Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Cumartesi, Nisan 20, 2024

Editörden Ekim 2018

Dünyevileşmenin Çaresi Ahiret İnancıdır

Dünyevileşmek, başka bir ifadeyle dünya ve içindekileri sevmek ve istemek fıtridir. Mal, mülk, makam, mevki ve çocuk sahibi olmak her insanın isteyebileceği dünyalıklardır. Sahip olduklarımızı maksuda ermek için bir araç olarak kullandığımızda hem dünyadan zevk alır hem de ahirete yatırım yapmış oluruz. Dünyalıkları istemeyi bir amaç haline getirirsek, o zaman dünya mutsuzluğu ile beraber ahirette de hüsrana uğrayanlardan oluruz. Son yıllarda bazı Müslümanlar, tam anlamıyla bir sınıf atlama hamlesi gerçekleştirdiler. Mal, mülk, araba, kabarık banka hesabı, pahalı hobiler edindiler. Onların çocukları da büyüdü, spor araba, pahalı aksesuar düşkünü oldular, parayla okudukları özel okullarda, aldıkları yarım yamalak eğitimleriyle bir şey oldum havasına girdiler.

Aslında din ve maddecilik, birbirlerinin zıddı konumunda. Eskinin İslamcıları, sırf bu yüzden komünizm karşıtı gibi davranıp taraftar toplamayı başarıyorlardı. Fakat bizim yeni İslamcılar, bu iki kavramı da bir araya getirmeyi başardılar. Hem maddeci hem manacı olmayı becerdiklerini düşünüyorlar. Kaza ve kadere iman ediyorlar fakat kaza yaptıktan sonra ilk düşündükleri şey arabayı kaç liraya eski haline getirebilecekleri oluyor. ‘Allah Korusun’ yazdırdıkları camın takılı olduğu arabanın fiyatı ile kalitelerini eş tutuyorlar. Kollarındaki sahte saatler, sırf onların kolunda olduğu için katbekat fazla değerli oluyor sanıyor ve bundan haz duyuyorlar. 19. yüzyıl materyalist düşünce modeli, beraberinde sekülerizmi de getirdi. Biz de ümmet olarak bu sekülerizmin girdabına kapılmak suretiyle tedrici olarak yozlaştık ve ciddi bir dejenerasyon evresine girdik. Yaklaşık 300 yıldır devam eden bu evre, ümmet olarak bizi o hale getirdi ki artık dünyaya Müslümanca bak(a)mıyoruz. Son yıllarda ise itikadi ve ameli bir kriz yaşıyoruz. Sekülerizm, bir diğer adı ile dünyevileşmek; hayatın bütün alanları ile kendini dünyanın çekiciliğine kaptırmaktır. Dünya merkezli düşünmek ve nihai hedef olarak dünya kazanımlarını elde etmektir. Bu hastalığa müptela olanlar hayata ve olaylara akl-ı selim ile bakmaz/bakamaz. Dünyevileşme, beraberinde bireyselleşmeyi de getiriyor. Toplumun içtimai hayatını sarsan dünyevileşme hastalığı, insanları kimlik ve kişilik kaybına uğrattığı gibi, bireyselleştirmeye de sürükler. Sadece kendini, ailesini, refahını, yaşam standardını düşünür. Dolayısıyla toplumsal yozlaşmayı, sosyolojik kaymayı yaşayarak, İslam âleminde yaşanan acı ve vahşetler karşısında duyarsızlaşır. Zaten dünya emperyalizmi de İslam âlemi için böyle bir yaşam biçimini arzular. Kapitalizmin egemen olduğu, eşyanın insana hükmettiği ve emperyalizmin güdümünde bir dünyada yaşıyoruz. İslam âleminde Müslümanların kolektif bir çalışma yap(a)mamaları için emperyalistler hem fikri hastalıkları hem de dünyevileşme hastalığını İslam âleminde yaygınlaştırıyorlar. Böylece Müslümanlar, ebedi hayatlarının şekilleneceği hesap gününü unutup geçici dünya keşmekeşine daldılar. Bu vaziyet yüzyıllardır devam ederek bir yaşam biçimi halini aldı.

Peki, bu yaşam biçiminden nasıl kurtulacağız? Öncelikle dünyaya, Müslümanca bakmalıyız. Kendi iç âlemimiz ile muhasebe yapıp, dünyaya olan bakış açımızı değiştirmeliyiz. “Ben ve Dünya” merkezli bir hayattan kurtulup, “Biz ve Hesap günü” merkezli bir hayat için tefekkür ederek çıkış yolları aramalıyız. Bunu da dünyevileşmeye karşı iktisat, kanaat ve tevekkül zırhını giyerek başlamalıyız. Bu bakış açısını yakaladığımızda hem Allah (cc) ile irtibatlı bir dünya anlayışına sahip olmuş hem de dinimizi ayakta tutmuş oluruz. Hz. Mevlana’nın Mesnevi’de dediği gibi; “Nasıl ki geminin su üzerinde olması, geminin yürümesine yardımcı oluyorsa Allah (cc) ile irtibatlı bir dünya anlayışı da dinin ayakta durmasına yardımcı olur.” Bir başka ifade ile ‘Gemi’nin batmaması ve yol alması, suyun üzerinde olması şartına bağlıdır, eğer gemiyi su ile doldurursan, geminin batması kaçınılmaz olur. Dolayısıyla Allah’ın istediği pencereden dünyaya bakarsak, dünyayı içimize değil menzilimize varmak için bastığımız toprak gibi görmüş oluruz. O zaman dünyamız, mamur olacağı gibi hesap gününde de izzet sahibi oluruz.

Hesap gününde izzet sahibi olma temennisi ile…

Adil Gülmez

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir