Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Perşembe, Nisan 18, 2024

Selçuk Küpçük: Elektro Bağlama Modernleşme Maceramızı Temsil Eder

“Şamanlardan Mevlana’ya ve oradan son temsilcilerle bize gelen yolun menzilinde müzikle dünyanın ağırlığından kurtulmak, fazlalıklarımızı atmak, egonun tasallutundan sıyrılmak, erdemli bir insan olmak vardır. Bunu vermeyen müzik zaten bizi bir yere taşımaz.” Dünyabizim yazarlarından Selçuk Küpçük ile son kitabı “Aşk ve Teselli”yi konuştuk.

Farklı dergilerin yanı sıra dunyabizim.com’da da müzik yazılarını okuduğumuz Selçuk Küpçük geçtiğimiz haftalarda yeni bir kitap çıkardı. Selçuk Küpçük son yıllarda yayınladığı müzik yazılarını kitaplaştırdı. Arabeskten, Anadolu-Rock’a, pop müzikten, özgün müziğe, türkülerden dünyanın farklı coğrafyalarındaki müzik hareketlerine kadar birçok sanatçıyı inceleyen kitap Aşk ve Teselli (Kopernik Kitap) ismini taşıyor. Selçuk Küpçük ile Aşk ve Teselli: Susma’nın Müzikal Poetiği üzerine sohbet ettik.

Sizin farklı alanlarda kitaplarınız, çalışmalarınız var. Biraz bu çalışma alanları üzerine konuşarak başlayalım isterseniz.

Aslında farklı alanlar gibi gözüküyor ama tıpkı hayatın kendisi gibi birbiri ile çabucak ilişki kurabilecek disiplinler bunlar. Mesela modern şiir siyasetten, sosyolojiye, ekonomiden teolojiye kadar çağın yeni insanını ilgilendiren her şeyi mesele edinerek kendisine form buldu. Bu ilişkiyi kaçırdığınız zaman hayatın senkronunu da kaçırıyorsunuz ve şiiriniz de doğal olarak anakronik bir hâl alıyor.

Şiir, poetika, milliyetçilik, müzik, dergicilik ve sinema temel çalıştığım alanlar. Ben bunların hepsinin birbiri ile ilişkili olduğunu görüyorum ve bu meselelerle ilgili yıllardır bana yardımcı olacak bir sürü yayın topluyorum. Bir müddet sonra mesela dergi arşivim belli bir sayıya ulaşınca oturup bunları yazmak istedim. 1980 sonrasını merkez alan Türkiye Edebiyat Dergileri Atlası kitabı böyle çıktı. Yine 1950 sonrası Türk şiirini isimler ve dergiler üzerinden anlamaya çalıştığım Modern Türk Şiirinde Bellek Arayışı kitabım çok partili dönemden itibaren darbeler ve edebiyat, bir siyasal akım olarak İslamcılık ve edebiyat, Alevilik, heterodoksi ve edebiyat ilişkisini vs. çözümlemeye çalışıyor. Yüzleşmenin Kişisel Tarihi ise 1970’lerden günümüze ülkücü hareketi Türkiye’nin geçirdiği değişimler, dönemler, travmalar, darbeler, müzikal hareketleri üzerinden eleştirel olarak okumaya yönelen bir kitap.

Son yıllarda ise ağırlıklı biçimde müzik yazıları kaleme alıyorum. Bunlar teknik yazılar değil. Sosyolojik incelemeler. Toplumdaki ve insandaki değişimleri gözlemleyebilmek için müzik en işlevsel alan bana göre. Toplumun maruz kaldığı her travmatik durumun mutlak müzikal bir karşılığı var dünyanın hemen her yerinde.

Müziği, insanın nesne boyutunu aşan aşk ilişkisi üzerinden anlarız

Bahsettiğiniz müzik yazılarından oluşan kitabınızın ismi neden “Aşk ve Teselli”?

Müzik modern zamanlarda kuşatılmış biçimde salt ticari bir etkinlik ve nesneye indirgenmiş metaya dönüştü. Adorno’nun yazdıkları üzerinden bunu çözümlemek mümkün.  Gerçi ben Adornocu yaklaşımı önemsemekle beraber yetersiz bulurum. Çünkü oradan bakarsak arabesk müziğe değer atfetmememiz gerekiyor. Kültürel çalışmalar disiplini de Adornocu bakış açısının içine girmeyen alanları anlamayı kolaylaştırıyor.

Neyse, müzik aslında modern zamanlarda nesneye indirgenmeden evvel insanın varoluşunu anlamlandıran bir öykü taşıyordu. Gökle yer arasındaki irtibatı sağlayan, ilişkiyi kuran bir bilgiye sahipti.  Binlerce yıldır taşınan bu bilgiyi bize ulaştıran son halkalardan birisi Neşet Ertaş.

Bizler müziği, insanın nesne boyutunu aşan aşk ilişkisi üzerinden anlarız. Müziği duyduğumuz zaman bizi hemen tesir altına almasının kuşkusuz yaratılışımızla büyük ilgisi söz konusu. Bu ilgi aşk ilgisidir. Şamanlardan Mevlana’ya ve oradan son temsilcilerle bize gelen yolun menzilinde müzikle dünyanın ağırlığından kurtulmak, fazlalıklarımızı atmak, egonun tasallutundan sıyrılmak, erdemli bir insan olmak vardır. Bunu vermeyen müzik zaten bizi bir yere taşımaz. Modern dünyanın pazarı haline getirir sadece.

Peki “Teselli”?

“Teselli” Orhan Gencebay’a bir gönderme. Kitapta isimler üzerinden arabesk müziğe dair farklı yazılar da var. Ben arabesk müziği sadece iyi bir dinleyicisi olduğum için değil, Türkiye’yi anlamak açısından da değerli bir veri olarak görüyorum. Türk modernleşmesinin en simgesel alanı arabesk bence. Elektro bağlama’nın icat edilmesi bile başlı başına bu modernleşme maceramızı temsil eden bir durum. Doğu’ya ait bir görüntü ama hem sesi hem de içi (tekniği) Batılı. Bağlama gibi akustik, organik değil. Bağlama ait olduğu toprağın ağacından yapılmış, yerli ama çağa cevap veremiyor. Çünkü 1950 sonrası geldiği kentlerde çalınmak zorunda kaldığı büyük mekanlarda (gazinolarda mesela) sesi yetmiyor. Önüne, kenarına, içine mikrofon koysalar da olmuyor. Bu zorlama ortaya elektro bağlamayı çıkartıyor. Gövdesinin hangi ağaçtan yapıldığı pek mühim değil! Mühim olan, yani asıl işlevsel olan ve ihtiyaca cevap veren onun içinde Batılı bir aklın ürünü olan teknik tesisat. Tam bir melez kimlik. İşte Türk modernleşmesi bu.  

Kitapta başka kimler üzerine yazılar var?

Neşet Ertaş yazısı ile başlıyor kitap. Onun hayatı algılayış biçimindeki aşkınlık meselesi ile müziğinin ne kadar ilişkili olduğunu anlatmaya çalıştım. Yaptığı hiçbir plağı, kaseti kendisinde bulundurmayan bir ozan. Bunu ancak yalan dünyanın ağırlıklarını atmakla, öte dünya ile kurduğu aşk ilişkisi ve tasavvuf ile açıklayabiliriz. Orhan Gencebay, Ergüder Yoldaş, Cem Karaca, Sezen Aksu, Ahmet Kaya, Burhan Bayar, Cengiz Kurtoğlu, Bergen, Erkan Oğur, Bülent Ortaçgil, Çağdaş Türkü, Gündoğar ve Düş Sokağı Sakinleri grubundan Murat Çelik üzerine yazılarla ilerliyor kitap.

“Bu kitap benim içim bir vefa borcu”

Bu isimleri nasıl belirlediniz peki?

Aslında bu kitap benim içim bir vefa borcu. Çocukluğumdan itibaren dinlediğim, olgunlaşmama vesile olan, yaşadığım her travmatik sorunda sesleri, şarkıları ile bana eşlik eden, acılarımı paylaşan ya da zihnimin çeperlerini açarak etrafımda olup biten hakkında daha fazla sorular sormamı sağlayan sanatçılara karşı yıllardır gerçekleştirmek istediğim teşekkür. Onlar olmasa mevcut verimliliğim olmazdı belki. Yüzleşmenin Kişisel Tarihi kitabımı mesela Madredeus grubunun müziği üzerine yazdım. Yani kitabı hazırladığım yaklaşık 3-4 yıl boyunca hemen her gece yazının başına oturduğumda bu grubu dinleyerek zihnimi zorladım. Böyle bir sürü şarkı ve şarkıcı var. Tabii henüz yazamadıklarım da söz konusu. Onları da ileride yazacağım.

Kitapta arabesk üzerine birbirini tamamlayan çokça yazı var. Arabeske fazla yer vermişsiniz gibi.

Dediğim gibi arabeski sosyolojik olarak önemsiyorum. Caz, blues Amerika’da toplumla ilişkisi bakımından ne söylemek istiyorsa Türkiye’de de arabesk aynı şeyi söyler aslında. Kitapta bunu farklı yazılarda açmaya çalıştım. Ayrıca çocukluğumdan beri arabesk dinlerim. Kaset arşivimin -ki bine yakındır kasetim- önemli bir kısmı arabesk müziğin farklı ürünlerinden oluşur. Dolayısıyla bende büyük hatıraları var adeta her bir şarkının. Bir de son yıllarda arabesk müzik üzerine güzellemeler düzen sentetik yazılar okuyoruz bol bol. Teybin hoparlörüne kulağını dayayıp geceler boyu Müslüm dinlememiş, Ferdi’nin feryatlarındaki ciğer delen acıyı hissetmemiş, Orhan Gencebay’ın santim santim dokuduğu melodilerinin hazzına varmamış entellerin şimdi arabesk üzerine cafcaflı laflar etmesine bir tepkidir benimkisi. “Durun, acımızı anlatan öyküyü size malzeme yaptırtmayız, yedirtmeyiz” demek bir bakıma.

“Evrensel vicdan, adalet ve ahlak diye bir şey var”

“Yalan Dünyanın Şarkıları” bölümündeki yazılar nasıl doğdu?

Bu, dünyanın yalanlığı ve geçiciliği meselesi, müziği aşk kavramı üzerinden algılayan her yerde benzer söylemlere sahip. Güney Amerika’da da, Uzak Doğu’da da, Afrika’da da böyle. Evrensel vicdan, adalet ve ahlak diye bir şey var ve müziği, dünyalık yaşamanın ötesinde kavrayan herkeste bu ortak bakış açısını görmek mümkün. Bunu görünce büyük bir kapı aralanıyor size. “Yalan Dünyanın Şarkıları” bölümünde dünyanın farklı coğrafyalarındaki sanatçıların bu ortak duyarlılıklarını keşfetmeye çalıştım.

Pakistan kavvali müziğinin üstadı Nusret Fatih, Portekiz fado müziğinin modern yüzü Madredeus grubu, Güney Amerikalı devrimci şarkıcı Victor Jara ile ortak yönlerini ele aldığım Çeçen sanatçı İmam Alim, müziği neden bıraktığının eleştirisini yaptığım Yusuf İslam, popüler kültür karşısındaki duruşunu ele aldığım Loreena Mckennit üzerine yazılar var bu bölümde.

Sadece isimler değil, temel meseleleri de tartışıyorsunuz bir başka bölümde.

Evet “Hüzün, Bellek, Kültür” isimli bölüm. Orada da Türk modernleşmesinin, ülkemizin geçirdiği dönemlerin etkilerini meseleler üzerinden anlamaya çalışıyorum. Mesela ozanlık kavramının dönüşümü ve “kent ozanlığı” kavramının ortaya çıkışı, daha doğrusu toplumun hareketliliği ile türkülerin ne tür bir değişim geçirdiği, müzik yasağının doğurduğu olumsuz sonuçları, Türk Dünyası müzikleri ile geç kurulan ilişkinin gerekçeleri, Tamburi Cemil Bey ile Kafka arasındaki ilişki ve Osmanlının geçirdiği zor yılların onun müziğinde nasıl karşılık bulduğu gibi konuları bu bölümde kendi bakış açımla anlatıyorum.

Bu bölümde Kütahyalı Ermeni müzik adamı Gomidas Vertabed üzerine yazınız da ilgi çekici.

Gomidas 1900’lerin başında Türkçe, Kürtçe, Farsça ve Ermenice türküleri derleyerek Anadolu’nun ses birikimini tarihe not düşen çok önemli bir müzik adamı. Yaşantısı da çok travmatik. Küçük yaşta anne babasını kaybediyor. Yetimhanede büyüyor. Hayatı boyunca bu yetimliğin izleğinde bu mizaç taşıyor. Vakti ile Türk Ocağı’nda konferans vermiş, Ziya Gökalp ve Mehmet Emin Yundakul ile irtibatı bulunan, Halide Edip’in evinde sohbetlere davet edilmiş bir entelektüel. Çankırı’ya sürgüne gönderildiğinde onu geri getirmek için gayret gösterenlerin başında Türk milliyetçiliği düşüncesinin önemli isimlerinden Mehmet Emin Yurdakul geliyor. Sürgünde yaşadıklarından sonra hiç konuşmamış, artık bir daha piyano çalmamış ve ölümüne kadar hiç konuşmamış bir adamdan bahsediyoruz. Gomidas bu toprakların sesi, bizim müziğimiz ve vicdanımız. Türk Dünyasının müziklerini modern saund ile günümüze taşıyan İrfan Gürdal üzerine de, Gomidas üzerine de yazı yazmak boynumuzun borcu.

Röportaj: Munise Şimşek

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir