Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Perşembe, Mart 28, 2024

Yazı – Resim Kardeşliği: Hüsn-i Hat

Hat sanatı “Aklam-ı Sitte (Altı Yazı)” denen Sülüs, Nesih, Muhakkak, Reyhani, Tevki ve Rik’a yazı türlerini bünyesinde toplamış ve silsile yoluyla gelip geçen birçok hat ustasının kaleminden beslenerek meşk etme geleneğiyle günümüze kadar gelmiştir.

Çıkış noktası Arap alfabesidir. Zaten ‘hatt’ kelimesi Arapçada ‘çizgi’ anlamına geliyor. “Yüce Allah en güzeldir ve güzeli sever.” kabulüyle kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’i nasıl daha güzel yazabiliriz gayreti sayesinde başlamış ve zamanla alanını genişletip güçlü bir sanat dalı halini almıştır.

Bir sanat türü düşünün ki tasavvuftan aldığı iklimini Türk-İslam zarafetiyle şekillendirip bir de Picasso’nun Kübik eserlerine ilham kaynağı olsun. Nereden nereye öyle değil mi? Ama ne var ki birbirinden çok uzak, hatta alakası ilk bakışta pek de mümkün görünmeyen bu iki sanat çizgisinin yolları bir şekilde kesişmiştir. Sanatın hemen hemen her türünün evrensel bir dimağdan çıktığını varsayarsak eğer bu bağlantı son derece makul. İlaveten İspanyol ressam Pablo Picasso’nun İslam sanatının kadim eserlerine ve üslubuna hayranlığı da sanat çevrelerince bilinir. Örnek vermek gerekirse ünlü ressam bu eğilimini “resim sanatında ulaşabildiğim en ileri noktada hat sanatının beni çok uzun zaman önce aşmış olduğunu gördüm.” diyerek açıkça ifade ediyor. Belli ki Endülüs mirası, sanatçının resme bakış açısında gizli bir kazanıma dönüşmüş. Dünyanın neresinde olursa olsun Türk-İslam eserlerindeki güzellik vurgusu, tasavvufun da etkisiyle göze çarpan ilk özelliği olmuştur diyebiliriz. Netice itibariyle Hüsn-i Hat şahsiyetini büyük ölçüde İslam’dan almış ve kurallara dayalı bir estetik anlayışıyla eserler verilmiştir. İlahi bir söz ya da münacaatın bazen bir çiçek, zarif bir kuş, simetrik bir şekil bazen de Hakk aşkıyla sema eden bir Mevlevi kimliğinde karşımıza çıkması, hattatların özgün bir hayal gücüne sahip olmalarının yanı sıra tasavvuf öğretisinin çok yönlü düşünce sisteminden de kaynaklanmış olabilir. Her ne kadar güzel yazı yazma tekniğine belki de en eski şekliyle Çin’de rastlasak bile sürekli gelişme gösterip sanatseverlerin takdir ve beğenisini kazanan hat örnekleri Türk-İslam kültürüne hastır.

İlk gelişim aşamasını Bağdatlı İbn-i Mukle ile kaydettiği söylenir. Hat sanatı “Aklam-ı Sitte (Altı Yazı)” denen Sülüs, Nesih, Muhakkak, Reyhani, Tevki ve Rik’a yazı türlerini bünyesinde toplamış ve silsile yoluyla gelip geçen birçok hat ustasının kaleminden beslenerek meşk etme geleneğiyle günümüze kadar gelmiştir. ‘Talik’ denen İran menşeli bir yazı stili de Osmanlı hat geleneğinde zenginleştirilerek kullanılmıştır. Hattatların kullandığı kamış kalem hat sanatının olmazsa olmazları arasında görülmüştür. Buraya kadar anlattıklarımız bu sanatla ilgili birçok kaynak kitapta bulabileceğimiz türden kısa bilgiler mahiyetinde.

Hat sanatının bugün Latin alfabesiyle yazılan örnekleri bulunmakla beraber asıl şöhretini Arap harflerinde yakaladığı bilinmektedir. 1928 yılında gerçekleştirilen Harf İnkılâbı’na değin Osmanlı yazı dilinde Arap harfleri kullanıldığı için doğal olarak hat sanatı da bu yönde gelişme göstermiştir. Şahsen Edebiyat Fakültesi’nde okumuş ve bilfiil Osmanlıca okuyup yazabilen biri olarak söylüyorum ki inanın sanıldığı kadar zor değil eski yazımız. Hani birilerinin zannettiği gibi karışık olduğu iddia edilen o yazılar var ya sevgili dostlar, aslında hünerli ellerde birbirleriyle sessizce bağ kurarak sanata dönüşür. Belli bir süre sonra harflerin sizi yönlendirip kendi yolunu bulduğuna şahit olursunuz. Bir bakmışsınız ki yazı akıp gitmiş bile çoktan. Latin harflerine geçildikten sonra yeterince ilgi görmemesinin altında yatan sebep kim bilir belki de asırlarca kullandığımız geleneksel Osmanlı alfabesine uzak düşmemiz ve buna istinaden zihnimizde oluşan önyargıdır. Halbuki Çin, İran, Abbasi hatta Endülüs uygarlıkları derken esas gücünü ve ihtişamını Osmanlı’da edinmiştir hat sanatı. Sultan II. Beyazıt Han döneminde Kıbletü’l Küttab Şeyh Hamdullah Efendi ile başlayan güzel yazı meşk etme akımı, Hafız Osman Efendi, Ahmet Karahisari, Kazasker Mustafa İzzet Efendi, İsmail Zühdi ve tabiî ki Mustafa Rakım Efendi gibi büyük hattatların ve daha birçok sanatkârın emekleri sayesinde asırlarca yaşamayı başarmıştır. Karşımıza çıkan Osmanlı mirası pek çok eserde, bünyesinde taşıdığı zarafetle özgün hat sanatı örnekleri, benzerlerine göre her daim bir adım önde olmuştur. Bir tablo ya da kitapla evlerimize tarihimizin latif edasını getiren de o, Süleymaniye’nin en güzel cephelerinde mukaddesatın azametini hatırlatan da… Latin alfabesine geçilmesiyle her ne kadar antik bir yazı sanatına dönüştüğü düşünülse de günümüze kadar belki minimum düzeyde belki de hiç değişmeden gelebildi hüsn-i hat. Son dönemlerde merhum Hezarfen Necmeddin Okyay, Eski Türk Edebiyatı profesörü merhum Ali Alparslan Efendi başta olmak üzere birçok isim hüsn-i hat ekolüne sahip çıkmış ve bu zarif geleneksel sanatımızın mevcut saygınlığını koruyarak devam etmesine öncülük etmişlerdir. Üstad Ali Alparslan Efendi modern eğilimlerden uzak durmuş, klasik manada yazı meşk etme tavrını tercih etmiş ve bunu eserlerinde büyük bir ustalıkla uygulamıştır. Yalova Üniversitesi Türk-İslam Sanatları Tarihi hocası Doç. Dr. Süleyman Berk’in “Devlet-i Aliyye’den Günümüze Hat Sanatı” adlı eserinde hat sanatının tarihsel gelişimine tanıklık edebilir, gerek hattatlar ve gerekse bu sanat türü ile ilgili lazım gelen her türlü öğretici ve yönlendirici bilgiye rahatlıkla ulaşabilirsiniz dostlar. Buna ek olarak Sayın Berk’in kitap ve makalelerden oluşan birçok eseri de bulunmakta. Güzel yazıya bir ilginiz varsa eğer bu külliyattan gönül rahatlığıyla faydalanabilirsiniz. Resmin yazıda eridiği görsellik abidesi hüsn-i hat sanatıyla ilgili bu sohbetimizi dilerseniz şair Hüseyin Haşim Bey’in, bir Üsküdar Beyefendisi Hattat Necmeddin Okyay Hoca’ya ithafen yazdığı dizelerle bitirelim.

“Gerçi mecladır o necm-i din-ü hatta Üsküdar
Pertevi zanneyleme eyler o semte inhisar
Kevkeb-i evc-i zekadır şems-i burc-ı iktidar
Asuman-ı hüsn-i hat eyler anınla iftihar”

(Gerçi o din ve hat yıldızının parladığı yer Üsküdar ise de, ışığını sadece o semte yaydığını sanma. Zekanın doruğundaki yıldız, iktidar burcundaki güneş mertebesinde olan Necmeddin’le, hüsn-i hattın gökleri iftihar eder.)

Daha Fazla