Türk seçmeni arayışta. Siyasetin merkezinde “geniş alanda boşluk” büyüyor. CHP’nin ve AK Parti’nin sosyolojisi “Jübile” ivmesini görüyor, fakat inkar ediyor.
Deva, Gelecek, İyi parti bu boşluğa yöneldi; fakat sicili ve bagajı “Millet İttifakı” çatısı altında incir kabuğunu dolduracak performansı bile gösteremedi. Hatta bir birlerinin bahçesine incir ağacı dikme yarışına girdi.
Siyasetin merkezinde boşluk derinlik ve genişlik artarsa; ülke bir yol ayrımına girecek: “Toplumu Devlete Teslim Etmek” veya
” Yeniden kamplaşma” örgütlenmesi.
Şahsi gözlemim; birinci seçenek bizzat devlet tarafından örgütlenecek ( hatta örgütlendi.). Bu şu demek; “Yeniden solculuk”, “Yeniden İslamcılık”, “Yeniden Liberallik”, hatta “Yeniden Müslümanlık” seçenek olmayacak/oldurulmayacak.
“Devlet Milliyetçilik” paradigması kendini Erdoğan üzerinden güncelliyorken; Erdoğan sonrası için de “test sürüşleri” yapıyor.
Özellikle “İmamoğlu” ve/veya “Soylu” hikayesinde gizli konu ettiğim güncelleme. Fakat test sürüşünün bir yan etkisi var:
Toplum 15 Temmuz’da olduğu gibi fiili bir durum oluşturabilir. Biz bu “fiili durum”un benzerini, İstanbul seçim sonuçlarında yaşayacağız.
Çünkü İmamoğlu’nun tekrar başkan olması durumunda; İstinaf mahkemesinde bekletilen “siyasetten men” cezası devreye alınıp alınmayacağı stratejisini göreceğiz…
Neyse bu bağlamı detaylandırmayayım. Bir başka bahse konu…
Bizim dikkat çekmek istediğimiz şu: 01 Nisan’da başkan seçilenler ( hangi partiden olursa olsun ) Türkiye’nin içine girdiği yeni siyasal sosyolojisi ile ” ilişkisiz ve kariyerci” takvimi işletecek ve yeni sosyolojinin aktörü olma ihtimali de kalmayacak. Çünkü sayın Erdoğan’ın içinde olduğu Gemi hangi rotada kalmış ve hangi limana yönelmişse; akıbette orada noktalanacak.
Sayın Bahçeli’nin Erdoğan’a “Gitme!… Yeni yüzyılın kurucu lideri ol!..” çağrısı; özünde Toplumu devlete teslim etme töreninin henüz bitmediğine atıftır.
Peki, “Toplumu devlete teslim etmek” bu topraklarda “şüpheli tören” görülür mü? Hayır. Aksine törene katılmayı, izlemeyi önemser. E, o zaman sorun ?!…
Sorun demeyelim de; bir gelecek senaryosuna atıfta bulunalım: Toplum Erdoğan ile yakaladığı “Sivil inisiyatif” gücünü yine sayın Erdoğan’ın devletin verdiği rol gereği devlete iade ediyor. Uluslararası şartlar bunu gerektirdi… Doğru-Yanlış; Tarih yazacak…
O zaman özetleyebiliriz: “Erdoğan varsa; biz de varlığımızı koruruz!..” diyen hatırı sayılır bir “tabaka” var…
Oysa; Türkiye’de yeni bir sosyoloji var ve bunu “tabaka” etkinliği hem yönetemez hem anlayamaz.
Geriye tek imkan kaldı: Etkin ve Sivil Aktivizm.
Eski solcular, Eski İslamcılar, Eski Ülkücüler… gibi bir dizi “İdeolojik huzur evi sakinleri bu süreçte biraz heyecanlanacaklardır. Fakat süreç heyecanla değil; “Eleştirel Aklın Dönüşü”nü yakalayanların “doktrin gündemi” ile oluşacak.
01 Nisan’da kendini ilan edecek bazı partiler olacak. Çalışmalar sürüyor. Fakat bu partilerde bile “Doktrinsiz parti” seçeneği konuşuluyor. Takipteyiz.