Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Perşembe, Mart 28, 2024

İlahiyatçı Sorgular ve Analiz Eder

Toplumun genelinde ilahiyatçılara karşı pek sıcak olmayan bir yaklaşım var. Özellikle İslami cemaatler diye tabir ettiğimiz gelenekle irtibatlı Müslüman gruplardan ilahiyatçılara, dini endişelerden dolayı sert eleştiriler geliyor. Hatta bu kesimin bazı temsilcileri, ilahiyat fakültelerinin kapatılması gerektiğini dahi savunuyor. Sizce İslami cemaatler gerçekte ne istiyor?

Toplumun ilahiyatçılara yaklaşımını tek yönlü olarak ele almak yanıltıcı olabilir. Kanaatimce bu konuda toplumun en azından üç farklı kategoriye ayrılarak değerlendirilmesi gerekir. Bunlardan birincisi seküler veya laikler olarak kategorize edebileceğimiz çevrelerdir. Bu çevrelerin ilahiyatçılara bakışı, kendi içlerinde de değişkenlik arz etmektedir.

Seküler insanların önemli bir kısmının dine/İslam’a karşı mesafeli tutumlarının bir yansıması olarak ilahiyatçılara da soğuk baktıkları doğrudur. Soğuk olmanın ötesinde iki kesim arasındaki iletişim kanalları da büyük oranda kapalıdır. Sekülerler, temel olarak ilahiyat alanını modern bir bilim alanı olarak da kabul etmemekte ve genel din algılarına paralel olarak ilahiyatları ve ilahiyatçıları ‘öteki’ olarak etiketleyip onlardan uzak durmaktadırlar.

Seküler kesimin belli bir bölümü içinse ilahiyatçılar, örgütlü dini yapılara[1] kıyasla ehveni şer kabilinden daha fazla saygın kabul edilmektedirler. Bu saygı, bir nebze her bireyin karşılaştığı anlam arayışı çerçevesinde de değerlendirilebilir. Zira insanoğlunun öyle ya da böyle birtakım varoluşsal sorunları ve bunları çözmek için arayışları olması mümkündür.

İlahiyatçılara yaklaşım konusunda üzerinde durulması gereken ikinci toplumsal çevre ise cami cemaati dediğimiz genelde din merkezli politik ve ideolojik tavrı olmayan; ancak günlük yaşam aktiviteleri çerçevesinde dinin kurallarını merak eden ve bu konularda bilgi talebinde bulunan insanlardır.

Bu insanların ilahiyata ve ilahiyatçıya bakışının içinde bulunduğu ve yoğun iletişim kurduğu yakın çevresinin etkisi altında şekillendiği kanaatindeyim. Bu yakın çevre bazen bir cami imamı olabileceği gibi, bazen televizyonda ramazan programı yapan bir ilahiyatçı, bazen örgütlü dini yapılara mensup biri de olabilir. Bu kişiler, hem kendi kimlikleriyle ve yaşamlarıyla hem de söylemleriyle ilahiyatçılara yönelik algıların şekillenmesine ciddi oranda etki ederler. Bu da cami cemaatinin ilahiyatçı algısının bütünlük arz etmesinin önüne geçer.

Örneğin, kimi cami cemaati, karşılaştığı herhangi bir dini müşkülatta, ilahiyatçıdan başkasına kulak asmazken; kimi de ilahiyatçı sözünü duyar duymaz, zihnini ve duygularını tamamen kilitleyebilir. Müslüman Türk halkının büyük bir bölümü, bu kategori içindedir.

Üçüncü grupta ise ilahiyatçıya yaklaşım konusunda en sorunlu çevreler olan örgütlü dini yapılar yer almaktadır. Bu çevrelerin ilahiyat ve ilahiyatçılarla ilgili kanaatleri istisnalar göstermekle birlikte genelde olumsuzdur. Sayıları geniş halk kitleleri göz önünde bulundurulunca çok fazla olmasa da örgütsel kapasitelerinden dolayı sesleri çok çıkan bu grubun olumsuz tutumunun farklı alanlarda birbiriyle ilişkili bir dizi nedeni vardır. Bunlara ayrı ayrı değinmek isterim.

Psikolojik nedenler:

Her şeyden önce insan psikolojisi, değişime yeterince açık değildir. İnsanoğlu, yeni bir kavram, durum ya da olguyla karşılaşınca onu önceden öğrendikleriyle anlamlı hale getirmeye çalışır. Önceden öğrenilenin yanlış, eksik ya da hatalı olduğunu kabul etmektense yeni durumun yanlış, eksik ve hatalı olduğunu iddia etmeyi tercih eder.

Bu durumun tersini yapabilmek için oldukça üst düzey zihinsel kapasitelerin oluşmuş olması gerekir. Yani kuşku duyma, sorgulama, yansıtıcı, eleştirel ve hipotetik düşünme becerisi gelişmemiş bir bireyin, yeniyle olan imtihanı oldukça güçtür.

Buradan hareketle örgütlü dini yapılardan beslenen kişilerde çok erken yaşlarda öğrendikleri ve zihinlerinde kodladıkları doğruların yanlış, yanlışların doğru; iyilerin kötü, kötülerin iyi ile yer değiştirmesi için gerekli psikolojik hazır bulunuşluk yoktur.

Oysa ilahiyat fakültelerinde akademik mahiyet gereğince pek çok bilgi kaynağına kuşkuyla bakılmakta, gelenekten miras kalan bilgi birikimi titizlikle sorgulanmakta, eleştirilmekte ve analiz edilerek zayıf yönlerinden ayıklanıp sentezlenmektedir. Kuşkusuz örgütlü dini yapılara intisap eden kişiler, çok önem atfettikleri geleneksel zihin şemalarını değiştiremedikleri için onlar nazarında ilahiyatçıların tavırlarına düşmanlık etmek, onları anlamaya çalışmaktan daha sağlam bir zihin konforu sağlamaktadır.

Sosyo-psikolojik nedenler:

Örgütlü dini yapılar; birincil ilişkilerle şekillenen ve hissi bağlılık, sadakat ve fedakârlığın baskın olduğu cemaat tipi yapılardır. Bu tip yapıların ayakta kalması, yarattıkları ortak ideallere ve ortak düşmanlara bağlıdır. Bu bağlılık, hem dikey anlamda liderden başlayarak en alt düzeydeki bireye kadar inen hiyerarşik bir katılığa hem de yatay olarak üyeler arasında sıkı bir otokontrol mekanizmasına muhtaçtır.

Yapının önceden oluşturulmuş ve asla sorgulanamayan çok sayıda normu vardır. Üye, bu normlara uyduğu müddetçe yapı tarafından onaylanır, onaylandıkça mutmain olur ve yapıya yönelik adanmışlık duygusu geliştirir. Normlardan sapma, yapının sağladığı manevi güvenlik dairesinden dışlanmaya yol açacağı için üye, yukarıda bahsedilen üst düzey bilişsel faaliyetlerinin uyanmasına bizzat kendisi engel olur. Şayet üye kuşku duyar, sorgularsa suçluluk duygusu ortaya çıkar.

Örgütlü dini yapılar, ortak ideal yaratmada olduğu gibi ortak düşman yaratmada da oldukça maharetlidirler. İdealleri; bağlı oldukları yapı, yapının lideri, yapının kabulleri ve epistemolojik kaynakları iken, ortak düşmanları da bu yapıyı, yapının kabullerini ve epistemolojik kaynaklarını tehdit eden bazı ilahiyatçılar[2] olmaktadır. İlahiyatçılara soğuk bakmanın bir nedeni de işte bu yapısal tehdittir.

Politik nedenler:

İnsanoğlunda yönetmekte güçlük çektiği sorunlu bir iktidar olma istenci vardır. İnsan, doğası icabı yönetmeye, hükmetmeye, herkesi kendine benzetmeye; herkesin onun doğrularını doğru, yanlışlarını yanlış bellemesini arzulamaya yatkındır. Bunun için çoğalmak, büyümek, yayılmak ve egemen olmak gibi bazı zaaflarla mualleldir. İnsan doğasının yeterince eğitilmediğinde rekabeti ve kavgayı, saygı ve işbirliğine tercih etmesi bundandır.

Şimdi insan, tek başına dahi böyleyken, insanların bir araya gelerek oluşturdukları örgütlü dini yapıların çoğalmak, yayılmak, hükmetmek, egemen olmak ve yok etmek gibi dürtülere direnmesi beklenemez. Örgütlü dini yapılar, ilk bakışta saf ve iyi niyetlerle bir araya gelmiş kişilerin oluşturdukları yapılar olarak düşünülebilir. Fakat zamanla kendilerine has hakikat anlayışlarının biricikliği düşüncesi onların ruhlarını sarmaya ve bu biricik hakikati halka halka topluma yaymaya girişirler.

İşte tam da bu noktada en önemli silahlarının yani o biricik hakikatlerinin düşmanlarıyla karşılaşırlar. Hakikati zedeleyen, böylece hedef kitlenin zihnini ve gönlünü çelen, dolayısıyla egemenlik pastasını küçülten ya da en iyimser yaklaşımla pastanın büyümesine mani olan bu düşmanlar, örgütlü dini yapılar nazarında çoğu zaman ilahiyatçılar olmaktadır.

Yapının selameti için malum ilahiyatçıların ilk önce hizaya çekilerek kontrol altına alınması yahut ilahiyatın bunlardan kurtarılması[3], bu da mümkün değilse kurumun önce yıpratılması ardından da ortadan kaldırılması için başta devlet olmak üzere değişik iktidar odaklarına şantajla karışık baskı yaparlar.

Dini nedenler:

Örgütlü dini yapılarla bazı ilahiyatçılar arasındaki en derin ayrılık, dini alanda ortaya çıkmaktadır. Bu yapıların İslam anlayışıyla bazı ilahiyatçıların İslam anlayışı arasında derin uçurumlar vardır. Örgütlü dini yapılara göre İslam, temel kaynakları olan Kur’an ve Hadis literatürü üzerine bina edilen ve Ehl-i Sünnet geleneği içinde kurumsallaşan; kurumsallaşmasını da asırlar öncesinde tamamlamış bir dindir.

Geçmişte özellikle İslam’ın ilk birkaç asrında yaşayan âlimlerimiz, Müslümanların bütün sorunlarını çözecek hükümleri en doğru biçimde ortaya koymuşlardır. Dolayısıyla bize düşen seleflerimizin çözüm yollarını kullanarak bugünün sorunlarını halletmekten ibarettir. “Biz herhalde onlardan iyi bilecek değiliz!” cümlesinde ete kemiğe bürünen bu yaklaşıma göre bugünün Müslümanlarının dini konularda yeni fikirler icat etmeleri, İslam’dan sapmadır.

Dolayısıyla bazı ilahiyatçılar bu neviden sapkınlıklara (!) tevessül ederek İslam dininin temellerini sarsmaktadırlar ve susturulmaları gerekir. Oysa bunların hedefindeki ilahiyatçılar, bugünün hastalıklarının geçmişin reçeteleriyle sağaltılamayacağını düşünürler. Onlara göre bugünün sorunu, bugünün şartları doğrultusunda bugünün imkânlarıyla çözülür.

Bunun için de bugünün Müslüman düşünürüne saygı duymak, fırsat vermek ve hareket alanı tahsis etmek gerekir. Örgütlü dini yapılar için ilahiyatçıların bu anlayışı, meşru daireden sapmadır. Yeri gelmişken şunu da belirtmek gerekir ki son beş-on yıldır Türkiye’de ilahiyatçılara yönelik yıpratma çabaları, ağırlıklı olarak hadis müdafiliği ve Ehl-i Sünnet savunuculuğu şemsiyesi altında yapılmaktadır. Bu da gelenekselleşenin ne olursa olsun doğru, yeninin ne va‘d ederse etsin yanlış olduğu psiko-patolojisinin belirgin bir yansımasıdır. Oysa eleştirdikleri ilahiyatçıların hadislerle ya da Ehl-i Sünnet düşüncesiyle ilmi hassasiyet dışında kategorik bir kavgaları yoktur.

Bütün bu nedenler bir arada düşünülünce, bazı ilahiyatçıların örgütlü dini yapıların intikam topunun ağzına konulma nedeni daha iyi anlaşılabilir. Bu yapılara mensup kişilerin istedikleri temel şey; psikolojik, sosyolojik, politik ve dini açıdan sallantıda olan çarpık varlıklarını koruma refleksidir. Konjonktür de müsait olunca dünyevi ve uhrevi alana yönelik tehditlerini pervasızca ortaya koyup gürültü çıkararak bu hedefe ulaşmaya çalışmaktadırlar.

[1]     Dini cemaat, İslami cemaat, dini grup ve tarikat gibi farklı isimlerle anılan yapılar için örgütlü dini yapılar tamlamasını tercih ediyorum. Özellikle ilahiyat fakülteleri ve ilahiyatçılarla ilişkileri bağlamında en doğru ve kapsayıcı tanımın bu olduğu kanaatindeyim. Buradaki örgüt sözcüğünü illegal olmak anlamında değil, kurumsal olmak anlamında kullanıyorum.

[2]     “Bazı ilahiyatçılar” tamlamasını bilerek kullanıyorum. Çünkü ilahiyat fakültelerinde bu yapılarla organik veya gönül bağı olanların sayısı azımsanamayacak kadar çoktur.

[3]     İlahiyat fakülteleri, özellikle son birkaç yıldır YÖK tarafından sağlanan aşırı kontenjan artışları; ayrıca İLİTAM, Dikey Geçiş, Sınavsız Geçiş gibi kolaylıklar sayesinde çok sayıda örgütlü dini yapı müntesibine ev sahipliği yapar hale gelmiştir. Gayet tabii bunların çoğu ilahiyatı kurtarmak amacıyla buradadırlar ve amaçları da hiçbir sapkın (!) fikirden etkilenmeden bir şekilde diplomayı alıp dini konularda ehil olduklarını ispatlamaktır.

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir