Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Cuma, Nisan 19, 2024

Cezayir, Suriye Olmadı Peki Ya Mısır Olur Mu?

Gençlerin elinde büyükçe bir afiş ve üstünde “Ölüye yapılabilecek iyilik onu gömmektir, seçmek değil” yazıyordu. Binlerce insan 22 Şubat’tan bu yana Cezayir sokaklarına çıkıp bir ‘siyasi ölü’yü gömmek istediklerini söylüyor. Peki nedendi bu siyasi cenaze namazı?

Uzun yıllar boyunca hastalığı sebebiyle halkın karşına çıkamayan, yurtdışına sadece rutin tedavisi için çıkan ve devlet başkanlarını makamında kabul edemeyen 82 yaşındaki Cezayir Cumhurbaşkanı Abdulaziz Bouteflika, 20 yıllık Cumhurbaşkanlığı görevinden istifa etti.

Aslında Bouteflika bu gün Cezayirlilerce “tabuttaki cumhurbaşkanı” olarak görülse de siyasi kariyerine 1963’te Dışişleri Bakanlığı göreviyle başladığında 26 yaşındaydı dünyanın en genç dışişleri bakanı olarak kayıtlara geçmişti. O yıllarda bağımsızlık mücadelesinden henüz çıkmış ve sistemiyle emekleme aşamasında bir Cezayir vardı. 1979 yılına kadar dışişleri bakanlı-ğı yapan Bouteflika, daha sonra yolsuzluk davasından sebep yurtdışına kaçmışsa da altı yıl aradan sonra Cezayir siyasi sahnesine tekrar döndü.  Aslında bu süreçte ülke tek parti ile yönetil-diği için siyasi rekabet daha çok Cezayir Kurtuluş Savaşı’nı veren yapıyla sınırlıydı. 1991 yılında yapılan ilk çok partili seçimde İslami Cephenin seçimi kazanması sonrası yapılan askeri darbeyle ülke “karanlık on yıl” olarak bilinen kanlı yıllar geçirdi. Bouteflika’nın gelişi işte böyle bir ortamda oldu. Zaten son protestolarda bir gencin kaldırdığı şu pankart durumu özetliyor: “Otuz yaşındayım, on yılım terörle,  yirmi yılım ise Bouteflika ile geçti”

Halk neye itiraz etti?

Darbe sonrası oluşan kaotik ortamda yüz binlerce insan hayatını kaybetti ve bu karanlık on yılın ülkeye 30 milyar doları aşkın maliyeti oldu. İnsanlar artık çocuklarının hem canını hem de karnını düşünmek zorundaydı. Yani bir acil çıkış yolunun arandığı bir dönemde Bouteflika, FLN ve ordunun desteği ile yüzde 79 gibi bir seçim zaferiyle iktidara gelmiş ve bir daha da gitmemişti. Her ne kadar bu gün öfkeyi üstüne çekmiş olsa da aslında Bouteflika “Ulusal Uzlaşı”yı sağlaması ve İslami Cephenin silah bırakmasında rol oynamasıyla döneminin başarılı bir ismiydi. Cezayirli Gazeteci Abdennour Toumi o dönemi “Cezayir aslında bir lidere değil bir baba figürü seçmişti. Aslında Bouteflika’dan çok statükoya oy verilmişti çünkü bilinmeyenden korkacak kadar kötü şeyler yaşanmıştı.” Böylece her defasında oyunu arttırarak ve ancak sandığa da güveni azaltarak iktidarını korumuş olan Bouteflika kimi ekonomik düzenlemelerle ülkenin refah düzeyini yükseltse ve kısmi istikrarı sağlasa da, ordunun ve bürokrasinin deste-ği ile ülkede demokrasiyi sembolik bir düzeye indirmişti. Mesela 2004’teki seçimde en güçlü rakibi Ali Beneflis’in sadece yüzde 6 oy almış alması aktif siyasal muhalefetin imkansızlığının göstergesi olarak yorumlandı.

Gençlerin elinde büyükçe bir afiş ve üstünde “Ölüye yapılabilecek iyilik onu gömmektir, seçmek değil” yazıyordu. Binlerce insan 22 Şubat’tan bu yana Cezayir sokaklarına çıkıp bir ‘si-yasi ölü’yü gömmek istediklerini söylüyor. “Bir buçuk milyon şehit” ülkesi Cezayir meydanlarında yüzler binlere, binler milyonlara dönüştü. Peki nedendi bu siyasi cenaze namazı?

Cezayir halkı, iktidardaki Ulusal Kurtuluş Cephesi(FLN) lideri ve Cumhurbaşkanı Abdulaziz Bouteflika’nın cumhurbaşkanlığı seçimleri için beşinci defa aday olması üzerine “Beşinci defa vesayete hayır” diyerek sokağa çıktı. Doğrusu Cezayir’in siyasi ve jeopolitik konumuna aşina hiçbir analist, Bouteflika’nın “politik ölümü”nü öngörememişti. Cezayir rejiminin Arap Baharı sürecinde takındıkları tavır, Fransa etkisi ve halkın geçmişte yaşadığı şiddet dolu yıllar göz önüne alınıldığında hele de Suriye, Mısır, Libya örnekleri ortada dururken Cezayir’de bir halk ayaklanması beklemek çok mantıklı görünmemişti. Ancak toplumsal olayların öngörülemezliği birçok analistin ve istatistikçinin hesaplarını alt üst etme gücüne sahiptir. Cezayir’de de böyle oldu.

‘Cezayir koşmak istiyor’

Cezayir siyasal tarihi açısından “Karanlık on yıl” kadar önemli bir diğer dönem de “hastalık on yılı”dır. Her ne kadar Cezayir rejimi, halkı sürekli bu karanlık yıllar ile korkutsa da Bou-teflika’ya karşı sokağa çıkan gençlerin en büyük itirazı bu hastalık yıllarına oldu. Yine pankartları referans verecek olursak Bouteflika’nın yatalak oluşuna değinen “Cezayir koşmak istiyor” sloganı da oldukça manidardır. Çünkü ciddi bir genç nüfus şişkinliğine sahip olan ülkede, gençler yatalak bir lider tarafından yönetilmeyi “onur”larına yediremediler. Dolayısıyla bu da meydanlardaki afiş ve karikatürlere çok yansıdı. Ülkenin cumhurbaşkanı, halkın karşısına çıkamıyor, yurtdışına resmi ziyaretler yapamıyordu ve sağlığı ile ilgili şehir efsanelerinin ayyuka çıkmış vaziyetteydi; rejim her defasında başkanın ölmediğini ispat etmek için bir vesileyle fotoğrafını yayınlamak zorunda kalıyordu. Gençlerin bu duruma tepkisi “onur” kavramı olması önemli bir ipucudur. Çünkü seçim kampanyası yürütmekten aciz birinin beşinci defa aday olması ve neredeyse kazanacağına kesin gözüyle bakılması kitleleri sokağa çıkmaya iten önemli bir etkendi.

Rejim, ilk günden itibaren “ülkeyi Suriye’ye benzetmeye çalışıyorlar” diyerek protestoları bastırmaya çalıştı ancak özellikle sokağa çıkanların ba-rışçıl tavırları, gittikçe artan bir destek görmelerine ve rejimi zor duruma sokmaya başladı. Aslında sadece Cezayir rejimi değil, bazı yabancı analistler de “İkinci Arap Baharı” benzetmesi yaparak olayların kanlı bastırılma ihtimaline değinmişlerdi. Özellikle Batı menşeli yayın organ organlarının, protestocular ve polisler arasında yer yer oluşan gerginlikleri öne çıkarması da Suriye’yi hatırlattı. Ancak protestolar devam ettikçe siyaset, bürokrasi ve iş dünyasından rengini protestocular lehine değiştiren ve hatta sokağa çıkanlar oldu. Medya patronu Ali Haddad, siyasetçilerden eski başbakan Ali Benflis ve Cezayir Kurtuluş Mücadelesinin sembolik ismi Cemile Buhayrad’ın da göstericilerin arasında görüntü vermesi aslında rejimin halkı Suriye ile korkutmaktan vazgeçip uzlaşma mesajları vermeye başlamasına sebep oldu. Ancak sürecin rengini değiştiren en önemli mesele hakim, savcı ve avukatların cübbeleriyle eylemlere destek vermeleri ve eğer Bouteflika aday olursa seçimi denetleme görevlerini yerine getirmeyeceklerini ilan etmeleri oldu. İş adamlarından sonra bürokrasinin de net bir tavır alması rejimi geri adım atmak zorunda bıraktı. Siyaset ve bürokraside oluşan ayrışma ve Bouteflika’nın gitmesini isteyen mercilerin varlığı, protestocuları daha da cesaretlendirdi ve ilk etapta “Bouteflika’nın gitmesi” üzerine kurulan slogan birliği yavaş yavaş Arap Baharı meydanlarında duyduğumuz “Halk rejimin devrilmesini istiyor!” ile yer değiştirdi.

Tedrici değişim 

Halkın istediği oldu ve Bouteflika rutin tedavi için gittiği Cenevre’den dönüp önce “seçilsem de bir yıl içinde seçimin tekrarlanacak” dedi sonrasında ise tamamen aday olmayacağını duyurdu. Ancak meydanlar bu ruh birliğini yakalamışken güven vermeyen kaçamak açıklamalara karşı öncelikle net bir dille istifasını daha sonra da “şeffaf ve bağımsız” seçim istemeye devam etti. Protestoların ilk günüden beri motivasyonu en yüksek kesimi olan gençler, ülkenin Suriye’ye dönüşmesine fırsat vermemek için oldukça organizeli ve şiddete pirim vermeyerek devam ettiler ancak rejim her ne kadar hiç değinmese de ülke bulunduğu koşullar sebebiyle Suriye’den çok Mısır’a benzetilebilir.

Güçlü bir ordu, barışçıl gösteriler, farklı kesimlerin ortak sloganları ve bürokraside eylemciler lehine tavır alış… Ve İhvanül Müslimin gibi ortak bir paydaları da var. İslamcıların, geçmişte rejimle karşı karşıya gelişi, yaşanan trajik hadiseler, göstericiler arasında “İslamcılar devrimimize el koymak istiyor!” korkusuna da sebep oldu. Suudi Arabistan ve BAE finansmanlı El Arabi-ya’nın eylemciler arasındaki İslamcılara dikkat çekerek oluşturmaya çalıştığı ters psikoloji de dikkate alındığında aslında Cezayir halkının, Suriye ile korkutulup Mısır’a razı edilmeye çalışıldığı görülüyor.

Bouteflika’nın istifası, halkın talebinden ziyade Genel Kurmay Başkanı Gaid Salah’ın oldukça sert bir dille bir an önce görevi bırakması yönün-deki açıklaması sebebiyle gerçekleşti. Bu durum meydanda iki farklı tepkiyle karşılandı. Kimileri “Halk asker el ele!” diyerek olumlu karşılarken, kimi göstericiler ise bunun bir asker darbesi olduğu, Bouteflika’nın bir figürden ibaret olduğunu, arkasındaki derin devletin ise Bouteflika’yı göndere-rek meşruiyetini halk nezdinde pekiştirdiğini söylediler. Mısır’da Mübarek’in devriliş süreci de benzer şekilde hatta aynı sloganlarla olmuş ve ancak daha sonra sivil siyasetin tamamen bastırıldığı bir döneme girilmişti.

Cezayir’de nihayet Bouteflika’nın istifa etmesiyle seçim sürecine giriliyor. Seçim sonrası bir anayasa sürecinden de bahsedilmekte. Ancak şimdi asıl soru Bouteflika’nın halefi kim ola-cak? Cezayir halkının talebinin topyekün bir rejim değişikliğinden çok tedrici bir değişim olduğu göz önüne alınırsa Mısır’la benzeşen kurumlarına rağmen halk ve rejimin karşılıklı attığı ihtiyatlı adımlar göz önüne alındığında keskin, net bir askeri yönetimin olmayacağını ancak bir rejim değişikliğinin de beklenmemesi gerektiğini belirtmek gerek. Bouteflika’nın çevresindeki elit taba-kanın bu süreçte başının epey ağrıyacağını, özellikle yolsuzlukla ismi alınmış şaibeli kişilere yönelik bir temizlik yapılacağını ve siyaseten bir imaj değişikliğine gidileceğini söylemek mümkün. Cezayir’in Mısır’a dönüşmemesi için özellikle siyasetteki İslami söyleme sahip kimselere de oldukça büyük görev düşüyor. Zaten İslami kimlikleriyle öne çıkan siyasetçilerin güç dengeleri açısından Mısır’dakine benzer bir şekilde iktidara gelmelerinin beklenmediğini de belirtmek gerekir. Yani Cezayir’de Bouteflika’ya halef olabilecek isimlerin aslında iktidardaki FLN’nin kadrolarından gelmiş olmaları yumuşak geçişi kolaylaştıran bir durumdur. Eğer muhalefet organize olup bir çatı aday üzerinde anlaşabilirlerse rejime karşı elleri güçlenebilir ancak tek başına ve parçalı yapıyla çok şansları yok. O yüzden yakın dönemde yapılması planlanan seçimlerde teknokrat kökenliler, eski başbakanlar veya prestijli diplomatların şansının daha yüksek olduğu görünüyor. Ama en azından Bouteflika’nın ailesi veya asker kökenli birine pirim verilmeyeceği ortada. Özetle Cezayir halkı, bütün korkutmalara rağmen Suriye veya Mısır olmadığı-nı, Cezayir olarak yola devam etmek istediğini ispat etmek için hala eylemlerine devam ediyor.

@zeyneprkaratas/Star

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir