Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Salı, Mart 19, 2024

Filistin’in Efsanevi Lideri Yaser Arafat

Arafat 1958’de El Fetih’i kurar. Örgütün, İsrail topraklarına düzenlediği vur-kaç eylemlerinde bizzat yer alır. 1967 Arap-İsrail Savaşı’ndan sonra artık bir efsane haline gelir. Mısır lideri Cemal Abdül Nasır, bu genç adamı desteklemeye başlar ve onu Mısır heyetinin bir üyesi olarak Sovyetler Birliği’ne götürür.

Filistin’in simge ismi Yaser Arafat, İsrail devletine karşı yürütülen Arap direnişinde sağcı, solcu, Müslüman, Hıristiyan, Şii ve Sünni herkesin saygısını kazanmış bir liderdi. 1929 yılında dünyaya geldi. Asıl adı Muhammed Yaser Abdülrahman Abdülrauf. Fakat dünya onu takma adı Arafat ile tanıdı. Anne tarafı Kudüslü olan Arafat, ailesinin yedi çocuğunun altıncısıdır. Babası, Gazzeli. Mısır’ın başkenti Kahire’de tekstil ticaretiyle uğraşıyor. Arafat birçok defalar, annesinin memleketi Kudüs’te doğduğunu dile getirse de araştırmalar doğum yerinin Kahire veya Gazze olabileceğini ortaya koyuyor.

1933 yılında, Arafat henüz 4 yaşındayken, annesini kaybeder. Yedi çocuğuna tek başına bakmakta zorlanan babası, onu ve küçük kardeşini, eşinin Kudüs’te yaşayan akrabalarının yanına gönderir. 1937’den itibaren ise Arafat ve küçük kardeşinin bakımını ablaları üstlenir.

1994’te Nobel Barış Ödülü’nü alırken herkes onu, Filistin lideri Yaser Arafat olarak tanımaya başlar. Enerjik kişiliğiyle çevresindekileri kolayca etkileyebilen Arafat, Kahire Üniversitesi’nde okurken, Filistinli Öğrenciler Birliği’nin lideri seçilir. Uluslararası toplantılarda Filistin sorununun sözcülüğünü yapmaya başlar. Üniversiteden sonra kısa bir süre Kuveyt’te inşaat mühendisliği yapar. Arafat 1958’de El Fetih’i kurar. Örgütün, İsrail topraklarına düzenlediği vur-kaç eylemlerinde bizzat yer alır. 1967 Arap-İsrail Savaşı’ndan sonra artık bir efsane haline gelir. Mısır lideri Cemal Abdül Nasır, bu genç adamı desteklemeye başlar ve onu Mısır heyetinin bir üyesi olarak Sovyetler Birliği’ne götürür.

Filistinlileri Birleştirdi

Böylece adı artık uluslararası arenada da duyulmaya başlayan Arafat, bütün Filistin örgütlerini çatısı altında toplayarak Filistin Kurtuluş Örgütü’nün başına geçer. İki önemli ilkeye, sıkı sıkıya sarılır: Bu ilkelerden birincisi, Filistin hareketini, herhangi bir Arap ülkesinin denetimi altına sokmamaktı. Bu nedenle, Suriye Devlet Başkanı Hafız Esad’la, sürekli karşı karşıya gelir, İkinci önemli ilkesiyse, komünistlerden, radikallere kadar farklı Filistinli grupları bir arada tutmaktı. Bunun için de, onların disiplinsizliğe varan davranışlarına göz yummasıyla eleştiri dahi alır. Filistinli grupların bu disiplinsizliği, Ürdün’de iç kargaşaya yol açarken, Ürdün güvenlik güçleriyle, Filistin örgütleri arasında yaşanan kanlı çatışmalar, tarihe, “Kara Eylül” olarak geçer. Filistin Kurtuluş Örgütü, Ürdün’den Lübnan’a taşınmak zorunda kalır. Ancak bu gelişme, Lübnan’daki etnik dengeleri bozar. Patlayan iç savaş, yıllarca sürerken İsrail, kargaşa içindeki Lübnan’ı işgal eder. Arafat, o günlerde, o zamanların savunma bakanı Ariel Şaron’un elinden kurtulmak için, sürekli hareket eden bir araçta yaşamak zorunda kalır ve sonunda Lübnan’dan ayrılır. Arafat için zor yıllar başlamıştır ve hareketine bu kez Tunus kucak açar. Arafat, en yakın arkadaşı Ebu Cihad’ı da, İsrail özel kuvvetlerinin yaptığı bir baskında, Tunus’ta kaybeder.

1987’de Filistinlilerin direnişi sokağa dökülür. İntifada yani “direniş” hareketinin en sıcak günlerinde Arafat, tarihi bir adım atar. 1988’de Filistin Devleti’nin kurulduğunu ilan eder. Bu ilandan bir ay sonra yine tarihi açıklamalar yapar. İsrail’in, “güvenlik içinde var olma hakkını tanıdıklarını” ve “teröre karşı olduklarını” söyler. Bu açıklamadan birkaç saat sonra Amerikan yönetimi, Filistin Kurtuluş Örgütü’nü, Ortadoğu sorununun taraflarından biri olarak tanıdığını ilan eder. Bu politik tutum, Arafat’a büyük prestij kazandırırken diğer yandan Körfez Savaşı’nda, Kuveyt’i işgal eden Saddam Hüseyin’in yanında yer alması, petrol zengini körfez ülkelerinden gelen ekonomik desteğin sona ermesine sebep olur. Savaştan sonra Beyaz Saray’ın taraflara bastırmasıyla Ortadoğu barışı için görüşmeler başlar. Madrit’te, Oslo’da yürütülen görüşmeler, 1993’te sonuç verir. Oslo’da varılan, Washington’da imzalanan anlaşmayla İsrail Başbakanı İzak Rabin ve Filistin lideri Yaser Arafat, Nobel Barış Ödülü’ne layık görülür.

Arafat, bir yıl sonra eskiden gizlice girdiği Gazze’ye bu kez Filistin yönetimi başkanı olarak girer. Çabaları hep Filistin devletini kuracak olan nihai anlaşmayı sağlamak içindir. 2002 Şubat ayının ortalarında çıkan bir çatışma yüzünden yine Şaron tarafından ev hapsinde tutulmaya başlayan Yaser Arafat, Parkinson hastalığı ile de mücadele etmek zorunda kalır.

Filistin yönetiminin merkezi olan konutu 2 yıl abluka altında tutan İsrail güçleri, burayı birçok kez tanklarıyla da hedef alır. Arafat 2004’te hastalanır ve grip teşhisi konulur. Filistin yönetimi yetkilileri, Arafat’ın abluka altındaki evinde yaptığı toplantılardan birinde kustuğunu açıklar.

İsrail’in izin vermesi ile Fransa’nın başkenti Paris’te bir hastaneye götürülen Arafat, 11 Kasım 2004’te hayata gözlerini yumar. Arafat’ın Kudüs’e defnedilmesi yönündeki vasiyeti, İsrail işgali nedeniyle gerçekleşemez. Ramallah’a defnedilen Arafat’ın ölüm nedeni ise tartışma konusu olamaya devam ediyor. Arafat’ın zehirlendiği iddialarını araştıran İsviçreli bilim adamları, cesedinden örnekler alarak incelemelerde bulunur. Bunun neticesinde bilim adamları Filistin liderinin zehirlendiğinden yüzde 83 oranında emin olduklarını açıklar. Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas da geçen yıl yaptığı bir açıklamada Arafat’ın ölümüyle ilgili soruşturmanın devam ettiğini belirterek, “Yakında katilleri açıklayacağız ve herkes dehşete düşecek.” demişti. Hayatının son günlerine kadar Arafat, Filistinlilerin en güçlü lideri olmaya devam eder, Ayrıca Arafat’ın Filistin toplumu ve siyaseti üzerindeki etkisi bugün de hala canlılığını korumaktadır. Ramallah’ta geçen yıl Arafat’ın yaşamından izler taşıyan ve özel eşyalarının sergilendiği bir müze açıldı.

Liderlik Özellikleri

Yaser Arafat’ın tarihi, direnmenin, mücadelenin ve azmin hikâyesidir. Onun uzun hikâyesi bağımsızlık mücadelesinin de önemli bir örneğidir. Tüm dünyada ve Ortadoğu’da barış, adalet ve özgürlük için mücadele edenlerin ve özellikle Filistin halkının en önemli hikâyelerindendir. Onun ismi mazlumların, ezilenlerin, vatansız bırakılanların kodu gibi anılmaktadır. Onun mücadelesi, dünyada eşitlik ve adalet talebinin meşruluğunun ve haklılığının bir nevi somut ifadesidir. Yaser Arafat, sık sık Filistin Devrimi ile evli olduğunu vurgulayarak ve başında siyah-beyaz kefiyesi, üzerindeki askeri giysisi, belinde Colt tabancasıyla ilginç bir figür olarak, milyonlarca insanın belleğine yerleşir.

Kefiyesini, Filistin haritası şeklinde bağlayacak kadar simgesel davranan Arafat, örgüt içi iktidar mücadelelerinde tam anlamıyla kavgacı bir liderdir. Filistin kimliğini koruması ve hayatını Filistin’in varlığı için adaması, Yaser Arafat’a tüm Filistinli ulusal ve İslami partiler arasında da saygınlık kazandırmıştır. Filistin halkının tüm nesilleri için bir ilham kaynağı olup, direnç ve kurtuluş savaşının sürdürülmesinin motive kaynağıdır. 1974’de Birleşmiş Milletler’de yaptığı konuşmada “Bugün bir elimde zeytin dalı, diğer elimde özgürlük savaşçısının silahını tutuyorum. Zeytin dalını elimden düşürmeyin.” diyen Arafat‘ın arkasından emperyalistlerin ve onların işbirlikçilerinin döktükleri gözyaşlarının kocaman bir yalan olduğu artık bilinmektedir. Arafat, Filistin’in özgürlüğünün emperyalistlerin ve işbirlikçilerinin timsah gözyaşlarında değil, işgal altındaki halkının bağımsızlık mücadelesinde ancak yaşayacağını Filistinlilere kabul ettirmiş bir liderdir. Arafat, liderliği süresince en çok İslam ülkeleri liderleriyle sorunlar yaşadı, İslam ülkelerinden beklediği desteği hiçbir zaman görmedi. Kamuoyunda Filistin davasına verdikleri sözde destek yanında İsrail ile yürüttükleri gizli ilişkiler, Arafat’ın liderliğini yıpratıyordu. Yaşamının son yıllarında Filistin’de büyüyen İslami yapılara karşı kesin tutum içerisinde olmayışı ciddi eleştirilere sebep oldu. 1991 Madrit Konferansı,1993 Oslo ve 2000 Camp David Zirve anlaşmalarında birçok tavizler verdiği gerekçesiyle liderliği sol örgütler tarafından sorgulanmıştı. Ölümünün ardından Filistin mücadelesinde sol ve laik guruplar ciddi bölünmelere giderek zayıfladılar, Hamas’ın siyasi arenadaki yükselişi Filistin mücadelesinde tek siyasi güç olan FKÖ’nün yanında Hamas’ı da sahneye çıkarmış oldu Arafat’ın en önemli özelliği pratik siyasi zekâsı, iç ve dış dengeleri iyi gözetmesi ve bu dengelerde kolayca pozisyon alması olarak bilinir. Uzun vadeli planlar ve kurumsal oluşumlar noktasında zayıflıkları, liyakatten ziyade sadakati ön planda tutması, otokratik yönetim tarzı ise siyasi rakiplerince en çok eleştirilen yanı olmuştur. Ölümünün 13. yılında Ramallah’ın farklı noktalarından gelen çok sayıda kişi, Arafat’ın mezarının başında ona dualar etti. Anma etkinliğinde konuşan Fetih Hareketi Başkan Yardımcısı Mahmud el-Alul, Arafat’ı “müstesna bir lider” şeklinde nitelendirerek, onun tüm dünyada özgürlük hareketlerine ilham kaynağı olduğunu söyledi.

Alul, Arafat’ın benimsediği “başkenti Doğu Kudüs olan 1967 sınırlarında bağımsız bir Filistin devleti kurulması hedefi” üzerinde yürümeye devam ettiklerini vurguladı. Bugün Filistin halkı, Arafat’ı hatası ve savabı ile hayatını Filistin mücadelesine adamış bir lider olarak kabul etmiş vaziyette.

Daha Fazla