Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Perşembe, Nisan 18, 2024

Entellektüellerimiz Azalıyor

Prof. Dr. Cemil Çelik

Malatya Üniversitesi eski Rektörü Prof. Dr. Cemil Çelik “Beyin Göçü ve Yurt Dışındaki Bilim İnsanlarının Türkiye’ye Dönüşü konusunda Cumhurbaşkanının yaptığı çağrıyı Anadolu Eğitim Kültür ve Bilim Vakfı ‘Ortak Söylem ve İstişare Kurulu’nda yaptığı sunumla değerlendirdi.

Beyin Göçü ve Yurt Dışındaki Lider Bilim İnsanları Türkiye’ye Dönebilir mi?

Cumhurbaşkanımızın geçtiğimiz haftalarda yaptığı açıklamaları arasında yurtdışında çalışan lider bilim insanlarımızı Türkiye’ye davet etmesi de yer aldı. Şüphesiz bu yapılması gereken önemli bir çağrıydı. Bundan önceki dönemlerde de zaman zaman yurtdışındaki bilim insanlarımızı ülkemize davet ederek ülkemizin kalkınmasına bilim ve teknoloji üretimine katkı vermelerini istemişizdir.

Türkiye bilim ve teknoloji üretiminde birçok alanda lider proje çalışması olan bilim insanlarına ve ciddi alt yapısı olan laboratuvarlara, enstitülere ihtiyaç duyuyor. Son yıllarda kurulan Cumhuriyet Hükümetleri bu alanda bir hayli çaba gösterdi. Son 15 yıl içerisinde GSYH içerisindeki AR-GE ye ayrılan parasal kaynak yüzde 050 lerden yüzde 1 lerin üzerine çıkartılmasına rağmen kat ettiğimiz mesafe ortada.

Proje kültürüne sahip bilim insanı sayımızın yeterli olmaması

Sebeplerin başında proje kültürüne sahip boşluk dolduracak, araştırmaları yapacak olan bilim insanı sayımızın yeterli olmaması. 1-2 Vakıf ve birkaç devlet üniversitemizin dışında kalan üniversitelerimizde kaliteyi bir kenara bırakalım; ciddi proje yapan öğretim üyelerimiz, toplam öğretim üyelerinin yüzde 6-7 sini geçemiyor. Başta TÜBİTAK olmak üzere, diğer AR-GE destekleri veren kurumlara ve Avrupa Birliği Araştırma Fonlarına başvuran ve destek alabilen bilim insanı sayımız istediğimiz düzeyde değil.

Bilim insanlarının araştırmacı olmak yerine yönetici olmaya özendiriyoruz

Son yıllarda alanlarında başarılı olabilen bir kısım genç bilim insanları bürokrasiye ve bilim yöneticisi olmaya heves ettiler. Bu görevler sonlanınca da bir daha araştırma işlerinden birçoğu elini eteğini çekti. Bu görevleri verenler ise, “Biz bilim insanlarımızı yanlış yönlendiriyoruz, bilim insanlarımızı araştırmacı olmak yerine yönetici olmaya özendiriyoruz, bu konuda önlem alalım” da demediler.

Yurtdışında alanlarında temayüz etmiş bilim insanlarına bulundukları ülkelerde sağlanan koşul ve imkânları ülkemizde sağlayamıyoruz.

Mevcut durumumuzu ciddi olarak ortaya koyduktan sonra, sahiden bu koşullarda alt yapısı yeterli olmayan, bilim algısı henüz oluşmamış olan bir ülkeye sadece ‘milli heyecanla bilim insanları gelebilir mi?’ diye de düşünmemiz lazım. Yurtdışında alanlarında temayüz etmiş yüzlerce bilim insanımızın olduğu bir gerçek. Bu bilim insanları bulundukları ülkelerde hangi koşullarda ve hangi çabalarla bu konumlara geldiklerini de göz ardı edebilir miyiz, ya da biz o koşulları ülkemizde sağlayabilir miyiz?

Sayın Cumhurbaşkanı’na bilgi sunan bilim yöneticilerimizin ne kadarının bilimle iştigal ettiklerini ve ne kadarının bu konularda donanımlı ve dünya ve Türkiye tecrübelerinin olduklarını da dikkate almamız gerekiyor. Az da olsa geçmişte milli duygular ve vatan hasretiyle gelen bilim insanlarımıza neler çektirdiğimizi de bu arada unutmayalım. Birçoğu demoralize olarak geldikleri ülkelere döndüler.

Diğer bir konu da dışarıdaki yetkin bilim insanlarımızı kazanmaya çalışırken, bir de son yıllarda nitelikli insan gücümüzü kaybettiğimiz gerçeği var. Ülkemizde tatmin olmadıklarından dolayı dışarı kaçanlara ne demeli acaba? Son 3-5 yıl içerisinde kaç bilim insanımızı, yetişmiş insanımızı kaybettik. Bu konuda bilgi sahipleri (daha doğrusu ne kadar bilgi sahibiyiz), ülkenin yükünü taşıyan makamlara bilgi sunuyorlar mı?

Önemli bir durum ise, gün geçtikçe entelektüel birikim sahibi olan insan sayımızın azaldığı ve entelektüel fikir adamı yetiştiremediğimiz gerçeği. Fikri alanda sığlaşmamız, yavanlaşmamız da üzerinde durulacak önemli bir husus olsa gerek.

2005 li yıllarda sadece ABD de beş bin civarında doktoralı bilim insanımız bulunuyordu (her yıl Amerika’da Devlet Başkan’a sunulan Bilim ve Teknoloji Raporundan öğrenmiştik). Bugün Kuzey Amerika’da çalışan Türk bilim insanı sayısının on binleri geçtiğini sanıyorum. Diğer Batı Avrupa ülkelerini de kattığımızda yurtdışında bulunan doktoralı bilim insanı sayımızın 15 binin altında olmadığını tahmin ediyorum. Unutmayalım bunların büyük ekseriyeti Ülkemizde bulunan bilim insanlarımızın başarı düzeylerinin üzerinde olanlardır.

TÜBİTAK bursuyla onlarca yıldır yurtdışına özellikle ABD’ ye doktora eğitimi için yolladığımız öğrencilerimizin neredeyse %90 ı geri dönmüyor. Bu konu sadece mevcut iktidar döneminin sorunu da değildir. 1970 li yıllardan bu yana aşağı yukarı hal böyledir. Yine de ülke yöneticilerinin bu konuda hassasiyet göstererek böyle bir çağrıda bulunmalarının önemli olduğunu; ancak bu bilim insanlarının çalışacağı huzur ve çalışma ortamını ve akademik ilgiyi sağlamak koşuluyla cevap bulacağını düşünüyorum. Bu gün Türk Yükseköğretimi ve Üniversitelerin içinde bulunduğu durum, bilim yöneticilerinin bir kısmının bu işlerden bihaber olduğu da ayrı bir gerçek! Varlıklarını tamamen siyasete endekslemiş bilimden çok, ağırlıklı siyasetle meşgul olanlardan, bu konuları algılamalarını bekleyebilir miyiz?

2016 yılında Sağlık Bilimleri alanında TÜBİTAK Bilim ödülü alan, yayınlarına en çok atıf yapılan, patentleri olan bir bilim insanımıza dahi bağımsız çalışacağı bir laboratuvar tahsis edemeyip, rutin laboratuvar analizlerinin yapıldığı yerde çalışmaya mahkûm eden bir anlayış, yurt dışından çağırdığımız lider bilim insanlarını mutlu edip ülkemiz bilimine katkı sağlamalarını nasıl temin edecek?

Günü birlik yapılanlar hariç, ülkemiz için en stratejik olan konularda henüz uzun vadeli oturmuş tutarlı bir yol haritası hazırlamış değiliz

Bugün, bilim ve teknolojideki belirlediğimiz öncelikli alanlar aşağı yukarı tüm ülkelerin belirlediği alanları kapsıyor. Oysa hayati önemi olan, birkaç alanda önceliklediğimiz konulara ağırlık vermemiz gerekmiyor mu?

Bir örnek verecek olursak, dünyanın ciddi ülkeleri, son 30-40 yıl içerisinde biyolojik savaş amacı da dâhil birçok hastalık etkenleri konusunda gelecekte toplumlarının sağlığını koruma amaçlı enstitüler kurdular. Özellikle tür atlayan hastalıklar konusunda (hayvanlardan insanlara bulaşan hastalıkların, salgınların etkeni mikroplar, virüsler vd.) multidisipliner bilim insanları birlikte çalışıyorlar. Bizde bu konuda ciddi bir girişimimiz acaba var mı? Maalesef mesleki şovenizm ve gelişmemiş siyasi algılarımız bu konuda ciddi işler yapmamızın önünü tıkıyor.

Sonuç olarak demem o ki;

  • Önce kendi bilimsel kapasitemizi, kurumlarımızı gözden geçirip, belirli önceliklediğimiz alanlarda ciddi bilim insanlarımızı göz önünde bulundurup, ihtiyacımız olan yurt içi ve dışı bilim insanları havuzumuzu oluşturmamız lazım.
  • Yurtdışında başarılı ve ciddi işler yapanları Türkiye’ye gelmelerini istemek yerine, bulundukları gelişmiş merkezlerde çalışmalarına devam ederken bize danışmanlık yapmalarını ve ihtiyacımız olan genç bilim insanlarımızı yanlarına alarak yetiştirmelerini isteyelim.
  • Bu arada da mevcut durumumuzu iyileştirerek lider bilim insanlarımızın çalışacağı kurumlar oluşturmaya bakalım.
  • Bilim ve araştırma konusunu ve bu alanda çalışan bilim insanlarını mümkün mertebe günlük siyaset ve siyasetçinin müdahil olduğu alanın dışında tutalım.
  • Son olarak da, İbni Sina’ya atfedilen “Bilimin ve bilim insanlarının iltifat görmediği, huzurun olmadığı yerde barınamayacağı” nı aklımızdan çıkarmayalım.

Kaynak: http://www.anahaberyorum.com

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir