Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Salı, Mart 19, 2024

Fener-Moskova İlişkileri ve Ortodoks Kilisesi’nin Krizi

Demirperde ülkelerinin 1990’ların başında yıkılması ve eski Sovyet Cumhuriyetlerinin dağılması sürecinde Fener Patrikhanesi’nin, Moskova aleyhine tekrar atağa geçtiğini görmekteyiz. Bu süreçte Moskova Patrikliği’ni en fazla kızdıran hadise, Fener’in 1996 yılında Estonya Kilisesi’ni kendisine bağlamasıdır. Buna karşılık olarak Moskova, Fener’le beraber icra ettikleri ayinleri geçici süreyle durdurma kararı almıştır. Şimdilerde bu olay “Ukrayna’nın provası” olarak değerlendirilmektedir.

Eylül ayının ortasında dünya basınına yansıyan haberler, Ortodoks Hristiyanlığındaki iç krizin çok ciddi boyutlarda olduğuna işaret ediyor. Ortodoksluğun iki büyük kilisesinden biri olan Moskova Rus Patrikhanesi, tarihi rakibi İstanbul Fener Rum Patrikhanesi’nin temsil edileceği toplantılara katılmayacağını, Fener’i hiçbir şekilde muhatap almayacağını, ortak ayinlerin durdurulacağını ve bundan sonra dualarda, Fener Patriği Bartholomeos’un isminin anılmayacağını açıkladı. Bu kararların gerekçesi Fener’in, Ukrayna’daki Kiev Patrikhanesi’nin otonom statüsünü (otosefal patriklik statüsü) Moskova’nın itirazına rağmen resmen tanıma yönünde somut adımlar atmasıydı. Kiev Kilisesi’nden gelen bağımsızlık başvurusu üzerine Fener Patrikhanesi, ABD ve Kanada’dan metropolit ünvanlı iki temsilcisini Kiev’e göndermişti. Bu ruhanilerin bağımsızlık çalışmalarını başlatacakları ve elde ettikleri sonuçları 9-11 Ekim’de İstanbul’da toplanması beklenen Sinod’a (Büyük Ruhaniler Konseyi) sunacakları belirtildi. Moskova Patrikhanesi ise sadece, kendisine bağlı faaliyet yürüten Ukrayna Ortodoks Kilisesi’ni tanıyor ve diğer Ukrayna Kiliselerinin gayrimeşruluğunu savunuyor. Fener’in bu tanıma girişiminin Moskova Patrikhanesi’nin ‘kanonik’, yani sınırları kilise kanunlarıyla belirlenmiş topraklarına bir müdahale anlamına geleceğini söylüyor.

Fener ve Rus Kilisesi Arasındaki Rekabetin Tarihi Geçmişi

Fener ile Moskova Ortodoks Kiliseleri arasındaki ihtilafın başlangıcı hayli eski tarihlere kadar gitmektedir. 1054’te vuku bulan Hristiyanlıktaki büyük bölünmenin bir tarafı Roma/Vatikan, diğer tarafı Konstantinapol/Fener’di. Bu hadiseyle beraber ortaya çıkan Katolik ve Ortodoks Kiliseleri birbirlerini aforoz ettiler. Bölünmenin mirası, Fener üzerinden Ortodoks dünyasına, bu kilisenin evrenselliğini ifade eden “ekümeniklik” olarak yansıdı. Aslında Büyük Bölünme öncesindeki 451 tarihli Kadıköy Konsülü’nde Vatikan ile Fener’in ekümenikliği eşit hale getirildiyse de bu karar, bir “oldu-bitti” olarak algılanmış, Hristiyan âleminde kabul görmemişti. Bölünmeden sonra Fener, ekümenik sıfatını Vatikan’ın onayına ihtiyaç duymadan kullanmaya başladı. Ayrıca Fener, iç bölünmeler neticesindeki Ortodoks Kiliseler hiyerarşisinde “eşit kiliseler arasında ilk” (primus inter pares) olma imtiyazını daima muhafaza etti.1453’te İstanbul’un Müslümanların eline geçmesi, Fener’in söz konusu imtiyazını ortadan kaldırmamıştır. Ancak bu yeni durum, Fener’in yüksek statüsünü fiili olarak sarsmıştır. Bugün Fener Patrikliği, cemaat büyüklüğü bakımından İstanbul, Ege Adaları ve Kuzey Yunanistan’da 5 milyondan az bir Ortodoks mümin topluluğuna hitap eder durumdadır. İskenderiye, Kudüs ve Antakya Patrikhaneleri de tıpkı Fener gibi kadim tarihi kiliselerdendir. Bunlardan başka Ortodoks dünyada, milli kiliseler bulunmaktadır ki bunların en büyüğü Moskova Patrikliği’dir. 100 milyon nüfuslu bir alana hitap etmesi bakımından kiliseler arasında en büyüğüdür. Ayrıca Doğu Avrupa ve Balkan Ortodokslarının ortak ‘Slav kimliği’ altında hamiliğine soyunmuştur. Buradan şöyle bir mukayeseli sonuca varabiliriz: Fiili anlamda Moskova Patrikliği en güçlü iken, tarihi geçmişi ve imtiyazları bakımından Fener Patrikliği daha önde durmaktadır. İstanbul’un fethiyle beraber Fener’in düştüğü durum nedeniyle Moskova’yı, Vatikan ve Fener’den sonra Hristiyanlığın “3. Roması” haline getirmek isteyen Rus çarları, Bizans İmparatorluğu’nun varisi olma iddiasını gündeme taşıdılar. 1686’da Ukrayna ülkesi ile Rusya’nın birleşmesi, bu kiliseyi daha da kuvvetlendirdi. Fakat Osmanlı Devleti’nin, Fener’in ekümenik vasfına dokunmaması ve Patrikhane’ye hür bir faaliyet alanı tanıması, Moskova Patrikliği’nin nüfuzunun, Rus siyasi nüfuzuyla paralel olarak bölgede yükselişini engellemiştir.

1917 Devrimi’nden Bugüne Yaşanan Gelişmeler

Rusya’daki 1917 Bolşevik Devrimi ile ülkeye komünist ideolojinin hâkim oluşu, dinlerin yasaklanması ve ateist propaganda, Moskova Patrikliği açısından büyük bir yıkım olmuştur. Bu zor günlerde Fener Patrikliği’nin, Rusların etkisi altındaki Doğu Avrupa ülkelerinde faaliyetlerini artırdığı gözlemlenir. Fin ve Letonya Ortodoks Kiliselerini kendine bağlayan Fener Patrikliği, Polonya Kilisesi’ne de 1924 yılında bağımsızlık vermiştir. Bu olup bitenler Moskova Patrikliği’nin, Fener’i kınadığı 14 Eylül 2018 tarihli beyanatında tarihi vefasızlık örnekleri olarak sergilenir. Moskova’ya göre, Fener’in kanunsuz ve kötü niyetli icraatları, Ortodoksların birlik ve beraberliği için kendilerince hep sineye çekilmiştir. Nitekim Moskova’nın da Polonya Kilisesi’nin bağımsızlığını 1948 yılında tanıması, böylesi bir iyi niyetin göstergesidir.

İkinci Dünya Savaşı sonrasında Stalin, mevcut politikayı biraz değiştirerek Moskova Patrikliği’ni SSCB’nin, Doğu Avrupa’da nüfuz kazanmasının bir aygıtı haline getirmiş ve Balkanlardaki büyük Ortodoks nüfusunu bir ölçüde Fener’in yörüngesinden çıkartıp kendi yörüngesine bağlamayı başarmıştır. Ancak Demirperde ülkelerinin 1990’ların başında yıkılması ve eski Sovyet Cumhuriyetlerinin dağılması sürecinde Fener Patrikhanesi’nin, Moskova aleyhine tekrar atağa geçtiğini görmekteyiz. Bu süreçte Moskova Patrikliği’ni en fazla kızdıran hadise, Fener’in 1996 yılında Estonya Kilisesi’ni kendisine bağlamasıdır. Buna karşılık olarak Moskova, Fener’le beraber icra ettikleri ayinleri geçici süreyle durdurma kararı almıştır. Şimdilerde bu olay “Ukrayna’nın provası” olarak değerlendirilmektedir. Diğer taraftan Moskova, SSCB dönemindeki baskılı halinden kurtulmasının getirdiği avantajla Ortodoks dünyada bazı önemli adımlar atmaktan geri kalmamıştır. Amerika’da mukim “oldukça varlıklı” Ortodoks diaspora cemaatine hükmeder hale gelmesi, Japonya gibi yeni kiliseleri kendi kontrolüne alması, Fener tarafından kendi ekümenizmine açık bir meydan okuma olarak algılanmaktadır.

Ukrayna Niçin Önemli?

45 milyonluk bir ülke olan Ukrayna’da nüfusun yaklaşık yüzde 70’nin Ortodoksluğa mensubiyeti bildirilmektedir. Nüfusun yüzde 20’sini teşkil eden Rusların, Moskova’ya bağlı Ukrayna Ortodoks Kilisesi’ne mensup olduğu tahmin edilmektedir. Moskova’dan bağımsız Kiev Patrikhanesi ise çoğunlukla Ukraynalıları kucaklamaktadır. 21 Kasım 2004’teki Turuncu Devrim ile birlikte Rusya yanlısı iktidarın yıkılması sonrasında seçimlerde galip gelen Ukrayna Devlet Başkanı Victor Yuşçenko, Kiev Patrikhanesi’ne bağlı olduğunu ilan etmişti. Kiev Patrikhanesi’ni bağımsızlığa doğru götüren süreç böylece başlamış oluyordu. Yuşçenko’nun 2008 yılında Fener’e yaptığı ziyaret çok anlamlıdır. Hedefledikleri bağımsız kilise için Patrik Bartholomeos’un desteğini bizzat istemesi, Moskova’nın tepkisini çekmiş, dönemin Moskova Patriği Aleksey II böyle bir şeye asla izin vermeyeceklerini açıklamak zorunda kalmıştır. Kapsadığı büyük alan ve geniş nüfusu dışında Ukrayna’nın Moskova için belki de daha mühim bir başka değeri bulunmaktadır. Ukrayna’nın başkenti Kiev aslında Rus Ortodoks Kilisesi’nin tarihi doğum yeridir. Bu merkez daha sonra Moskova’ya taşınmıştır. Bu nedenledir ki konu Rusya açısından çok hassastır. Fakat Fener Patrikhanesi, Moskova Patrikhanesi’nin kanonik hâkimiyet alanını, “Ukrayna’nın Rusya’ya dâhil olduğu 1686 yılı öncesi sınırlarında” kabul etmektedir. Bunun anlamı, Ukrayna Ortodoksları üzerinde tasarruf hakkını kendisinde görmesidir. Gidişatı endişeyle izleyen Moskova’nın yeni seçilmiş patriği Kirill, ilk ziyaretini 2009’da İstanbul’a yapmış, Bartholomeos’la birlikte Aya Yorgi’de pazar ayin yönetmiştir. Konunun toplantılarda mutlaka ele alındığı düşünülmektedir. Ancak sonraki malum gelişmelerden, bu ziyaretin amacına ulaşmadığını anlıyoruz.

Rusya’nın Ukrayna’ya Müdahalesi

Rusya’nın 2014 Mart ayında Ukrayna’ya askeri müdahalesi, Doğu Ukrayna’yı işgal ve Kırım’ı ilhak etmesi, Kiev Patrikhanesi’ni geri dönülmez biçimde Fener’in kucağına itmiştir. Fiilen bölünen ülkenin kiliselerinin bir bütün halinde kalması zaten mümkün değildi. Ukrayna’nın mevcut Devlet Başkanı Petro Poroşenko, Fener Patrikhanesi’nin ekümenikliğine ve bundan doğan yetkilerine atıfla “evvela Ukrayna’nın milli kilise oluşturma hakkı olmalıdır” demektedir. Patrik Bartholomeos, İncil’deki “azıcık maya bütün hamuru kabartır” (Galatyalılar: 5.9) pasajını referans veriyor ve Fener Patrikhanesi’ni bu eski mayaya, diğer kiliseleri ise hamura benzetiyor. Fener Ekümenikliği olmadan diğer kiliselerin hayatta kalmasını imkânsız görüyor. Bu sözler ve Fener’in, Ukrayna ile ilgili son tasarrufları, Moskova Patrikliği’nin 14 Eylül 2018 tarihli beyanatında, kilise öğretilerinin açık ihlali ve Ortodoksluğu, Katolikliğe benzetme girişimi olarak mahkûm ediliyor.

Fener Patrikhanesi’nin 2016 Haziran ayında topladığı Büyük Ortodoks Konsülü’ne (Holy and Great Council of the Orthodox Church) Moskova Patriği iştirak etmedi. Oysa bu katılımın sağlanarak toplantının meşruiyetinin artırılması için toplantı, İstanbul’dan Girit’e taşınmıştı. Zira Suriye’deki uçak krizi nedeniyle Rusya ile Türkiye’nin bozulan diplomatik ilişkilerinin, Moskova Patriği’nin katılımına bir engel teşkil edeceği düşünülmüştü. Girit Sinodu adı verilen toplantıya Moskova’nın iştirak etmemesinin nedeni, bu Sinod’un Pan-Ortodoks (Birleşik Ortodoks) vasfına sahip olmamasıydı. Mesela Bulgar ve Gürcü Kiliseleri de Sinod’a gelmemişti. Ayrıca Estonya Kilisesi üzerinde yaşanan ihtilaf gerekçe gösterildi. Estonya’nın gündeme bu vesileyle tekrar getirilmesi, Ukrayna adına Fener’in yapacağı muhtemel girişimin olumsuz sonuçlarını ta o zamandan ihsas etmekteydi.

Vatikan Bu Ayrılığa Nasıl Bakıyor?

Latin Katoliklerin 1204’te İstanbul’u işgalleri ve Fener Kilisesi’ni tabir caizse sürgüne göndermeleri, Hristiyanlığın iki büyük mezhebinin arasındaki karşılıklı aforoza dayanan rekabeti tam manasıyla düşmanlığa çevirmişti. Tam 800 yıl sonra 2004’te Papa 2. John Paul’ün bu olaydan dolayı tüm Katolik dünya adına Fener’den özür dilemesi ve bu özrün Patrik Bartholomeos tarafından kabulü, Hristiyanlık âleminde yeni ve önemli bir sayfanın açılması anlamına geliyordu. Daha önce 1962-1967 yıllarındaki görüşmelerde Vatikan ve Fener karşılıklı olarak aforozları kaldırmışlardı. Bu tarihi adım ile iki kadim kilise arasındaki diyalog kapıları tümüyle açıldı. Vatikan, Batı Bloğu’nun doğal bir parçası olarak hem Sovyetler döneminde hem de sonrasında daima Rus Ortodoksluğuna karşı Fener’in yanında olmayı yeğlemiştir. 1960’lı yıllarda karşılıklı aforozların kaldırılmasıyla birlikte Fener’in ekümenikliğinin Vatikan tarafından tanınır hale gelmesi, kuşkusuz Fener’in elinin uluslararası arenada Moskova karşısında güçlendirilmesi anlamına gelmektedir. Bu siyaset halen devam etmektedir. 2016 Şubat ayında Papa ile Moskova Patriği’nin Küba’da buluşması, Ukrayna krizi ile de uğraşmak durumunda kalan Moskova Kilisesi açısından uluslararası meşruiyet ve destek beklentisini de içeren sembolik anlamı yüksek bir görüşme değerinde olmuştur.

Fakat Ukrayna meselesinde Vatikan, Rusya karşıtı siyasetini sürdürmüştür. Vatikan ve Fener arasındaki olumlu ilişkinin ilelebet sürecek bir ilişki olduğunu elbette söyleyemeyiz. Mesela Fener’in benzer şekilde Atina merkezli Yunan Ortodoks Kilisesi’yle de arasının hayli sorunlu olduğu göz önüne alındığında Vatikan’ın, Fener’i, Ortodoks dünyada tek muhatap olarak kabul ettiğini söyleyemeyiz. Vatikan’ın politik dengeleri daima gözeteceğini, konunun dini olmaktan ziyade politik bir arka planı olduğunu görmezden gelemeyiz. Neticede Vatikan’ın, ayrıldığı ilk muhatabı olarak Fener’e öncelik vermesi beklenir. Fener’in fiilen güçsüz durumu ve Ortodoksluk içinde sürüp giden ayrılıkların, Vatikan açısından Doğu Hristiyanlığında yeni taraftarlar elde edebilmenin de bir vesilesi olabileceğini gözden kaçıramayız.

Ayrılık Bundan Sonra Nereye Gider?

Moskova Patriği Kirill’in 31 Ağustos’ta aceleyle İstanbul’a gelerek Bartholomeos ile görüşmesi, Moskova açısından müspet bir netice doğurmamıştır. Bu ziyaretin hemen arkasından Fener’in, Kiev’e bir metropolit atayacağı yönündeki beyanı, Moskova’daki gerginliği iyice yükseltmiştir. Moskova Patrikhanesi’nin dış ilişkiler sorumlusu Metropolit Hilarion, Bartholomeos’u, “adice ve haince” bir tavır sergilemekle suçlamaktadır. Kilise’nin 14 Eylül tarihli beyanatında, vazgeçilmediği takdirde önümüzdeki yıl baharında kesinleşmesi beklenen Ukrayna hakkındaki olumsuz bir kararın geri dönülmez biçimde Fener’le tüm bağları koparacağı ifade edilmektedir. Beyanata göre bunun anlamı, Ortodoks dünyanın bölünmesidir ve bunun tüm sorumluluğu Bartholomeos’un omuzlarındadır. Hâlihazırda İstanbul’da, Rus Ortodoks Kiliseleri bulunuyor. Fakat bunlar Moskova’ya değil Fener’e bağlı ibadethaneler. Eğer Moskova Patrikliği, Fener’le bağlarını koparırsa Türkiye’de kendisine bağlı bir piskoposluk açarak Fener’in, Ukrayna’daki müdahalesine simetrik yanıt verebilir. Böyle bir gelişme olduğunda bunun içi boş bir adım olarak kalmayacağı, Türkiye’yi her yıl ziyaret eden 5 milyon kadar Rus turistin ibadet ihtiyacına cevap verebileceği söyleniyor. Telaffuz edilen 5 milyon, Fener’e doğrudan bağlı olan Ortodoks müminlerin toplam sayısını da ironik şekilde gündeme getiriyor. Bu çıkışlar, tahkir ve tehdit içeren açıklamalar. Ukrayna Ortodoks Kiliseleri olayı, din–siyaset arasındaki yakın ilişkinin yeni bir tezahürü olarak karşımıza çıkıyor ve yakından takip edilmeyi hak ediyor.

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir