Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Perşembe, Nisan 25, 2024

Yaramıza Lokman Hekim Çare Bulabilir mi?

On yıllık bir çabanın sonunda 45 ülkede 56 kültür merkezi ve 60 ülkede 139 irtibat noktası oluşturarak “kamu diplomasisi” ve “kültürel diplomasi” alanlarında faaliyet gösteren Yunus Emre Enstitüsü, yeni bir projeyi daha hayata geçiriyor. Çoktandır hazırlık çalışmaları devam ettirilen Türkiye Akademik ve Bilimsel İşbirliği Projesi (TABİP) artık hizmete giriyor.

Yunus Emre Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Şeref Ateş, projenin amacını üç maddede özetlemiş. “Birincisi, Türkiye’nin akademik ve bilimsel gelişmelere, inovasyona, yeniliğe ve üretime yaptığı harcamaları dünyaya duyurmak; ikincisi, Türkiye’deki akademik ve bilimsel gelişmelerin dünya ile paylaşılmasını sağlamak; üçüncüsü, bilimsel çalışmalarda ve ürün geliştirme süreçlerinde dünyada üretilen bilgi ile Türkiye’de üretilen bilgiyi buluşturmak.” demiş.

Projenin Bilim Kurulu Üyesi olan Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, bu konuda geniş bir değerlendirme yapmış. Ülkemizin bilimsel araştırmalar alanındaki mevcut durumunu, internet diliyle anlatarak “veri indirme” toplumu olmanın ötesine geçip “veri yükleme” toplumu olma seviyesine ulaşmamız gerektiğini hatırlatmış.

Bu anlamda, TABİP projesinin ülkemize sadece bilimsel ve ekonomik yönlerden değil, sosyal yönlerden de katkılarının olacağını belirtmiş. Bilim adamlarımızın ve eğitim çağındaki çocuklarımızın, gençlerimizin olaylar karşısında evrensel düşünmelerinin ve davranmalarının gereğini, önemini vurgulayarak “Eğer evrensel düşünmezlerse ve davranmazlarsa bilim daralması ve bilimin üretkenliğinin azalması söz konusu olacaktır. Onun için, bulundukları dar çevrede kalmamalarını; dünya ile iletişim halinde olup küresel bilgiye ulaşarak, özgüvenlerini geliştirmelerini amaçlıyoruz.” demiş.

Açıklamalardan anlaşıldığına göre, bu proje yahut portal aracılığıyla küresel ölçekte bir internet erişim ağı oluşturulacak. Akademik çalışmalar yapan bilim adamlarımız ve öğretim üyelerimiz, eğitim camiamızı oluşturan öğretmenlerimiz ve öğrencilerimiz, giderek daha çok ar-ge yatırımı yapma gereği duyan iş dünyası temsilcilerimiz ve işletmelerimiz bu erişim ağından istifade etmiş olacak.

Böylece, bilgi paylaşımı alanında, küresel dünyanın bir parçası haline geleceğiz. Üretebiliyorsak, paylaşacak yahut satacak; üretemiyorsak, başkalarının ürettiği bilgileri ve ürünleri tüketeceğiz.

Elbette, memnuniyetle karşılayıp “hayırlı olsun” diyoruz. Ancak, ümit ve temenni edilen faydayı sağlama açısından bazı hususlara dikkat çekme gereği duyuyoruz.

Her şeyden önce, iyice bilinmeli ve mutlaka dikkate alınmalıdır ki “küresel dünya”nın bilim, teknoloji, kültür, sanat üretimleri daha çok “küresel güçler”in iradesi ve insiyatifi altında yürüyor. Dünya ülkelerinin ve toplumlarının büyük çoğunluğu, hakim güçlerin ürettikleri değerlerin pasif tüketicileri haline geliyor.

Meselenin bir de “varlık felsefesi”ne dayalı “bilim felsefesi” boyutu var. Bilgiyi üretip bilime, kültüre, sanata, siyasete, sanayiye, teknolojiye ve ticarete dönüştürenler kendi dünya görüşlerinin rengini de veriyor, damgasını da vuruyorlar.

Basılı, sesli, görüntülü medya kanalları ve kulvarları, onların mesajlarını, muhtevalarını taşıyor. Küçük balıklar büyük balıkların midelerinde yatıyor; büyük balıklar, küçük balıkları yiyerek yaşıyor.

Bilginin ham ya da üretilmiş hali, en etkili silah ya da cephane gibi kullanılıyor. Bilimle, teknolojiyle birlikte; onu üreten kültürün ve medeniyetin ruhu da satılıyor, alınıyor.

Hep söyledik, söylüyoruz ve söyleyeceğiz ki bizim, başka kültürlerin ve medeniyetlerin “kiracı”sı olmaktan kurtulup, kendi kültür ve medeniyet dünyamızın “sahib”i olma seviyesine ulaşmamız gerekir. Çünkü kiracı olanlar ve kalanlar, ister istemez, kesintisiz “bedel” ödemeye mahkum demektir.

Bilgiye ulaşma, doğrusunu yanlışından ayırt edip ayıklama, alanına ve konusuna göre tasnif edip sistematik hale getirme, üretip geliştirme, satıp ticarete dönüştürme konularında sosyal ve psikolojik, bilimsel ve teknolojik altyapı oluşturmalıyız. “Sana senden gelir bir dad (iyilik, ihsan) lazımsa; gayrıdan ümidin kes imdad (yardım, destek) lazımsa” anlayışı ve işleyişi ile hareket edip kendi kültür ve medeniyet değerlerimiz üzerinde yükselerek “kendimiz” olmalıyız.

Zonguldak yöresine ait bir türküde bu hassasiyetimiz çok güzel özetlenmiş. Halkın dilinden çıkan bir söz ve derunundan yükselen bir öz olarak; “Karadır kaşların, ferman yazdırır / Bu dert beni diyar diyar gezdirir / Lokman Hekim gelse, yaram azdırır / Yaramı sarmaya, yar kendi gelsin” denmiş.

Dünyaya ve içindekilere, olaylara ve durumlara, insanlara ve toplumlara kendi değerler sistemimizin açtığı pencereden bakmalıyız. Pergelin sabit ucunu, kendi dünyamızın merkezine saplayıp hareketli ucuyla, bilim ve teknoloji avına çıkmalıyız.

Mevcut yapıya entegre olarak uyum sağlamak, bu günün ihtiyaçlarını karşılayabilir; fakat yarının ihtiyaçlarına yatırım olamaz. Dünyayı “mucit”ler değiştirir ve geliştirir; “mukallit”ler, asla düzen kuramaz.

Dijital devrimin oluşturduğu kuvvetli rüzgarlar, bizi kendi dünyamızın dışına savurmasın. İnsanımız, bilimi ve teknolojiyi, üreticilerinden ayrı düşünüp bağımsız ve tarafsız “evrensel değer”ler sanmasın.

Tüketeceksek üretmek için tüketelim. Üstün idealizm ve dinamizm aşısıyla, öyle bir sıçrama yapalım ki kendimize de başkalarına da yetelim.

Biz inanıyoruz ki veren el, alan elden hayırlıdır. Son yıllarda iyi bir uyanış, diriliş, direniş, var oluş mücadelesi veren ve gittiği her yere “iyilik” götüren Türkiye, bilim ve teknoloji üretiminde de, dünyanın en büyük “veren el”i olmalıdır.

Zekeriya Erdim

 

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir