Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Perşembe, Mart 28, 2024

1979’da Tatlıses’i Erzurum’a Konsere Götüren Sağcı Dernek

1970’lerde Ankara’da kurulan Töre Müzik Folklar Eğitim Derneği Türk sağı adına ortaya konan kültürel ve sanatsal verimi bir anlamda tek başına temsil eden kurum olarak yeniden hatırlanmalı.

Sanat ve politika ilişkisinin özellikle iç içe geçtiği 1970’li yıllarda Türkiye’nin hem sol hem sağ mahfillerinin, örneğini başka hiçbir on yılda göremeyeceğimiz kadar ideolojik verim ortaya koyduğunu söylemek mümkün. Yabancı müziklere Türkçe söz yazarak pop müzik tarihimiz açısından bir istasyon biçiminde ele alabileceğimiz aranjmanlar dönemine “yerli” bir tepki olarak doğan Anadolu pop formunun özellikle 70’lerin ikinci yarısından itibaren giderek politik bir dile evrildiğini ve hatta Anadolu rock türünün bütünüyle böylesi bir söylemi üstlendiğini görürüz. Edebiyat dergilerinden, ozanların türkülerine, sinemadan tiyatroya kadar sanatsal verimin hemen her alanında yoğun bir politizasyona maruz kalınan yıllardır 70’ler. Kuşkusuz bunun gerekçeleri de var. Her şeyden evvel sokağa taşan politik enerjinin neticesinde çatışmaların yaşandığı ve 1977-78’den itibaren hemen her gün sağ ve solu ile ülke çocuklarının birbirlerini acımasızca katletmesinin öyküsüne tanık olunan bu zaman dilimi ağıtların yakıldığı yıllarıdır da denilebilir. Müzik, şiir, sinema bu ağıtları tarihe not düşer. Dolayısı ile bir açıdan hüzünlü bir tarih vardır karşımızda.

Sağın bütüncül bir estetik teorisinin bulunmadığını belirtmek gerekli

Sanatsal üretimlerin araçsallaştırılarak estetik niteliklerinden çok ideolojik içeriğinin öne alındığı bu yıllarda sol bütün bu üretimlerini sosyalist gerçekçi teorinin üzerine inşa edip, ağırlıklı biçimde Sovyetler Birliği’ni örnek alırken, sağın bütüncül bir estetik teorisinin bulunmadığını belirtmek gerekli. Yücel Çakmaklı üzerinden birbiri ile ilişkili biçimde ele alabileceğimiz Milli sinema ve ülkücü sinema arayışları belki o yıllar açısından “neler yapabiliriz?” sorusuna yönelik naif cevaplar biçiminde değerlendirilebilir. Daha ötesi yok.

1970’lerde Ankara’da kurulan Töre Müzik Folklar Eğitim Derneği Türk sağı adına ortaya konan kültürel ve sanatsal verimi bir anlamda tek başına temsil eden kurum olarak yeniden hatırlanmalı. 1970’lerin özellikle ikinci yarısı faal biçimde birbirinden farklı sanatsal alanlarda etkinlikler ortaya koyan TÖMFED’in o yıllarda başkanlığını yapan isimlerden Muzaffer Şenduran Hoca ile geçtiğimiz aylarda gerçekleştirdiğim söyleşi üzerinden, unutulup giden bu önemli kuruluşu yeniden hatırlatmak istedim (Söyleşi Yarın dergisinin Şubat/Mart 2018/ 4.sayısında yayınlandı).

Çünkü TÖMFED bünyesinde faaliyet gösteren alt birimlerde bugün ismine aşina olduğumuz ve kendi alanlarında saygın ürünler veren birçok önemli sanatkar ve edebiyatçıya rastlamak mümkün. Ki bunlar arasında Cinucen Tanrıkorur’dan, Hafız Tahir Karagöz’den, İsmail Coşar’a, TRT’nin birçok sanatçısı başta olmak üzere Seyit Al’dan, Tuğrul Şan’a, Necdet Tokatlıoğlu’ndan Ela Altın’a, edebiyatçı Sadık Kemal Tural’dan, Ahmet Bican Ercilasun’a kadar uzayan bir liste söz konusu.

Ankara’da Fevzi Çakmak Sokak, 15/8’de faaliyet gösteren TÖMFED bünyesinde Türk Halk Müziği Korosu, Tasavvuf Müziği Korosu, Türk Sanat Müziği Korosu, Tiyatro Topluluğu, Sinema Topluluğu, Edebiyat Topluluğu, 72 erkek ve 72 bayandan oluşan 6 grup folklor topluluğu ile Türk sağının tarihi içerisinde ne geçmişte ne de bugünün gelişmiş koşullarına rağmen örneğini göremeyeceğimiz bir kurum olan TÖMFED üzerine bu zamana kadar herhangi bir yayının yapılmamış olması ise büyük eksiklik.

Muzaffer Şenduran Hoca ile (ki şu an kendisi Gazi Üniversitesi Türk Müziği Konservatuvarı’nda) gerçekleştirdiğim söyleşi aynı zamanda tarihin saklı odalarında kalan ve belge niteliği taşıyan birçok olayın da gün yüzüne çıkartılmasına vesile oldu. Ki bunlardan birincisi o yıllarda “Ayağında Kundura” isimli türkü ile meşhur olan İbrahim Tatlıses’in 1979’da Erzurum’un düşman işgalinden kurtuluşuna dair kutlama konserine Erzurum Ülkü Ocakları adına götürülmesi ve bağlamada kendisine eşlik eden sanatçının Musa Eroğlu olması TÖMFED’in etki alanının genişliğini göstermesi bakımından önemli. Konserde beş bin kişilik salonun tamamıyla dolu olduğunu söyleyen Şenduran Hoca şunu da ekliyor : “O zaman genç adam Musa Eroğlu. Genciz hepimiz. 20’li yaşlardayız. İbrahim bize göre yaşlı o zaman. Ulus’ta bir otel odasında kılıyor ailesi ile birlikte. İbrahim bu konserinden sonra Kars’a gitti bir daha konsere, devrimcilerin organizesi ile. Orada, Erzurum’da ülkücülerin gecesinde çıktın diye zor anlar yaşadı. Ondan sonra bir daha siyasi gecelere katılmama kararı aldılar Hasan Bora ile” (s.87).

Aşık Mahzuni Şerif ve Aşık Ali İzzet TÖMFED’in etkinliklerine katılırlardı

1978 yılından itibaren hem sağ hem sol terör olayları artmadan evvel ise Aşık Mahzuni Şerif’in de TÖMFED ile dolaylı yollardan bağlantılı başkaca derneklerin düzenlemiş olduğu ve ozanların katıldığı etkinliklere (ki bu ozanlar arasında Murat Çobanoğlu, Aşık Reyhani, Aşık Feymani gibi dönemin ünlü isimleri vardır. Tabi bu isimler arasında kendine mahsus ozan kimliği ile Ozan Arif’i çok daha başka değerlendirmek gerekli) davet edilerek katılımının sağlandığını da belirtiyor Şenduran. TÖMFED gibi sağcı bir kültür-sanat kurumunun düzenlediği ve ağırlıklı sünni-sağcı ozanların sahne aldığı etkinliklere başta Mahzuni olmak üzere Aşık Ali İzzet’in de çağırılması, birbirini anlama ve ötekileştirmenin tuzaklarına düşmeyi engelleyici, empati duygusunun çoğalmasını sağlayıcı girişim olarak çok kıymetli bir fotoğraf bence. Ki Şenduran, Alevi olan Aşık Ali İzzet için “Türk ozan geleneğine çok iyi vakıf, Türk ozanlığını en iyi icra eden adamlardan biri”(s.90) diyor.

Alevi ozanlarla kendisi de çok önemli bir ozan olan Hilmi Şahballı üzerinden diyalog kurduklarını söyleyen Şenduran’ın TÖMFED ve onun temsil ettiği dünya görüşü açısından şu sözü bence altı özellikle çizilmesi gereken cümleler : “Alevilik konusunda hiçbir önyargıya sahip yapımız yoktu bizim. Teşkilatımız alevilere düşmanlık beslemezdi. Ozanların alevi olup olmadıkları Allah ile aralarındaki mesele olarak geliyordu bize. Türklük üzerine, milli davamız üzerine ortaya koyduğu şiirler ilgilendiriyordu bizi” (s.90). 12 Eylül 1980 öncesinin en önemli gençlik örgütlenmesinin uzantısı olan TÖMFED ile ilgili yapılan bu değerlendirme hem muhatap aldığı kendi tabanına Alevilik meselesine nasıl bakılması gerektiğine dair bir bakış açısı sunuyor, hem de dönem dönem Türkiye’de uygulamaya konan provakasyonların altını boşaltmaya yönelik kuşatıcı bir söylem olarak dikkat çekiyor.

TÖMFED Almanya’da 300’den fazla Alman vatandaşı ve Amerikalı askerin İslam dinini seçmesine vesile oldu

Türkiye’de sağın en önemli kültür-sanat kurumu olarak 1970’lerde öne çıkan TÖMFED’in tarihe geçen bir etkinliği de Almanya’da düzenlediği (1979) tasavvuf müziği ağırlıklı konserler serisi. Kani Karaca başta olmak üzere Tahir Karagöz, Ekrem Vural, İsmail Coşar, Hafız Arif Biçer gibi dönemin meşhur isimlerinden oluşan 18 kişilik bir kadro ile düzenlenen bu etkinlik Almanya’nın farklı şehirlerindeki spor salonlarında 7 konser verilerek gerçekleştiriliyor. Ama en önemlisi daha evvelden oradaki Türklerin etkilemesi sonucu 300’den fazla Alman vatandaşı ve Amerikan askerinin bu etkinliklere katılarak Müslüman olmalarıdır. Muzaffer Şenduran bu kadar insanın Müslüman olmaya başlaması üzerine Almanya’nın önemli yayınlarından Stren dergisinde “Grauer Wolflar (“Bozkurtlar” yani. S.K.)  Almanya’ya İslam İhraç Ediyor” manşetinin atıldığını eklemesi bir hayli ilginç.

Sadece ozanlar, Türk sanat ve halk müziği sanatçıları değil, 1970’lerde Anadolu pop anlayışının kurucu isimlerinden birisi olan Barış Manço ile de konser ilişkileri olan bir yapıdan bahsediyoruz. Bu müzik türünün 1970’lerin sonuna doğru hızla politik söyleme evrilmesi ve hemen bütün sanatçıların sol söylem üzerinden anlamlandırılabilecek ürünler ortaya koymaları karşısında Manço’nun kültürel milliyetçilik içerisinde değerlendirilebilecek kavramları olumlayarak öne çıkması ile TÖMFED’in sanatta yapmak istediğinin dolaylı açıdan pratikte örtüştüğünü iddia etmek mümkün. Ki 1993 yılında Türk Ocakları tarafından “81.Şeref Armağanları”na layık görülen isimlerden birisinin Barış Manço olması “Yapmakta olduğu kaliteli müzik ile milli kültürümüze zengin motiflerini ortaya koyarak bu yolla hizmet etmesi hem de yapmakta olduğu televizyon programlarındaki milli kültür muhtevalarının zenginliği” (Türk Yurdu, Nisan 1993, Sayı 68, s.63) gerekçesiyle bu payeye layık görülmesi milliyetçi çevrenin kendisine teveccühünün ne kadar derin olduğunu ispatlamaktadır. O yıllarda Manço’nun Ankara’da Teknik Öğretmen Okulu’nun konserine davet edilerek katılımının sağlandığını söyleyen Şenduran’ın şu sözü TÖMFED’in gücünü işaret etmesi bakımından manidardır : “Benim getirmediğim sanatçı kalmamıştır Teknik Öğretmen Okulu Derneği’nin gecelerine” (s. 95).

Türkiye’de sanat, edebiyat, müzik ve politika ilişkisine dair önemli bir örneklem alanı biçiminde dikkate alacağımız TÖMFED üzerine bu zamana kadar herhangi bir yüksek lisans tezininyapılmaması, kitap bütünlüğünde bir yayının çıkmaması sadece siyasal tarih değil, kültür tarihimiz açısından da bir boşluk olarak durmaktadır.

Selçuk Küpçük

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir