Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Perşembe, Nisan 25, 2024

Andımız; Sen Neymişsin Be!…

İlkokul birinci sınıfı köyümde, sonrasını Ankara-Dikmen’de okudum. Her sabah okula girişte Andımız’ı okurken üşüyüp üşümediğimizi veya birilerinin bunu problem yapıp yapmadığını hatırlamıyorum. Daha sonra başladığım ve 7 yıl boyunca okuduğum Ankara İmam-Hatip Okulu’nda da bunun bir problem haline geldiğine şahit olmadım. Halbuki o yıllar (1968-1975) siyasetin hızlı yıllarıydı ve hem değerler hem semboller üzerinden kıyasıya bir kavga vardı. Sermayesi ‘önce Türk müsün, Müslüman mısın?’ olanların bile bu konuda ne itirazları vardı, ne de sabahın köründe üşüyorlardı.

O yıllarda Andımız’a karşı çıkanlar sol-sosyalist-komünist kesimlerle Kürtçü-bölücü çevrelerden kişilerdi. İmam-Hatip’te bu düşünceden kişiler olmadığından münakaşa ortamı yoktu; ancak Devrimci Liseliler türünden oluşumların filizlendiği bazı liselerde ırkçı-gerici gerekçesiyle Andımız’a karşı çıkıldığı oluyordu. Aslında And’a karşı çıkanlar okullarda müzik derslerinde öğretilen diğer marşlara ve tabii bu arada İstiklal Marşı’na da şiddetle karşıydılar. O zamanlar Andımız henüz eski asli şeklindeydi, 12 Eylül rejiminin eklediği tek adamcı bölümler yoktu. İstiklal Marşı ise bazılarına göre açıkça ‘kahraman ırk’ vurgusu yapan hamasi ve kesin çizgilere sahipti.

Yapısı gereği hamasi ve milliyetçi marşlara, slogan ve benzer metinlere büyük ilgi gösterilen Ülkücü Hareket içerisinde ne Andımız ne de sonradan ulusalcılığın bir ifadesi olarak yerleştirilmek istenen 10. Yıl Marşı’nın özel bir yer ve değeri hiç olmadı. Hareketin nerdeyse tüm temel sloganlarında, ırkçı olmadığımız gerçeğini güçlendirir şekilde Türklük ve İslamlık vurgusu birlikte verilmiştir. Alparslan Türkeş ve arkadaşlarının hocaları konumundaki Nihal Atsız’dan ideolojik olarak ayrıldıkları ve bağımsızlaştıkları nokta aslında bu olmuş, Atsız ‘bunlar ümmetçi oldular’ demiş, çıkardığı mecmuada sert eleştiriler yapmıştı.

En çok ilgi gösterdiğimiz marşlar, bugün islami kesim tarafından da söylenen ‘Ceddin deden, neslin baban, hep kahraman Türk Milleti’ diye başlayanı olmak üzere hiç birisi hamaset ve milliyetçilik vurgusunda Andımız’daki metinlerden geri kalmayan Mehter Marşları idi. Hareket olarak 1975 yılına kadar kendimize ait bir andımız yoktu.

Hem lise son sınıf yıllarımız hem de üniversiteye başladığımız yıllar, çatışmaların gittikçe yoğunlaştığı yıllardı. Hacettepe Üniversite’sini kazanmıştım ama sol grupların hakimiyet kurduğu okulda tahsil imkanımız bulunmuyordu. Okula gittiğimizde daha otobüsten inmeden engelleniyor, saldırıya uğruyor, dövülüyor, yaralanıyor sonra da Beytepe’nin çamurdan geçilmeyen tarlalarına sürülüyorduk. Hatta bir keresinde militanlar tarafından yakalanmış ve o zamanlar pek moda olan Halk Mahkemesi’ne çıkarılmış, canımı zor kurtarmıştım.

Bugün dahi Ülkücü Yemini olarak bilinen metnin hazırlayıcısı naçizane benim. Bir gün yine Hacettepe Üniversitesi Beytepe Kampüsü’nde sol militanların saldırısına uğramış, görevli jandarmanın da onlara yardımı neticesi 200-250 kişilik bir grup olarak tarlalara sürülmüştük. Karşı taraf bütün okul öğrencilerini dersten çıkararak kalabalık bir forum düzenlerken biz, bir çoğumuz atılan taşlardan yaralı vaziyette, çamurun batağın içinde ayakta kalma derdindeydik. Değişik forumlarda, toplantılarda, cenaze merasimlerinde konuşma yapan bir kişi olduğumdan, okul başkanımız beni kitleye bir konuşma yapmam için öne çıkardı. Ben de kitlenin heyecanını ayakta tutmak, acısını hafifletmek, mücadele azmini ve kararlılığını diriltmek için hamaset dozu yüksek bir konuşma yapmaya başladım.

Konuşmamı yaparken göz ucuyla uzak olsa da bizim bulunduğumuz yerin yüksekliğinden dolayı gayet net görebildiğimiz solcuların forumunu takip etmeye çalışıyordum. Ben çıplak sesle konuşurken onlar megafonlarla konuşmaktaydılar. Konuşmamın bir yerinde karşı taraftan ”şimdi yemin ediyoruz” gibi bir ses duydum. Bununla beraber yumruklar sıkılıp havaya kaldırıldı ve megafonda konuşanın söyledikleri toplananlar tarafından tekrarlanmaya başlandı. O an kafamda şimşek gibi ‘bizim de yeminimiz olmalı’ düşüncesi geçti. Normal konuşmamı bitirirken ‘şimdi yeminimizi yapıyoruz’ diyerek sağ elimi yumruk yapıp havaya kaldırdım, kitle de bana uydu. O an kafamda şekillendirdiğim şekliyle sonradan Ülkücü Yemini olacak metin ortaya çıkmıştı. Aslında yeminin sözleri o zamanlar çok okuduğumuz ve etkisinde kaldığımız şairlerimizden Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu’nun şiirlerinden aklımda kalanların bir hulasası idi. Bir yandan spontane ortaya çıkan yemini ettirirken diğer taraftan kafama da yazmaya çalışıyordum. Nitekim bataklıklardan kurtulup derneğe gittiğimde hemencecik kağıda döktüm, daha sonra rahmetli Sadık Tokuçoğlu ile de üzerinden geçip metni sabitleştirdik.

İkide bir karşımıza geçip and içen sol fraksiyonlara karşı yeminimiz önemli bir psikolojik denge ve hatta üstünlük vesilesi oldu, kısa sürede bütün Türkiye’ye yayıldı. Daha sonra değişik zamanlarda kimileri bazı eklemeler ve çıkartmalar yapılmak istendiyse de ana omurga olduğu gibi kaldı. Yeminimiz zaman zaman askerler ve polisler tarafından da edildi, hala da yaygın bir şekilde edilmektedir.

İlk hali Türkçülük düşmanı Reşit Galip tarafından yazılmış Andımız konusundaki tartışmalar, aklıma bu eski günleri getirdi. Marşlar, sloganlar, yeminlerin etkileri kişiden kişiye değişir, sembolik değere sahiptirler. İnanç konusu değildir, tabu da değildirler. Zamana göre değişebilir, çok değişik maksatlarla da kullanılabilirler. Akılla desteklenmeyen hislerin lüzumsuzluğu gibi, hayata aktarılamayan hamasi arzuların da bir değeri yoktur. Normal zamanlarda söylenmesi absurd görülen bir mehter marşı, kentimize bir şehit geldiğinde nasıl çok anlamlı hale gelebiliyorsa, bazılarınca çok gereksiz görülen Andımız da metni, periyodu, yeri değiştirilerek belki yararlı hale getirilebilir. Ancak tartışmalar kolayca ‘taraftar olmak’ ve ‘karşı olmak’ ekseninde ele alınıp kutuplaşma vasıtası yapılınca müsbet bir sonuç beklemek abes kaçmaktadır. Taraflar üzüm yemekten ziyade bağcıyı dövmeyi tercih edince şu an içinde bulunduğumuz durum ortaya çıkmaktadır.

– – – – – – – – –

Ülkücü Yemini:

Allah’a Vatana, Millete, Bayrağa ve Kur’an’a yemin olsun.
Şehitlerim, Gazilerim emin olsun.
Komünizme, Kapitalizme, Faşizme ve her türlü Emperyalizme karşı mücadelemiz aralıksız sürecektir.
Mücadelemiz son nefer, son nefes, son damla kana kadardır.
Mücadelemiz Milliyetçi Türkiye’ye, Turan’a kadardır.
Yılmayacağız.
Yıkılmayacağız.
Başaracağız.
Başaracağız.
Başaracağız.
Tanrı Türkü Korusun ve Yüceltsin.

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir