Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Cumartesi, Nisan 20, 2024

Kaşıkçı Olayında Devletlerin Aldığı Pozisyon

MUSTAFA ÖZCAN YAZDI

Önümüzdeki günler veya aylar, krizin alacağı seyir konusunda çok kritik. Trump idaresi duruma göre manevra yapabilir. Esasında Trump’ın yaklaşımı Başkan Roosevelt’in yaklaşımıyla aynı: “Güvenliğe karşı, çıkar”

18 Temmuz’da (2018) Suudi Arabistan Başsavcısı Suud Mucep’in, Cemal Kaşıkçı’nın konsolosluk içinde öldürüldüğünü duyurması ya da başka bir ifadeyle ikrar etmesi üzerine Suudi Arabistan’ı destekleyen ülkelerin sesi kısılmıştır. Öncesinde söylenti ve komplo denilerek yapılan savunma, savunulamaz hale gelmiştir. Bu nedenle de ‘dost’ ülkeler meseleyi akışına bırakmışlardır. Yine de Saad Hariri gibiler hiffetlik (hafiflik) göstermişler ve hafiflik derecesiyle de herkesi şaşırtmışlardır. Son olayda Suudi Arabistan eskisi gibi İslam âlemini arkasında seferber etmeye çalışsa bile suçüstü vaziyette süngüsü düştüğü için başarılı olamamıştır. Arap Birliği’nden de cılız bir destek almıştır. Bu kriz Suudi Arabistan’a, gücünün sınırlarını ihtar etmiştir.

Bununla birlikte zaman zaman Putin ile Trump, Kaşıkçı olayında aynı tornadan çıkmışçasına sözler sarf ettiler. Delilleri görmeden kesin bir suçlama yapamayacaklarını ilan ettiler. Sonrasında bazen Trump, Muhammed Bin Selman’ın sorumluluğu ve faillerin cezalandırılması gereği noktasında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a da yakın düşmüştür. Süreçte OPEC ve petrol satışı üzerinden ortak haline gelen Rusya, Suudi Arabistan’a pek toz kondurtmadı. Kral Selman, Trump, Erdoğan ve sonra da Putin ile görüşerek ona, ülkesine davetini yineledi. Soğuk Savaş’ın eski rakipleri veya düşmanları, yeni dönemde birbirini kollamaya başlamışlardı. Basın, Kongre ve kurumların kıskacı, baskısı ve Kasım ayı yenileme seçimleri giyotini altında Trump, kıvranmaya başlamış ve cüzdanıyla vicdanı, siyasi kariyeri ile çıkarı arasında kalmıştır. Kriz uzayacak ve Kasım sonrasına kadar sarkacak olursa belki de Trump, Suudi Arabistan’ı savunmada eski günlerdeki coşkusuna geri dönebilir. Yeni sürpriz gelişmeler olur ve deliller infiale sevk ederse belki de Trump idaresi, Muhammed Bin Selman’a karşı daha soğuk ve katı davranabilir ve Magnitsky Yasası’nı uygulamaya mecbur kalabilir.

Güvenliğe Karşı Çıkar

Önümüzdeki günler veya aylar, krizin alacağı seyir konusunda çok kritik. Trump idaresi duruma göre manevra yapabilir. Esasında Trump’ın yaklaşımı Başkan Roosevelt’in yaklaşımıyla aynı: Güvenliğe karşı, çıkar. Çıkarı da iki şekilde anlamak mümkün. Suudi Arabistan’ın, ABD’nin petrol tedarikçilerinden birisi olması ve petrolünü dolarla satmasıdır. Bu karşılıklı menfaatleri, silah satışları ile taçlanmaktadır. Bir de stratejik çıkarlar ve buna dayalı ortaklık bahis konusudur. Trump, Suudi Arabistan’ın, İsrail’in kayrılmasında ve İran’ın dengelenmesinde mühim bir köprübaşı olduğunu ifade etmektedir. Elbette Kaşıkçı’nın öldürülmesinde Rusya gibi Çin’i de ırgalayan, rahatsız eden bir husus yoktur.

İsrail, Muhammed Bin Selman’a ihtiyatlı bir destek verdi. Kimi Yahudiler, Trump gibi Muhammed Bin Selman’ın da sakar davranışlarıyla İsrail’e yük olabileceğini öngörüyor. İsrail açısından Cemal Kaşıkçı, stratejik bir şahsiyet miydi? Elbette Cemal Kaşıkçı İsrail karşıtı bir ‘militan’ değildi ve bu açıdan Kaşıkçı olayı, İsrail nazarında tali bağlantılar açısından önemlidir. İsrail, Suudi Arabistan’ı memnun etmenin dışında nazari olarak bu olayın bir tarafında olmak istemez. Bu açıdan da fonda her zaman CIA ile MOSSAD görünmekle birlikte acaba bizzat olayın içindeler miydi? Mevcut veriler ışığında buna net veya olumlu bir cevap verebilmek şansına sahip değiliz.

İran Niye Sessiz?

İran ekseni daima Suudi Arabistan veya bölge içinde karışıklıkları destekler ve arka çıkar. Özellikle de Yemen’de karşı karşıya geldikleri Suudi Arabistan ve yeni yönetiminin burnunun sürçmesini ister. Bununla birlikte olay karşısında ölüm sessizliğini yeğlemiştir. Berham Kasimi gibi yetkililer, bu hususta ser verip sır vermediler ve sessizliğe gömüldüler, sukutla geçiştirdiler. Sadece Emir Abdullahiyan, İran’ın bunu yapmasının kendilerini pek şaşırtmayacağını söylemiştir. Cumhurbaşkanı Ruhani biraz daha ileri giderek ABD olmasa Suudi Arabistan’ın bunu tek başına yapamayacağını iddia etmiştir. Ruhani ABD’nin fiilen işin içinde olduğunu mu söylüyor yoksa Muhammed Bin Selman’ın başı sıkıştığında kendisini kurtaracağını düşünerek ve varsayarak bu eyleme kalkıştığını mı ima ediyor? Amerikan istihbaratının, Kaşıkçı’yı izlediği genel bir varsayım. Bu varsayma dayanarak kimileri, Amerikan istihbarat kuruluşlarının Kaşıkçı’yı uyarmadığını söylüyor. Dolayısıyla cinayetin işbirlikçisi olarak görüyor. Elbette Muhammed Bin Selman, Trump idaresine güvenmeseydi bu eylemi gerçekleştiremezdi. Ama bu, fiili destek aldığı anlamına da gelmez. İkisi birbirinden farklı. Kriz öncesinde ve sırasında İran ile Suudi Arabistan arasında bazı cilveleşmeler oldu ise de bu vetire ileri gitme şansı bulamadı.

Kaşıkçı olayında en ileri düzeyde tepki gösteren Avrupa ülkeleri oldu. Özellikle de İngiltere, Fransa ile Almanya sürekli olarak olayın aydınlatılmasını istediler ve şeffaflık talebinde bulundular. Fransa’nın hilafına Almanya, olay aydınlanıncaya kadar Suudi Arabistan’a silah satışlarını askıya alma kararı aldı. Macron ise bu yöndeki çağrıları ‘demagoji’ olarak yaftaladı. Nükleer anlaşmanın askıya alınması meselesinde menfaatleri gereği İran’ı kollayan Avrupa ülkeleri, Cemal Kaşıkçı olayında açıktan Suudi Arabistan karşısında yer aldılar. Bazıları da ‘Çöl Davos’u olarak anılan 23 Ekim tarihli Riyad’da Ritz Carlton Otelinde yapılan yatırım toplantısını boykot ettiler.

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir