Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Salı, Nisan 23, 2024

Suriye ve PKK: Hafız’dan Olma Mitterand’dan Doğma

2003 yılında PKK silahlı terör örgütünün Suriye yapılanması olarak kurulan PYD kısa sürede batının bölgedeki taşeronluğunu üstlenerek aldığı lojistik, eleman ve eğitim desteğiyle mini, görece düzenli bir terör birliğine dönüştü. PKK ile halen ast üst, eleman/ malzeme geçişgenliği ve eylem birliği bağını koruyan PYD, destek aldığı
batılı ülkelerin ve özellikle ABD’nin yeni silah deneme laboratuarı olma özelliğiyle de öne çıktı.

“El kader el müşterek, Ettarih el müşterek, El müstakbel el müşterek”

Ortak kader, ortak tarih ve ortak gelecek anlamına gelen bu slogan on yıl önce Türkiye ve Suriye Dışişleri Bakanlarınca Halep’te yapılan işbirliği toplantısına damgasını vurmuştu. Tarihi ve coğrafi hamiliğinin getirdiği sorumlulukla ‘’komşularla sıfır sorun’’ dış politikası kapsamında bir döneme damgasını vuran Türkiye’nin Ortadoğu açılımı Arap Baharıyla değişik bir boyut kazandı. Baskıcı ve totaliter yönetimlerin yerine mazlum halkın yanında durmayı yeğleyen Türkiye; Mısır, Suriye ve Libya üçgeninde batının ikiyüzlü politikalarının aksine yönetimlerin sokağa kulak vermeleri için elinden geleni yaparak tüm dünyaya demokrasi dersi verdi.

Suriye özelinde: Hatay, Su ve PKK meseleleriyle kaderde ortak olmadığımızı açıkça ortaya koyan Şam Nusayri Rejimi; gasp ettiği ve elinde zorla tuttuğu ülke yönetiminde kaldığı sürece ortak bir gelecekten bahsetmenin mümkün olmadığını 2011 yılında başlattığı kıyımla da perçinledi. Halen devam eden ve milyonlarca mazlumun ölümden kaçıp ülkemize sığınması yol açan iç savaş Suriye’nin demografik yapısını batı eliyle Türkiye aleyhine değiştirdi. Bizzat Şam Rejimi’nin organize ettiği Reyhanlı Saldırısı’nın külleri hala sıcak ve ne Esed’in ne de Suriye’deki terör örgütlerinin gündemlerinde toprak bütünlüğünün sağlanarak iç savaşın bitirilmesi yok; bütün namlular Türkiye’ye dönmüş durumda. Suriye ile Türkiye arasındaki üç kadim problemden son süreçte bariz olarak öne çıkan PKK sorununa cerrah titizliğiyle yapılan müdahaleler sonuca götürecek nitelikte. Türkiye kararını verdi: Suriye’de, Irak’ta, İran’da ve ülke içinde PKK bitecek. PKK’yı etlendirip butlandıran Suriye’ydi, şimdi ülkesinin 1/3 ‘ü PKK tarafından ele geçirildi.

Ne demiştik? ‘’ Men Dakka Dukka!’’

PKK terör örgütünün peydah olması Mitterand’lar ve Esed’lerin gayrimeşru ilişkisi neticesidir. Hafız’dan olma Danielle Mitterand’ dan doğma PKK’ya amca ve dayılarının hala sahip çıkıyor olmasının şifreleri bu doğumda gizli.  Türkler bizi 400 yıl boyunca sömürdü yalanıyla ülkesindeki Arap nüfusu manipüle eden Şam Yönetimi, 250.000 Kürdü yok sayacak etnisite oyunlarını da yıllarca mandasında kaldığı Fransızların sömürge mantıklı politik aklından öğrendi. Buna karşın Kürtler adına faaliyet yürüttüğünü iddia eden PKK’ya 1979’dan bu yana kucak açmış olması ironi değil, 1920’lerde yazılan senaryoya ülkesinin parçalanmasına rağmen uyma sadakatidir.

PKK terör örgütünün Suriye macerası Abdullah Öcalan’ın Suriye’ye kaçtığı 7 Temmuz 1979 tarihinde başlar. Abdullah Öcalan değişik tarihlerdeki örgüt kayıtlarına geçen konuşmalarında Suriye’ye geçiş sebebini farklı gerekçelere dayandırmıştır; kimi zaman Şanlıurfa’nın çok sıcak ve sinekli olduğunu söyleyen Öcalan kimi zaman Türkiye’de giderek sıkışan örgüte manevra alanı kazandırmak için Suriye kaçışını gerekçelendirir. En kapsamlı açıklaması örgütün 1988’lerde tek yayın organı olan Serxwebun dergisinin Aralık-1988 sayısında bulunuyor:

Örgüt mensubu Şahin Dönmez’in yakalanmış olmasından bahsederek;’’… Bu haber de geldikten sonra, taş çatlasa iki ay kalabilirsin. Biz Antep veya Van’a gitmek için karar almıştık. Fakat artık nereye gidilirse gidilsin, bu biçimde 1979’un kurtarılamayacağı açıkça görülüyordu. Bir defa, Şahin hemen hemen bütün ilişkileri biliyor, ikincisi Parti örgütlenmemiş, daha Siverek atılımı da yok, olsa bile taş çatlasa altı aydır, yine onunla uğraşabilirsen. Ayaklanma olasılığı var, onu bekliyor. Evren bunu bizzat ifade ediyor. Bir katliamla 12 Eylül için biçtikleri iki yıllık süreyi silecekler. Çoğu da öyle düşündüklerini söylüyor. Hareketin kesin o dönemeçte boğulacağının planlaması yapılmıştır. Bizim bu işi gerçekten ne kadar götürebileceğimiz belli değil. Ev yok, Urfa’da kaldığım evleri hatırlıyorum, imkân yok, yanına gittiğiniz bazı aileler var; esas olarak bazı gençler var, biz o gençlerin ailelerinin yanına gidiyoruz. Değil bir çalışma yapmak, bir yandan arı kovanı gibi karasinekler, bir yandan sıcak bastırıyor, bir iki arkadaşı çağırıyoruz biraz görüşüyoruz, fazla bir şey kurtarılamaz. Ve yine evde homurtular, bunlar kimdir kaldıramayız, dayanamayız diyorlar… Ayrı ev tutmak çok zordur. Bir de sokakta bile polisin adamlarınca kıskıvrak yakalanma tehlikesi var. Ve bir de hareket ilk defa tutuklamaya tabi tutuluyor… İçişleri Bakanlığı o zaman özel inceleme araştırma grupları kuruyor. PKK temel mesele olarak gündemdedir ve tasfiye sürecine girmiş, adım adım hareketin boğulma planı gerçekleşecek… O zaman hareketi kurtarmak için ne lazımsa onun yapılması düşüncesiyle M. Sait arkadaşı çağırdık. Hududu kontrol ettik, kesinlikle henüz kimsenin aklına gelmemiştir. Türkiye’de daha sonra yurtdışına çıkanlar iki sene sonra çıktılar. Biz tam iki sene önce nefes borularının kapatılmaması için önlem aldık, gerçekleştirdik. Şimdi yurtdışına çıkışın içinde gerçekleştiği tarih, siyasi atmosfer budur…’’

Önce Ayn El Arap Ardından Halep

PKK silahlı terör örgütü lideri Abdullah Öcalan paranoyak kişilik bozukluğuyla Suriye’ye geçini bu gerekçelere dayandırsa da kaçışını Suriyeli ve Bulgar silah kaçakçılarının organize ettiği, sınırı illegal yollardan geçerek ilk olarak Ayn el Arap’a (Kobani) oradan da Suriye istihbaratı Muhaberatla kurduğu ilişkiler neticesi Halep’e geçtiği biliniyor. Bu tarihten sonra PKK’nın yurtdışı faaliyetleri tamamen Suriye İstihbaratı güdümünde gelişmiş,1999 yılına kadar Şam’da ikamet eden Öcalan için Suriye, Suriye için de Öcalan her daim vazgeçilmez olmuştur.

Dünya terör tarihinde kendi ülkesi topraklarının bir kısmında etnisite temelli hak iddia eden terör örgütüne Devlet desteğini açıkça veren tek ülke Suriye’dir. PKK 1978 yılında yaptığı 1. Kongresinden bugüne kadar kurmayı hedeflediği sözde Büyük Birleşik Kürdistan hayaline Türkiye, Suriye, Irak ve İran’dan toprak kopararak erişeceğini defalarca deklere etmiştir. Kaldı ki günümüzde Suriye’nin yaklaşık 1/3 ünü kontrol eden PYD; Esed ailesinin gayrimeşru çocuğu PKK’nın küçük oğludur.

PKK silahlı terör örgütü lideri Abdullah Öcalan’ın hangi nedenler, hangi şartlar ve nasıl Suriye’ye geçtiğinin yanı sıra diğer PKK mensuplarının da hangi amaçla ve şartlarda Suriye’ye geçtiğinin bilinmesinde yarar vardır: Abdullah Öcalan, Suriye İstihbaratı ve Filistinli Marksist örgütlerle geliştirdiği ilişikler neticesinde Türkiye’de bulunan 60-70 kadar örgüt militanını 1979 yılının Kasım ayında kaçakçılar yardımıyla sınırdan illegal yollarla geçirerek Suriye kontrolünde bulunan Lübnan Bekaa Vadisi’ndeki FKÖ / El Fetih örgütünün kamplarına yerleştirmiştir. 1980 yılına kadar askeri eğitim alan bu ilk grup tekrar aynı yollarla ve Suriye Devleti yardımıyla Türkiye’ye eylem için gönderilmiştir. Uzun yıllar devam eden bu gidiş geliş kolaylığının özellikle Suriye İstihbarat örgütü Muhaberat tarafından sağlandığı bugün bilinen bir gerçektir. Abdullah Öcalan’a 1979-1999 yılları arasında kişisel olarak; barınma, seyahat, koruma, Alman/Rus/Fransız/Yunan/Bulgar istihbarat elemanlarıyla network yardımı sağlayan Muhaberat halen kendi ülke topraklarını ABD yardımıyla işgal eden PKK/PYD terör örgütüyle iyi ilişkilerine devam etmektedir.

PKK silahlı terör örgütü lideri Abdullah Öcalan Suriye’ye geçmeden önce bölgedeki terör organizatörlerinin kontrolleri altındaki kaçakçılık şebekeleri vasıtasıyla kendisine gereken ilişkileri sağlamıştır. Suriye’ye geçtiğinde belirli bir süre kontrol altında tutulan Öcalan’a kısa bir süre sonra barınma ve kişisel imkânlar sağlanarak Suriye kontrolü altında bulunan Lübnan’a Türkiye’den eleman getirmesi yönünde Muhaberat tarafından telkinde bulunulmuştur. PKK’nın 1979 yılında Lübnan’a geçirdiği ilk grup El Fetih örgütünün kamplarında eğitim almış bu esnada aynı lokasyonda bulunan ASALA terör örgütüyle de iyi ilişkiler ve işbirliği geliştirmiştir. 1980 yılından sonra peyderpey Suriye topraklarını takiben Muhaberat kontrolünde Lübnan’a geçen PKK militanlarına farklı bir ihtimam gösterilerek bu yeni gruplar Filistin Demokratik Halk Cephesi (FDHC) kamplarına yerleştirilmiş zamanla bu kamplar tamamen PKK kontrolüne geçerek, PKK Bekaa Vadisinde bulunan diğer terör örgütleri gibi özerk bir yapı kazanmıştır. Suriye Devletinin PKK’ya 1980 başlarında gösterdiği özen ve ihtimamın yanı sıra örgütün kurulma aşamasında vermiş olduğu ikame, iaşe, silah ve sağlık yardımı örgütün palazlanmasına katkıda bulunarak karşılıklı bir eylem birliği geliştirmiştir. PKK terör örgütünün 1984 ve ilerleyen beş yılda Türkiye sınırları içinde yapmış olduğu eylemlerde; Suriye İstihbaratı organizesi ve Bekaa Vadisi’nde bulunan ASALA militanlarının eleman desteği bugün açıklığa kavuşmuş bir gerçektir. Abdullah Öcalan kendisine Suriye Devleti’nin sağlamış olduğu imkânlar ve güvenceler sayesinde örgütsel hazırlıklarını rahatlıkla sürdürebilmiştir. Suriye topraklarını irtibat ve organizasyon merkezi olarak kullanırken, Lübnan topraklarını da barınma ve eğitim amaçlı kullanmıştır. Türkiye içiyle devam ettirilmeye çalışılan irtibat ve ilişkiler Halep ve Haseki illerinin sınıra yakın köylerine konuşlandırılan örgüt mensuplarıyla gerçekleştirilirken, Avrupa ile ilişkiler Şam merkezli yürütülmüştür. Avrupa’ya giden ve gelen gruplar Şam Havaalanını kullanmışlardır. PKK’nın kurulmasından başlayarak devam eden yıllarda örgüt faaliyetleri açısından hayati önem arz eden Türkiye, Avrupa, Irak ve İran arasındaki network Suriye yönetiminin PKK’ya sağladığı imkânlar sayesinde Şam üzerinden kurulmuştur. Suriye’nin başkenti Şam’ın en nezih semti olan Mezze’de Muhaberat tarafından tahsis edilen lüks havuzlu evlerde örgüt faaliyetlerine devam eden Öcalan; bu evlerden örgütün sevk ve idaresini yaparken, özellikle Avrupa ve Balkan ülkelerinden gelen yabancı misafirlerini örgütün bayan militanlarının eşliğinde yine bu evlerde ağırlamıştır.

İsrail’in Lübnan’ı işgal etmesiyle başlayan süreçte Bekaa Vadisi’ndeki kamplardan Suriye içlerine çekilen PKK militanları Halep ve Haseki illerinin Türkiye sınırına yakın Suriyeli Kürtlerin ikamet ettiği köylere yerleşmiş; ‘’Suriye Alan Faaliyetleri’’ kapsamında: Sınır boyunca araziyi tanımak, köylerde bulunan Kürt kökenli Suriyelilerin PKK’ya katılmasını sağlayarak kurye ağını genişletmek, bölgede mevcut kaçakçılık ağını kullanarak Türkiye içindeki örgüt mensuplarıyla irtibat sağlamak faaliyetlerini Suriye Devleti izni ve kontrolünde yürütmüştür. Suriye’den illegal yollarla ülkemize girerken yakalanan PKK militanlarının üzerinden çıkan geçici ikamet belgelerinin Suriye istihbaratı tarafından verildiği ifadelerine yansımıştır. PKK’nın Suriye Alan Faaliyetleri 1982 yılının sonlarına doğru hız kazanmış, örgüt tamamen Suriye – Türkiye sınırına yerleşerek bölgede söz sahibi olmuştur. Suriye Kürtleri tarafından önceleri temkinli karşılanan bu durum, faaliyetlerin Suriye Devleti tarafından desteklendiği anlaşılınca, yıllarca Şam Rejiminden Kürtlerin gördüğü baskı ve yok sayılmanın PKK yandaşı ve mensubu olmakla aşıldığı realitesi karşısında destek verme yönünde evrilmiştir.

İlk yurtdışı deneyimini Suriye Devleti ve Lübnan ile yaşayan PKK zamanla Irak’ın Kuzeyine ve Türkiye içine de yerleşmeye başlamış ancak Abdullah Öcalan 1999 yılına kadar Şam’da sürdürdüğü Devlet destekli şatafatlı hayatından vazgeçmemiştir. 1998 yılında Türkiye ve Suriye arasında imzalanan Adana Mutabakatıyla iki ülke arasında var olan güven sorunu iyileşme sürecine girmiş, PKK lideri Abdullah Öcalan bir yıl sonra 9 Ekim 1999 tarihinde Suriye’yi terk etmiştir.

Öcalan’ın 1999 yılında yakalanmasından sonra bir dönüşüm süreci içerisinde giren ve yeni bir terör ağı yapılanmasına giden PKK; KCK’YI çatı örgüt olarak konumlandırdığı parça yapılanmasında Suriye kolu olarak 2003 yılında PYD’yi kurmuştur.

Lideri yakalanmış, Irak’taki varlığının ABD ve AB tarafından efektifliği kalmamış PKK; Türkiye’nin başlattığı çözüm odaklı yaklaşımlar neticesi iyice köşeye sıkıştığı bir noktada ülke içindeki eski partneri FETÖ yardımıyla süreci manipüle ederek giriştiği çukur barikat kalkışmasından da hazin bir yenilgiyle çıkıp çözülmeye yüz tuttuğu anda PYD/YPG olarak yeni sürgünlerini yine Suriye topraklarında vermeyi başarmıştır.

PYD 2003 yılında PKK tarafından Suriye’de kuruldu. PKK’nın yönetici kadrosunda yer alan Cemil Bayık ve Bese Hozat’ın eşbaşkanlığında toplanan KCK Yürütme Konseyi 2006 yılında bir bildiri yayımlayarak PYD’nin Batı Kürdistan (Rojava) olarak adlandırılan Kuzey Suriye’de KCK’ nın bir kolu olarak kurulduğunu kabul etti.

Suriye Kürtlerinin PKK içerisindeki yerini Bente Scheller, The Wisdom Of Syria’s Waiting Game: Foreign Policy under the Assads (London Hurst and Company, 2013) ( ref. Polis Akademisi Yayınları ) ’de şu şekilde ifade etmektedir:

‘’Suriye rejimi, PKK’nın bölgedeki etkinliğine göz yummakla kalmayıp; Suriyeli Kürtler arasından örgüte üye temin etmiştir. Suriye’nin Kürt politikasını uzun yıllar gözlemlemiş olan araştırmacı Ömer Şeyhmuz’a göre; PKK’nın Suriye’de, özellikle öğrenciler ve kadınlar arasında, ikna kabiliyeti yüksek elemanları vardı. Gençleri örgüte kazandırma konusunda çok başarılıydılar; örgüte kazandırılan bu gençler önce Lübnan’a, oradan da Türkiye’ye yollanırdı. Suriye güvenlik güçleri Suriye’deki Kürt topluluk içerisine de sızmıştı… Örgüte Suriye’den katılan militanların %30-35’i Suriye devleti eliyle örgüte kazandırılmıştı. Özellikle devletin güvenlik teşkilatı örgütlenmenin başlamasında ve düzenlenmesinde önemli rol oynuyordu. Afrin, Şam, Kamışlı ve Halep başta olmak üzere birçok yerde Kürtler ile temasları vardı. Örgüte katılacak militanlarla oldukça açık bir anlaşma yapmışlardı: Biz seni savaşman için Türkiye’ye yollayacağız, bunun karşılığında sen de askerlik yapmaktan kurtulacaksın, birkaç yıl sonra ülkene geri dönebilirsin. Bu sistem Kürt toplumunda saygın yeri olan doktorlar vb. profesyonel kişiler vasıtasıyla yürüyordu. Örgüte alınanlar Suriye’yi terk ettiklerinde güvenlik güçleri kimliklerine el koyuyordu. Bunun ardında yatan iki temel düşünce vardı: Güvenlik güçlerinin izni olmadan ülkeye geri dönemesinler ve Türkiye’de öldürülürler veya yakalanırlarsa bunun Suriye’ye bir yansıması olmasın. Bu strateji Suriye rejimi açısından ayrıca kullanışlıydı çünkü böylece hem ülkedeki Kürt aktivistlerden kurtulmuş oluyorlardı, hem de dolaylı yoldan Türkiye ile savaşıyorlardı.’’

PKK silahlı terör örgütü lideri Abdullah Öcalan tarafından AİHM’ ne sunulmak üzere 2001 yılında hazırlanan ‘’Sümer Rahip Devletinden Demokratik Cumhuriyete Doğru’’ isimli kitabın Suriye Kürtlerine yönelik çözüm önerileri bölümünde yer alan tespitler şu şekildedir: ‘’ Arapların ( Asurîlerin ) nasıl Kürtlerin içine uzanmış parçaları varsa, Kürtlerinde Arapların içine uzanmış parçaları bulunmaktadır. Bunların başında Suriye Kürtleri gelmekte, Suriye Kürtlerinin önemli bölümü tarih boyunca yaşanan isyanlar, aşiret kavgaları ve kanunsuzluklar sonucunda değişik alanlardan toplanma özelliğine sahiptir. Bunların kültürler arası değişim ve dönüşüm gibi önemli bir işlevi bulunmaktadır. Bu sürece daha sonra Ermeniler ve Türkmenlerinde yoğun katıldıkları görülmektedir. Dolayısıyla zengin bir dil, din ve kültürel değişiklik doğmaktadır. Suriye esas olarak bu tür zenginlikte bir ülke olarak şekillenmiştir. Demokratik uzlaşma ve hoşgörüye uygun bir ortam arz etmesi bu tarihsel oluşumlar nedeniyledir. Suriye’deki tüm grupların, dolayısıyla Kürtlerinde bu tarihi gerçeklikler çerçevesinde temel sorunları kendi kültürel kimliklerini koruyup geliştirme, anadilde eğitim, basın-yayın hakları ve siyasal yaşama özgür ve eşit vatandaşlar olarak katılarak haklarını hayata geçirmeleriyle çözümlenecektir. …. Yasallık mücadelesinin başarıyla sonuçlanması önemli bir demokratik kazanım olup, Suriye’nin genel demokratikleşmesine de güçlü bir katkıda bulunabilecektir. PKK’nın alanda yoğun bir sempatizan kitlesi bulunmaktadır. Bu kitlenin temel görevi bu yasal haklar çerçevesinde bir programla demokratik yasal örgütlenme ve mücadelesini Suriye’nin genel yurtseverlik ve demokratikleşme hamleleriyle birleştirmesi ve gelmiş oldukları anayurtlarındaki özgürlük mücadelesiyle destek ve dayanışma içinde bulunmasıdır.’’

Kuruluşunda Marksist Leninist bir ideoloji benimsediğini ilan eden PKK, Sosyalist Bloğun dağılmasıyla ideolojik bir sarsıntı geçirdi. PKK girdiği ideolojik çıkmazı “Kürt Milliyetçiliğiyle” aşmaya çalıştı. Ancak Abdullah Öcalan’ın yakalanması sonrası ifadelerinde: Ayrı bir Kürt Devleti kurmaya gerek kalmadığını açıklaması örgüt mensupları için ikinci bir ideolojik ve politik şok oldu. Örgüt bu çıkmazını da kültürel haklar, silahlı örgüt mensuplarının yurtiçinden çekilmesi, legal ve siyasi alanda faaliyet yürütme şeklinde aşmaya çalışsa da Abdullah Öcalan’ın mücadele temeline kendisinin ceza evinden çıkmasını koyması ve meydana gelen gelişmelere göre pozisyon almasından dolayı 1999-2001 yılları örgüt için çelişki yılları oldu. APO cezaevinde olduğu sürece tamamen kontrolü altında bulundurduğu etkin bir örgütü hem devlete hem de dünya kamuoyuna karşı bir yaptırım gücü olarak kullanabileceğini düşündü. Örgütü bir can simidi olarak kullandı.

Bu süreçte Teröristbaşı Abdullah Öcalan tarafından AİHM’ NE sunulmak üzere hazırlandığı iddia edilen ‘’ Sümer Rahip Devletinden Demokratik Cumhuriyete Doğru’’ isimli kitapta: Başta Kürtler olmak üzere insanlığın kurtuluşuna dair çözümler ürettiğini iddia etti. Bu kitap PKK tarafından ‘’Yüzyılın Manifestosu’’ ilan edildi. Görüldüğü üzere silahlı eylem etkinliği kalmayan, planladığı sivil itaatsizlik kapsamındaki halk hareketini gerçekleştiremeyen; gerekli ideolojik, kültürel ve sosyal derinlikte entelektüel legal faaliyet yürütemeyen, adeta kör topal kalan örgüt toplama ve düzmece metinler üzerinden çıkış arama noktasına geldi.   PKK içinde bulunduğu bu çıkmazı ‘’ DEĞİŞEREK ‘’ aşmaya karar verdi. Örgüt varlığını devam ettirmek için her türlü farklı görüş ve düşünceden kesimlerle faaliyet kararı aldı.

2003 yılında PKK silahlı terör örgütünün Suriye yapılanması olarak kurulan PYD kısa sürede batının bölgedeki taşeronluğunu üstlenerek aldığı lojistik, eleman ve eğitim desteğiyle mini, görece düzenli bir terör birliğine dönüştü. PKK ile halen ast üst, eleman/ malzeme geçişgenliği ve eylem birliği bağını koruyan PYD, destek aldığı batılı ülkelerin ve özellikle ABD’nin yeni silah deneme laboratuarı olma özelliğiyle de öne çıktı. PYD/YPG: FETÖ firarilerinden, Fransız Lejyonerlerine, Özel Güvenlik Şirketi adı altında uluslararası arenada boy gösteren özel askeri şirketlerden, Haç ve Gül şövalyeliğini devam ettiren radikal Hıristiyan tarikat mensuplarına kadar yedi düvelden gelen maceraperestin içine atıldığı bir çuval halini aldı.

Mehmet Akif Ersoy’un dediği gibi: Kimi Hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne bela… Türkçe ismi Demokratik Birlik Partisi olan PYD (Partiya Yekitiya Demokrat)’nin silahlı kolu olan Halk Savunma Birlikleri YPG (Yekineyen Parastina Gel)’in bugün itibariyle silahlı militan sayısı 30.000-50.000 arasında değişkenlik gösteriyor. Başta Avrupa’dan olmak üzere dünyanın değişik yerlerinden gelerek YPG saflarına katılan Anarko marksistlerin giriş çıkış değişkenliği bu sayının net olarak ele alınmasını zorlaştırıyor.

YPG ABD’nin vermiş olduğu ağır silahlarla donatılmış durumda. 2015 yılından bu yana Suriye iç savaşından yararlanarak Afrin, Ayn el Arap (Kobani), Tel Abyad (Serekaniye), Kamışlı, Derik ve Resulayn yerleşkeleriyle Rojava olarak bilinen bölgeyi kontrol altına almış olan PYD; Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Ekim 2019 tarihinde Suriye’de gerçekleştirdiği sınır ötesi terör operasyonu neticesinde sınırımızdan 50 km içlere kovalandı.

Hamisi ABD’den isteği desteği bulamayan ve tarihi ilişkilerine dönerek Şam rejimiyle belirli bir oranda strateji geliştiren PYD Halen Suriye topraklarında onbinlerle ifade edilen silahlı eleman potansiyeline sahip ancak yakın süreçte bölgedeki diğer hâkim etkenler içinde elemanlarını eritecek gibi görünüyor.  Suriye iç savaşını fırsat olarak kullanan PKK/PYD devam eden sürecin önemli aktörü olma özelliğini yitirdi. Yenik, ezik ve mağara şartlarına döndürülen PKK/PYD’ nin Suriye’deki varlığı 1980 etkinliğinde bile değil. Bu bağlamda Abdullah Öcalan’la 1979’da Ayn el Arap’ta başlayan PKK’nın Suriye macerası PYD ile 2019’da yine Ayn el Arap’ta son buldu tespiti yerinde olacaktır.

Babaları bir anaları ayrı üvey kardeş Beşer’in artık PYD’ye vereceği ne ekmeği var ne de havuzlu villası. Herkes kendi derdine düşmüş durumda, yenilmez zannedilen Napolyon’un arkasına bakmadan Osmanlı Paşası önünden kaçtığı toprakların gerçek sahipleri geri döndü.

Suriye Türkmenleri, Arapları, Kürleri, Süryanileri, Ermenileri 1920 yılından bu yana özledikleri adalete ve özgürlüğe Türkiye Cumhuriyeti Devleti sayesinde kavuşuyor. PKK gibi Mezopotamya güveleriyse çölde, mağarada, dağda varlıklarının son bulacağı günleri korkuyla beklemekte.

Irak ve Suriye’deki hibrit varlığını kaybedeceğini anlayan PKK’nın bilinmeyen veya gözden kaçan iki açılımı var: Birincisi; Ermenistan/ Dağlık Karabağ, ikincisi; Kuzey Afrika.

Türkiye için son tahlilde ciddi bir tehdit oluşturmayacak gibi görünen bu terör konuşlanmasının önümüzdeki süreçte kardeş Azerbaycan ve Akdeniz havzası için değişik sorunlara gebe olduğu açık. Başkaca geniş bir araştırmanın konusu olacak yeni PKK açılımının arkasındaki aklın silah verdiği ve eğittiği bu taşeron paralı örgütten kolay kolay vazgeçmeyeceği ortada.

Tüm uzmanların mevcut ezberleriyle karşı çıkacağı bu tespit; 2020 yılında değişik bir üç harfle önümüze çıkacak olan PKK’nın yeni faaliyet alanlarını işaret ediyor. Libya, Kıbrıs Rum Kesimi ve Dağlık Karabağ’a yerleşecek olan PKK ve türevleri daha çokça konuşulacağa benziyor. Ferhat Abdi Şahin/Mazlum Kobani/Mazlum Abdi hakkındaki gelişmeleri bir de bu açıdan ele almakta fayda var. The New York Times bizim hikâyelerdeki enişte gibidir; durduk yere öptüğü görülmemiştir.

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir