Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Perşembe, Mart 28, 2024

Stratejist Dr. Erol Mütercimler’den Yörünge’ye Önemli Açıklamalar

Stratejist Dr. Erol Mütercimler’den Yörünge’ye Önemli Açıklamalar:
“NATO Koridorlarındaki Hareketlilik Seçim Kararında Etkili Oldu”
Benim gördüğüm fotoğraf öyle bir fotoğraf ki 2019’da Orta Doğu’da oluk oluk kan akıtılacak. Öyle bir döneme giriyoruz. İşte Türkiye’nin yüksek stratejisi, bu belanın Türkiye’ye sıçramasını engelleme yolunda olmak zorundadır. Şu soru gündeme gelebilir: Bunları hükümetler tek başına yapabilir mi? Yapabilir ama konsensusu sağlarsa yapabilir.

Türk Silahlı Kuvvetleri’nde binbaşı rütbesindeyken emekli oldu. Televizyon programlarındaki analizleriyle dikkat çekti. Ergenekon kumpasında FETÖ’nün hedef aldığı isimlerdendi. İktidara yönelik muhalif analizleriyle biliniyordu. Ancak 24 Haziran’da erken seçim yapılması kararını destekleyen açıklamalarıyla dikkat çekti. Yörünge, Erol Mütercimler’e bu desteğin arka planını ve Orta Doğu’daki olası gelişmeleri sordu. “2019 yılında Orta Doğu’da kan oluk oluk akacak” diyen Mütercimler’in “NATO koridorlarında hareketlilik tespiti” açıklaması dikkat çekiciydi.

Beka Vurgusunun Perde Arkası

Türkiye’de 24 Haziran’da yapılmak üzere bir erken seçim kararı alındı. Erken seçim kararını açıklarken Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bir beka sorunundan bahsetti. Bu açıklamayı nasıl yorumluyorsunuz?

Cumhur reisi makamında oturan birisi, ‘Bu, Türkiye’nin beka sorunudur.’ diyerek böyle bir seçim kararı ilan ettiğine göre burada ciddi bir şey olmalı.

Bunlar neler olabilir?

Bunu bize açıklamadılar. Benzer bir cümle de Devlet Bahçeli’nin erken seçim çağrısı yaptığı konuşmanın içerisinde vardı. Ben bu iki cümleyi birleştirince ‘ne olabilir?’ diye kafa yordum. Beka sorunundan kastedilen, Türkiye’nin geleceğiyle ilgili bir mesele. Bu iç savaş olabilir, Türkiye’nin parçalatılmasıyla ilgili bir sorun olabilir, içerideki siyasal yapının değiştirilmesi olabilir.

30 Yıl Daha Bölgedeyiz

Siyasal yapı derken neyi kastediyorsunuz?

Yani Irak ve Suriye Kürdistanı kurduruluyorsa gelecekte Türkiye ve İran Kürdistan’ı da kurdurulacak. Bunlar zaten sır değil. 1990’ların başından itibaren konuşulan meseleler. Dolayısıyla durum böyle olunca ne olabileceğinin analizini yapabiliyorsunuz. Zaten uluslararası ekonomi arenasında dile getirilen çok ciddi bir problem var.

Öncelikle Türkiye’de bankaların kredi sağlamış olduğu çeşitli kreditörlerin kredilerini erken çağırmaları, Türkiye’deki mevduatın dondurulması şeklinde taleplerinin olduğu konuşuluyor. Bu birinci mesele.

İkincisi mesele, Türkiye’nin Suriye’de yapmış olduğu operasyon ve kendince yaptığı düzenleme şunu gösterdi: Türkiye buradan 20-30 yıldan önce çıkmayacak. En başından beri bunu söylüyorum. Son zamanlarda hükümete yakın gazeteciler, akademisyenler de bunu dillendirmeye başladı. Ben o dönem ‘Türkiye’nin Vietnam’ı olacak’ dediğimde ‘bu ne demek’ diye tepkiler gösterilmişti. Vietnam ifadesi şöyle yorumlanıyor: Amerikalılar Vietnam’da savaşacak, gerilla harbi, yenilecek vs. Oysa benim söylediğim o anlamda değildi. 30 yıl çıkamamak anlamında.

Türkiye’nin Harekatı Harita Çizicileri Rahatsız Etti

Anladığım kadarıyla psikolojik, ekonomik, askeri boyutlarını kastediyorsunuz.

Evet o anlamda. Vietnam sendromu dediğimiz mesele siyaset literatürü kitaplarında böyle değerlendirilir. Sonuç olarak Türkiye’nin burada yapmış olduğu harekatla, böyle bir kuşakta yer almasının da buradaki siyasi aktörleri, politika yapıcılarını, harita çizicilerini rahatsız ettiğini düşünüyorum.

Neden rahatsız oldular?

Tıpkı Sevr’de olduğu gibi. 10 Ağustos 1920’de ilan ettiler. Peki ne oldu? Mustafa Kemal Paşa gibi bir adam çıktı ve bunu 100 yıl geciktirdi. Hafızalarınızı zorlayın, 1820’de başlayan Mora köylü isyanlarıyla Osmanlı’nın Balkanlarda parçalatılması sürecini 100 yıl sonra burada bir adam durdurdu. Dolayısıyla bunların 100. yılı geliyor. Bunlar unutulacak şeyler değil. Söz konusu emperyalizmse, uluslararası hafıza bunları unutmaz.

15 Temmuz Bir İç Savaş Denemesiydi

Üçüncü mesele nedir?

Bu mesele doğrudan doğruya bizim dâhildeki politikalarımızla ilgili bir husus. Ben 15 Temmuz’u sıcağı sıcağına yorumlarken, burada bir darbe, darbe kalkışması gibi kavramlar kullanılamaz demiştim. Dikkat ederseniz, televizyonda konuşan asker kökenli hiç kimse buna darbe demedi. Herkes ‘kalkışma, isyan’ dedi. Doğru olan bu. Çünkü burada NATO’nun, CIA’nın, Pentagon’un bir koridoru bir iç savaş denemesi yaptı. Çok başarılı bir sonuç aldı adamlar.

Nasıl bir sonuç bu?

Bir şey gördüler. Çok hassas, kırılgan bir toplum var. O gece kimse kimseyi tanımadığı halde bu ülkenin 250 çocuğu hayatını kaybetti. Dolayısıyla içerideki bu hassasiyet üzerine şunu düşünelim: Türkçü-Kürtçü, Alevi-Sünni, AK Parti ve karşıtları, Recep Tayyip Erdoğan karşıtlığı, yabancı provokatörler. Suriye’den gelen 3,5 milyon insanın kaçının nasıl kullanılacağını bilmiyoruz. Kimler orada kuş yumurtası?

Bir de El Muhaberat’ın buradaki fonksiyonu. Hepsini bir arada düşündüğünüzde içeriyle ilgili dinamik unsurlar açısından büyük bir sorun var. İşte ben beka meselesidir derken de Devlet Bahçeli’nin konuşmasının içinde buna benzer cümleyi kurmuş olması da bana tüm bunları gösterdi. Bunun anlamı şu bana göre: NATO’nun koridorlarında bir hareketlenme var. Bunu askeri anlamda ifade ediyorum. Bunlar nasıl kesilmeli? İşte bu tür seçim kararları alırsanız, bu sorunları bir süre ötelersiniz.

Erken Seçim Kararı Toplumu Yumuşatır

Bunların örnekleri var mı tarihimizde?

27 Mayıs 1960’dan önce Adnan Menderes, en son Eskişehir’de erken seçim ilan edemedi. Işıklar içinde uyusun Altemur Kılıç sağlığında konuştuğumuzda bana söylemişti, daha sonra hatıratında da aktardı. Adnan Menderes aslında erken seçim ilan edecekmiş orada. Ama mikrofonun kabloları kesilmiş, konuşması duyulmamış. Aktardığı buydu. Aynı şekilde 12 Mart öncesi ve 12 Eylül öncesindeki siyasi tartışmaları da hatırlayalım. Kısacası eğer seçim kararları alabilirseniz, bu durum en azından bir süre toplumu yumuşatıyor, toplumun bir araya gelmesini sağlıyor. Burada eğer beka anlamında bir toplum mühendisliği inşa etmek isteniyorsa, bunları bir süreliğine öteletirsiniz, def edersiniz, cesaretlerini kırarsınız veya planlarını öteletirsiniz.

Provokatörler Seçim Öncesi Değil Sonrasına Hazırlık Yapabilirler

Sizin aktardığınız çerçevede şunu sormak isterim: Yıllardır her seçim döneminde dış istihbarat örgütlerinin provokasyonları, manipülasyonları, içeriye yönelik sosyal mühendislik hareketliliği olur. 24 Haziran tarihi bir anlamda bu örgütlenmelerin aktardığımız provokasyonlarının hazırlığını da engelleyici bir tarih olabilir mi? Yani bir karışıklığın önüne geçmek için belirlenmiş olabilir mi?

Benim düşüncem şu: Bu iki aylık süreçte olmaz ama bu örgütlerin bir planları varsa bunu aksatmazlar. Olacaksa ondan sonraki süreçte yürüteceklerini düşünüyorum. Bu düşüncemin sebebini söyleyeyim. Çünkü bu iki aylık süreçte hükümetin bu anlamda güvenlik önlemleri konusundaki hassasiyetinin en üst düzeye çıkarılacağını bilmek için çok uzman olmaya gerek. Burada olabilecek olan her şey, örneğin bir kişinin bile burnunun kanaması bu hükümeti zor duruma sokar, yıllarca altından kalkamaz. Nasıl ki 1913’teki sopalı seçimlerin, 1946’daki şaibeli seçimlerin altından kalkılamadıysa bunun da altından kalkılamaz.

Hükümetin referandum süreci de dâhil geçmişte yaşadığı bazı olumsuzluklar var. Orada da şaibe iddiaları olmuştu. Dolayısıyla bu iki aylık süreç zorlanabilir. Ama bu zorlanmanın karşılığında özellikle emperyal güçler açısından söylüyorum, dışarıda provokatif amaçla hareket etmeyi planlamış güçlerin bir kazançları olmaz. Bunu çok iyi biliyorlar. Seçimi erteletmek, yaptırtmamak bu sefer Türk toplumunun hükümet muhalifi olan karşı grubunu daha da keskinleştireceği gibi, bu sefer bir araya getirir, hükümetin yanına itebilir. Bu durum onların isteyebileceği en son şey. Sonuçta burası bir yurt, kolay terkedilebilecek bir şey değil. Kültürde ve gelenekte de memleketi teslim etmek, yok etmek gibi bir şey hiç yok. Söz konusu bile değil. Burada o zaman radikal unsurlar hariç herkes kenetlenir.

Orta Doğu’da Oluk Oluk Kan Akacak

Bu dönemin iç boyutu hariç bir de dış boyutu, özellikle bölgesel boyutu var. Örneğin Orta Doğu’da neler olacağını öngörüyorsunuz?

Çok net… Benim gördüğüm fotoğraf öyle bir fotoğraf ki 2019’da Orta Doğu’da oluk oluk kan akıtılacak. Öyle bir döneme giriyoruz. İşte Türkiye’nin yüksek stratejisi, bu belanın Türkiye’ye sıçramasını engelleme yolunda olmak zorundadır. Şu soru gündeme gelebilir: Bunları hükümetler tek başına yapabilir mi? Yapabilir ama konsensusu sağlarsa yapabilir.

Laik Türkiye’nin Yerine Suudi Arabistan’ı Monte Edecekler

Kastettiğiniz kan akıtacak unsurlar arasında Suudi Arabistan öncülüğünde oluşturulacağı söylenen Arap gücü var mı?

Tabii ki. Orta Doğu’daki ana mesele şu: Birincisi İslam’ı İslam’la yok etmek. İslam’ı İslam ile yok etmenin yolu Müslüman’ı Müslüman’a kırdırmaktır. Bu nasıl olur? Mezhepsel büyük fay hatları oluşturarak. Örneğin Şii-Sünni çatışması çıkararak. Türkiye gibi ülkelerin içerisinde de Alevi-Sünni çatışması çıkararak. ABD başta olmak üzere bütün emperyal güçlerin bu bölgede uyguladıkları strateji ve politikalar, İran’ı güçlü hale getirdi. İran şu anda Irak’ta, Suriye’de, Lübnan’da, Yemen’de, Suudi Arabistan’ın doğusunda, körfezde ve birçok yerde. Hiç istemedikleri şey oldu. Daha önce Şii hilali deyip ürküyorlardı. Şimdi bu hilal kapandı doğrudan doğruya bir kapan halini aldı. Bunu nasıl açacaklar şimdi? En istemediği şey oldu. Şimdi diyor ki ‘Suudi Arabistan liderliğinde bir Arap ordusu oluşturayım’. Hatırlayın Suudi Prens, ABD’de o sivil takım elbise ile şu açıklamayı yaptı: ‘Ben Vahhabiliğin ne olduğunu bilmiyorum. Söyleyip duruyorlar ama Vahhabilik nedir?’ Şimdi siyaseten seküler bir Suudi Arabistan oluşturuyorlar. Benim yorumum şu: Laik Türkiye’nin yerine bir şey monte etmeye çalışıyorlar.

Vekalet Savaşları Bitti, Ülkeler Arası Savaş Başlayacak

Bir dönem Türkiye üzerinden denemeye çalıştıkları Ilımlı İslam modeli operasyonunu başaramayınca şu an Suudi Arabistan üzerinden mi uygulamaya çalışıyorlar?

Aynen öyle. Ilımlı İslam modelini uygulamaya çalışıyorlar. Zaten ‘Ilımlı İslam’ diye söylediler de. Şimdi bu Orta Doğu üzerine yapılmış planlamalar, daha 2003 yılında Condolezza Rice’ın açıkladığı 22 devletin siyasi sınırı, rejimi değişecek çerçevesindedir. Zaten değiştire değiştire geliyorlar. Durum böyle olunca burada yaratılacak olan kaos, kargaşa, büyük provokasyonlar, kurulacak olan kumpaslar Türkiye ve İran’a yansımayacak diye düşünenler son derece romantik düşler içindedir.

İkincisi, ben her zaman aynı cümleyi söylüyorum ve yine söyleyeceğim, bu gibi durumlarda aykırı davrananlar gerçekten yurtsever değildir. Çünkü yurtseverlikte muhalif unsurlarla siyaset unsurları arasında bir fark olmaması gerekiyor. O iç siyasetteki kapışma ve kavgadır. Her zaman için beka meselesinde kenara bırakılmalıdır. Eğer çatı çökerse, çökmüş çatının devletinde Cumhur reisi olsan ne olur, ana muhalefet partisi başkanı olsan ne olur? Bunun hiçbir anlamı yok. Bunu iyi görmek lazım. İran meselesine gelince hatırlayın… İran’da yaptırılan Humeyni darbesi, Türkiye’de 12 Eylül 1980 darbesinin yaptırılması için büyük bahane olmuştur. Gerçi tekerleğin dönme günü 1 Mayıs 1977’dir, o başka bir şey. Onun analizi uzun ama şunu bilelim, Orta Doğu’daki büyük kaos, kargaşa çıkarılacak, ısrarla ifade ediyorum, kan su gibi akıtılacak. Böyle bir dönemde Türkiye’de siyaset yapıcıların, aktörlerin bu işi doğru düzgün görüp çözmesi, analiz etmesi ve değerlendirmesi gerekiyor.

Vekalet savaşları bitti gibi. Vekalet savaşından ülkeler arası hatta konvonsiyonel savaşa doğru gidiyor.

Evet vekalet savaşı dönemi bitti.

İşte bu dönemde Türkiye’nin pozisyonu ne olabilir? Bu soruyu seçimin olası sonuçlarını göz önünde bulundurarak yanıtlar mısınız? Ne öngörebiliriz? Türkiye’yi savaşın içine çekerler mi?

Çekmek için çok uğraşırlar. Bakın emperyal güçler açısından ya da uluslararası müesses nizamın belirleyicisi olan finans aktörleri tarafından bu bölgede en ideal savaş Türk-İran savaşıdır.

Yeni Dönem Savaş Ekseni Doğu Akdeniz Ticaret Yolu

40 yıldır bunun için uğraşıyorlar.

Bakın istedikleri bu savaştır. Çünkü bölgenin iki tane başat gücüdür bu iki ülke. İran’ın zaten pozisyonu belli. Türkiye’de ise son yıllarda Sünni dünyanın acaba liderliğini alabilir miyim çabası görülüyor. Geçmişte böyle bir çaba yoktu. Doğal olarak bu çatışma olacak. Öte tarafta Suudi Arabistan ve Mısır, ‘Dur bir dakika. Sünni dünyanın liderliğine, ağabeyliğine soyunman ne haddine? Biz varız’ diyecekler. Ama biz neyi görüyoruz bu iki ülke için? Sadece ABD’yi görüyoruz.

ABD’nin Mısır’a her yıl verdiği hibe şeklindeki yardım, 1,5 milyar doların üstünde. Aynı zamanda Suudi Arabistan’dan silah satıyorum yalancılığı üzerinden para alıyor. Öte taraftan Suudi Arabistan üzerinden Körfez’i, bölgeyi kontrol etmeye çalışıyor. Bir de neresi var: Doğu Akdeniz ticaret yolu. Yeni dönemdeki savaşın ana ekseni Doğu Akdeniz ticaret yolu olacaktır.

Tam da onu soracaktım. Biz Mısır üzerinden hep Orta Doğu’yu görüyoruz. Ayrıca Mısır Akdeniz’in çok önemli bir ülkesi. Bu konuda da olumsuz bir dönem söz konusu olacaktır.

Gayet tabii ki. Mısır hem Süveyş Kanalı’nı hem Kuzey Afrika’yı kontrol ediyor. Ayrıca bakın İngiltere hem Kıbrıs’ta hem Mısır’da. ABD İngiltere kanalıyla hem Kıbrıs’ta hem de zaten Mısır’daydı. İngiltere 1879 yılından beri Kıbrıs’ta. Son operasyonda da gördük, füzeleri Agratur Üssü’nden attılar. Görüldüğü gibi İngiltere olduğu için ABD’de de orada. Dolayısıyla Ruslar etkisiz bırakılıyor. Orta Doğu’da da aynı durum. Suriye’ye bakın, Rusya var ama Fransa’yı gözardı ediyoruz. Bizim analizciler Fransa’nın oradaki üslerini görmedi. ABD kimin kanalıyla üsler inşa ediyor? Elbette Fransa kanalıyla. Bakın Trump ile Macron niye sürekli kucak kucağa. Niye?

Birincisi İran meselesinde ortak hareket ediyorlar. Trump, Macron’a diyor ki ‘Kıta Avrupası’nda Almanya’dan daha önemli bir devlet olmak istiyorsan eğer buradaki pozisyonda birlikte olmalıyız.’ Ben bu fotoğrafları böyle okuyorum.

Almanya neden orada yok?

Almanya baştan ‘Ben yokum’ dedi. Bunu ilk defa söylemiyorlar. Daha önce 1897’den sonraki gelişmelerde, artık Şark sorunu diye kafamıza çakıyorlardı ya ondan sonraki süreçte Avrupa’nın kendi içindeki anlaşmalarına bakın. Makedonya’yı bölmeleri gibi. 1902-1904’lerde Almanya ‘Ben Makedonya’daki komiserliğin içinde olmayacağım’ dedi. Hatırlayalım; orada İngiltere, Fransa, İtalya ve Rusya vardı. Almanya yoktu burada. Benzer bir durum.

Yunanistan İle Bize Enerji Kaybettiriyorlar

Hazır Akdeniz konusundan söz etmişken, önümüzdeki dönemde Akdeniz ve Ege’deki gelişmeleri de değerlendirmenizi isteriz. Yunanistan ile yaşanan problemler, Akdeniz’deki gelişmeler vs. Yunanistan’ın arkasındaki güç belli. Türkiye direniyor bütün planlara. Gerilim Türkiye ile Yunanistan arasında bir sıcak çatışmaya dönüşür mü?

Yunanistan ile sıcak çatışmaya girmenin bir tek koşulu var. O da ABD isterse sıcak çatışma olur. Ama burada NATO problemi olur. NATO’nun dağılmasını göze almaları gerekiyor. Orta ve kısa vadede hiç kimse NATO’nun dağılmasını göze alamaz çünkü Rusya faktörü var. Dolayısıyla ne olur? Yunanistan’ın bu çıkışlarıyla Türkiye’ye sürekli enerji kaybettirecekler.

Oyalayacaklar yani.

Aynen öyle oyalayacaklar.

Türkiye Batı Ekseninden ve Nato’dan Çıkmaz

NATO’nun geleceği ne olur? Çünkü yıllardır eksen değişikliği, kutup değiştirme diye tartışılıyor. Türkiye NATO’dan çıkar mı?

Yok olmaz. Türkiye bir kere kutup değiştiremez. Osmanlı beyliğinin kuruluşundan beri yönümüz hep batı. Türkiye’nin doğuda yapacağı hiçbir şey yok. Hangi ticaret anlaşmasını yapacak, hangi geliri elde edecek? Hangi rejimlerle işbirliği yapacak? Bu nedenle yön hep Batı. Batı da bunu çok iyi biliyor.

Seçmen Neye Dikkat Etmeli?

Son sorum şu: Bir fotoğraf çektiniz. Bu fotoğrafı görerek sandığa gidecek seçmen neye göre karar verip oy kullanmalı?

Seçmen açısından dikkat edilmesi gereken ana mesele şu: Bu ülkeyi kim gerginliğe, içerideki etnik çatışmalara götürmeyecek, kim kaosla beslenmeyecek, bütün bu dünyada emperyal oyunları iyi çözmüş olacak, anti emperyalist, tam bağımsızlıkçı olacak? Misak-ı Milli sınırlarını savunacak, ulusal üniter devletten, laik Cumhuriyetin sonsuza kadar yaşatılmasından yana olacak?

Kim gelirse gelsin Atatürk’ün Yurtta Barış Dünyada Barış ilkesini uygulayacak. Eğer bu bölgede ayakta kalmak istiyorsak, bu şaşmaz bir ilkedir artık. Tartışması bile olmamalı. Bütün bu yaşananlar bize şunu gösterdi: Araplar arasında olan hiçbir belaya, kaosa, probleme bulaşmamalıyız. Bunu Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Tevfik Rüştü Aras’a bizzat belirtmiştir. Demiştir ki: ‘

Rusya’yla ilişkilerinizi iyi tutun, İran’la geliştirin, Arap ülkeleriyle olan problemlere sakın karışmayın, bulaşmayın.” Bu konuşmalar Osmanlı Devleti’nin bakiyesidir.

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir