Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Perşembe, Nisan 25, 2024

Soğuk Savaş Sonrasının İstihbarat Enstrümanı: NGO’lar

Batı emperyalizminin en önemli figürlerinden George Soros’un, Türkiye’deki faaliyetlerini sonlandırma kararı alan Açık Toplum Vakfı ile ilgili ortaya dökülen bilgiler, NGO gerçeğini bir kez daha gözler önüne serdi. 1980’lerle birlikte özellikle Batı merkezli istihbarat operasyonlarının vazgeçilmez unsuru olan NGO’lar, Türkiye aleyhine de çok sayıda faaliyete imza atmıştı. Özellikle 1990’larda yapılan çalışmalar bölgemizde, günümüzdeki bölünmüşlüğün temelini hazırlamıştı.

Demokrasi… Günümüzde her müdahalenin gerekçesinin adı. Artık insanlar “demokrasi” kelimesini duyar duymaz tedirgin olmaya başladı. Çünkü Batı dışındaki ülkelere dayatılan demokrasi “silah, terör, kan, gözyaşı, katliam demokrasisi” haline gelmişti.

Peki, bu “Demokrasi Projesi” nasıl hazırlanmıştı?

1989 yılının Aralık ayında Çekoslovakya Devlet Başkanı Vaslav Havel, bir Amerikan “sivil toplum” örgütü yöneticilerinden yeni bir Anayasa ve seçim yasaları desteği istedi. Bu çerçevede Amerikan NED (National Endowment for Democracy-Demokrasi için Ulusal Fon) operatörleri, ülke için Anayasa ve seçim yasaları
hazırladı.

Bu yasaların yapılmasını izleyen ilk seçimler sonrasında Çekoslovakya, Çek Cumhuriyeti (son olarak Çekya adını aldı) ve Slovakya olarak ikiye bölündü. Dönemin NED Başkanı Carl Gershman, bu süreçteki rollerini, “Çekoslovakya seçim sürecine derinden katıldık” sözleriyle açıkladı. (Mustafa Yıldırım, Sivil Örümceğin Ağında-Şifre Çözücü: ‘Project Democracy’, Toplumsal Dönüşüm Yayınları, s. 10)

ABD’nin rejimlere yaptığı bu türden “katkılar”, Soğuk Savaş sonrasının en önemli müdahale aracı haline gelmeye başlamıştı. Aslında bu yeni bir hareketlenme değildi. Örneğin, 1967 yılından itibaren Enstitü ve Vakıf adı altında kurulan örgütlenmeler, sosyalist sistemin içeriden çökertilmesi için harekete geçirilmişti.

Ancak Ronald Reagan dönemiyle birlikte bu proje geliştirildi ve “Project Democracy-Demokrasi Projesi” adıyla günümüzdeki halini aldı. 1982 yılında kurulan ve adeta bir merkez işlevi gören NED için bu yapının tasarlanmasında katkısı olan Senatör Allen Weinstein 1991’de, “Bugün NED olarak yaptığımız 25 yıl önce CIA tarafından gizlice yapılıyordu” açıklamasını
yapmıştı.

Ancak Weinstein’ın “unuttuğu” veya eksik bıraktığı bir şey vardı. Yıllar önce misyonerlerin, daha yakın tarihte de Barış Gönüllüleri’nin yaptıkları da günümüzdeki NGO faaliyetleriyle benzerlik gösteriyordu.

Örneğin, “Gizli Belgelerle Barış Gönüllüleri” adlı kitabında Müslim Özbalkan, Barış Gönüllüleri’nin amacı konusunda şu özeti yapmıştı:

“Az gelişmiş ülkelerde Amerikan dünya görüşünün ve siyasal, askeri nüfuzunun yayılmasını ve benimsenmesini sağlamak. Amerika yararına çalışacak etkili kurumlar ve aydınlar grubu yetiştirmek. Amerika’nın şiddet eylemlerini ve genişleme politikasını şirin gösterecek eylemlerde bulunarak siyasal havayı Amerika’dan yana oluşturmak.”

NGO’ların Merkezi: NED

NGO, Non Governmental Organizations kelimelerinin kısaltması. Türkçeye, “Hükümet Dışı Kuruluşlar” olarak çevriliyor. NED, Reagan’ın talimatıyla kurulduktan sonra Amerikan Kongresi, (İran-Kontra skandalının kahramanlarından) Oliver Nort tarafından “Demokrasi Projesi” adı verilen bu yeni ajansın yıllık 18 milyon dolarlık bütçesini onayladı. Bütçe sonrasında önce 40, sonraki yıllarda da 80 milyon dolara çıkarıldı.

Bu paranın büyük bir bölümü, diğer Amerikan demokrasi destekleme gruplarına aktarılıyordu. Bu grupların içinde ABD’deki iki büyük siyasi parti olan Cumhuriyetçi Parti ve Demokrat Parti’nin uluslararası alandaki uzantıları (NDI ve IRI) ve Freedom House ile seçim gözlemcisi IFES (International Foundation for Election Systems) gibi partiler üstü organizasyonlar da bulunuyordu.

Yani para NED’e aktarılıyor, NED de bu parayı, dünya çapında “organizasyon” gerçekleştiren diğer “Sivil Toplum Örgütleri”ne aktarılması için NDI, IRI, Freedom House ve IFES gibi yapılara gönderiyordu.

Kuruluşun ilk aşamada en önemli hedef bölgesi eski komünist blokta yer alan ülkeler oldu. Andrei Sakharov Enstitüsü ve Demokrasi Merkezi gibi NED’den yardım alan kuruluşlar, 1980’ler boyunca Sovyetler Birliği içindeki muhalifleri destekledi. NED, Polonya’da Dayanışma Sendikası’nı ve Çekoslovakya’da Charter 77’yi desteklemek ve bu ülkelerdeki Sovyet egemenliğinin sonunu getiren ayaklanmaları garanti altına almak için Soros’la birleşmişti. NED, o günden sonra kendini “yumuşak” Amerikan gücünü yaymak için etkili bir gereç olarak hizmet eden ve en iyiyi yapmaya adanmış bir “bağışçı kuruluş” olarak tanımladı. (Mark MacKinnon, “Yeni Soğuk Savaş-Renkli Devrimlerin Sırrı”, Destek Yayınları, Birinci Baskı, Mart 2008,
s. 51-52)

NED, ayrıca aracılar vasıtasıyla Yugoslavya’nın parçalanmasında öne çıkan OTPOR gibi örgütlere de destek verdi.

Türkiye, Irak, Suriye

NED’in aktardığı paraları, gerek hedef ülkelerde kontrol altına alınan Sivil Toplum Örgütlerine aktaran gerekse kendi operasyonlarında kullanan kuruluşların, Amerikan devletinin eski yöneticileri tarafından idare edilmesi de örgütün bir politik araç olarak kullanıldığının en önemli göstergelerinden
biridir.

Örneğin, bir dönem IRI’nın başkanlığını, 2008 başkanlık yarışında Cumhuriyetçilerin adayı John McCain yaparken, yine bir dönem Demokratların yapılanması olan NDI’nin başkanlığını ABD eski Dışişleri Bakanı Medeleine Albright yapmıştı.

Yine eski CIA yöneticisi James Woolsey, 2002 yılından 2005 yılına kadar NED’den bağış alan bir başka kuruluş olan Freedom House’un yönetim kurulu başkanlığını yaparak, demokrasi projesine “katkılar” sunmuştu.

Freedom House, Macaristan, Sırbistan, Ukrayna, Kazakistan ve Kırgızistan gibi ülkelerdeki ofisleriyle sadece muhaliflere yardım etmekle kalmadı, yıllık raporlarıyla hangi ülkelerin “özgürleştirileceği”, “kısmen özgürleştirileceği” ya da “hiç özgürleştirilmeyeceği”ni belirledi.

Soğuk Savaş’ı bitiren operasyonlarda katkısı olan bu proje, Sovyet Bloğu çökünce de devam etti ve yeni döneme göre şekillendirildi. NED’in rolü hiç değişmedi.

Teorik olarak tarafsız olan NED, gerek 1990’larda gerekse 2000’li yıllarda birçok operasyonun perde arkasındaki yapı olarak kaldı. Özellikle oğul Bush’un 2000 yılında başkanlık koltuğuna oturmasıyla nüfuzunu artırdı.

1990’larda Irak, AB sürecinin başlamasıyla Türkiye, 2011 yılındaki olaylarla iç savaşın içine düşen Suriye, NGO faaliyetlerinin görüldüğü sahalar oldu. Bu yapılar bölgedeki Türkler ve Araplarla çok fazla ilgilenmezken, Kürtlere adeta “Nasıl devlet kurulur/olunur” eğitimi verdi.

NGO’ların Irak’ın kuzeyindeki etkinlikleri Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komisyonu’nun 7 Haziran 1991 tarihli kararıyla başlamıştı. Kararda, BM yardımının Kızılhaç ve Kızılay gibi bilinen yaygın kurumlar aracılığıyla değil, özel kuruluşlar marifetiyle yapılması yer
alıyordu.

Aralarında misyoner örgütlenmelerin de bulunduğu NGO’lar, Çekiç Güç’ün Zaho’daki Askeri Koordinasyon Merkezi’nin Türk askerleri dışındaki unsurları ile birlikte çalışmaya başlamıştı.

Aynı dönemlerde ABD, Erbil ve Süleymaniye’de birer temsilcilik açtı. Gelen tepkilere karşın bu temsilciliklerin birer yardım ve koordinasyon büroları olduğu açıklamaları yapılmıştı.

Kuzey Irak’taki NGO’lar

Irak’ın kuzeyinde faaliyet gösteren NGO’ların geneli ABD, Almanya, Fransa ve İngiltere merkezliydi. Bu NGO’ların başında, eski CIA Direktörü William Casey’in akıl hocası Leo Cherne tarafından yönetilen International Rescue Committee (IRC-Uluslararası Kurtarma Komitesi) geliyordu. IRC’nin bilinen misyonu, göçmenleri
korumaktı.

Geçmişte Berlin, Macaristan, Küba, Çekoslovakya, Vietnam, Kamboçya vs. gibi tecrübeleri bulunan örgütün ABD’nin örtülü faaliyetlerinde aktif rol aldığı ifade ediliyordu. 1951 yılından itibaren IRC’nin yöneticiliğini yapan Leo Cherne, aynı dönemde yine IRC gibi gizli operasyonlarda yer aldığı belirtilen Freedom House’un da
başkanlığını yürütmüştü.

Cherne, 1981-1991 arasında ise ABD Başkanı’nın Dış İstihbarat Danışmanlar Kurulu (PE-TAP) Başkan Yardımcısı olarak
çalıştı. Bu kuruluş eski istihbaratçılardan oluşmaktaydı; CIA, Dışişleri Bakanlığı ve Pentagon gibi kuruluşlara tavsiyelerde bulunuyordu.

IRC’nin eski başkan ve yöneticilerinin nitelikleri, örgüt hakkında başka ipuçları da veriyor. Örneğin, IRC’nin eski başkanlarından Joan Richardson, Macaristan’da ayaklananlara, Pfizer firmasının ilaçlarını göndermişti. Richardson daha sonra 1961’de Doğu Avrupa’ya, ABD propagandası yapan Radio Free Europe’un başına geldi.

Bu dönemde 1968 Çekoslovakya olaylarında rol oynadı. Sonraları bu radyonun bir CIA kuruluşu olduğu açıklandı. Richardson “emeklilik” döneminde ise Nikaragua kontralarına yardım yollayan Youth for Understanding Inc. adlı şirkete başkan oldu. 1984’te NED’in başına getirildi.

IRC’nin diğer başkanları olan William Vanden Heuvel, William Casey, Mary Pillsbury, Leonard Marks, John Whitehead gibi isimlerin hepsi, zamanında Amerika Dışişleri ve CIA’da görev yapmışlardı.

IRC’nin Irak’ın kuzeyinde faaliyet gösterdiği dönemde bölgedeki yetkilisi Zaho’da Bağdat Oteli’nde kalıyordu. Yanında sürekli olarak bulunan kişiyse eski bir bakandı. Savaş öncesinde Irak’taki Kürt otonom yönetiminde görevli bakanın Kürtçe-Arapça kitapları da vardı. IRC yetkilisinin Diyarbakır’da da sıkı bağlantıları olduğu
belirtiliyordu.

CIA İçin İşbirlikçi Devşirme

Bölgede yine ABD ve Avrupa merkezli birçok başka NGO ve misyoner örgütü koordineli çalışma yürüttü. Bu organizasyonların, istihbarat amaçlı ekolojik ve jeolojik araştırmalar, kamuoyu örgütleme operasyonları, espiyonaj, propaganda aktiviteleri ve hatta PKK gibi terör örgütlerine mali ve maddi destek sağladığı iddiaları gündeme
geldi.

Hizmet için bölgeye gelen NGO’lar neredeyse tamamıyla stratejik ve ekonomik önemi olan bölgelerde çalıştılar. Bu bölgelerde ABD yönetimi ve daha spesifik olarak CIA için işbirlikçi devşirilmesi faaliyetlerinde bulundular. Bölgedeki en ücra köylerde dahi, ilerleyen yıllarda çok işlerine yarayacak istihbarat ağı
kurdular.

NGO’ların faaliyetlerindeki bazı nüanslar, ABD’nin bölgeyle ilgili uzun vadeli politikasının ipuçlarını verir nitelikteydi. Buna göre, yapılan yardımlar spesifik olarak Kürtlere yöneltildi. ABD bu sayede Kürtlere, dolaylı şekilde önemli bir mesaj veriyor ve Irak’a karşı doğrudan, Türkiye’ye karşı dolaylı olarak onlarla ittifakın psikolojik altyapısını hazırlıyordu.

1992’de Dışişleri Bakanlığı tarafından hazırlanan bir raporda, bu kuruluşların çoğunun, bağlı olduğu ülke adına bölgede istihbarat faaliyetleri yaptığı belirtiliyordu.

Bu faaliyetlerin yıkıcı etkisi PKK’nın, Irak’ın kuzeyinde “güvenli bölge”de çok rahat hareket etmesi, bu örgütün faaliyetleri, Irak’ın kuzeyi ile ilgili yaşanan sorun için çözüm önerisi (ki Türkiye burada ABD’ye açıkça Bağdat’la diyalog önermiştir) gibi konularda Amerikalı yetkililere sık sık
anlatıldı.

Türkiye’nin Tepesindeki
‘Çekiç’ Güç

Türk kamuoyu gerek Çekiç Güç’ün gerek NGO’ların gerekse bu NGO’larla beraber çalışan bazı Amerikalı yetkililerin faaliyetlerinden rahatsızlık duyuyordu. Bu rahatsızlığın ana nedeni bazı Amerikalıların görev tanımını aşan eylemleriydi. Özellikle biri vardı ki hiçbir Çekiç Güç yetkilisi Türkiye’yi diğer yetkililer kadar rahatsız
etmemişti.

Bu kişi, Çekiç Güç’ün ABD’li eş komutanının siyasi danışmanı sıfatını taşıyan Suzanne McCormick’ti. McCormick bu göreve, görünürde ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından atanmıştı. Ancak faaliyetleri bir
diplomatınkinden çok istihbaratçıyı andırıyordu.

Ankara’ya gönderilen raporlardan birinde “Birleşik Görev Kuvveti’nin (BGK-Çekiç Güç) siyasi danışmanı Suzanne McCormick’e, yaptığı açıklamalarla bağlantılı olarak, kendisinin BGK karargâhının bir unsuru olmasına rağmen zamanının önemli bir bölümünü Kuzey Irak’ta geçirmesinin ve Kuzey Iraklı ileri gelenlerle sürdürdüğü temaslarının Kürtler tarafından yanlış anlaşılabileceği belirtilerek, Kürtleri bağımsızlık yönünde umutlandırabileceğinden endişe duyulmakta olduğu hatırlatılmış” bilgisi paylaşıldı. (Tuncay Özkan, “CIA Kürtleri”, Alfa Yayınları, Mart 2004,
s. 112)

Türk Komutanın
NGO Tespitleri

1994-1995 yıllarında Irak’ın kuzeyindeki Çekiç Güç Askeri Koordinasyon Merkezi’nin Türk komutanlığını üstlenmiş olan Emekli Muhabere Kurmay Kıdemli Albay Nazmi Çora, emekli olduktan sonra yazdığı kitaplarda, o dönem rapor olarak da aktardığı tespitlerini kullanmış, Çekiç Güç ve NGO’ların sözde Kürdistan’ın temelini atmaya yönelik çalışmaları olduğunu anlatmıştı. Bir raporda şu bilgiler yer
alıyordu:

“Kürt tarihi ve kültürünü yaratmak yani Batılı NGO’ların deyişi ile yeni bir millet yaratmak ‘Nation Built’ için aslı astarı olmayan hayali bir Kürt tarihi ve kültürü yaratılmış ve milyonlarca uydurma Kürt tarihi ve kültürü kitabı basılmış ve sistemli bir şekilde dağıtılmıştır. Bunların hemen hemen hepsi ABD ve AB
kaynaklıdır.

(…) Türk tarihi kopya edilerek Kürt tarihi olarak yutturulmuş, Türkler hep kötü gösterilerek yeni bir Ermenistan’ın da tohumu atılmıştır. Örneğin: Kürt tarih kitaplarında 1071’de Malazgirt Savaşı ile Anadolu’ya giren Türk Alparslan, Kürt olarak geçmektedir.” (Dr. A. Çora, “Tarihimizdeki Kara Leke Çekiç Güç”, Toplumsal Dönüşüm Yayınları, Kasım 2007, s. 25)

Yine bu raporların birinde, şu bilgiler verilmişti:

“NGO’ların açık faaliyetlerinin yanı sıra gizli ve yarı açık olarak icra ettikleri faaliyetler ise kendi ülkeleri politikaları yönünde faaliyet göstermek, halkın ve yerel yetkililerin Kürdistan Devleti yönünde yönlendirilmesi, ekonomik, sosyal ve siyasal yönden Kürt kültürü yaratılması, Bağımsız Kürdistan fikrinin yerleştirilmesidir.”

PKK-NGO İlişkisi

NGO’lar, Türkiye içini de boş bırakmıyor, bazı Sivil Toplum Örgütleri ile sıkı bir ortaklık yürütüyorlardı. Özellikle İnsan Hakları Derneği (İHD) ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) NGO’larla dayanışma içindeydi.

O dönemlerde Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yönelik başlatılan psikolojik savaşta adeta bayrak haline getirilen “Mehmedin Kitabı”nın yazarı Nadire Mater’in ABD Merkezli McArthur Vakfı’ndan 59 bin dolar aldığı ortaya çıkmıştı. Kitabı toplatılan ve hakkında dava açılan Mater’e en büyük destek, ABD Dışişleri çevresinden gelmişti, derin ABD’nin önemli isimlerinden eski ABD Dışişleri Bakanı Madeleine Albright, “Nadire’ye hiçbir şey yapamazsınız, ceza almasını kabul edemem” açıklamasını yapmıştı. Kitap için Mater’e 59 bin dolar veren Amerikan The MacArthur Vakfı ise CIA bağlantılı çıkmıştı. (Deniz Som, “Kıvam”, Cumhuriyet Gazetesi, 7 Ağustos
2001)

NGO’lar daha sonra PKK’nın yanı sıra FETÖ ile de çalışmalar yürüttü. Özellikle kumpaslar döneminde pıtrak gibi ortaya çıkan bazı örgütlenmeler, üye sayısı olarak küçük olmasına rağmen öne çıkarılma tarzıyla tam bir NGO operasyonunu
andırıyordu.

Yapılan faaliyet şemaya döküldüğünde NGO’larla ilgili şöyle bir hiyerarşi ortaya koymak mümkündü:

– CIA

– ABD Dışişleri Bakanlığı

– ABD Diplomatik temsilcileri

– ABD merkezli NGO’lar

– NGO’larca yönlendirilen, finanse edilen Sivil Toplum Örgütleri

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir