Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Cumartesi, Nisan 20, 2024

Afrin’den Kandil’e ‘Güvenli Hat’ Hamlesi

Afrin kent merkezi, Zeytin Dalı Harekatı’nın 58’inci gününde (18 Mart) terör örgütü PKK/PYD’nin işgalinden kurtarıldı. Temizlik sürüyor. Ancak gözler şimdiden Münbiç ve diğer terör bölgelerine çevrildi. Irak’ın kuzeyinde bir süredir yaşanan hareketlilik, Türkiye’nin sadece Suriye değil Irak’ın kuzeyindeki terör bölgelerini temizleme kararlılığının ilk işaretlerini taşıyor. Afrin’den Kandil’e uzanan terör hattının temizlenmesi, Türkiye’nin güvenliği açısından demirden bir kalkan işlevi oluşturacak.

Afrin kent merkezinin teröristlerden temizlenmesinin ardından Zeytin Dalı Harekatı’nda sona gelinmesi gözleri diğer terör bölgelerine çevirdi. Gündem Münbiç mi İdlib mi derken Türkiye Irak’ın kuzeyinde de askeri operasyonlara başladı. Gerek PYD gerek PKK terör örgütleri üzerinden KCK terör yapılanmasını bitirme kararlılığını sahaya yansıtan Türkiye, güney sınırlarını artık terörden arındırmayı gündemine almış durumda. Güncel bilgileri aktarmadan önce zorunlu olarak bir hafıza tazelemesi faydalı olacaktır.

Bundan yaklaşık 6 yıl öncesini hatırlayalım. Suriye’de iç savaşın ilk adımlarının atıldığı dönemde Suriye’nin kuzeyinde bir anda ortaya çıkan terör örgütü PYD’nin silahlı militanları, sırasıyla 2012 yılının 19 Temmuz’unda Ayn al-Arap (Kobani), 20 Temmuz’unda Afrin, 21 Temmuz’unda da Haseke vilayetine bağlı Malikiye (Kürtçe adı Derik) kasabalarının yönetimini ele geçirmişti. PYD’nin silahlı kanadı YPG üzerinden ele geçirdiği bu üç bölge arasında başka yerleşim yerleri de vardı. Bu üç bölge birleşik değildi. Buna rağmen Türkiye’nin gözü buradaki hareketliliğe çevrilmişken, 2 ay sonra Aysel Tuğluk kaleme aldığı bir yazıda PYD işgalinin şifrelerini şu sözlerle itiraf etti: “Washington koridorlarında Basra’dan Akdeniz’e ‘Kürt koridoru’ üzerine uzun vadeli planlar tartışılıyor.” (Aysel Tuğluk, Yeni Stratejik Hamleler, Radikal 2, 23 Eylül 2012.)

Evet hedef sözde Kürt özünde ise ABD/İsrail koridoruydu ve bu planı hayata geçirmek için adım adım PYD’yi hareketlendireceklerdi. Türkiye’nin Çözüm Süreci’ne girdiği günlerde Suriye’nin kuzeyinde hareketlilik arttı. Bu bölgeleri işgal eden PYD, 21 Ocak 2014’te Cezire Kantonu’nun, 27 Ocak 2014’te Kobani Kantonu’nun ve 29 Ocak 2014’te de Afrin kantonunun kuruluşunu ilan etti.
PYD terör örgütü adım adım ilerliyor, gerek Batılı devletlerin gerek FETÖ’cülerin gerekse bu güçlerle paralel faaliyet gösteren diğer unsurların üzerinden Türkiye’nin sessizliğini fırsat bilerek bölgedeki hâkimiyetini artırıyordu. DAEŞ’in kurulması ve eylemleri, örgüte adeta altın tepside sunulmuş muazzam bir nimetti. DAEŞ terör örgütünün Ayn el-Arap’a yönelik saldırısı PYD’yi dünyada meşrulaştırmanın yolunu açtı. ABD, 2012 yılından bu yana gizli temaslarda bulunduğu terör örgütüne askeri desteğe başladı.

Bu durum artık domino etkisi yapmış, PYD terör örgütü DAEŞ’in işgalindeki yerleri kurtarma gerekçesiyle sınırlarını genişletmeye başlamıştı.

Koridor açısından ilk hamle 15 Haziran 2015 tarihinde Tel Abyad’ın DAEŞ terör örgütünün işgalinden bir başka terör örgütü olan PYD’nin eline geçmesiyle yapıldı.
Böylece PYD, Fırat’ın doğusundaki işgal ettiği bölgeleri birleştirmiş oldu. Sıra Fırat’ın batısındaki Afrin’e ulaşma yoluydu.
Türkiye o dönem en yetkili ağızlardan Fırat’ın batısına geçilmemesi uyarısında bulundu.
Ancak ABD, müttefikini dinlemek istemiyordu. Kendileri açısından başarıya çok yaklaşmışlardı. O dönem Cerablus’tan Münbiç’e inen hat DAEŞ’in işgalindeydi. İlk hamleyi Münbiç’te yaptılar ve 12 Ağustos 2016 tarihinde kent terör örgütü PYD’nin kontrolüne geçti. PYD/YPG’li teröristlerin Münbiç’e girmesinin önemli bir sonucu da, ABD’nin Rusya’nın nüfuz alanına hamle yapacak pozisyon elde etmesiydi. Bu durum Rusları da rahatsız edecekti.

İçerideki PKK unsurlarını büyük ölçüde temizlemiş, 15 Temmuz’daki işgal girişimini de püskürtmüş olan Türkiye kararını verdi. Akıllı bir diplomatik süreç de işleterek geri adım atmama kararı aldı ve bu kararı uyguladı. Terör örgütünün ABD desteğiyle yaptığı bu hamleye ilk yanıt Fırat Kalkanı Harekâtı’yla verilmiş oldu. Harekât doğrudan PYD’yi değil, DAEŞ’i hedef alıyordu. Ancak PYD mesajı almıştı. Türkiye bütün terör örgütlerine karşı artık kararlılıkla mücadele edecekti. Sözüm ona DAEŞ’e karşı mücadele ettiğini söyleyen PYD, Fırat Kalkanı Harekâtına yönelik çok sayıda saldırı girişiminde bulundu. Ancak bütün saldırılar misliyle karşılık buldu. 24 Ağustos 2016 tarihinde başlayan harekât, 29 Mart 2017 tarihinde sona erdiğinde Türk ordusu Cerablus’tan El Bab’a kadar inen hattı kontrol altına almıştı. DAEŞ bölgeden temizlenirken, PYD üzerinden yürütülen koridor planına ve Afrin bağlantısının önüne ilk set çekilmiş oldu.

Sıra Münbiç mi Afrin mi derken gelişmeler yıl sonuna doğru hedefin Hatay’ın hemen yanı başında bulunan terör üssü Afrin olduğu ortaya çıktı. Beklenen harekât 20 Ocak 2018 tarihinde Afrin’e başlatıldı.
Harekâtın adı Zeytin Dalı olarak belirlenmişti. Her türlü siyah ve gri propagandaya rağmen, beklenenden kısa bir sürede Afrin şehir merkezine girildi. Terör örgütü ve onun gerek açık gerek gizli destekçileri, harekât hakkında “Türkiye’nin Vietnam’ı olur.” derlerken terör örgütü Afrin’de sadece 58 gün direnebildi.
Türk ordusu, Çanakkale Zaferi’nin 103’üncü yıldönümü olan 18 Mart’ta kent merkezine girdiğinde teröristler ABD tarafından kendilerine verilen çok sayıda silah ve mühimmatı bırakarak kaçmak zorunda kaldı. Bu satırlar yazılırken (23 Mart 2018), terör örgütü unsurlarının işgalindeki son bölgelere yönelik operasyon sürüyordu.
Özellikle Tel Rifat ve Minnig Hava Alanı’ndaki kıskaç daralmıştı. Uzmanların aktardığına göre bölge kısa süre sonra terörist unsurlardan tamamen temizlenmiş olacak. Zaten Afrin kent merkezine girildikten sonra, bundan sonraki harekât ile ilgili tartışmalar hızlandı.

Washington ile Münbiç Restleşmesi

Ankara, Zeytin Dalı Harekâtı hedeflerine tamamen ulaşınca gözünü Fırat Kalkanı Harekat bölgesinin hemen doğusunda yer alan Münbiç’teki terörist yapılanmaya dikeceğinin işaretlerini her fırsatta verdi. Cumhurbaşkanı başta olmak üzere gerek hükümet gerek güvenlik bürokrasisi gerekse Dışişleri yetkililerinin açıklamalarındaki ortak nokta, Münbiç’teki terörist örgütlenmeye artık bir dakika bile tahammül kalmadığı yönündeydi.
Okyanus ötesinde ise eski Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’un ziyaretinden sonra oluşan olumsuz havanın tam tersi esmeye başladı. Şubat ayında gerçekleşen ziyaret sonrasında iki taraftan yapılan açıklamalarda ABD’nin Münbiç konusunda ısrarcı olacağı, ancak çok fazla direnmeyeceği iddiaları kulislerde fısıldanıyordu.
Ancak ne zaman ki ABD Başkanı Donald Trump, Tillerson’u bir tweet ile görevden alıp yerine CIA Başkanı Mike Pompeo’yu atadı bütün kartlar yeniden karılmaya başlandı. Türk ve Amerikalı yetkililer karşılıklı olarak “anlaştık-anlaşmadık” açıklamaları yaparken, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, “Anlaştık demedik, anlayışa vardık dedik.” diyerek meseleye farklı bir boyut getirdi.
Bütün bu açıklamaların ortasında duran gerçek ise ABD’nin Münbiç konusunda direniş politikasına geçmesiydi.

Gelişmeler Münbiç konusunun çetrefilli bir şekilde devam edeceğini gösteriyor. Türkiye’nin kararlılığı her fırsatta dile getiriliyor. Bu çerçevede ABD ile anlaşma eğilimi halen yüksek düzeyde tutuluyor. Tillerson’un ziyareti sonrası Amerikan tarafının da soğuk yaklaşmadığı Türkiye’nin teklifi, kentin teröristlerden temizlenmesi ve eski yapısına kavuşturulmasıydı.
Bunu yapacak olan da Türk ve Amerikan güçleri olacaktı. Ancak ABD’deki üst düzey değişimden sonra Amerikan tarafı, “Münbiç’teyiz, çekilmiyoruz.” açıklamaları yaptı. Hatta 23 Mart’ta basına yansıyan haberlere göre kentte görev yapan Amerikalı askerler, teröristlerle beraber kentin çarşısında gezerek gövde gösterisi yapmıştı. İşte bu gelişmeler ışığında Türkiye’nin kentteki terörist unsurlara yönelik müdahale seçeneğini masada tuttuğu bilgisi paylaşıldı.
İki NATO müttefiğini karşı karşıya getiren kentteki durum ile ilgili İngiltere’nin etkili yayın organlarından The Economist dergisi çarpıcı bir değerlendirme yayımladı. Bölgedeki gelişmelerin ele alındığı imzasız yazıda şu vurgular dikkat çekiciydi:

“PYD’lilerin Münbiç’ten Irak sınırına uzanan doğu kalelerinde 2 bin kadar Amerikan askeri var. Amerikan hava güçlerinin desteklediği YPG, DAEŞ’i yenilginin eşiğine getirdi. Şimdi Türkiye NATO müttefiki Amerika’nın yolundan çekilmesini istiyor. Böylece en az DAEŞ kadar büyük bir tehdit olarak gördüğü YPG’nin peşine düşebilecek.” The Economist kentin “ya bir çözüme ya da savaşın parlama noktasına dönüşeceğini” ileri sürdü.

Moskova’nın Tavrı

Burada bölgedeki diğer önemli küresel kuvvet Rusya’nın tavrının da belirleyici olacağını vurgulamak gerekiyor. Moskova yönetimi, PYD ile özellikle Afrin’de iletişimini koparmamasına ve hatta Münbiç’in DAEŞ’in elinden alındığı süreçte bu örgütle ortak hareket etmesine rağmen Washington’un bölgedeki varlığından rahatsızlık duyuyor. Türkiye’nin ABD ile Münbiç restleşmesi yaşadığı günlerde bu ülkede yaşanan bir gelişme de “Rusya PYD konusunda politika değişikliğine mi gidiyor” sorusunu gündeme getirdi. Kremlin’e bağlılığıyla bilinen Rusya Federal Haber Ajansı, yayımladığı bir makalede PKK ve Suriye uzantıları PYD/YPG için terör örgütü ifadesi kullanıldı. Rusya’nın Zeytin Dalı Harekâtına neden destek verdiğinin de değerlendirildiği analizde, PYD/YPG’nin Suriye’nin kuzeyinde normal yerel yönetimler oluşturmak yerine, Suriye halkına ait doğal kaynakları acımasızca sömürmeye çalıştığı ifade edildi. “Yerel halk üzerinde uyguladıkları baskı, terör örgütü faaliyetleriyle eşdeğer.” ifadesiyle PYD/YPG baskısı nedeniyle 1.5 milyon Suriyelinin evlerinden kaçmak zorunda bırakıldığı vurgulanan makalede “Ama bu tür oluşumların sonu her zaman hüsran olmuştur.” ifadelerinin kullanılması dikkat çekti.
Makalede, PYD/YPG için “Tıpkı 17. yüzyılda İngiliz ve Fransızların Amerika’yı İspanyollardan almak için Karayip Denizi’nde Tartuga korsanlarını icat ettikleri gibi” denilerek korsan benzetmesi yapılması da dikkat çeken noktalardan biriydi. Rus yetkililerin Zeytin Dalı Harekâtı sürerken, ABD’nin bölgedeki Kürt politikasını çok sert eleştiren açıklamaları da hatırlanınca, Türkiye’nin son 2 yılda uyguladığı doğru diplomasi ile Moskova’yı yanına çekebileceği değerlendirmeleri yapılıyor.
Ancak Rusya ile işbirliği için İdlib meselesinin kilit rolü olduğunu da unutmamak gerekiyor.

Rusya ile İletişimde Kilit Nokta: İdlib

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 23 Mart’ta partisinin Bağcılar İlçe Kongresi’nde yaptığı konuşmada “Afrin’de iş bitmeyecek. Afrin’in devamı var. İdlib var, Münbiç var, Fırat Kalkanı Harekâtı bölgesiyle bunun bütünleşmesi var.” sözleri Türkiye’nin sadece Münbiç’i değil İdlib’i de gündemine aldığının işareti niteliğinde. Kazakistan’ın başkenti Astana’da garantör ülkeler Türkiye, Rusya ve İran arasında sağlanan anlaşma çerçevesinde TSK, 12 Ekim 2017’de İdlib’te gerginliği azaltma bölgesindeki ateşkes rejiminin takibi için gözlem noktaları oluşturmak üzere intikal sürecini başlatmıştı. Bu gözlem noktalarından yedincisi 17 Mart’ta kuruldu. Geriye kalan 5 gözlem noktası da kurulunca 12 gözlem noktası tamamlanmış olacak. Ancak sonrasında ne olacağını kestirmek kolay görünmüyor. Rusya ve rejimin çok önem verdiği bölge ile ilgili Türkiye de kendi çözümünü ortaya koyuyor. El Nusra terör örgütünün devamı olan Heyet Tahrir Şam’ın güçlü olduğu İdlib’te Şubat ve Mart ayında yaşanan çatışmalar yeni bir denklemi gündeme getirdi.
Çatışmanın tarafları HTŞ ve Ahrar uş Şam ile Nureddin Zengi Hareketi’nin ortak hareketi sonucu kurulan Cephe Tahrir Suriye (CTS). Suriye Gündemi isimli internet sitesinin aktardığına göre, bu çatışmalar sonucunda bölgedeki güç dengesi ve kontrol alanları yeniden şekillendi. Bölgede ayrıca çok sayıda bağımsız grup ve ÖSO unsurları ile sivil halk da bulunuyor. Rusya destekli rejim güçleri, İdlib’in büyük kısmını çevrelemiş durumda. Türkiye de Hatay sınırının yanı sıra Afrin bölgesinin kontrolünü sağlayarak bölgeye komşu oldu. Adeta PYD terör örgütünün işgal ettiği bölgeler hariç Suriye iç savaşının son evresi olarak tanımlanan İdlib’te Suriye rejimi ile Türkiye’nin hedeflerinin farklı olduğu kamuoyuna yansıyor. Türkiye, Şam yönetiminin kentte hâkim olmasını istemiyor. Ankara’nın bölge ile ilgili politikalarını şu şekilde sıralamak mümkün:

– İdlib’te ÖSO unsurları güçlendirilerek kentte hâkimiyet kurulabilir ve terör örgütlerinin etkisi kırılabilir. Bunda ÖSO’nun TSK komutasında Cerablus, El Bab ve Afrin’de gösterdiği başarı önemli bir kazanım olarak gözüküyor.

– Rejimin olası saldırısı sonucu oluşabilecek şiddetli çatışma ortamı da rejimin hâkimiyeti de Türkiye’ye yönelik büyük bir göç dalgası başlatabilir. Bir kısmı Afrin’de tutulabilecek mültecilerin büyük çoğunluğunun Türkiye’ye kaçabileceği gerçeği de Ankara’yı endişelendiriyor.

Ankara ayrıca İdlib’in kontrol altına alınması durumunda ABD/İsrail koridoru olarak nitelendirdiğimiz Akdeniz’e açılacak Kürt koridoru planının da tamamen çöpe atılacağını hesaplıyor. Rusya’nın tavrı ise kentteki teröristlerin temizlenmesi yönünde. İdlib’teki sorunun çözümünde Türkiye ile Rusya arasındaki diyaloğun etkili olacağı yorumları ağırlık kazanmış durumda.

ABD, DAEŞ’i İdlib’e Sızdırdı

Ancak son dönemlerde sızan önemli bir bilgi de ABD’nin bölgede sinsi bir hamle yaptığı yönünde. Basına sızdırılan istihbarat raporları ile açık kaynaklardan DAEŞ’li teröristlerin bir kısmının Kuzey Suriye’de Amerika tarafından oluşturulan PKK/YPG eğitim kamplarında yeni görevlerine yönelik hazırlandığı belirtilirken, istihbarat kaynakları bu teröristlerin bir kısmının henüz PYD işgali altındayken Afrin üzerinden İdlib bölgesine sızdırıldığı bilgilerini paylaştı. Bu hamle ile ABD’nin Suriye’de kalma gerekçelerinin başında yer alan DAEŞ, yeniden sahneye sürülmüş olacak. Kaynaklar, ABD’nin amacının bölgede kaotik ortamın devam etmesine yönelik bir politika izlediği konusunda hem fikir.

Irak’ın Gündeme Girişi

Kamuoyu bu çerçevede İdlib ve Münbiç’e yoğunlaşmaya başlarken, sorulan soru Fırat’ın doğusuna sıranın ne zaman geleceği yönündeydi. Hatta Zeytin Dalı Harekâtı’nın ilk günlerinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Münbiç’i de teröristlerden arındıracağız. Münbiç’in sahibi bu teröristler değildir. Ardından Irak sınırına kadar tüm terör unsurlarını temizleyeceğiz.” diyerek Suriye’de uzun soluklu bir mücadelenin işaretini vermişti.
Türkiye sadece Münbiç değil, PYD’nin işgalindeki tüm Kuzey Suriye için mücadele kararlılığını gösteriyordu. Tam bugünlerde Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun yaptığı bir açıklama gözleri Suriye’nin yanı sıra Irak’a çevirdi. Bakan Çavuşoğlu, PKK’ya yönelik Irak hükümeti ile ortak bir sınır ötesi operasyon düzenleneceğini söyledi. Çavuşoğlu, tarih olarak da Irak’ta 12 Mayıs’ta gerçekleşecek seçimlerin sonrasını işaret etti. Bu durum bir anda Irak’taki terör kamplarını ve özellikle de Sincar ve Kandil bölgesini akıllara getirdi. Çünkü Türkiye zaten sınırın hemen öte tarafındaki Sinath-Haftanin, Gara, Metina, Avaşin-Basyan, Zap ve Hakurk gibi kamplara, çoğunluğu havadan olmak üzere çeşitli askeri harekâtlar düzenliyordu. Kandil bölgesi ise sık sık hava harekâtıyla ateş altına alınıyordu.

PKK’nın Çekilme Oyunu mu?

Benzer bir hava harekâtı geçen yılın Mayıs ayında Suriye’nin kuzeydoğusundaki Karaçok bölgesiyle beraber Irak’ın Suriye sınırındaki Sincar bölgesine de yapılmıştı. Her ne kadar sonradan Bağdat’tan “ortak operasyon yok” çıkışları gelse de en üst terör yapılanması olan KCK’dan 23 Mart’ta yapılan “Sincar’dan çekiliyoruz” açıklaması örgütün bu ülkede de kıskaca alındığının bir göstergesi olarak değerlendiriliyor. Zaten bu açıklamadan 9 gün önce Habertürk’ten Çetiner Çetin “Bağdat’tan bir heyetin Sincar’a gideceği ve örgütün bölgeden çekilmesine dair uyarıyı bir kez daha yapacağı” yönünde duyumunu aktarmıştı.
Gelişmelerin seyri bu şekilde mi oldu bilinmez ama terör örgütünün Sincar’dan çekildiğini açıklaması dikkat çekici.

Ancak burada birkaç soru işareti de yok değil. Örneğin kentte sadece terör örgütü unsurları bulunmuyor. İran Devrim Muhafızlarının Kudüs Gücü tarafından kurulan ve Bağdat yönetimi tarafından Kudüs Gücü’nün komutanı Kasım Süleymani’nin resmi müsteşarı olduğu Haşdi Şabi’ye bağlı unsurlar da kentin bazı bölgelerini kontrol altında tutuyor. KCK’nın çekilme açıklaması yaptığı gün, Haşdi Şabi’nin Sincar’daki komutanlarından da olan Sinune Nahye Müdürü Hudeda Coke’nin yaptığı açıklamalar da önemli. Barzani yönetiminin yayın organı Rudaw’a konuşan Coke, PKK unsurlarının kentten ayrıldığını doğruladı. Ancak Coke’nin açıklamasında önemli bir ayrıntı dikkat çekti. Bu ayrıntıya göre, PKK’lılar çekildikleri bölgeleri Ezidhan Asayişi adlı bir grupla, örgütün Şengal Direniş Birlikleri (Yekîneyên Berxwedana Şingal-YBŞ) adını verdiği terörist unsurlara teslim etmiş. Bilindiği üzere YBŞ, PKK terör örgütünün bölgede Ezidi kökenli Iraklılardan kurduğu ve kendisine bağlı bir yapılanma. Bu durumda terör örgütünün çekildiği iddiası havada kalıyor. Yani PKK Sincar’da varlığını korumaya devam ediyor. Kaynaklar, PKK’nın bölgeden çekilmediğini, farklı isimler üzerinden Sincar’da varlığını sürdürdüğünü aktardı. En son gelişme Irak ordusunun Sincar’ın bazı bölgelerine yerleştiği yönündeki bilgiydi. Ancak Türkiye her ne olursa olsun PKK’nın isim oyunuyla bölgede varlığını sürdürmesine karşı çıkıyor ve bölgeye yönelik müdahale kararlılığının devam ettiği bütün yetkililerce dile getiriliyor.

Kandil ve Sincar’ın Tasfiyesine Sürpriz Destek İddiası

Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan üzerinden en üst düzeyde “Sincar’daki teröristleri Irak temizleyemezse biz temizleriz.” kararlılığına rağmen bölgedeki gelişmeler bazı güçlerin bölgede Türkiye’yi istemediği sonucuna varmamıza neden oluyor. Özellikle Haşdi Şabi üzerinden İran’ın bölgede nüfuzunu sürdürmesi, iki ülke arasında Irak merkezi yönetimi üzerinden bir gerilimi beraberinde getirebilir. Fırat’ın doğusu ve Irak’ın kuzeyindeki bölgesel yönetim üzerinden bölgedeki varlığını koruma konusunda kararlı olan ABD’nin şu aşamada Sincar ve Kandil bölgesinin tasfiyesine destek vereceği yönünde bazı değerlendirmeler var. Amerika’nın bölgede uyguladığı politikalardan ekonomik ve siyasi anlamda stratejik kayıplarla yüz yüze gelecek olan Türkiye, önce Fırat Kalkanı, sonrasında Zeytin Dalı Harekâtı ile Amerika’nın Suriye üzerindeki Balkanlaştırma politikasına ve Kürt koridoru oluşturma çabasına darbe vurdu ve ABD stratejisine zarar verdi. ABD’nin kısa bir sürede bu durumu tekrar yoluna koyabilmesi mümkün gözükmüyor. Bu nedenle ABD’nin kaos stratejisini uygulamaya koyarak mücadelesini uzun vadeye yayacağı, bu suretle bölgede yer alan diğer devletleri ekonomik sıkıntıya sokarak bölgeyi terk etmeye veya Amerika’nın dayatacağı anlaşmaya rıza göstermeye zorlayacağı düşüncesi öne çıkıyor.

ABD Planı: Türkiye’yi Yanına Çek, Rusya ile Ger, Bölgeye Kaos Getir

ABD’nin bu çerçevede bir yandan bölgedeki en önemli bölgesel aktör konumunda bulunan müttefiki Türkiye’yi yeniden kazanmaya, Rusya ile kurduğu iletişimden uzaklaştırmaya yönelik girişimlerde bulunacağı, bunun için başta Münbiç ve Irak kartını oynayacağı belirtiliyor. Hatta daha ileri giderek ABD’nin Sincar ve Kandil’den vazgeçeceği, dolayısıyla PKK’nın tamamen silineceği ve böylelikle terörle işbirliği yapan Amerika imajından kurtulmaya çalışacağı yönünde ciddi analizler var. Burada dikkat edilmesi gereken noktalardan bir tanesi Rusya ve bölgesel iletişime yönelik hamleleri. İran’ın özellikle ülkemize yönelik olumsuz bir tutum takınması ve PKK’yı bitirme amacındaki Türkiye’yi sıkıntıya sokacak hamleleri, Astana sürecine olumsuz yansıyor. Bu gelişmelerin, Rusya ile kurulan sağlıklı iletişimi yıkmasa bile gerebileceği kaygısı da var. ABD’nin böylece bir taşla birden fazla kuş vurabileceğine dikkat çekiliyor. Ancak Washington’daki yeni danışman ve Dışişleri ekibinin bu politikayı mı yoksa yeni bir taktiği mi devreye sokacağını kestirmek şu aşamada kolay görünmüyor.

Irak’a Operasyonlar Başladı

Zeytin Dalı Harekâtı ve aktardığımız hareketliliğin gölgesinde kalan önemli bir gelişme de TSK’nın Irak’ın Türkiye sınırına yakın bölgelerindeki terör kamplarına düzenlediği operasyonlar oldu. Hakkari Yüksekova 3. Piyade Tümenine bağlı birlikler, 11 Mart’tan itibaren sınır ötesinde Hakurk/Kani Rash bölgesinde yoğunlaşan bir sınır ötesi harekât başlattı. Bu harekâta 22 Mart’ta hava kuvvetleri de destek verdi. 23 Mart’ta açıklanan bilgilere göre bu harekâtta toplam 50 terörist etkisiz hale getirildi.

ABD İncirlik’ten Çekiliyor İddiası

Türkiye ABD ile Suriye politikalarında restleşirken, İsrail istihbaratı MOSSAD’ın kontrolünde olduğu bilinen Debkafile internet sitesinde çarpıcı bir iddia gündeme getirildi. Debkafile, ABD’nin Katar ve Türkiye’deki hava üslerini boşaltma kararı aldığını ve çekilme sürecinin düğmesine bastığını ileri sürdü. Sitenin askeri kaynaklara dayandırdığı haberinde, İncirlik’in Yunanistan’a taşınabileceği iddia edildi. Debkafile’a konuşan kaynaklar, İncirlik’ten çekilme iddiasının ‘tekrar tekrar yalanlanmasına rağmen doğru olduğunu’ öne sürdü. Askeri kaynakların iddiasına göre, İncirlik’teki Amerikan uçakları ve teçhizatı şimdiden Doğu Avrupa’ya taşınmaya başlandı. Siteye göre, Pentagon’un İncirlik’in yerine düşündüğü yerler arasında Yunanistan’ın güney batısındaki Andravida bulunuyor.

Haberde Katar ve Türkiye üslerine ilişkin iddia konusunda, “Bu iki adım birbiriyle bağlantılı. Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Suudi yöneticilerle bir kavgaya sıkışan Katar Emiri’nin ateşli bir destekçisi oldu. Türkiye kısa süre önce Katar’da büyük bir askeri üs kurdu. Suudi veliaht prens ile müttefiki olan Birleşik Arap Emirlikleri Şeyhi Zayed Bin Sultan El Nahyan yakın arkadaşlar ve Trump’ın Körfez’deki önde gelen müttefikleri. Bu iki Körfez yöneticisi, Türkiye cumhuriyetini ve Katar Emiri’ni ezeli düşman olarak görüyor.” ifadeleri kullanıldı.

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir