Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Cuma, Mart 29, 2024

2023 Eğitim Vizyonu Belgesi Sorunları Çözer Mi?

EROL ERMİŞ YAZDI
Sendikacı – Yazar

Öğrenci Andı tartışmaları, Cemal Kaşıkçı cinayeti, Cumhur İttifakı ve yerel seçim tartışmalarının bütün hızıyla devam ettiği bir süreçte, MEB çok önemli bir taahhütle kamuoyunun karşısına çıktı. Farklı gündemlerin gölgesinde kalması bir talihsizlik olsa da biz eğitimciler, bu önemli belgeyi enine boyuna tartışmalı; bir taraftan MEB’i bu önemli ve kapsamlı çalışma dolayısıyla cesaretlendirirken diğer taraftan vizyon belgesinin eksiklerini tamamlamaya ve süreç içinde her türlü katkıyı sunmaya odaklanmalıyız.

Vizyon Belgesinin eğitim camiasında bir heyecan uyandırdığını, eğitimcileri ve toplumun genelini umutlandırdığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu durumu, vizyon belgesinde ifade edilen hususların hayata geçirilmesinde, başarılı olunmasında bir şans olarak görmeli ve iyi değerlendirmeli.

Vizyon Belgesi, belki de MEB’in tarihi boyunca, bütüncül bir bakış açısıyla ortaya koyduğu en kapsamlı, en umut vaat eden, en çok kabul gören bir çalışma. Belge baştan aşağı gözden geçirildiğinde, eğitimle ilgilenen herkes orada kendinden bir şeyler buluyor. Eğitim paydaşlarının bugüne kadar dile getirmiş oldukları istek, öneri ve taleplerin neredeyse tamamının belgede yer aldığı, yapmış oldukları eleştirilerin dikkate alındığı görülmektedir. Bu da, belgenin daha güçlü bir destek görmesini sağlıyor.

Ancak hiçbir metin gibi, bu önemli ve değerli belge de eleştiriden azade değil. Bir kere bunca hedefin üç-dört yıllık bir sürede hem hayata geçirilmesi hem de başarı elde edilmesi öyle kolay bir şey değil. Zira neredeyse her hedef, bir düzenleme ve titiz bir çalışma gerektiriyor. Örneğin “Öğretmenlik Meslek Kanunu”nun çıkarılacak olması, öğretmenlerin sorunlarının çözülmesinde çok büyük beklenti oluştururken, çok özenli çalışılmaz ve paydaşların katkısı maksimum düzeyde alınmazsa hayal kırıklığı yaratabilir.

Her ne kadar devlette devamlılık esastır denilse de, önemli hedeflerin hayata geçirilmesi ve oradan bir başarı hikâyesi çıkarılması, hedefleri ortaya koyanların her zaman güçlü, iradeli, saygın olmasına/kalmasına ve uzun süre, bu vizyon belgesi için en azından üç-dört yıl, görevde kalmasına bağlıdır. Ortalama 2,5 yılda bir Millî Eğitim Bakanının değiştiği Ak Parti hükümetleri dönemini ve Sayın Bakanın mizacını göz önüne getirince acaba demekten kendimizi alamıyoruz. Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde durumun nasıl olacağını yaşayarak göreceğiz.

Bu uzunca girişten sonra gelelim Vizyon Belgesi’nin içeriğine. Aldığım notlardan hareketle görüşlerimi paylaşacağım.

Bütün sorunları çözmeye çalışmak, yüzlerle ifade edilen hedefler koymak acaba dağılmayı beraberinde getirir mi diye endişe etmiyor değilim. Bunun yerine çok aciliyet kesbeden konuların üzerine gidip oradan bir başarı çıkarılsa sonra diğer konular uygulamaya konulsa daha mı iyi olurdu acaba?

Her okula bir gelişim bütçesi düşünülmesi fevkalâde. Özel okula giden öğrenciler için teşvikin kaldırılması, oradaki kaynağın devlet okullarına aktarılacağını düşündürüyor. Her okula durumuna göre bütçe verilmesi isabetli ancak bütün okulları, sağa sola el açar durumdan kurtarmak daha da önemli. Okul bütçeleri, bu zamana kadar ki ihtiyaçları karşılaması yanında, en azından temizlik ve güvenlik ihtiyacını da bütünüyle karşılamalıdır.

Ücretli öğretmenlerin ücretlerinin artırılması çok yerinde, yılbaşından itibaren hayata geçirilecek olması da sevindirici. Ücretlerin makul düzeyde artması yanında, sigorta primlerinin tam yatırılması, nöbet ücreti verilmesi, istem dışı tatillerde kadrolu öğretmenler gibi ek ders ücreti almaları vb iyileştirmeler de mutlaka yapılmalıdır. Ancak ücretli öğretmenliği, bir statü haline getirmekten kesinlikle kaçınılmalıdır. Bunun bir yolu da öğretmen atamalarında kontenjan indirimine gitmemektir.

Sözleşmeli öğretmenlikten kadroluluğa geçişte sürenin azaltılması önemli olmakla birlikte sözleşmeli öğretmenliğin tamamen kaldırılması hedeflenmelidir. Bunu sağlamanın formülü de bakanlığın hedefleri arasındadır. Bizim dezavantajlı bölgeler için istediğimiz, bakanlığın elverişsiz koşullar için öngördüğü teşvik, cazip bir teşvik olarak düşünülmeli, buralarda görev yapanlar makul bir süre çakılı kalmalı ya da birinci yılın bitiminde mazerete dayalı dezavantajlı bölgeler arası geçişe imkân verilmeli ve sözleşmeli öğretmenlik bir daha geri getirilmemek üzere kaldırılmalıdır.

Okul yöneticiliğinin liyakat temelli bir meslek olması, özlük haklarının iyileştirilmesi, okul müdürleriyle ilgili kadro ihdası, taslak kanunun dahi hazır olması eğitimin geleceği açısından son derece sevindirici. Liyakat temelli bir meslek derken okul yöneticiliği, öğretmenlik mesleği dışında bir başka mesleğe açılmamalıdır. Getirilecek okul yöneticiliği sistemi, çalışma barışını bozacak, amir memur ilişkisini zedeleyecek bir forma dönüştürülmemelidir. Bu yüzden okul yöneticiliği kriterleri belirlenirken çok üst düzey bir konsensüs aranmalıdır.

Öğretmenlere yüksek lisans imkanının getirilmesi, yöneticilerde yüksek lisans şartı aranması, başarılı öğretmenlerin yurt dışına gönderilmesi, hakkaniyetli bir ödüllendirme sistemi düşünülmesi, öğretmenlerle ilgili her şeyin “Öğretmenlik Meslek Kanunu”nda toplanması, mesleğimizin geleceği açısından önem arz ediyor. Ancak vizyon belgesinde öğretmenlerin son dönemde en büyük problem olarak gördüğü öğretmene yönelik saygısızlık, itibarsızlaştırma, hakaret, iftira, şiddet vb hususlara hiç değinilmemesi, dolayısıyla hiçbir hedef belirlenmemesi Vizyon Belgesi’nin en büyük eksiklerinden biridir. Vizyon Belgesi’nde değinilmeyen bu konuya, Öğretmenlik Meslek Kanunu’nda yer verilmeli ve öğretmenler hak ettikleri meslekî saygınlığa kavuşturulmalı, öğretmene yönelik her türlü şiddet bertaraf edilmelidir.

Belgede, veriye dayalı bir yönetim anlayışına geçileceği, veli bilgilendirme sistemi üzerinden eğitim paydaşları arasında etkili iletişim sağlanacağı, öğrencilerin gelişimini takip edebilmek ve doğru yönlendirme sağlayabilmek için her öğrenci için e-portfolyo hazırlanacağı, bütün verilerin sisteme girileceği bütün bunların iş yükünü azaltacağı söyleniyor ki biz bunun pratikte tam tersinin olacağını düşünüyoruz. Öğretmen ve yöneticiler yüzlerce lüzumlu-lüzumsuz veri girmekten, etkili iletişim adı altında veli ve öğrencilerin soru yağmuruna tutulmaktan, her türlü sorunlarını dinlemekten bîtap düşecekler, angarya kabilinden işleri arttıkça artacak, iş yapamaz hâle geleceklerdir. Ancak Bakanlık, bütün bu işleri süper robotlara yaptıracağım diyorsa, ona da bir şey diyemeyiz. Maalesef bazı şeyler kağıt üzerinde olduğu gibi mükemmel olmuyor, uygulamada ciddî sorunlar ortaya çıkıyor. Bakanlığın yerinde olsam bu eleştiriyi çok dikkate alırdım.

“Mizaç ve Yetenek Temelli Tanıma ve Yönlendirme”ye çok önem atfedilmiş, buradan hareketle öğrencilerin ilgi ve yeteneklerine göre yönlendirilip herkesin doğru eğitim alması, hayata/yüksek öğrenime hazırlanması hedeflenmiştir. Türkiye’de bugüne kadar yönlendirme sistemi resmî okullarda hiç denenmemiş, her türlü okul tercihi, okul başarısı ve merkezî sınavlar üzerinden yapılmıştır. Mizaç ve yeteneğe göre bir tanıma ve yönlendirme sisteminin Türkiye’de çok da bir işe yarayacağını düşünmüyorum, bir deneme olmaktan ne kadar öteye geçebilirse o kadar kârdır. Zira bunun en büyük örneğini bu yıl lise yerleştirmelerinde gördük. Daha fazla imkân(kontenjan) verilmiş olsaydı merkezî sınavla öğrenci alan okullarla Anadolu liseleri hariç diğer okullar neredeyse öğrenci bulamazdı. O yüzden başta müfredat olmak üzere hemen her konuda karşımıza çıkarılan “Mizaç ve Yetenek” ilacına çok da bel bağlamamak gerekir. Sonunun TKY gibi hüsranla bitmesi kuvvetle muhtemeldir. Fonksiyonel olup olmadığını pilot uygulamada görmek gerekir. Ancak bununla bağlantılı “Tasarım ve Beceri Atölyeleri” çocukların bazı yeteneklerinin geliştirilmesinde fayda sağlayabilir.

Okullar ve bölgeler arası imkân/eğitim farkının kapatılması harika bir hülya, ancak bir o kadar da gerçekleşmesi zor bir hülya. NLP’nin bazı imkansız hayaller dünyasından sıyrılarak farkı sıfırlamaya çalışmaktan ziyade, makası alabildiğine kapatmaya odaklanmak gerekir.

“Her Okula Bir Gelişim Modeli” ve “Hakkaniyetli Ödüllendirme Sistemi” çok akıllıca. Hem öğretmenleri performans stresinden kurtarıyor, hem de okulun başarısını ölçerek öğretmenleri okulun başarısına odaklıyor. Böylece öğretmenlerin daha fazla motive olması sağlanıyor. Eğer böyle bir Vizyon Belgesi, daha önceki dönemlerde hazırlansaydı mutlaka performans sistemi gibi netameli konulara girer ve biz belgenin olumlu yanlarını konuşmaya fırsat bulamazdık. Bu manada Bakanlık takdiri hak ediyor.

Zorunlu derslerin ve ders saatlerinin azaltılması hedefi, sayın bakanın konuşmasıyla yumuşatılsa da öğretmenlerin “norm kadro sorunu” yaşayacakları anlaşılıyor. Daha önce 4+4+4 Eğitim Sistemi’ne geçilince, ilkokul öğretmenlerinin %20’si norm kadro fazlası durumuna düşmüş, bu mesele hem bakanlığın hem de sendikaların gündemini bir hayli meşgul etmiş, yeni sistemin çok fazla tartışılmasına neden olmuş, sistemin iyi yanlarına odaklanılamamış, öğretmenlerin mağdur edilmemesi için bulunan çözümler, başka sorunlara yol açmıştı. Bakanlığın, bu acı tecrübeden ders çıkarması ve özellikle liselerde yeni bir norm kadro sorunu yaşatmaması gerekir. Yoksa bunca güzel hedef heba olup gidebilir.

Sınavla öğrenci alan okulların daha da azaltılması, merkezî sınavlara ve dershaneye olan ihtiyacın düşürülmesi, 12. sınıfın üniversiteye hazırlık sınıfı ve oryantasyon yılı olması hedefleri kulağa hoş geliyor. Veli boyutuyla düşündüğümüzde, veliler sınavla öğrenci alan okulların çoğaltılmasını isteyecektir. Bu durumda okul kursları daha bir önem kazanacaktır. Sayın Bakanın, öğrencileri Türkiye’nin en iyi öğretmenleriyle buluşturacağız vaadi, dışarıdan hizmet satın alma yoluyla karşılanırsa resmî okullarda görev yapan öğretmenlerin ciddî itiraz ve direnciyle karşılaşır. Yine bu da Vizyon Belgesi’ndeki hedeflere ulaşmayı güçleştirebilir. Bakanlığın; itiraz, tartışma, direnç, kargaşa oluşturabilecek uygulamaları öngörmesi ve baştan tedbir alması gerekir. Yoksa işin daha başında başarısızlık mukadder olabilir.

Öğretmenlik Formasyonun mesleğe başlayınca alınması hedefi, kendi içinde bazı faydaları barındırıyorsa da bakanlığa ilave iş yükü getireceği muhakkaktır.

Okula başlama yaşı olarak 69 ay tabanının belirlenmesi isabetli. Sınıf öğretmenlerimiz, öğrencilerin daha küçük yaşta okula başlamasının sıkıntılarıyla baş etmek için çok çaba harcıyorlar. Ancak ailenin isteği, rehberlik servisi ve idarenin onayıyla daha erken okula başlanılmasına da fırsat verilmelidir.

“Önümüzdeki iki yıl içinde 5 ya da 6 çeşit yabancı dil öğretme yaklaşımını pilot olarak Türkiye’nin değişik okullarında uygulayacağız” şeklindeki açıklamayı, başarılı olan yaklaşımın seçilmesine imkân vermesi açısından önemli ve yerinde buluyoruz. Ancak Bakanlık, ya yabancı dille ilgili en güzel ders kitaplarını hazırlamalıdır ya da kitap, kaynak kitap vb yabancı dil eğitimini ilgilendiren konularda veli ile okulu karşı karşıya getirmeyecek bir yol bulmalıdır. Gerçi Vizyon Belgesinde kaynak kitap ve ders materyalleri konusunda da hedefler konulmuş ancak MEB’in nu hususta, bu zamana kadarki performansı umutlanmamızı sağlamıyor. Ayrıca MEB, İmam Hatip Okulları için öngörülen “Yaz Yatılı Dil Okulu” fırsatını diğer okullara da sunmalıdır.

“Mesleki ve teknik eğitimi öne çıkaracağımız, pozitif ayrımcılık yapacağımız çok özel bir dönem başlıyor.” diyor sayın bakan ve belgede meslek liselerini cazip hâle getirecek maddeler yer alıyor ama meslek liselerine öğrenci yönlendirmenin zorluğu da ortada. Bu yıl meslek liselerinde yaşanan kontenjanların boş kalması sorununun önümüzdeki sene yaşanmayacağının bir formülü, bir garantisi var mıdır?

Fen ve sosyal bilimler liselerinde görev yapacak öğretmen ve okul yöneticileri için ölçütler getirilmesi, bakanlığı önemli ve haklı bir eleştiriden kurtaracaktır. Kriter getirilmesi önemli olduğu kadar kriterlerin objektif olması da önemli. Bakanlık kriterleri belirlerken eğitim paydaşlarının görüşlerini mutlaka almalıdır. Sınavla öğrenci alan okulların sayısının azaltılması düşünülmekle birlikte illaki Anadolu Liseleri ve İmam Hatip Liselerinden de sınavla öğrenci alan okullar olacaktır. Benzeri kriterler bu okullar için de getirilmelidir.

Bilim insanlarının fen ve sosyal bilimler lisesindeki öğrencilere eğitim ve araştırma koçu olmasını önemsiyoruz. Aynı şekilde sınavla öğrenci alan diğer okulların eğitim ve araştırma koçu alması sağlanmalıdır.

İlkokullarda not yerine çocukların gelişimsel özellikleri dikkate alınarak çok yönlü değerlendirme sistemi kurulması hedefi gözden geçirilmelidir. Notu kaldıran ülkelerin bir kısmında notun geri getirilmesi tartışılmaktadır. Bakanlık bu konuda ısrar ediyorsa, öncelikle pilot uygulamada durumu görmeli ve analiz etmelidir.

Türkiye’nin rekabet gücü yüksek, millî savunma sanayi sektörüne ara eleman yetiştirme hedefi önemli olmakla birlikte bu okullara öğrenci seçiminde çok dikkatli olunmalıdır.

Vizyon Belgesi boyunca “esnek ve modüler” ifadesi geçmekte, okul türlerine göre esnek programlardan bahsedilmektedir. Esnek programlar bazı öğrenme ihtiyaçlarını karşılaşa da zamanla bu esnek tabirinden hareketle çok farklı durumlarla karşılaşma ihtimali vardır. Bakanlık çok değer verdiği esnekliğe bir çerçeve çizmelidir.

Belgeden anlaşıldığına göre eğitim kurumlarımızda dijital içerik ve materyaller daha bir önem kazanacak. Kodlama, 3D tasarım ve üretim, algoritma, robotik kodlama, stem… hayatımızda daha fazla yer alacak. Bakanlık, öğretmenlere dijital eğitimler vererek bu husustaki eksikliği gidermeye çalışacak. Geleceğin eğitiminde teknolojiye vakıf öğretmenler daha popüler olacak ve öğretmenler teknolojik gelişmelere paralel olarak kendini sürekli geliştirecek, yenileyecek.

İmam Hatiplerde çocukların yönelimlerine göre alacakları derslerin çeşidi ve ağırlıklarının farklı olması, bu okullarda öğrenim gören öğrencileri ciddi anlamda rahatlatacak ve hedefe ulaşmalarını kolaylaştıracaktır.

Özel yetenekli öğrenciler için ayrı başlık açılması, ülkemizin geleceği açısından çok kıymetli. Bilim ve Sanat Merkezlerinin yeniden yapılandırılması ve alınacak diğer tedbirlerle beraber üstün yetenekli çocuklarımızı hakkıyla yetiştirir ve beyin göçü yoluyla bu çocuklarımızı kaybetmezsek ülkemiz için çok hayırlı bir iş yapmış oluruz.

Vizyon Belgesinde başlığın Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık olarak verilmesi, rehber öğretmeni arkadaşların unvanlarına yeniden kavuşacağı anlamına geliyor diye düşünüyorum. Bu arkadaşlara nöbet görevi de isteğe bağlı olarak verilirse bir süredir yaşadıkları iki sorundan kurtulmuş olurlar. Bizim belgeden anladığımız, rehberlik hizmetleri yeni dönemde daha bir önem kazanacak ve bu alanda görev yapanlar eğitim hayatımızda daha fazla rol alacak.

Okulların Finansmanı başlığı altında, okul aile birliklerinin yeni bir yapıya kavuşturulacağı belirtiliyor. Yeni düzenlemede, okul aile birliklerinin okul yönetimi üzerinde tahakküm kurmasının önüne geçilmelidir. Okul müdürlüğü ayrı bir kadro, ayrı bir statü olduğuna göre, okul müdürünün okul aile birliğindeki rolü güçlendirilmelidir.

Üniversiteler ve sivil toplum kuruluşları tarafından yapılan bilimsel çalışmaları derlemek ve bunlardan sonuçlar-raporlar çıkarmak için MEB’te bir birim oluşturulması hedefi, bakanlığın daha doğru kararlar almasını sağlayacaktır. Yine “Okul Gelişim Modeli” içerisinde sivil topluma ve eğitim sendikalarına yer verilmesi, bakanlığın paydaşları ve onlardan gelecek katkıyı önemsediğini gösteriyor.

Bazı hata ve yanlışlar, uygulama esnasında daha rahat görülecektir. Bütün özen, dikkat ve detaylı içeriğine rağmen “Kervan yolda düzelir” sözü burada da geçerli olacak, bazı hedefler revize edilecek, bazı hedeflerden vazgeçilecek ve yeni bazı hedefler belgeye dahil edilebilecektir. Bazı hedeflere ulaşılmada başarı sağlanırken bazılarında daha az ilerleme kaydedilebilecektir. Zaten bu belgenin en büyük artısı her hedefin bir hazırlık, geliştirme, küçük ölçekli uygulama ve iyileştirme, orta ölçekli uygulama ve iyileştirme, ülke geneli uygulama, izleme, değerlendirme ve iyileştirme basamaklarından geçirilecek olmasıdır. “Ben yaptım oldu” mantığına hiç düşmeden her bir hedefi çeşitli aşamalardan geçirerek iyileştirme yolunu seçen, teklif ve önerilere kapılarını sonuna kadar açan MEB’i kutluyorum. Danışan, istişare eden, teklif ve önerileri değerlendiren daima kazanır.

“Güçlü Yarınlar İçin 2023 Eğitim Vizyonu Belgesi”ni daha fazla değerlendirmek mümkünse de bazı değerlendirme ve önerileri belgenin gerektirdiği düzenlemeler yapılırken ifade etmek daha doğru olur.

Eğitime dair umutlarımızı canlandıran 2023 Eğitim Vizyonu Belgesi’nin ülkemiz ve eğitim hayatımız için hayırlı olmasını diler, belgede yer alan hedeflerin gerçekleştirilmesinde görev alacak herkese başarılar dilerim.

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir