Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Perşembe, Mart 28, 2024

Krizin Ağır Basan Tarafı, Reel Politik

Dr. Atılım MURAT / TOBB ETU Öğr. Üyesi, Dünya Gazetesi Yazarı:

Ülkeler arası ilişkilerde böyle iniş çıkışlar olur. ABD ile yıllar önce “çuval krizi” yaşadık. Rusya ile bir uçak krizi patlak verdi.
Avrupa Birliği’nin lideri Almanya ile daha geçen sene ipler gerilmişti. Bakın, Almanya Başbakanı Angela Merkel, bize bugün tam destek veriyor. İlişkiler bir şekilde rayına oturuyor. Türkiye kolay vazgeçilecek bir ülke değildir.

ABD’nin, Rahip Andrew Brunson’u bahane ederek başlattığı krizde, Türk ekonomisi üstündeki baskı, Ağustos ayının sonu itibarıyla kısmen de olsa dinmiş, ABD’nin sert saldırısı bertaraf edilmiş görünüyor. Krizin adı, Papaz Brunson olayı olarak sunulsa da derinlerde başka hesaplar yatıyor. ABD’nin, İran’a karşı başlattığı yaptırımlara Türkiye’nin destek vermemesi, tüm itirazlara rağmen kendi güvenliğini önceleyen Türkiye’nin, Rusya’dan S-400 alımında ısrar etmesi, krizin aslında derinlerdeki gerekçesi. Birçok badireden güçlenerek çıkan Türkiye’nin en önemli yeteneği, sorunlardan ders çıkararak yeni döneme hızla hazırlanmak. Bu bağlamda kırılgan ekonomisi olan Türkiye şimdi, gelecekte bu tür 
tazyiklere karşı ekonomisini yeniden yapılandırmaya çalışıyor.

Yörünge, TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi ve Dünya Gazetesi Ekonomi Yazarı Dr. Atılım Murat 
ile ekonomideki sıcak Ağustosu, krizin sebeplerini ve geleceğe ilişkin durumu konuştu.

ABD ile yaşanılan problemlerin arka planındaki şey reel/politika mı yoksa teopolitik mi? Ayrıca kriz, sizce ne zaman ve nasıl başladı ve Türkiye’nin 
ekonomi politikalarının bu krizin oluşmasında payı olduğunu düşünüyor musunuz?

Bazı kesimler bu krizin, teopolitik ayağının güçlü olduğunu iddia ediyorlar. Ben ise reel politik tarafının ağır bastığını düşünenlerdenim. Amerikan politikaları son yıllarda sadece Orta Doğu’da değil, Asya’da da büyük darbe aldı. Irak ve Suriye politikaları başarısızlığa uğradı. Asya’da, Çin’le baş edemiyor. Türkiye özelinde bakarsak, Obama’nın son döneminde de Türkiye ile ABD arasında bazı anlaşmazlıklar vardı. Ama bu durum bir şekilde yönetildi. Barack Obama ile Donald Trump arasındaki üslup farkı belirleyici oldu. Trump, öngörülebilir bir insan değil. Bu tarz kişiler, risk almayı severler. Trump’ın başkan seçilmesinden sonra ABD’nin söylemi her alanda sertleşti. Zaten Türkiye’ye gelene kadar ABD birçok ülkeyle sorun yaşamaya başladı. Dış borcumuzun ve cari açığın yüksek olması, Türkiye ekonomisini ister istemez kırılgan hale getirdi. Ancak unutmayalım ki Türkiye’de son 5 yılda 5 seçim yapıldı. Bir darbe girişimi oldu. Rusya ile bir kriz yaşadık. O sene, turizm sektörü darbe aldı. Ülke olarak çok badire atlattık. Bunların da etkisi oldu. Konu sadece ekonomik değildir.

Türkiye, doları bir sopa gibi kullanan ABD ile hangi kur politikasını uygulayarak mücadele edebilir? Sabit kur politikası şu anda Türk ekonomisi için bir çözüm mü?

Dalgalı kur rejiminden vazgeçemeyiz. Sabit kur rejimi, sermaye hareketlerinin serbest olduğu bir sistemde uygulanamaz. Yani sabit kur rejimine geçebilmek için öncelikle sermaye giriş çıkışını denetim altına almak gerekir. Bu da yatırımcıların istediği zaman elindeki TL’leri verip istediği yabancı parayı alabilmesi olanağını kaldırır. Böyle bir sistemde, kimin ne kadar döviz alacağına devlet karar verir. Yurtdışına para göndermek veya yurtdışından döviz getirmek devletin iznine bağlı olur.

Buna göre, Türkiye’nin sabit kur rejimine geçebilmesi için sermaye hareketlerinin serbestliğini denetim altına alması gerekir. Türkiye’nin dış borç toplamı 466 milyar dolardır. Önümüzdeki bir yıl içinde bulması gereken döviz miktarı ise 200 milyar doların üzerindedir. Böyle bir durumda bu hamleleri yapmak, Türkiye’ye döviz girişini durdurur. Bu nedenle Türkiye’nin sabit kur rejimine geçmesi olası değildir.

Bu kriz aşıldıktan sonra Türk-Amerikan ilişkilerinin seyri nasıl olur, yaşanılan kriz nedeniyle Türkiye, Batı bloğundan uzaklaşarak başka bir bloğa doğru yönelir mi?

Türk-Amerikan ilişkilerinin önümüzdeki aylarda düzeleceğini düşünüyorum. Ülkeler arası ilişkilerde böyle iniş çıkışlar olur. ABD ile yıllar önce “çuval krizi” yaşadık. Rusya ile bir uçak krizi patlak verdi. Avrupa Birliği’nin lideri Almanya ile daha geçen sene ipler gerilmişti. Bakın, Almanya Başbakanı Angela Merkel, bize bugün tam destek veriyor. İlişkiler bir şekilde rayına oturuyor. Türkiye kolay vazgeçilecek bir ülke değildir.

Türkiye’nin her zaman alternatiflerini hazır tutması, ihracat pazarlarını çeşitlendirmesi gerekiyor. Başta Çin olmak üzere Asya pazarını ihmal ettiğimizi düşünüyorum.

Enerjide Rusya ve İran’dan Uzaklaşamayız

Şöyle bir iddia var: Başkan Recep Tayyip Erdoğan, ABD ile krizi kontrollü götürüyor, 2019’da yapılacak yerel seçimleri öne alarak kontrollü politikaları taçlandırmak istiyor.

Yerel seçimlerin öne alınacağını düşünmüyorum. İhtiyaç da yok. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın çok tecrübeli bir siyasetçi olduğu açıktır. Son seçimi de rahat şekilde kazandı. Türkiye önümüzdeki dönemde; ABD-Rusya-İran üçgenini kendi açısından yönetebilir. Uluslararası ilişkilerde illaki bir ülke tercihi yapmak gerekmiyor. İyi diplomasi ile denge politikası yürütülebilir.

Malum, Türkiye enerji kaynakları konusunda İran ve Rusya’ya bağımlı bir halde. Türkiye’nin, Rusya’dan satın aldığı S-400 savunma sistemleri ve ABD baskısına rağmen İran’la ticaretine devam edeceğini açıklamasını Türkiye-ABD gerginliğin neresinde görüyorsunuz? Bu gerginliğin sona ermesi için Türkiye’nin Rusya, Çin ve İran’dan uzaklaşarak ABD yörüngesine mi girmesi gerekiyor?

Rusya’dan satın alınan S-400 savunma sistemlerinin gerginliğe katkısının olduğu kesindir. Ancak ben, İran faktörünün daha ağır bastığı kanısındayım. Özellikle İsrail medyasında çıkan yazılara bakıldığında İsrail’in, İran’a karşı önümüzdeki aylarda sert adımlar atabileceği algısı oluşuyor. ABD de Türkiye’den bu konuda destek bekliyor. Rahip Andrew Brunson olayı biraz da işin bahanesidir. Trump yönetimi; “İran konusunda Türkiye bize destek vermiyor. Bu nedenle ekonomik yaptırım uyguluyoruz” demez. Brunson’ı öne sürüyorlar. İran’la petrol ve doğalgaz ticaretimizin boyutu ortadadır. Geçen yıl yaptığımız ham petrol alımının yüzde 45’i İran’dan geldi. İthal ettiğimiz doğalgazın yüzde 52’si Rusya’dan, yüzde 17’si İran’dan geliyor. Bu şartlar altında, enerji tarafında Rusya ve İran’dan uzaklaşamayız. Kaldı ki doğalgaz almasak da yapılan anlaşmalar gereği Rusya ve İran’a bu gazın parasını ödemek zorundayız. ABD’nin bu konudaki baskısını kabul edilemez buluyorum. Trump yönetiminin taleplerinin uluslararası hukukta karşılığı bulunmuyor. Bir Birleşmiş Milletler ambargosu yok. AB ülkeleri yaptırımlara karşı olduğunu açıkladılar. Süreci bir şekilde yöneteceğiz.

Gelecekte Finansal Sistem Sanal Para Üzerinden Kurulacak

Türkiye-ABD ilişkilerinin gerginlik dozajı arttıkça Türkiye-AB ilişkilerinde bir yakınlaşma hissediliyor. Türkiye açısından AB ile yakınlaşmak alternatif bir çözüm mü?

Batı ile ilişkilerin iyi olması elzemdir. Yüksek dış finansman ihtiyacımızı ağırlıklı olarak Batı’dan karşılıyoruz. Tabii bu tek taraflı bir durum değildir. AB’nin de Türkiye’ye ihtiyacı var. En önemli ihracat pazarımız Euro Bölgesi’dir. Ortada büyük miktarlı bir ticaret var. ABD, Orta Doğu politikasında İncirlik ve Kürecik’e mecburdur. ABD ile gerginlik arttıkça, AB ile kısa vadede yakınlaşma ortaya çıkabilir. Fakat orta-uzun vadede Batıyı bir bütün olarak düşünmeliyiz. Denge politikası oluşturmalıyız. Batı Türkiye’den, Türkiye Batı’dan vazgeçemez.

İçinden geçtiğimiz kriz ortamının iç siyasi yapıya yansımaları nasıl olur? Muhalefet, bu krizde hükümete destek veriyor mu?

Muhalefet partileri kendi iç sorunlarıyla boğuşuyor. Birisi olağanüstü kurultay yapıyor, diğeri olağanüstü kurultay tartışması yaşıyor. Ancak ABD’nin, Türkiye’ye uyguladığı haksız yaptırımlara, muhalefet partilerinden de tepki geldi. Böyle olması da doğrudur. İç politikada karşılıklı eleştiriler olur. Siyasi üslup sertleşir. ABD’nin, Türkiye’ye yaptıkları haksızlıktır. Bu konuda tek ses olmak lazım.

Uluslararası arenada bir süredir sözü edilen para savaşları ve sanal para birimlerinin yaşanılan krizde rolü nedir?

ABD ile Çin arasında yaşanan ticaret savaşı henüz başlangıç aşamasındandır. Şu noktada bunun etkili olduğunu düşünmüyorum. Bu ticaret savaşı boyut kazanırsa dünya ekonomisi ve gelişen ülkeler üzerinde etkili olur. Türkiye de gelişen bir ülkedir. Bu olası etki, bu senenin konusu olmaz. Muhtemelen 2019’da görürüz. Sanal para birimlerinin arkasındaki rüzgâr dinmiş gibi gözüküyor. Görünen o ki gelecekte finansal sistem, bu para birimlerinin üzerine kurulacak. Yaşanılan krizde sanal paraların bir rolü yok.

Özellikle son yıllarda üretim ekonomisini terk ettiğimize dair yaygın bir kanaat var. Öyle ki gıda konusunda kendi kendine yetebilen ender ülkelerden biriyken şu anda soframıza gelen gıda maddelerini dış ülkelerden tedarik ediyoruz. “Bu kriz bize ders olur ve yeniden üretim ekonomisine döneriz” diyebilir miyiz?

Türkiye ekonomisinin sorunu üretememek değildir. Yıllık ihracatımız 160 milyar dolardır. Demek ki ciddi boyutta bir üretim var. Sorunumuz yüksek teknolojili, yani katma değer yaratan ürünleri yeterince üretememektir. Tarım konusundaki görüşlerinize katılıyorum. Önemli bir tarım ülkesiyken, temel gıdaları ithal eder duruma gelmek üzücüdür. Yüksek girdi maliyetleri nedeniyle çiftçi üretimden çekiliyor. Gıda fiyatları artıyor. Tarımda yeni bir stratejiye, uzun vadeli bir yol haritasına ihtiyaç var. Tarımda güçlü ülkeler teknolojiyi kullanıyor. Tabii bunun için de devlet desteğine ihtiyaç var.

Krizden çıkmak için Türkiye adına ideal çözüm yolları nelerdir?

Kısa vadede yapılması gerekenlerin bir kısmı yapıldı. Dolarda ciddi bir spekülatif atak yaşandı. Merkez Bankası, BDDK, SPK gibi kurumlar finansal piyasalara müdahale ettiler. Daha fazlasına ihtiyaç var. Merkez Bankası’nın araç bağımsızlığı tartışma konusu olmaktan çıkmalı. Vatandaşların bankalardaki mevduatına el konacağı, dolar kurunun belli bir kurdan sabitleneceği gibi safsataların oluşmasına mahal verilmemelidir. Bu doğrultuda açıklamalar geldi. Orta-uzun vadeli rasyonel ekonomi politikaları oluşturulmalıdır. Tabii dış politikada başarılı adımların atılmasına da ihtiyaç var.

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir