Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Çarşamba, Nisan 24, 2024

Lübnan ve Hizbullah

Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’a toplumun bütün kesimlerinde büyük sempati duyuluyor. Kısacası ülkede her ne kadar askeri, ekonomik ve siyasi açıdan ciddi bir güç elde etmesinden endişe edenler varsa da Hizbullah, Lübnan’ın İsrail karşısındaki tek caydırıcı
gücü olarak görülüyor.

Beyrut denilince akıllara geliveren iki şey var: Birincisi Ortadoğu’nun Paris’i olarak görülmesi. İkincisi ise iç savaşlarla anılması. Başbakan Saad Hariri’nin Suudi Arabistan ziyareti sırasında beklenmeyen istifasıyla tüm gözler yeniden Ortadoğu’nun bu yaklaşık 5 milyonluk nüfusu olan ülkesine çevrildi. Aslında ülke 5 milyonluk bir nüfusa sahip ancak dünyanın her yerine yayılmış toplamda 19 milyona yakın Lübnanlının olduğu da unutulmamalı.

Tüm dünyada olduğu gibi Lübnan’da da herkesin öğrenmek istediği bir şey var: Hariri, neden Suudi Arabistan’da istifa etti?

Hariri, istifanın gerekçesini “güvenlik nedeni” olarak açıklarken, perde arkasında konuşulanlar ise tamamen farklı. Her şeyden önce Hariri’nin Suudi Arabistan ile olan milyar dolarlık iş ilişkileri söz konusu. Suudi Arabistan’ın Lübnan’da Hizbullah’ı, ABD ve İsrail işbirliği ile yok etme planlarından bahsediliyor. Ortadoğu’nun yeni bir harita ile şekillendirilme projeleri var. İran’ın bölgede Şii hilalini hayata geçirebilmek için Hizbullah’ı Lübnan’da kullanmak istediği gibi daha pek çok senaryodan bahsediliyor.

Gazeteci olarak geldiğimiz başkent Beyrut’ta yaklaşık bir haftadır ülkenin ve bölgenin nabzını tutmaya çalışıyoruz. Son olayların arkasında yatan nedenleri öğrenmeye çaba gösteriyoruz. Üst düzey yetkililer kamera karşısına geçip konuşmak istemiyorlar. Çünkü konuşulunca ülkede bulunan Şii, Sünni, Hristiyan, Dürzi gibi kesimlerin veya 18’e yakın mezhep gruplarının yeni bir çatışmaya girme endişesinden dolayı taraflar konuşmamayı seçiyorlar.

Saad Hariri’nin ülke dışında bulunması ve yeniden ülkesine döneceği yönündeki açıklamaları, tüm gözleri Hariri’ye çevirmiş durumda. Hariri ile birlikte aslında tüm dikkatler Suudi Arabistan’a ve Kraliyet ailesine çevrilmiş durumda. Ayrıca Hariri’nin Suudi Arabistan’da rehin olup olmadığı da tartışmaların odağında yer alıyor.

Hariri, sık sık rehin olmadığı ve en kısa zamanda ülkesine döneceği yönünde açıklamalar yapsa da bu konuda kimseyi ikna edebilmiş değil. En azından kendi ülkesinde böyle düşünülmüyor. Bazı kesimler Hariri’nin Suudi Arabistan vatandaşı olması ve bu ülke ile çok büyük miktarlardaki ticari ilişkileri nedeniyle orada rehin kaldığına inanıyor.

Bazı kesimler ise ABD ve dolayısıyla İsrail baskısı yüzünden Suudi Arabistan’ın Hariri üzerinden Lübnan’ın en büyük güç merkezi olarak bilinen Hizbullah’ı yok etme planları bulunduğuna ve Hariri’nin bu ağır siyasi baskı altında ezildiğine kanaat getirmiş durumda.

Bütün bunlar bir yana Lübnan’da yaptığımız tüm görüşmelerden edindiğimiz izlenim, ABD’nin ve İsrail’in Suudi Arabistan ile birlikte Hizbullah’ın silahsızlandırılması için planlar yaptığı yönünde. Ancak İsrail’in Hizbullah’ı vurma yönünde pek istekli olmadığı da konuşuluyor.

Çünkü son olarak 2006 yılındaki çatışmalarda İsrail, Hizbullah’ın kolay bir lokma olmadığını gördü. Yeni bir savaşta Hizbullah’ın elinde bulunduğuna inanılan yaklaşık 100 bin füze ile İsrail’e büyük zararlar vereceği, işte bu nedenle de İsrail’in yeni bir çatışmadan yana olmadığı görüşleri ağır basıyor Lübnan’da.

Hizbullah, kendi Şii taraftarları dışında tüm kesimler içerisinde de bir saygınlık kazanmış durumda. İsrail’e karşı olası bir savaş için en caydırıcı güç olarak görülüyor Hizbullah. Öte yandan artık Lübnan halkı savaşmak istemiyor. İç savaşların yaraları sarılmış, Beyrut ve çevresi yeniden canlanmaya başlamış. Turizm gelirlerinde artış var. Ve halk kesinlikle savaş istemiyor.

Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’a toplumun bütün kesimlerinde büyük sempati duyuluyor. Kısacası ülkede her ne kadar askeri, ekonomik ve siyasi açıdan ciddi bir güç elde etmesinden endişe edenler varsa da Hizbullah, Lübnan’ın İsrail karşısındaki tek caydırıcı gücü olarak görülüyor.

Suriye’de iç savaş, başta hemen sınır olan ülkenin tüm sebze, meyve gibi ürünlerini yetiştiren Bekaa vadisini vurmuş. Bu tüm ülkeye yansımış. Ülkenin şu durumdaki tek kara çıkış kapısı olan Suriye’deki savaştan Lübnan halkı hiç memnun değil. Çünkü ülke ticareti bu savaştan ciddi şekilde etkileniyor. Bekaa vadisinden yaklaşık 30 dakika sonra Şam’a istedikleri zaman inebilen Lübnan halkı, bir an önce Suriye’de savaşın bitmesini istiyor. Ve Suriye ile yeniden ticaretini canlandırmak için çaba harcıyor. 2006 savaşı ülke için o kadar büyük bir yıkıma sebebiyet vermiş ki artık Lübnan halkı tüm kesimleri ile bu topraklar içerisinde barış içinde yaşamak mecburiyetinde olduklarını anlamış. Ülkede hala pek çok yerde günde ancak 6 veya 8 saat elektrik verilebiliyor. Geri kalan zamanlarda ise halk, elektrik ihtiyacını jeneratörler ile karşılıyor. Halk, savaş ekonomisinden ülke liderlerinin ciddi menfaatler elde ettiklerini görmüş. Ülke yönetimini ellerinde bulunduran kesimlerin kendi grupları için çıkarlar elde ettiklerine şahit olduklarından dolayı artık halk kesinlikle sadece etnik veya mezhepsel farklılıklardan dolayı ülkede savaş olmasını istemiyor.

Kısacası Lübnan barışın tadını almış. Her ne kadar ABD, İsrail ve Suudi Arabistan, İran’ı cezalandırmak için Hizbullah üzerinden bir oyun kurmaya çalışsalar da, Hizbullah’ı tamamen silahsızlandırmanın ve cezalandırarak ortadan kaldırmanın imkânsız olduğunu biliyorlar. Ve buna göre ülke içerisinde yeni ve farklı siyasetler üretmeye çalışıyorlar.

Daha Fazla