Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Cuma, Mart 29, 2024

Yeni Nesil Aile

Merkezi İdare’nin başı ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Başkan’ı Sayın Erdoğan; zaman zaman, kamuoyu önünde iç geçirip hayıflanıyor. En yüksek makamdan, en samimi beyanlarla eğitimde ve öğretimde, kültürde ve sanatta, arzu edilen seviyeye gelinemediği vurgulanıyor.

Aslında, bu zincire bir halka daha eklenmelidir. Aile konusunda da arzu edilen seviyeye gelinemediği ve hatta bulunduğumuz noktadan daha geriye gidildiği ifade edilmelidir.

Çünkü bu teşhisi koymazsak tedavi niyeti ve gayreti içinde olmayız. Derdi kabul etmezsek, devayı da bilmeyiz.

İnsanlık tarihi boyunca, toplumsal hayatın tohumu da toprağı da aile olmuştur. Aile bozulunca dirlik ve düzen bozulduğu için eskiden beri ilk kale gibi kurulmuş, son kale gibi korunmuştur.

Toplum kubbe ise, aile onun kilit taşıdır. O taş herhangi bir sebeple yerinden oynar yahut düşerse, bütün kubbe yıkılır.

Ancak modern zamanlarda, bu kaleler yahut kubbeler teker teker yıkılıyor. Ülkelerin ve toplumların temel dayanak noktasını oluşturan aileler algı ve olgu bakımından eriyip yok oluyor.

Salgın hastalık yahut sosyal afet gibi dalga dalga yayılan arızalı bir anlayış ve işleyiş; bizim ülkemize ve toplumumuza da bulaştı. Kötü huylu kanser tümörü gibi bütün bünyeyi sardı, tedavisi imkansız denebilecek düzeye ulaştı.

Eskiden, sütü mayalayıp yoğurda yahut peynire dönüştürebiliyorduk ama artık olmuyor. Kadın ile erkeğin evlenip aynı evde oturmasıyla aile oluşmuyor, yuva kurulmuyor.

Tarifler ve tanımlar, haklar ve sorumluluklar, öncelikler ve önemler değişti. Kadınlar annelik, erkekler babalık rolünden uzaklaştılar, çocuklar ve gençler evlat olmanın ötesinde bir şeye dönüştü.

Özellikle kadın anlayışı konusunda bir yanlıştan kurtulmaya çalışırken, başka bir yanlışa kapı araladık. Aldığımız tedbirler, yaptığımız teşvikler sayesinde kadının, yaratılış gayesinin ve misyonunun dışına doğru savrulmasını sağladık.

Onu iş hayatına, siyasete, sivil topluma dahil edip değerlendirelim derken evin ve ailenin dışına yöneldi, anneliğin içi boşaldı. İstiklalimizin ve istikbalimizin teminatı olacak, bize dünya ve ahiret saadeti sağlayacak çocuklarımız ve gençlerimiz; şefkat ve merhamet kat sayısı düşük bakıcıların, hizmetçilerin eline kaldı.

İyi anne olmak ve iyi evlatlar yetiştirmek, kadının ideali olmaktan çıktı. Aklının, ruhunun, bedeninin enerjisi başka derelere, denizlere doğru aktı.

Kadın istihdamı ile birlikte hiç evlenmeyenlerin, geç evlenenlerin ve erken boşananların sayısı da artıyor. Hakikaten, nezaketen, siyaseten estirilen sosyal rüzgarlar, feminizm donanmasına dahil olan gemilerin yelkenlerini kabartıyor.

Bir zamanlar, geniş aile yahut büyük aile anlayışı ve işleyişi vardı. Üç nesil bir arada yahut birleşik kaplar gibi irtibatlı yaşıyor; her bakımdan, birbirlerini tamamlıyorlardı.

Artık, sadece anne, baba ve çocuklardan oluşan çekirdek aileler var. Büyük anneler ve babalar ya sahipsiz kalıyor yahut huzur evlerine bırakılıyorlar.

Genç nüfus olma ve kalma avantajını korumak için; asgari üç çocuğu hedef almalıyız. Hayatın ana unsuru olarak insanı görmeli; insana yatırımı, yatırımların en hayırlısı saymalıyız.

Gel gör ki yeni nesil aileler, bir-iki çocukla yetiniyor. Yıldan yıla artış oranı düşüyor ve nüfusumuz giderek daha yaşlı hale geliyor.

Eskiden yuvanın bir dişi, bir de erkek kuşu vardı. Zaman zaman birlikte kanat çırpsalar bile genellikle biri içeride, öteki dışarıda uçup konuyorlardı.

Yavrular ve yumurtalar içeride, anne kuşun himayesinde duruyordu. Baba kuş onların rızıklarını temin ediyor; dışarıdan gelecek tehlikelere karşı kalkan oluyordu.

Şimdilerde, ikisi de sadece kuş oldular. Ayrı ufuklarda kanat çırpmaya başladılar; yavruları, mahallenin çayırına sardılar.

Yıllardır sosyal, kültürel, siyasal, ekonomik unsurlarla beslediğimiz “cinsiyet eşitliği” yahut “kadın özgürlüğü” büyüdükçe büyüyor. Fakat toplum ağacının çekirdeği olan aile çürüyüp ölüyor.

Atalarımızın anlamlı ifadesiyle hem karnımızın doyması, hem çöreğin bütün kalması mümkün değildir. İki şıktan biri, öncelik ve önem sırasına göre tercih edilmelidir.

Yaparak, yaşayarak anladık, kavradık ki kadının hem iyi anne, hem iyi iş kadını, hem iyi sosyal ya da siyasal aktör olması mümkün de uygun da görünmüyor. Yaratılış, var oluş gayesine uygun rol tanımları ve tasnifleri yapılmadan müstahkem kaleler gibi korunaklı yuvalar kurulmuyor.

Bilelim ki aileyi yıkmaya yahut yıpratmaya çalışanlar, toplumun temelini yıkıyorlar. Birbirinde sükûn bulsun, tamamlayarak bütün olsun diye ayrı ayrı yaratılmış cinsleri eşitlemeye, aynileştirmeye kalkışanlar huzur ve güven ikliminin dışına çıkıyorlar.

Devlet ve toplum nezdinde evlerimiz ve ailelerimiz, en öncelikli ve önemli iş ve hizmet alanları olarak görülmelidir. Annelik sosyal ve ekonomik yönden teşvik edilip desteklenmeli, yuvasının dişi kuşu olmayı varlık sebebi haline getiren hanımefendilere, “en şerefli meslek erbabı” payesi verilmelidir.

Zekeriya Erdim/Fikriyat

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir