Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Perşembe, Nisan 18, 2024

İslami Yenilenmenin Paradigması

İslami temelde bir hayat, toplum, ekonomi, kültür, siyaset, sosyal yaşam inşası tarihsel mücadelenin temelini oluşturur. Mücadelenin dün- bugün ve yarın denklemindeki yeri ayrı ayrı değerlendirilebilir. Biz ise bu yazımızda İslami var oluşun dün- bugün ve yarın üzerinden oluşturduğu zamana ve mekâna hükmetme, yabancılaşmama ve yenilenme iradesini göstermedeki yerini ele alacağız.

Her çağda İslami yenilenmenin neden, nasıl, ne zaman olacağına dair her zaman bir arayış vardır ve var olacaktır. Bir din, şu iki esası birlikte yaşayamazsa var olamaz: 1- Süreklilik, 2- Yenilik. Süreklilik içinde yenilenmeli, yenilenirken sürekliliğini korumalıdır. İslam, Tevhidi çizginin sürekliliğini, yenilenerek sağlamıştır.

İslami yenilenme mümkündür! İslami yenilenme zorunludur! İslami yenilenme kaçınılmazdır! Din de yenilenme olmaz demek kelime oyunudur. Din de yenilenme olur. İhya, inşa, aşma ve inşa iradesi gösterir. Yenilenmeyen dinin zaman içindeki karşılığı yoktur. İslami yenilenme gerçekleşmedikçe İslam’ın bu çağdaki karşılığı, sorunların çözümü,  krizlerin aşılması ve yeni şartları kuşatıp aşması mümkün olamayacaktır.

İslam medeniyeti, bir Fıkıh medeniyetidir. İslami yenilenme için her alanda fıkıh yapılmalıdır. Müslümanları fıkıh- düşünce- pratik üretmekten korkutmak ve tapınaklara mahkûm etmek istiyorlar. Gerici laisist, sol, Batıcı, liberal, ulusalcı kesim Müslümanların siyasal kazanımlarının diğer alanlarda yani toplumsal, kültürel, düşünsel, ekonomik alanda söz söylemesini, düşünsel olarak temellendirmesini ve her alanda fıkıh- düşünce- pratik üretmesini engellemek istiyorlar.

Daha Fazla Fıkhi İçtihat Zorunluluğu

Müslümanlar daha fazla fıkıh üretmelidirler. Bunun için Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nı, kanunlarını, tüzüklerini çok iyi bilmelidirler. Şu anda Anayasa’daki kanunlar birer fıkhi içtihattır, dini yorumdur. İslam’ın yaklaşımlarına ters düşen ve karşıt olan neler varsa bunlar dönüştürülmelidir. Aşamalılık ve toplumsal talep merkez alınmalıdır. Yine bireysel ve toplumsal alanda yazılı kanun olması gerektirmeyen hususlarda helal, haram veya diğer tanım gerektiren yorumlar ivedilikle yapılmalıdır.

Tam da bu noktada bir soru: Türkiye’de hangi âlim- aydın- şeyh- hoca- imam Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nı ve kanunlarını başından sonuna dikkatlice okumuş, üzerinden düşünmüş ve tezler üretmiştir?

Türkiye Cumhuriyeti  Anayasası, kanunları, yönetmelikleri, tüzükleri  ve diğer tüm çalışma esaslarını belirleyen ilkeler Müslümanlar için İslami Fıkıh’ın konusudur. Propagandalara, manipülasyonlara, illüzyonlara ve envai saldırılara aldırmadan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin  anayasası, kanunları,  yönetmelikleri, tüzükleri, esasları;
âlimler, aydınlar, hukukçular, idareciler ve toplum tarafından İslami esaslara uygunluğu tartışılarak, konuşularak, değerlendirilerek toplumsal değişime paralel olarak yenilenmelidir. Şu anda zaten Türkiye bir şeriat (yani bir kanun- kural- yönetmelik- sözleşmeler) ile yönetiliyor. Yaşadığımız bu anayasada İslam’a uygun olanlar var. Olmayanlar var.

Bize düşen, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nı İslami düşünce ve pratiklerle dönüşmesini sağlamaktır. Türkiyeli bazı Müslüman çevrelerin en büyük zihinsel handikabı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nı tanımamaları, anlamamaları ve dönüştürmek için gerekli alt yapıdan yoksun olmalarıdır.

Âlimler, hocalar ve diğer ilim ehli insanlar; fıkıh söz konusu olduğunda yorum yapmaktan korkuyorlar. Bu korkularının bir sebebi konulara vakıf olmamaları, bir sebebi de  ne yazık ki zamanın ruhuna uygun fıkhi içtihatta bulunamamaları ve hukuki zemini ortaya koyamamalarıdır. Bu düşünsel vesayete aldırmadan, Müslümanların daha fazla fıkhi içtihatta bulunmaları zorunludur.

Sosyal medya fıkhı… Ticaret fıkhı… Siyaset fıkhı… Yol fıkhı… Apartman fıkhı… Teknoloji fıkhı… Sermaye fıkhı… Cami fıkhı… Doğa fıkhı… Üretim fıkhı… Çarşı fıkhı… Örtünme fıkhı…
Alışveriş fıkhı… Telefon fıkhı… Sinema fıkhı… Müzik fıkhı… Banka fıkhı… Bitcoin fıkhı… Savaş fıkhı… Eğitim fıkhı… Evlilik fıkhı… Sağlık fıkhı… Moda fıkhı… Hayvancılık fıkhı… Trafik fıkhı… İlaç fıkhı… Hareket fıkhı… Pazarlama fıkhı… Metrobüs fıkhı… Gıda fıkhı… Lokanta fıkhı… AVM fıkhı… Reklam fıkhı… Radyo fıkhı… Televizyon fıkhı… Çalışma fıkhı… İhale fıkhı… Kamu yerleştirme fıkhı… İmar fıkhı… Eğlence fıkhı… Ceza fıkhı… Miras fıkhı… Aile fıkhı…

Her alanda fetvalar verilmeli ve içtihatta bulunulmalıdır. İçtihat kapısı sonuna kadar açıktır. Yeni ekoller, mezhepler, akımlar ve yaklaşımlar ortaya çıkmalıdır. Daha içtihat kapısının kapalı olduğuna inananlar var! Yeni mezhepler çıkmaması gerektiğine inananlar var!
Laik bir tavırla dinin devlet işlerine karışmaması gerektiğine inananlar var! Hükümler de yenilenir. Kur’an’da birçok hüküm zamanın ve şartların değişimi ile değişmiştir. Vahiy canlı bir tanıktır, İslami yenilenmeye…

Din şu anda pratize ediliyor.  Fıkıh an be an yaşanan tecrübe içinden üretilir. Başta Anayasa olmak üzere her zaman yenilenecek metinler vardır. Önce yazılıp sonra uygulamaya konulmaz. Topluma hiçbir şey zorla dayatılamaz.

Bir dönem fıkhi yorumlar ön plandaydı. Daha sonra zamanı değil denilerek fıkhi yorumlar bir kenara bırakıldı. Âlimler, hocalar, imamlar, hukukçular ve şeyhler fetva vermekten utanır hale geldi. Sohbetlerinde veya konuşmalarında ahlak ve şuur merkezli konuştular, yazıyorlar. Oysa insanlar artık fiili bir cevap ve uygulama bekliyorlardı.

İslami yenilenme için mücadele edilen, değiştirilmek istenen sistemlerin- dinlerin çok iyi tanınması gereklidir. Türkiye’deki alimlerden, şeyhlerden, hocalardan hangisi Kapitalizm, Sosyalizm, Liberalizm, Postmodernizm, Agnostizm, Ateizm, Deizm ve Nihilizm’i tanıyor, biliyor ve sorguluyor? Bu ideolojileri tanıyamayan, okumayan, düşünmeyen alim bu çağa cevap veremez. Türkiye’de alim ve aydın dediğimiz kişilerin %99’u bu konuların cahilidir.

Batı düşüncesi- felsefesi İkbal- Şeriati- Aliya’nın yöntem ve mantığı üzerinden okunmadıkça hiçbir değer ve anlam ifade etmez. Diğer okuma yöntem ve mantıklarının kazandıracağı hiçbir şey yoktur. Âdem’den bu yana tüm insanlık birikimindeki tevhidi- İslami çizgi bizimdir. Bu çizgi insanlığın var olduğu her coğrafyada farklı şekillerde ortaya çıkabilir. Batı tecrübesi de insanlık tecrübesidir. Ve bu tecrübede de tevhidi- İslami damar bulunmaktadır. Bunu bilmek, anlamak ve ayrıştırmak Müslüman olarak sorumluluğumuzdur.

Zilletimiz, Batıyı merkez edinmekle başlamadı. Aksine  Batı bizi uykumuzdan uyandırdı. İslam’ı nasıl salt olarak şu andaki İran- Suud- Mısır- Pakistan- Türkiye’ye bakarak ölçemiyorsak, Batı’yı da İngiltere- Amerika- Fransa- Almanya’ya  bakarak ölçemeyiz. Müslüman aydınlar; Batı felsefesi- düşüncesi hakkında ansiklopedik bilgi taşıyıcılığı yapmayı düşünce zannediyorlar. Müslümanlar; felsefe ayrı, din ayrı yaklaşımı üzerinden daha ilk anda çıkmaza düşüyorlar. Bilimleri- ilimleri din içi- din dışı olarak tasnif etmek, krizin temelidir. Yeryüzünde var olan her imaj- imge- olgu- algı din ile ilgilidir. Müslüman aydınlar, halen Batı düşünce birikimi/ felsefesi ile İslam düşünce birikimi/ felsefesi arasında ilgi- ilişki- birlik- ayrışma- çatışmayı kuramıyor.

Doğu- Müslüman toplumlarda- cemaatlerde- tarikatlarda- örgütlerde- devletlerde yapılan her şeyin, İslam olduğu- İslam adına yapıldığı yargısı- iddiası- görüşü batıldır- yalandır- iftiradır. Bunu bir yandan, bu topraklarda yaşayan Müslüman topluluklar; yaptıklarını İslam- Kur’an- Allah- Peygamber adına- onların emri imişçesine yaptıkları yalanını- cehaletini- sahtekârlığını- aldanmışlığını iddia ediyorlar. Bu Müslüman- Cahiliye- Şirk toplumunun devamını sağlıyor. Diğer yandan, Batı medeniyetinin iç ve dış temsilcileri, medyası, sineması, akademisi, aydınları; Doğu- Müslüman toplulukların yaptığı her eylemi, davranışı, tepkiyi İslam’ın emri böyledir, düşüncesi- niyeti içerisinde okuyorlar. Bu hem İslamofobi hastalığını besliyor hem de toplulukların İslam’ın mesajını doğru anlamasına- algılamasına engel oluşturuyor.

Bugünkü Müslümanların İslami anlayış ve pratikleri eksik, yanlış, tahrif, zulüm, donmuşluk, ruhsuzluk barındırıyor. Din insanlar var oldukça güncellenir. İnsanların yaşadıkları yeni sorunlara ve durumlara dair varlık âleminin her unsurunu katarak cevap üretir.

Gelenekten gelen her şey İslami değildir. Bugünkü İslami anlayışımız, insanlığın acılarına derman olamıyor. Bugünkü İslami düşüncemiz, Müslümanların sorunlarına çözüm üretemiyor. Bugünkü İslami tecrübemiz, insanlığın umudu olamıyor. Bugünkü İslami pratiğimiz, kapitalizm başta olmak üzere diğer -izmlere cevap üretemiyor. Bugünkü İslami teorimiz, insanlığın tecrübî birikimini ıskalıyor.

Müslümanlık, inandığımız dinin pratiğidir. İnandığımız dini anlayış ve pratikte de bir problem var ki Müslümanlığımız da sorunlu oluyor. İslam paketlenmiş bir din değildir. İnsanın yürüyüşündeki teori ve pratiğe göre şekil alır. Allah’ın katındaki İslam tam ve kâmildir. Bugün insanların katındaki İslam ise eksiktir. İslam tamdır, deyip kendi eksik, yanlış, hatalı İslam anlayışımızı tam ve kâmil İslam olarak sunuyoruz.

Akıl- Kalp- Nefis- Ruh ve Fıtratı temel alarak vahiy ve tecrübenin rehberliğinde cevap üretecek. Bu cevaplardan en güzeline uyulacak. Şu anda hayatımızın her alanında ifade edemediğimiz birçok şeyde dini yenilenme yaşıyoruz. Bu tanımlamaya korkuyoruz. Dini birçok alanda yeniledik, yenileyeceğiz. Tevhid ilkesine bağlı kalarak dinde yenilenme sürmektedir.

İslami anlayış, yorum ve pratiklerde farklı yaklaşımlar için ifade özgürlüğüne evet! demeliyiz. Sonuna kadar en zıt ve ileri görüşlerini de paylaşması taraftarı olmalıyız. Bu olmadığı zaman içtihat- yorum olmaz. Ama ne yazık ki bu aklın bir geleceği ve vereceği bir şey yok. Modern zaman karşısında tutunamayan bir akıl! Modern zamanın insanının arayışlarına bu akıl cevap olamaz.

Modern zaman her şeyi yeniden biçimlendiriyor. Ne yazık ki Müslümanlar siyasetten düşünceye, mimariden sanata her alanda bu sistemle hesaplaşabilecek donanımda ve ufukta değiller. Vaaz edip duruyorlar, bir fıkhi yorum üretemiyor, geçmiş bir fıkhi yorumun aynısını bu zamana taşımaya çalışıyoruz.

Tatbik etmek için düşünsel temel ile pratiğin birlikte yürümesi gerekir. Bunlardan biri diğerinin önüne geçtiği zaman yabancılaşma başlar. Müslümanlar var ise İslamileşme vardır. Batı veya Doğu’dan, diğer dünya tecrübelerinden şirk, zulüm, kötülük barındıran hususlar ile etkileşiyoruz. Bunları aşmanın ve ortadan kaldırmanın mücadelesini vereceğiz.

Allah, temel ilke ve hedefleri gözeterek toplumsal, siyasal, kültürel değişimi insanların iradelerini de gözeterek yenilemiştir. Kur’an-ı Kerim İslami yenilenmenin temel ilkelerini hem teorik hem de pratik olarak en güzel şekilde ortaya koymaktadır. Allah, bu sorumluluğu Peygamber hayatta iken ona vermiştir. Peygamber vefat ettikten sonra bu sorumluluk tüm Müslümanlara aittir. Allah, kendi hükümlerini toplumsal değişime paralel değiştirmişse, biz de ceza, yönetmelik, hüküm, kanunları değişime paralel değiştirebiliriz.

Müslümanlar artık bazı hususları aşmalı ve yeniden inşa sürecini devam ettirmelidirler. Zaman, İslam’ın Zamanı’dır.

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir