Bu hegemonik sistem, aynı zamanda, Amerikan çıkarlarını zor yoluyla dünyanın geri kalanına dayatma sistemidir. Yeni dünya düzeninde bunu yeniden harekete geçiren Bush olmuştu. 11 Eylül saldırıları buna zemin olarak kullanıldı. Bu şekilde Amerika, başta Müslüman dünyası olmak üzere dünyanın dört bir yanını ateşe verdi. Yüzbinlerce insan öldü ve hala da ölmekte.

Demokratlar Obama sonrasını da hazırlamışlardı hesapta. Onun yerine Clinton seçilecek ve dünya hegemonyası planının uygulaması sürdürülecekti. Clinton seçim öncesi ‘Kürtleri silahlandırıp DEAŞ’ı onlarla yenmekten’ söz ediyordu. Bunun Amerikancası; PKK yı silahlandırıp onun aracılığıyla Ortadoğu’yu işgal etmekti. Böylece hem hidrokarbon yatakları coğrafyası kontrol altına alınacak hem de bir tek Amerikan askerinin burnu bile kanamayacaktı.

Fakat plan yürümedi. Bütün medya spekülasyonları ve manipülasyonlarına rağmen seçimi Clinton değil, Trump kazandı. Trump DEAŞ’ı Obama’yla Clinton’ın kurduğunu söylüyor (ki doğru da söylüyordu) Amerikan askerlerini bir an önce ülkeye çekerek askeri harcamaları kısmayı ve de Amerika’yı 2008 krizi ile zayıflamış olan kendi ekonomisini güçlendirmeye yöneltmekten söz ediyordu. Seçimi kaybeden Demokratlar büyük şaşkınlık içindeydi. Tabi soğuk savaş dönemi siyasetine angaje olmuş Amerikan bürokrasisi de. Önce Trump’ın seçim zaferini gayri meşru göstermek istediler. Bunu kitlesel gösterilerle yapmaya çalıştılar. Ardından Rusya’nın seçimleri manipüle ettiği ve Trump lehine değiştirdiği yalanını yaydılar. Sonrasında Trump’la bu ‘klasik’ hegemonik güç arasında kıyasıya bir kavga başladı. Trump’ı akıl sağlığını kanıtlamaya bile zorladılar. Hakkında cinsel tacizden tutun da vergi kaçırmaya kadar varan dosyalar açtırdılar. Fakat başarılı olamadılar. Trump çok yara almasına rağmen yıkılmadı.Bütün bu yazdıklarım Trump politikalarını onayladığım anlamına gelmiyor. Sadece olan biteni analiz etmeye çalışıyorum.

Amerikan vesayetçi düzeninin hesap edemediği çok önemli bir faktör vardı. Dünyanın geri kalanı, onların dayatmalarına karşı başını giyotine uzatmayacaktı. İşte tam bu anda dünyanın her yeriyle kavgalı olmaya başladılar. Trump hem vesayetçi sistemle kavga ediyor hem de zaman zaman onlarla uzlaşarak yol alıyordu. Hatta bazen aşırı milliyetçi dahası, ırkçı politikalar izleyerek onlardan daha ‘muhafazakar’ olduğunu kanıtlamaya çalışıyordu. Bu şekilde Evangelist kilisenin ve İsrail’in, dolayısıyla da Amerika’daki Yahudi lobisinin desteğini aldı.

Ve bu şekilde geldik S 400 lere. Bu olaylarla S 400 konusunun yakın ilgisi var. Amerikan bürokratik vesayetine direnen Türkiye, onlara büyük bir engeldi. Erdoğan’ı devirmek istemişler ama yapamamışlardı. Türkiye Ortadoğu’daki planlarına da zorluk çıkarmıştı.

İşte bu yüzden S 400 ve F 35 şantajı ile Türkiye’yi ekarte etmeye çalıştılar. Onun öncesinde hepimizin bildiği gibi bir sürü ekonomik ve siyasal saldırı da gerçekleştirdiler. Hakan Atilla’nın kişiliğinde Halkbank davası, döviz spekülasyonu ve daha başka olaylarla yaptılar bunları.

Fakat Türkiye dirençli çıktı. Hem mevcut iktidarı deviremediler, hem de Türkiye’yi kontrolleri dışındaki tutumundan caydıramadılar. Şimdi açıklanan ‘F 35 projesinde Türkiye’yi askıya alma’ tam bir fiyaskodur. Başkanlarını Türkiye’ye yaptırıma ve boyun eğdirmeye zorluyorlar. Ama Başkan Trump bundan yana değil. Bu tutum yenilmişlik duygusunun bir görünümüdür. Amerikan vesayetçi siteminin dünya hegemonyası planındaki bu gerilemede Türkiye’nin payı büyük. Artık Ne dünya eski dünya, ne Amerika eski Amerika, ne de Türkiye eski Türkiye’dir.
Firuz Türker

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir