Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Perşembe, Nisan 18, 2024

Yetmişinci Yılında Çin’in İki Zorlu Sınavı

ABD ve Çin arasındaki güç mücadelesi çok sayıda alana yayılsa da konunun genişliği itibariyle ticaret savaşının dışında kalan iki gerilim merkezine ışık tutmaya çalışacağız. Listenin başında Hong Kong yer alırken diğer fay hattını ise ittifaklar ilişkisi yer alıyor.

Yetmişinci yılını kutlamaya hazırlanan Çin Halk Cumhuriyeti, çok sayıda meydan okuma ile karşı karşıya. Bunların en başında şüphesiz Amerika Birleşik Devletleri (ABD) yaşanan gerilim geliyor.

ABD Başkanı Donald Trump’ın başlattığı ticaret savaşları taraflar arasındaki çatışmanın en belirgin hali olsa da Washington yönetimi Ulusal Startejisi Belgesi’nde ‘revizyonist’ güç olarak tanımladığı Pekin’i her alanda baskılamak istiyor.

Beyaz Saray’ın bu stratejisinin altında yatan neden ise Çin’in Amerika’yı tahtından etme ihtimalinin gün geçtikçe belirginleşmesi.

Tukidides Tuzağı

Pekin yönetimi her ne kadar “hegemon” olma niyeti taşımadığını beyan etse de uzmanlar tarihte “Tukidides tuzağı” olarak bilinen duruma işaret ediyorlar. Yükselen yeni bir gücün eski hakim kuvvette yaratacağı endişenin savaşları tetikleyeceğini savunan teori bugüne kadar 12 kez savaş sahasında kanıtlanmasına rağmen 4 kez barışçıl bir geçişin olduğu göze çarpmakta.

ABD Başkanı Donald Trump’ın kişiliği göz önüne alındığında Washington ve Pekin arasındaki gerilimin alacağı şekil tahmin edilemese de iki ülke arasındaki mücadelenin devlet başkanlarından bağımsız olarak devam etmesine kesin gözüyle bakılıyor.

Ticaret Savaşıyla Paralel İki Fay Hattı

Zira; eski ABD Başkanı Barack Obama ülkesinin Asya Pasifik karakterine vurgu yaparken, Obama dönemi Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ise Foreign Policy’e yazdığı “Asia Pivot” isimli makalesinde Washington’ın gücünü Asya Pasifik’e kaydırması gerektiğini belirtmişti.

ABD ve Çin arasındaki güç mücadelesi çok sayıda alana yayılsa da makalemizde konunun genişliği itibariyle ticaret savaşının dışında kalan iki gerilim merkezine ışık tutmaya çalışacağız.

Listenin başında Hong Kong yer alırken diğer fay hattını ise ittifaklar ilişkisi olarak ele alacağız.

Ticaret Savaşlarını Gölgede Bırakan Kriz: Hong Kong

Doğu’nun incisi olarak bilinen Hong Kong sokakları haziran ayından bu yana giderek artan eylemlere sahne oluyor.

Suçluların Çin’e iadesini öngören yasa süresiz olarak dondurulmasına rağmen sokakları terk etmeyen göstericiler yerel meclisten gelen diyalog çağrılarını reddediyor.

Batılı gözlemcilere göre “Pandora’nın kutusunun” açıldığı Hong Kong’da özellikle genç kuşak Çin’in değerler sistemini redderken bağımsız gözlemciler de halkın başta barınma olmak üzere çok sayıda sorunla boğuştuğuna dikkat çekiyor.

Renkli Devrim Provası

Hong Kong’daki olayları renkli devrim provası olarak okuyan Çin Halk Cumhuriyeti ise 22 yıl önce “anavatana bağlanan” topraklara Amerikan tarafından müdahale edildiğinde ısrarcı.

Dış politikada temkinli tavrı ile bilinen Pekin yönetiminin doğrudan Washington’ı sorumlu tutacak kimi kanıtlara sahip olduğu da söylenebilir.

Amerikan istihbaratı CIA bağlantılı Ulusal Demokrasi Vakfı’nın (NED) milyonlarca dolar harcadığı ortaya çıkan Hong Kong’da eylemcilerin Amerikalı diplomat Julie Eliah ile otel lobisinde toplantı yaptığı da ortaya çıkmıştı. Bu toplantının, yapılan çok sayıda toplantıdan sadece biri olduğu belirtiliyor.

Amerikan Bayrağı Taşıyan Protestocular

Yerel meclisi basan, Çin bayrağını gönderden indiren ve Amerikan bayrağı taşıyan grupları “çete” olarak tanımlayan Pekin yönetimi, Washington ile giriştiği enformasyon mücadelesinde ise bir dizi engelle karşılaşıyor.

Bunların başında Amerikan merkezli sosyal medya devlerinin uyguladığı yaptırımlar geliyor.

Geçtiğimiz ay Twitter binlerce Çin hesabını Hong Kong eylemlerinin politik itibarına zarar verdiği gerekçesiyle kapatırken Youtube da 210 kanalı kapattığını duyurdu.

Trump Krizi Uluslararası Hale Getirme Niyetinde

Twitter üzerinden Çin’e yüklenmeye devam eden Trump ise, Çin Cumhurbaşkanı Xi Jinping ile Hong Kong konulu yeni bir müzakere sayfası açabileceğini belirterek krizi uluslararası hale getirmek istediğini saklamıyor.

Benzer şekilde Amerikan Başkan Yardımcısı Mike Pence de Hong Kong’daki durumun ticaret anlaşmasına varılmasını zorlaştıracağı belirterek krizin geniş bir alana yayılacağı sinyalini verdi.

Bu zamana değin Pekin ile sorunları farklı kompartımanlara ayıran Beyaz Saray’ın tüm kartlarını masaya yatırmaya başlaması Çin siyasetini anlatması bakımından önem kazanıyor.

Pekin’in Kırmızı Çizgisi

Hong Kong’u kırmızı çizgi olarak tanımlayan Pekin, kamu düzenini kurmak için güç kullanmaya hazır olduğu defalarca vurgulamış olsa da bunun son seçenek olduğunu eklemeyi ihmal etmiyor.

“Barışçıl yükselen güç” imajına zarar vermek istemeyen Pekin yönetiminin ulusal egemenlik ve uluslararası imaj dengesi ile yeni bir formül aradığını söylemek yanlış olmayacaktır.

İkinci Fay Hattı: İttifaklar Siyaseti

Dış politikada liberalizmi terk eden ABD yönetimi realizm ilkesi uyarınca ittifaklarını Çin merkezli olarak revize ediyor.

Son olarak Tayvan adasına yapılan tarihi büyüklükteki silah sevkiyatı bu durumun en çarpıcı örneğini teşkil ederken Washington yönetimi Çin’i kuşatma stratejisi gereği bölge ülkelerine füze yerleştirme planı yapıyor.

Planda kimlerin yer alacağı belirsizliğini korurken Çin’in Global Times gazetesi Güney Kore ve Japonya’nın ismini verdi.

Çin Komünist Partisi’nin gazetesine göre Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması’ndan ayrılan Amerika’nın atacağı adım yeni bir silahlanma yarışını da beraberinde getirecek.

Washington’un Bölgedeki Müttefikleri Arasında Çatlaklar

Washington, her ne kadar Asya Pasifik’te ateşe benzin dökecek türden adımlar atsa da dostları arasında yaşanan ayrılıklar yeni yönelimin önündeki en büyük engel olarak okunuyor.

Japonya ve Güney Kore arasındaki ticaret savaşı günden güne büyürken Avustralya ise ülkesine ABD füze sistemleri yerleştirilmesine sıcak bakmadığı kamuoyuna duyurdu.

Bununla birlikte kendisine Asya Pasifik’te yeni dostlar arayan Amerika’nın ne derece güvenilir bir ortak olduğu yanıtlanması bekleyen sorular içinde yer almaktadır.

Çin’in Eli Güçlü

Trump yönetimi ile birlikte moral değerler konusundaki üstünlüğünü kaybeden Washington’a karşı Çin ise ittifaklar siyasetinde üstünlüğü elinde tutuyor.

Çin Cumhurbaşkanı Xi Jinping’in 2013 yılında ilan ettiği Kuşak ve Yol İnisiyatifi yeni ortaklıklar için önemli bir platform sunarken Pekin yönetimi Moskova ile dostluğa özel bir önem atfetmekte.

Putin’i “En iyi dostum” olarak tanımlayan Çin sadece ticari olarak değil askeri anlamda da Rusya’dan beklentilerini gizlemiyor.

S-400 hava savunma sistemleri gibi teknolojileri Moskova’dan temin eden Çin bu ülke ile yaptığı tatbikatların sayısını da artırmakta.

Tersten Nixon Hamlesi

İki büyük güç ile aynı anda mücadele etmek istemeyen Washington’deki elitler ise Çin’le Rusya arasındaki dostluğa kama sokmanın yollarını arıyor.

The Economist dergisi son sayısında kapağa taşıdığı düşüncenin özünde Rusya’yı ABD yanına çekmek fikri yer alıyor.

Soğuk Savaş döneminde ABD Devlet Başkanı Richard Nixon’ın Rusya’ya karşı Çin ile yakınlaştığını anımsatan elitler şimdi ise bu durumun tersten uygulanabileceği konusunda ısrarcı.

Nitekim ABD Başkanı Trump’ın G7 zirvesine Rusya’yı dahil etme önerisi Beyaz Saray’ın deyim yerindeyse “tersten Nixon” siyasetinin parçası olarak göze çarpmakta.

Trump Muhalifleri Bile G-7 Hamlesini Destekledi

Bu siyasetin Trump’a neredeyse her konuda muhalefet eden The New York Times tarafından dahi onaylanması dikkat çekici.

Buna karşın küresel düzlemde “oyun kurucu” rolü aşınan Amerika’nı “oyun bozucu” olması bugünkü şartlar itibariyle gerçekçi gözükmüyor.

Sonuç olarak bu makalemizde incelediğimiz iki fay hattının birinde ibre Washington yönetimini gösterirken uzun vadede belirleyiciliği bulunan ittifaklar zincirinde kozlar Pekin yönetiminin elinde bulunuyor.

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir