Gün yok ki bir soru sorulmasın. Bugün de garip bir soru ile karşılaştım. Cemaatimden, hali vakti yerinde samimi olduğum birisi, “Cehennemin ateşi nasıl?” diye bir soru sordu.
Ayetle, hadisle anlatmaya çalıştım. “Yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden sakınınız.”(Bakara, 2/24) ayetini okudum ve ona anlattığım şu kıssayı sizinle de paylaşmak istedim.
Abbasî’lerin ünlü halifesi Harun Reşid zamanında yaşamış olan Behlül Dana (VIII. yüzyıl) , dönemin evliyasındandı. Zaman zaman aklından zoru olan kimselere has tavırlar takınır, herkes de bundan dolayı kendisini deli sanırdı. Ama bunu maksatlı yapardı. Behlül Dana hazretleri daima Harun Rediş’in yakınında bulunur, çeşitli sebepler hasıl ederek onu uyarırdı. Bir gün Behlül Dana hazretleri, üstü başı toz toprak içinde uzun bir yolculuktan gelmiş olmanın belirtileri ile Harun Reşid ’in huzuruna
– Bu ne hal Behlül, nereden geliyorsun?
– Cehennemden geliyorum ey hükümdar.
– Ne işin vardı cehennemde?
– Ateş lazım oldu da ateş almaya gittim.
– Peki, getirdin mi bari?
– Hayır efendim getiremedim. Cehennemin bekçileriyle görüştüm, onlar “Sanıldığı gibi burada ateş bulunmaz, ateşi herkes dünyadan kendisi getirir” dediler.
Düşünen anlayan için, bu kıssadan çıkarılacak çok hisse vardır. Ahiret, dünyanın tarlası değıl midir? Ne ekersen onu biçersin. Dünyada sevap eken ahrette bahçesini cennette bulur; günah eken ateşini cehennemde bulur. Bahçesinin gülünü de ateşinin korunu da hazırlayan kendisidir; ama nerede işte dünyada!
Yüce kitabımızda Cenab-ı Hakk’ın tüm uyarılarına rağmen hâlâ insan nisyandaysa, cehennemi hiçe sayıyor demektir. Oysa; kendi sonunu kendi elleriyle nasıl hazırladığını bir bilse, günah işlemeye cesaret edemezdi herhalde.
Allah’ım bizleri, kendi kendini yakmak isteyen gafillerden etmesin. Amin!
Hacı Arıcı