Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Cuma, Mart 29, 2024

Bir Kur’an Buyruğu: İşi Ehline Vermek

Kur’an-ı Kerim liyakate dayalı bir sistem önermektedir. Nisâ suresi 58. ayet, bu konuda gayet net ve açıktır. Ayet-i kerimenin anlamı şöyledir: “Allah size kesinlikle görevleri ehil ve layık olanlara vermenizi, insanlar arasında bir yargılama yaptığınızda adaletle yargılama yapmanızı emrediyor. Allah size ne de güzel öğüt veriyor! Şüphesiz Allah, her şeyi duyan, her şeyi görendir.”

Toplumsal bir yapı, düzen kurmak, nitelikli insanlara bağlıdır. Nitelikli, vasıflı, kabiliyetli insanların varlığı gereklidir ancak yeterli değildir. Asıl olan, bunların yönetim mekanizmasında uygun yerlerde görev almasıdır. Bu da üst yöneticilerin tercihlerine koşut olduğundan, tepe yöneticilerin nasıl bir çalışma ekibi oluşturacakları sorusu öne çıkmaktadır. İnsan ve toplum yönetimi, kadim meselelerdendir. Bir toplum içinde yaşadığımıza göre birileri, içinde yaşadığımız toplumu yönetecektir. Yoksa kargaşa ve anarşiden başımızı kaldıramayız. Her insanda, genelde birilerine hükmetme, onlara emretme duygusu, arzusu vardır. Bu, toplumun en küçük birimi aileden başlayıp en güçlü ve etkin kurum olan devlete kadar uzayıp gider. Yönetim ilişkilerinin oldukça girift ve karmaşık olduğu, bir o kadar da baş döndürücü bir hızla cereyan ettiği günümüz dünyasında elzem olan, her yere, her kuruma en layık olanı, en ehil olanı, en donanımlı olanı getirmektir.

Şurası bir gerçektir ki insanlar kendilerine, eğitimlerine, birikimlerine, deneyimlerine bakmadan herhangi bir işe, göreve talip olabilirler. Yahut şartları sağlayarak da yapabilirler bunu. İster şartları taşıyor olsun, isterse de taşımıyor olsun atama, görevlendirme, yetkilendirme erkini elinde bulunduran kişinin uhdesindedir iş.

Yöneticide, âmir pozisyonuna getirilecek, bir işin başına oturtulacak kişide birçok şart aranabilir. Eğitim, beden ve ruh sağlığı, sosyal ilişki ve insanî beceriler vs. Alanla ilgili klasik ve modern literatürde, Doğu’da ve Batı’da bu bapta derinlikli, geniş tartışmalar yapılmıştır. Bunlar içinde olmazsa olmaz olanlardan biri, liyakattir. Layık olmayan, işi bilmeyen birini bir makama, bir göreve getirmek, hem getiren hem getirilen hem de getirildiği kurum için zulümdür, kayıptır. Dünyada herkesin yapabileceği bir iş mutlaka vardır. Olması gereken, layık olduğumuz, bildiğimiz işi yapmaktır. Bu, verimlilik için zorunludur.

“Kıyamet Alameti”

Kur’an-ı Kerim liyakate dayalı bir sistem önermektedir. Daha doğrusu sistemin merkezine liyakati, ehliyeti, yeterliliği koymaktadır. İslam Siyaset Teorisi’nde, yöneticide aranan temel şart, liyakattir. Nisâ suresi 58. ayet, bu konuda gayet net ve açıktır. Ayet-i kerimenin anlamı şöyledir: “Allah size kesinlikle görevleri ehil ve layık olanlara vermenizi, insanlar arasında bir yargılama yaptığınızda adaletle yargılama yapmanızı emrediyor. Allah size ne de güzel öğüt veriyor! Şüphesiz Allah, her şeyi duyan, her şeyi görendir.” Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için tefsir kaynaklarında yer alan ayet-i kerimenin inmesine sebep olan olayı hatırlamakta fayda vardır. Mekke fethedilmiş, Kâbe’nin kapıcılığını (sedânet) yapan Osman b. Talha, Kâbe’nin kapısını kilitlemiş, kapının anahtarını Peygamberimize vermek istememiştir. Bunun üzerine Hz. Ali, zor kullanarak anahtarı Osman’ın elinden almış, kapıyı açmış, Peygamberimiz de Kâbe’nin içinde iki rekât namaz kılmıştı. Çıkışta amcası Abbas gelip Peygamberimizden, Kâbe kapıcılığı görevinin, işinin kendisine verilmesini talep etti. Zaten zemzem suyunu dağıtma, sakalık (sikâye) görevi de kendi uhdesindeydi. Bu olayın ardından yukarıda mealini verdiğimiz ayet indi. Bunun üzerine Hz. Peygamber, Hz. Ali’ye anahtarları müşrik olan Osman b. Talha’ya geri vermesini, kendisinden özür dilemesini emretti. Hz. Ali, denilenleri yapınca Osman şaşırdı, “Beni zorladın, bana eziyet ettin, şimdi de gelmiş hatanı düzeltmeye çalışıyorsun!” dedi. Bunun üzerine Hz. Ali, “Allah senin hakkında ayet indirdi” diye karşılık verdi. Osman, Kur’an-ı Kerim’in kendisine böyle değer vermesi karşısında Müslüman oldu. Hz. Peygamber, layık ve ehil olmayan birinin göreve getirilmesini, kıyamet alameti olarak nitelemiştir. Ebû Hüreyre’nin naklettiğine göre Allah’ın Elçisi, şöyle buyurmuştur: “Yöneticilik layık olmayan kişilere verildiği zaman, kıyameti bekle!” (Buhârî, Rikâk, 35)

Kişinin Bize Yakınlığı Değil, İşe Yatkınlığı Önemsenmelidir

Burada, Peygamberimizin arkadaşlarından Ebû Zer’i anmak da yerinde olacaktır. İslam topraklarının fetihlerle genişlemesi üzerine Hz. Peygamber, kimi sahabileri değişik bölgelere vali olarak gönderiyordu. Kimileri de kendileri valilik talebinde bulunuyordu. Ebû Zer de bunlardan biriydi. Bir gün Peygamberimize gidip, “Bana yöneticilik görevi vermiyor musun?” diye sordu. Bunun üzerine Hz. Peygamber eliyle Ebû Zer’in omuzuna vurdu ve şöyle dedi: “Ebû Zer! Sen zayıfsın. Yöneticilik ise emanettir. Şüphesiz hakkıyla yerine getirmeyen ve gereğini yapmayanlar için bu görev, kıyamet gününde rezillik ve pişmanlıktır.” (Müslim, İmâre, 16)  Kur’an’da yöneticilik bir emanet olarak görülmüştür. Bu bağlamda emanet nasıl hassas bir biçimde, özenle, dikkatle korunması gerekiyorsa, yöneticilik de aynı şekilde, aynı ruhla, layık ve ehil olana tevdi edilmelidir. Üst yapı ve üst yönetimdeki bir bozukluk ve karmaşa, müteselsil olarak aşağıya yansıyacaktır. Sorumluluk duygusu taşımayan biri, başında bulunduğu kurum ve kuruluşu nasıl berbat ederse, liyakatsiz, ehliyetsiz, yetersiz, beceriksiz olan da benzer kötü sonuçlara sebep olur. Yöneticiler, kendi işlerinin başına getirmeyecekleri kişileri, kamu yöneticiliğine getirmezlerse, yönetim mekanizmalarında birçok sorun kendiliğinden çözülecektir. Duygusal, yöresel, düşünsel, dinsel vb. yakınlıkların görevlendirmelerde, tayinlerde asla dikkate alınmaması gerekmektedir. Kişinin bize yakınlığı değil, işe yatkınlığı önemsenmelidir. Bir insan gayet ahlaklı, dürüst, dindar biri olabilir. İşi bilmek, işe vâkıf olmak, insan yönetebilmek, apayrı bir meziyettir. Milletin, ülkenin, vatanın geleceğini, kaderini belirleyecek konumda olacak birinde daima liyakat önkoşul olmalıdır. Bütün tarihî tecrübe bunu göstermektedir.

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir