Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Cuma, Mart 29, 2024

23 Haziran’da İstanbul’da Seçim Var!

31 Mart seçimlerinde on binlerce usulsüzlük varsa, seçim tutanaklarındaki sayılar değiştirilmişse, bir adayın oyu başka adayın hanesine yazılmışsa, beş binden fazla seçim tutanağı kayıpsa, bu usulsüzlükler hemen her ilçede yapılmışsa, yani organize bir usulsüzlük varsa, seçim sisteminin elden geçirilmesi, ıslahı gerekir.

1 Mart 2019 akşamı sandıkların açılmasıyla birlikte CHP ve AK Parti’nin İstanbul Büyükşehir Belediye başkan adayları arasında nefes kesen bir yarış başladı. AK Parti’nin yoğun itiraz süreçlerinin ardından Yüksek Seçim Kurul (YSK) 6 Mayıs’ta İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinin iptaline, seçimlerin yenilenmesine karar verdi. AK Parti, YSK’nın iptal kararını “yanlış hesap Bağdat’tan döndü” diye değerlendirirken, bu karara muhalefet cephesinin tepkisi çok sert oldu. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin grup toplantısında. “YSK içindeki 7 çete mensubu hakim iptal karar veriyorlar. 7 çete mensubu arka kapıdan AK Parti’nin belirli çevreleriyle diyalog kurarak seçimi iptal ediyorlar” dedi.

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, YSK’nin kararını sert dille eleştirerek, “31 Mart’ta sandıktan çıkan irade dün masa başında gasp edildi. Bir hukuk cinayeti işlendi. Bu kararla sandığa darbe yapılmıştır” dedi.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, “YSK’nin aldığı kararın hedefinde milletin iradesi olduğunu ve buna sessiz kalmayacaklarını” söyledi.

HDP Twitter hesabından “YSK, hukuku çiğneyerek, kendini inkâr ederek ve iktidar baskısına boyun eğerek, zerre kadar demokratik meşruiyeti olmayan bir karar almıştır” derken, Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu kararla ilgili olarak Twitter’da, “YSK kararına ret oyu veren YSK üyelerine selam göndererek, “Yüksek Seçim Kurulu’ndaki Rabia(4)’ya selam olsun” ifadelerini kullandı. İptal kararının ardından, sanatçıların “herşeyçokgüzelolacak” paylaşımında bulunması dikkat çekti.

YSK’nın iptal kararına, eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül “Anayasa Mahkemesi’nin 2007 yılındaki haksız ‘367 Kararı’ karşısında ne hissettiysem, başka bir yüksek mahkeme olan Yüksek Seçim Kurulu’nun dün aldığı kararı duyunca aynı duyguları yaşadım. Yazık, bir arpa boyu yol alamamışız” diye tweet atarken, eski Başbakan Ahmet Davutoğlu da “Siyasî geleneğimizin en temel değeri de son sözün sandıkta tecelli eden millet iradesine ait olmasıdır. Mazereti ve gerekçesi ne olursa olsun 31 Mart seçimleri sonrasında yaşananlar ve YSK’nın iptal kararı bu temel değerlerimizin zedelenmesine yol açmıştır Adil, kurallara uygun seçimler demokrasinin olduğu kadar ortak aidiyet bilincimizin de referans noktasıdır. YSK’nın kararı ise evrensel hukuka ve yerleşmiş teamüllere aykırılıklar barındırmakta, bu bilince zarar vermektedir” tweetiyle YSK kararını eleştirdi.

En dikkat çeken tepkiler ise yurtdışından geldi. Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye Raportörü Kati Piri, Twitter hesabından yaptığı paylaşımda “Erdoğan yenilgiyi kabul etmiyor ve halkın iradesine karşı çıkıyor. İstanbul seçimlerini yenilemesi için YSK’ye baskı yaptı. Bu, Türkiye’de seçimler yoluyla iktidarın demokratik yollarla değişiminin güvenilirliğini bitirmektedir” ifadelerini kullandı.

Avrupa Parlamentosu’nda liberal grubun lideri ve Belçika eski Başbakanı Guy Verhofstadt, “Türkiye’nin diktatörlüğe doğru savrulduğunu” öne sürerken, Avusturya Başbakanı Sebastian Kurz, Alman Federal Dışişleri Bakanı Heiko Maas, Fransız hükümeti, benzer eleştirilerde bulundu.

Bu yoğun tepkilere rağmen YSK’nın kararı kesin olduğundan, seçim takvimi işlemeye başladı. YSK’nın kararının ne anlama geldiğini, İstanbul’da seçimlerin iptali (yenileme) koşullarının olup olmadığını, aynı zarf içindeki üç oyun geçerli kabul edilip birinin iptal edilmesinin tutarlı olup olmadığını, mahkemenin siyasal iktidardan etkilenip etkilenmediğini, suhuletle değerlendirmemiz gerekiyor.

Türkiye’de Seçimler Güvenli mi?

YSK’nın iptal kararını değerlendirmeye geçmezden önce, Türkiye’de seçimlerin güvenli olup olmadığını sorgulamamız gerekiyor. Türkiye’de seçimler, “yargı denetiminde” yapılıyor. YSK, seçim takvimini açıklamasıyla seçim saati işlemeye başlıyor. Siyasi partilerden adaylara, basın yayın organlarından parti mensuplarına, herkesin bu takvime uyması gerekiyor.

Aynı anda, itiraz ve şikâyet süreçleri de işlemeye başlıyor. Seçim yasaklarının ihlali, ağır hapis ve para cezası gerektiriyor. Bu düzenlemeler, seçmenin iradesinin özgür bir şekilde sandığa yansımasını, hiçbir baskı altında kalmadan oyunu kullanmasını, kullandığı oyun oy verdiği adayın hanesine yazılmasını teminat altına almaya çalışıyor.

YSK’nın belirlediği saatte sandıklar açılır, oylar sayılır, kazanan belirlenmeye çalışılır. Türkiye’de, çok partili hayata geçtikten sonra açık oy gizli tasnifin uygulandığı 1946 seçimlerini saymazsak, 1950 yılından bugüne, 69 yıldır seçim yapıyoruz. Bu süre içinde çok sayıda genel seçim, yerel seçim, referandum gerçekleştirdik. Hemen her seçimde tartışmalar olsa da iktidarın kolayca el değiştirebildiği, küçük partilerin Meclis’te temsil edildiği, bağımsız adayların milletvekilliği, belediye başkanlığı kazanabildiği dikkate alındığında, seçmen iradesinin sandığa yansıdığını, seçimlerin “güvenli” olduğunu söyleyebiliriz.

Türkiye’deki seçimler, uluslararası kuruluşlar, gözlemciler tarafından da izleniyor, rapor haline getiriliyor.

AK Parti’nin iktidara gelmesinden sonra bu kuruluşların ilgisi daha da arttı. Seçimlere yönelik raporlarda, birçok eksiklik sayılsa da bu eksikliklerin seçimin sonucunu etkileyecek düzeyde olmadığı belirtiliyor. Bu tespitlerden hareketle, seçmenin iradesinin sandığa yansıdığını, ancak seçim sisteminde bazı sorunların olduğunu söylememiz gerekiyor.

31 Mart Seçimlerinde Usulsüzlük Yapıldı mı?

31 Mart’ta Türkiye’de, 30 büyükşehir belediyesi, 51 il belediyesi, 922 ilçe belediyesi, 386 belde belediyesinde seçim yapıldı. İki aday arasındaki farkın yüksek olduğu şehirlerde fazla sorun olmazken, farkın düşük olduğu şehirlerde, sonuçlara itiraz edildi. Bu itirazlar kurullar tarafından değerlendirilerek karar verildi.

Bu süreçte, oyların yeniden sayılması, hatta seçimlerin yenilenmesi talep edildi. YSK, kısıtlı kişilerin oy kullandığı belirlenen Artvin’in Yusufeli, Denizli’nin Honaz ve Kırıkkale’nin Keskin ilçesi olmak üzere 3 ilçede seçimlerin yenilenmesine karar verdi. Bu ilçelerde seçimler 2 Haziran’da yenilenecek.

YSK, AK Parti’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin iptali için olağanüstü itiraz yoluna başvurusu üzerine 6 Mayıs’ta İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin de iptaline (yenilenmesine) karar verdi.

YSK’nın Türkiye genelinde sadece üç şehirde, İstanbul’da ise sadece büyükşehir belediye başkanlığı seçiminin iptaline kararı vermesi, seçimlerin genel olarak güvenli olduğu, usulsüzlüklerin lokal olduğu anlamına geliyor. 31 Mart seçimlerini izleyen Avrupa Konseyi Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi Seçimleri İzleme Heyeti Başkanı Andrew Dawson da seçimlerin genel anlamda sorunsuz şekilde gerçekleştiğini aktardı. (euronews, 1.04.2019)

Sandık kurullarında görev yapan parti temsilcileri, 31 Mart akşamı, seçim sonuç tutanaklarını seçim bürolarına götürüp oyları hesaplamaya başladılar. Seçim sonuçlarına itirazlar devam ederken, YSK Başkanı Sadi Güven, “CHP adayı Ekrem İmamoğlu’nun 29 bin 408 oy önde olduğunu” açıkladı.

AK Parti, oyların yeniden sayılmasını talep etti. İlçe seçim kurullarının çoğu, sayımı geçersiz sayılan oylarla sınırladı. Siyasi parti temsilcilerinin huzurunda oylar yeniden sayılmaya başladı. Oyların yeniden sayımı sırasında, hataların kahir ekseriyetinin AK Parti Büyükşehir Belediye Başkanı Adayı aleyhine olduğu, çok farklı yöntemler kullanıldığı ortaya çıktı. 

Geçersiz sayılan 6 binden fazla oyun geçerli olduğu, bazı sandıklarda büyükşehir belediye başkanı için tutanağın olmadığı, bazı tutanaklarda Binali Yıldırım’ın oyunun başka adaylara yazıldığı, sandık sonuçlarının YSK sitesine farklı işlendiği anlaşıldı.

Oyların onda birinin yeniden sayılmasıyla iki aday aradaki 29.408 olan fark, 1 Nisan’da 27.889’a, 2 Nisan’da 24.055’e, 3 Nisan’da 21.502’ye, 4 Nisan’da 19.683’e, 5 Nisan’da 18.182’ye, 6 Nisan’da 17.268’e, 7 Nisan’da 16.442’ye, 8 Nisan’da 13.729’a düştü.

Oyların onda birinin sayılmasıyla aradaki farkın 29.408’den 13.729’a indiğini belirten AK Parti, İstanbul’daki oyların tamamının yeniden sayılmasını talep etti. Başta CHP olmak üzere muhalefet partileri buna itiraz etti. AK Parti’nin itirazları, ilçe seçim kurulu, il seçim kurulu ve YSK tarafından da reddedildi.

AK Parti, 39 ilçenin tamamına itiraz ederken CHP’nin az bir oy farkıyla kaybettiği Silivri (2.762) ve Eyüp Sultan (3.936) ilçelerindeki itirazını geri çekmesi, CHP’nin oyların yeniden sayılmasını istemediği şeklinde yorumlandı. Olağan itiraz süreçlerinin sona ermesi üzerine İstanbul İl Seçim Kurulu, 17 Nisan’da mazbatayı Ekrem İmamoğlu’na verdi.

AK Parti “Olağanüstü İtiraz Yoluna” Başvuruyor

İstanbul’daki oylarının tamamının yeniden sayılmasına yönelik itirazları, 31 ilçe seçim kurulu, il seçim kurulu ve YSK tarafından reddedilen AK Parti temsilcisi, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı ve Büyükçekmece belediyesi seçiminin iptali ve yenilenmesi amacıyla olağanüstü itiraz başvurusunda bulundu.

Başvuru dilekçesinin ekinde YSK’ya iki bavul belge sundu. Dilekçesinde; “31.280 sandık başkanının 6.539’unun kamu görevlisi olmayanların arasından, 31.280 sandık kurulu memur üyesinin, 13.084’ünün kamu görevlisi olmayanlar arasından belirlenmekle, toplamda 62.560 sandık başkanı ve memur üyenin 19.623’ünün kamu görevlisi olmayan kişiler arasından belirlendiğini, il ve ilçe dışından görevlendirilmeler yapıldığını, sivil, askeri personel gibi görev yapamayacak olanların da listeye eklendiği ve görev verildiğinin tespit edildiğini,

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı için oy kullanan seçmen sayısının 8.865.262 iken ilçe belediye başkanlığı için oy kullanan seçmen sayısının 8.851.159 olduğunu ve aradaki farkın 14.103 olduğunu, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı için geçersiz oy sayısının 314.243 iken, ilçe belediye başkanlığı için geçersiz oy sayısının 282.566 olduğunu, aradaki farkın 31.677 olduğunu, bu hususun sandık kurulunca seçmene fazla veya eksik oy pusulası verilmesinden kaynaklandığını açıkça ortaya koyduğunu,

İstanbul genelinde kullanılan yaklaşık 300.000 oy pusulasının hukuki durumunun belirsiz hale gelmiş olmasından dolayı seçim sonuçlarının her türlü şüpheden uzak ve kesin olarak belirlenmesine hukuken imkân bulunmadığını, ayrıca tüm bu hata ve usulsüzlüklerin sehven ve münferiden değil, bilakis kasten ve organizeli bir şekilde yapıldığını gösterdiğini” beyanla,

“31 Mart 2019 Pazar günü İstanbul’da yapılan Büyükşehir Belediye Başkanlığı Seçimlerinde oluşan “seçimin neticesine ve dürüstlüğüne müessir olaylar ve haller” ve bu şekilde oyların iki parti arasındaki oy farkını kapatır sayıda bulunması ve tam kanunsuzluk nedeniyle, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı Seçimlerinin Anayasanın 67, 79 ve 2972 sayılı Kanunun 25. ve 29. maddeleri ile 298 sayılı Kanunun 14, 110, 112 ve 130. maddeleri kapsamında iptal edilmesini ve yenilenmesini” (YSK, Karar, shf.11) talep etti.

YSK Büyükşehir Belediye Seçiminin İptaline Karar Verdi

YSK, ilçe seçim kurullarına yazı yazarak bu iddiaların cevaplandırılmasını istedi. İlçe seçim kurullarından gelen cevaplar, iddiaların önemli bir kısmının gerçek olduğunu kanıtladı. Bunun üzerine YSK, 6 Mayıs’ta İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin iptaline karar verdi. 22 Mayıs tarihinde de gerekçeli kararını yayınladı.

YSK, 4219 Karar sayılı kararının “VI-Değerlendirme” kısmında, (shf.200) “İstanbul ilinde, 12.259’u adliye personeli, 108.472’si Devlet okullarındaki kadrolu öğretmenler olmak üzere sadece 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa göre aylık ödenen ve sandık kurullarında görev alabilecek durumda olan yaklaşık 220.000 kamu görevlisi bulunmaktadır. (…)

Kanuna aykırı şekilde oluşan sandık kurullarının yaptığı seçim iş ve işlemlerine itibar edilmesi mümkün bulunmamaktadır. (…)

754 sandıkta sandık kurulu başkanlarının yukarıda yer verilen yasal zorunluluğa uyulmaksızın kamu görevlisi olmayan kişiler arasından belirlendiği görülmektedir. (…)

Sandık kurulu başkanlarının kanun hükmüne aykırı olarak belirlendiği 754 adet sandıkta oy kullanan seçmen sayısının, 212.276 ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminde Cumhuriyet Halk Partisi Adayı ile Adalet ve Kalkınma Partisi Adayı arasındaki oy farkının 13.729 olması nedeniyle, 754 sandıkta sandık kurulu başkanlarının kanun hükmüne aykırı olarak belirlenmesi ve bu şekilde oluşan sandık kurullarının yaptıkları seçim iş ve işlemlerine itibar edilemeyecek olması, sonuca müessir olay ve haller kapsamında değerlendirilerek seçimin neticesine müessir görülmüştür.

İstanbul ili genelinde; yukarıda dökümü gösterildiği şekilde, 18 adet sandıkta sayım döküm cetvelinin hiç bulunmadığı, 90 adet sandıkta ise sayım döküm cetvellerinde sandık kurulu imzalarının bulunmadığı görülmüştür. Sayım döküm cetveli olmayan veya imzasız olmakla esasen yok hükmünde olan 108 adet sandıktaki oy kullanan seçmen sayısı 30.281’dir.

Yukarıda ayrıntılı olarak açıklandığı üzere, izah edilemeyecek şekilde büyükşehir belediye başkanlığı için sayım ve döküm cetvelinin düzenlenmediği 18 sandığın 16’sında, ilçe belediye başkanlığı ve ilçe belediye meclis üyeliği için sayım döküm cetvelinin düzenlendiği 90 sandığın 41’inde ilçe belediye başkanlığı için sayım ve döküm cetvelinin düzenlendiği, 90 sandığın 47’sinde ise ilçe belediye meclis üyeliği için sayım döküm cetvelinin düzenlendiği görülmektedir.

Seçim sonucunun belirlenmesinde en önemli unsurlardan biri olan sayım döküm cetvellerinin 108 sandıkta düzenlenmemiş olması, bu sandıklardaki seçim sonucunun güvenilirliğini ciddi biçimde zedelemektedir. Sayım döküm cetvellerindeki bu eksiklik, tek başına seçim sonucuna müessir olmamakla birlikte, sandık kurulu başkanlarının kanuna aykırı biçimde belirlenmesi ile birlikte değerlendirilmiştir.

Ayrıca ara kararımız uyarınca itiraz dilekçesi ve ekleri üzerinde ilçe seçim kurullarınca yapılan incelemeler sonucunda 377 adet kısıtlının oy kullandığı, 6 sandıkta ölü olan kişilerin yerine oy kullanıldığı, 41 sandıkta ceza infaz kurumunda bulunan tutuklu ve taksirli suçlardan hükümlülerin yerine oy kullanıldığı, 58 sandıkta ceza infaz kurumunda bulunan hükümlülerin yerine oy kullanıldığı, 224 adet zihinsel engeli nedeniyle kısıtlı olan kişinin oy kullandığı tespit edilmiştir. Bu şekilde oy kullanma hakkı olmamasına karşın oy kullandığı tespit edilen kişi sayısının 706 olduğu görülmüştür.

Tüm bu nedenlerle sonuca etkili sayıdaki sandıkta, sandık kurulu başkanlarının kanun hükümlerine aykırı olarak görevlendirilmesi ve kanuna aykırı şekilde oluşan sandık kurullarının yaptığı seçim iş ve işlemlerine itibar edilmesinin mümkün bulunmaması hususu ile bir bütün olarak değerlendirilen yukarıda izah edilen diğer kanuna aykırılık ve usulsüzlükler, seçimin güvenilirliğini ortadan kaldıran ve seçim sonucuna müessir olay ve haller kapsamında görülmüş, bu nedenle seçimin iptali ve yenilenmesine karar verilmesi gerekmiştir” diyerek, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin iptaline, seçimlerin 23 Haziran’da yapılmasına, oy çokluğuyla (7 kabul, 4 ret) karar verdi. Ret oyu kullanan 4 YSK üyesi, karara muhalefet şerhi yazmıştır.

YSK’nın iptal kararı baştan sona incelendiğinde kararın, yasaya açık aykırılıklarla sınırlı olduğu, itiraza tabi usulsüzlüklerin hiçbirinin dikkate alınmadığı görülecektir. YSK kararı, denizin altındaki buz dağının görünen kısmıdır.

Bu kararda, sonuç tutanaklarında yapılan tahrifatlar yoktur, Binalı Yıldırım’ın oyunun sıfır veya eksik yazılması yoktur, binlerce oyunun başka partilere yazılması yoktur, birleştirme tutanaklarında yapılan hatalar yoktur, sandık sonuçlarının sisteme hatalı girilmesi yoktur, bütün muhalefet parti temsilcilerinin huzurunda tespit edilen, Binali Yıldırım’ın hanesine yazılan yaklaşık 16 bin oy yoktur. YSK, sandık kurullarının oluşumundaki yasaya aykırılığı ve oy kullanma hakkı olmayanların oy kullanmasını, seçimin iptali için yeterli görmüştür.

Üniversitelerimiz, 31 Mart seçimlerinde İstanbul’a gereken önemi verir, bu konuda akademik çalışmaları teşvik ederlerse, organize yolsuzluğu bütün boyutlarıyla öğrenmiş olacağız. Sadece öğrenmekle kalmayıp, daha güvenli bir seçim hukukuna katkı sağlamış olacağız.

YSK’nun iptal karanının bir anlamı da iktidarda bulunan bir partinin oylarının (muhalefet partileri tarafından) çalındığının yüksek mahkeme tarafından tescil edilmesidir. Her seçimde, onlarla ifade edilen usulsüzlükleri rapor haline getiren seçimleri izleme örgütlerinin, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinde (hem de muhalefet partilerinin temsilcilerinin huzurunda gerçekleşen sayımlar sonucunda tespit edilen) geniş çaplı yolsuzluğa karşı “suskunluklarını” bir kenara not etmemiz gerekiyor.

Seçim Sisteminin Islahı Gerekiyor!

CHP adayı Ekrem İmamoğlu’nun kampanya direktörü ve siyasi danışmanı Necati Özkan’ın, 2014 yerel seçimlerinde, seçim günü attığı, 30 Mart 2014 (11:32) tarihli, “Seçimlerin sonucunu oy kullananlar değil; oyları sayanlar belirler” J. Stalin. Oy sayımına; oy birleştirmelerine dikkat!” tweeti, bu seçimin niçin iptal edildiğinin cevabı niteliğinde.

Aynı kişinin kampanya sürecini anlatan yazısında, İstanbul’da 1919 okulda bilişim uzmanı görevlendirdiklerini belirtmesi, bu seçimler için çok büyük bir hazırlık yapıldığını gösteriyor.

31 Mart seçimlerinde on binlerce usulsüzlük varsa, seçim tutanaklarındaki sayılar değiştirilmişse, bir adayın oyu başka adayın hanesine yazılmışsa, beş binden fazla seçim tutanağı kayıpsa, bu usulsüzlükler hemen her ilçede yapılmışsa, yani organize bir usulsüzlük varsa, seçim sisteminin elden geçirilmesi, ıslahı gerekir.

YSK iptal kararıyla, mevcut seçim sisteminin “kazananı belirleyemediğini” söylüyor. Türkiye’deki seçim sistemi, sandık kurullarıyla, ilçe seçim kuruluyla, il seçim kuruluyla, siyasi partilere emanet edilmiş durumda. Seçimlere yönelik itirazlara ve şikâyetlere, en fazla üyeye sahip olan parti temsilcileri karar veriyor.

Yasa koyucu, siyasi partilerin birbirlerini kontrol esasına dayanan bu sistemin, uygun bir sistem olduğunu düşünmüş. Bu sistemin, uzunca bir dönem işe yaradığını söyleyebiliriz. Ancak 2014 yılından itibaren otokontrolün yerini partiler arası dayanışma aldı.

Son iki seçimde Türkiye genelinde yapılan itirazlarda, muhalefet partilerinin, itirazın haklı olup olmadığına bakmadan, blok halinde aynı yönde oy kullandığını görüyoruz. Muhalefet partilerinin dayanışması nedeniyle itiraz süreçleri işlemez hale geldi. “Seçimleri siyasi partilerin yönetmesi” kulağa hoş geliyor, demokrasiye hizmet ettiği zannediliyor. Ancak pratikte böyle olmadığı görülüyor.

Türkiye’de, rektör seçimlerinde de benzer bir yöntem uygulandı, rektörlerin seçimi üniversitelere bırakıldı. Bu sistem, üniversitelerde demokrasi değil, kadrolaşma ve sistematik kıyım üretti. Mevcut seçim sistemi de 31 Martta benzeri bir haksızlık üretti. Bu sistemin değişmesi gerekiyor.

Sandık kurulu, ilçe seçim kurulu 5 kişiden oluşmalı, bu kurullarda, o bölgede en fazla oy alan iki parti temsilcisi görev yapmalı. Sandık kurulu başkanı devlet memuru, iki üyesi kamu görevlisi olmalı. İlçe seçim kurulunun 2 üyesi yargıç, 1 üyesi devlet memuru olmalı. Sandıklar açıldıktan sonra bütün zarflar, tek tek taranarak YSK sistemine ve sayım tutanakları da taranarak sisteme aktarılmalı.

Sayımın tamamlanmasının ardından nizasız oylar bir torbaya, itiraz edilen oylar ayrı bir torbaya konulup mühürlendikten sonra güvenli bir şekilde, ilçe seçim kurullarına tutanakla teslim edilmelidir. Yine sayım tamamlanmasının ardından sonuçlarının birleştirilmesi aşamasında her seçimde önemli hatalar yapılması, bu yöntemin yanlış olduğunu gösteriyor.

Birleştirme işlemini, sadece YSK yapılmalıdır. İtirazlar sandık bazında değerlendirilmelidir. Sonuçları herkes YSK’nın web sitesinde izleyebilmelidir. Her seçimde milyonlarca oyun geçersiz sayılması, esaslı bir eksikliktir. Vatandaşların “aynı anda” 4 oy kullanması, çok sayıda oyun geçersiz sayılmasına neden oluyor. Oylama sadeleştirilmeli, basitleştirilmelidir.

YSK Baskı Altında mı Karar Verdi?

Muhalefet cephesi “YSK’nın etki altında iptal kararı verdiğini” iddia ediyor. Türkiye’de yüksek yargı organlarının sicili, çok temiz değil. Ancak böyle bir baskı söz konusu ise bu baskının bütün üyelere yapılması gerekir. Karara ret oyu veren dört üye böyle bir baskıdan söz etmediğine göre, yedi üyenin kendi arzusuyla iptal kararı verdiğini kabul etmemiz gerekiyor.

Bu iddiayı test edebileceğimiz en önemli unsur kararın kendisidir. Eğer kararın hukuki gerekçeleri hukuka aykırıysa bu iddia haklı görülebilir. Karar, kendi içerisinde tutarlı görünüyor. Kurulun daha önce vermiş olduğu kararlarla çelişmediğini gerekçeleriyle ortaya koyuyor. Muhalefet şerhlerinin de iptal kararındaki gerekçeleri çürütecek nitelikte olmadığı görülüyor.

Muhalif üyeler de yolsuzluk olmadığını söylemiyor, bunların itiraza tabi hususlar olduğunu, itiraz sürelerinin geçtiğini belirtiyor. Her türlü usulsüzlüğün yapıldığı ortaya çıkan bir seçimde, karara muhalif üyelerin, “seçmenin iradesine” daha fazla önem vermesi daha çok yakışırdı.

YSK başvurunun reddine karar verseydi, iki bavul dolusu usulsüzlük aklanmış, seçim sistemindeki hataların üstünü örtmüş olacaktı. YSK’nın iptal kararı, sistemde hata olduğunun kabulü anlamına geliyor.

CHP Genel Başkanı’nın karar açıklanmazdan önce kurul üyelerini tehdit etmesi, ortaya çıkan usulsüzlüklerin seçimlerin iptalini gerektirecek nitelikte olduğunu, seçimlerin iptaline karar verileceğini anladıklarını gösteriyor. Yüksek mahkeme üyelerinden meydana gelen YSK’nın, bu tür tehditlerden etkilenmemesi, yasanın gereğini yerine getirmesi gerekir. Somut olayda, doğru olanı yapmıştır.

“Aynı Zarftaki 4 Oydan Birinin İptali Çelişki Değil mi?”

YSK’nın iptal kararıyla birlikte, muhalefet cephesi yoğun bir kampanya başlattı. “Aynı zarfın içindeki 4 oydan sadece birinin geçersiz sayılması çelişki değil mi?” “Yüz liranın 25 lirası sahte olabilir mi?” gibi paylaşımlarda bulundular. Bu paylaşımların hukuki bir temeli bulunmuyor.

31 Mart seçimlerinde seçmenler, 4 ayrı oy kullandı. Oy pusulalarının tek zarf içine konulması “tek oy” kullanıldığı anlamına gelmiyor. Her adayın oyu ayrı ayrı sayıldı, ayrı ayrı değerlendirildi. Yüz liranın 25 liralık kısmı sahte olamaz ama aynı zarf içine 5 adet yirmi lira konulursa bunlardan biri sahte olabilir.

YSK, Yargıtay ve Danıştay’dan gelen yüksek yargıçlardan oluşuyor. Kararlarını hukukun temel esasları üzerine inşa etmesi gerekiyor. AK Parti, usulsüzlüklerin, tam kanunsuzluk olduğunu iddia etti. YSK ise tam kanunsuzluk değil, usulsüzlük (butlan) ve bu usulsüzlüklerin seçim sonucunu etkileyecek nitelikte olduğunu kabul ederek seçimin iptaline karar verdi.

Burada, “yokluk” ile “butlan” ayırımına değinmek gerekir. “Yokluk”, yasanın emredici hükümlerine aykırılığı, başından itibaren hükümsüzlüğü, “Butlan” ise geçersizliği, belli koşulların varlığı halinde iptal edilebilirliği ifade ediyor. Seçim hukukunda tam kanunsuzluk, yokluk anlamında kullanılıyor (Örnek; 5545 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu 124. madde, 298 Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun 130.madde).

Tam kanunsuzluk seçimlerin tamamının yenilenmesini gerektireceğinden, muhalefet partileri YSK’nın iptal kararını, tam kanunsuzluk ile ilişkilendirdiler. Oysa tam kanunsuzluk, AK Parti’nin iddiası ve talebiydi. YSK ise AK Parti’nin talebini, “bu eksikliği, tek başına seçim sonucuna müessir olay ve hal kapsamında değerlendirmedi” (Karar, shf.207), usulsüzlük (butlan) olarak niteledi, bu usulsüzlükler seçimin sonucunu etkilediği için iptal kararı verdi.

AK Parti’nin YSK’ya İptal Başvurusu Yerinde mi?

Seçim sonuçlarına itiraz etmek anayasal bir haktır. Hiçbir parti, seçim sonuçlarına itiraz ettiği için kınanamaz. Bundan önceki seçimlerde olduğu gibi, 31 Mart seçimlerinde de oldu, bundan sonraki seçimlerde de itirazlar olacak. YSK, 31 Mart seçimleriyle ilgili olarak (sadece İstanbul’da değil) başka şehirlerde de yenileme kararı verdi. CHP’nin, başka şehirlerde seçimlerin yenilenmesini talep ederken, AK Parti’nin İstanbul’daki başvurusuna itiraz etmesi kendisiyle çelişiyor.

AK Parti’nin, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerin yenilenmesi (iptal) başvurusu hakkıdır ve hukuki açıdan meşrudur. Ancak “hukuken” haklı olmak ile “siyaseten” haklı olmak, her zaman birbiriyle örtüşmeyebilir.

YSK bağımsız bir kurum olsa da devletin erklerinden biri olduğu açıktır. Seçmenlerin önemli bir kesimi, YSK’nın iptal (yenileme) kararını, “devletin bir tasarrufu” olarak değerlendirdi. AK Parti’ye destek veren birçok isim, AK Parti’nin, iptal başvurusunu büyük bir hata olarak niteledi. Bu başvurudan sonra yollarını ayıranlar oldu. Bunların bir kısmının karşı mahalleden etkilendiğini kabul etsek bile, bir kısmının siyaseten yanlış bulduğu için tepki gösterdiğini kabul etmemiz gerekiyor.

Siyasi tarihimiz, halkın, devletin müdahalesinden hoşlanmadığını gösteriyor. Adnan Menderes’i iktidara getiren seçmenler, Adnan Menderese karşı darbe yapılarak idam edilmesinden sonra Demokrat Parti’nin devamı olan partilere oy verdi. 1983 seçimlerinde, devletin işaret ettiği partiye (MDP’ye) değil, Anavatan Partisi’ne oy verdi.

Eski ceza kanununun 312. maddesine istinaden mahkûmiyeti nedeniyle, muhtar dahi olması mümkün olmayan Erdoğan’ı önce milletvekili, sonra başbakan, sonra cumhurbaşkanı yaptı. Anayasa Mahkemesi’nin kapattığı Fazilet Partisi kadrolarını, 2002’de tek başına iktidara getirdi.

Turgut Özal’ın muhalefetine rağmen 1987 yılında, eski dönem Türkiyesi’nin siyasetçilerinin siyasi yasaklarını kaldırdı. 2007 yılında muhalefet partilerinin, AK Parti’nin Cumhurbaşkanı seçmesini engelleme girişimlerine, aynı yıl yapılan referandumda %69 “Evet” oyuyla ağır bir tokat attı.

Seçim yasasında kara delikler varsa, (var görünüyor) bunun sorumlusu AK Parti’dir. Gereken değişiklikleri yapıp, bu delikleri kapatması gerekirdi. Seçimden aylar önce, sandık organizasyonları alenen bilindiği halde, bunlara karşı hiçbir önlem alınmaması, bu sonucun en önemli sebeplerinden biri görünüyor.

Aynı şekilde, muhalefet blokundaki partilerin işbirliğini görüp buna uygun politikalar geliştirmeliydi. 16 Nisan 2017 tarihli Cumhurbaşkanlığı sisteminin oylandığı referandumda, İstanbul’da, “Hayır” oyları (4.728.318, %51,35) “Evet” oylarından (4.479.272, %48,65), 249.046 daha fazlaydı. Ankara’da da benzer bir durum (%48,85 Evet, %51,15 Hayır) söz konusuydu.

24 Haziran seçimlerinde de İstanbul’da muhalefet cephesinin (CHP %26,45, İP %7,99 HDP %12,67, SP %1,49) oy oranı %48,4 iken, Cumhur İttifakı’nın oy oranı, (MHP hiç fire vermese bile) (%42,69 + %8,26) 50,95’i zor buluyordu.

“AK Parti’yi devirme” dışında hiçbir ortak yanı olmayan partilerin birlikte hareket etmesi yadırganacak bir durum olsa da AK Parti’nin buna karşı politika üretmesi gerekirdi. 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra FETÖ ile mücadelenin “ibadet tabakasını” da kapsamına alarak, (İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun deyimiyle) yarım milyon kişi hakkında adli takibat yapılması, AK Parti’nin oy kaybının önemli etkenlerinden biridir.

17/25 Aralık’tan itibaren bu yapıdan uzaklaşan ve AK Parti’yi tercih edenlerin ve ailelerinin küstürülmesi, bugün itibarıyla (ailesiyle birlikte) 2,5 milyon oy demektir. 31 Mart seçimlerinde AK Parti’nin oyu %44,33 olduğuna göre, 2,5 milyon oy %5’e tekabül ediyor.

Bu kadar önemli sebep varken “oylarımız çalındığı için İstanbul’da seçimi kaybettik” mazereti AK Parti seçmeninin kulağına hoş gelebilir ama iki aday arasındaki farkın kapanmasını açıklamaya yetmiyor. YSK’nın iptal kararının İstanbul seçmenleri üzerindeki etkisini, yenilenen seçimde göreceğiz.

Yenilenen Seçimde Hangi Aday Kazanır?

YSK, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin iptaline, seçimin de 23 Haziran’da yapılmasına karar verdi. Her şeyden önce 23 Haziran’da yapılacak seçimin önceki seçimin tekrarı değil “yeni bir seçim” olacağının altını çizmek gerekir.

YSK’nın iptal kararını takiben, muhalefet partilerinin büyükşehir adaylarını geri çekmesi, (AK Parti’nin oylarını bölmesi beklenen) Saadet Partisi adayının seçimlere katılma kararı, 31 Mart tarihindeki şartların değiştiğini gösteriyor.

31 Mart seçimlerine katılım oranı Türkiye genelinde %84,67, İstanbul’da %83,88 oranında gerçekleşti. Bu oran, 2014 yerel seçimlerinde %89,2 olarak gerçekleşmişti. İstanbul’daki seçmen sayısı, 10.570.939 olduğuna göre, her %1’lik dilim, 105.709 oya tekabül ediyor. Seçime katılma oranının %2 artması, 210.000 oy demektir. Dolayısıyla 31 Mart seçimlerinde oy kullanmayan seçmenlerin oyları bu seçim üzerinde etkili olacak.

23 Haziran seçim sonucunu etkileyecek unsurlardan biri de geçersiz oylar. 31 Mart seçimlerinde İstanbul’da 319.540 oy geçersiz sayıldı. Bu kadar büyük çapta oyun geçersiz sayılması tuhaf bir durum. AK Parti’nin itirazları üzerine yapılan sayımlarda bu oyların önemli bir kısmı, AK Parti’nin hanesine yazılsa da geçersiz oy oranı çok yüksek.

23 Haziran’da seçmenler, sadece büyükşehir belediye başkanı için (tek oy) oy kullanacağından, hatalar en aza inecek, geçersiz oylar da azalacaktır.

23 Haziran’da, her iki adaya destek veren partilerin izleyeceği politikalar kadar, iki adayın performansı da etkili olacak. Medyanın ve sosyal medyanın payını da bunlara eklemek gerekiyor.

Bu seçimlerin belirleyici unsuru, hiç kuşkusuz “seçmenin tercihi” olacak. Seçmen, 23 Haziran’da yeniden muhasebe yapacak, hangi adaya oy vereceğine karar verecektir. Nihayet, 23 Haziran’da İstanbul’u kimin yöneteceğine on milyon seçmen karar verecek, vereceği karara da hepimiz saygı duyacağız. En büyük temennimiz, bu defa seçime hile karıştırılmaması, adil bir seçim yapılması!

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir