Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Cuma, Mart 29, 2024

Fetö’nün İşkence Mangaları

“Kendisinden olmayan, kendisine düşman” bir ordu, FETÖ adına büyük bir tehlikedir. Bu nedenle FETÖ, açıktan bir mücadele gütmek yerine daha sessiz ve derinden ilerlemeyi tercih ederken, böylesine muazzam bir güce sahip olmayı her zaman arzulamıştır. Bu doğrultuda askeri okulları ele geçirmek ve buralara örgüt mensubu öğrencileri sızdırmak, örgütün en gizli ana amaçlarından bir tanesi olmuştur.

Askeri okullar Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) temelidir. Fakat bu temel, 1980’li yıllardan itibaren Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yürütme, yasama ve yargı dâhil bütün kurumlarına sızan FETÖ tarafından sarsılmıştır. 2006-2014 yılları arasında yaklaşık dört bin askeri öğrenci, Fetullahçıların işkencelerine ve kumpaslarına maruz kalmış, askeri okullardan ayrılmış veya atılmıştır. Bu sayı, Cumhuriyet tarihi boyunca atılan ve ayrılan öğrenci sayısından daha fazlasına tekabül etmektedir. Bu durumun ülke boyutunda “genel etkileri” ile FETÖ’nün teröründen etkilenen askeri öğrenciler özelinde “şahsi etkileri” bulunmaktadır.

TSK’nın gelecekteki yönetim kademesinin tasfiye edilmesi ve bu öğrencilerden boşalan yerlerin çoğunlukla Fetullahçılar tarafından doldurulması en önemli genel etkileri oluşturur. Bu gençlerin işkencelere ve kumpaslara uğrayıp askeri okullardan istifaya zorlanmaları veya iftiralarla atılmaları sonucunda yaşadıkları psikolojik travmalar ise şahsi etkiler içerisinde değerlendirilebilir. Örneğin; çocuklarını eve almayan aileler, oğluna “vatan haini” diyen babalar olmuştur; bazı askeri öğrenciler, ayrılma aşamasında ailesi tarafından “seni okutmam, askerliğini yap, kendi paranı kazan sonra istersen oku” şeklinde zorlamalarla karşılaşmıştır; ayrılmaların büyük bir cezası olarak yüklenen “maddi tazminatlar” neticesinde aile içi huzur bozulmuş ve çoğu mağdur askeri öğrenci, aileleriyle sürekli bir çatışma içerisinde kalmıştır. Bu çatışmalar aile ile sınırlı kalmamış, hem yakın çevreleri hem de yaşadıkları bölgedeki diğer tanıdıkları ile sürmüştür. Çatışmanın temeli hep aynı soru ekseninde dönmüştür: “neden ayrıldın ki?” Mağdur askeri öğrencilerin kendi yaşadıkları iğrenç olayları anlatarak bu soruya cevap vermesi hiçbir zaman karşı tarafı tatmin etmemiş ve karşı taraf, mağdur askeri öğrencilere zaman zaman yalancı gözüyle bakmakla kalmayarak kendince bu sorulara doğru olmayan cevaplar üretmişlerdir. Bu tek taraflı soru ve cevap oyununun sonucunda yeni yeni alışmaya çalıştıkları sivil hayatta bu öğrenciler yalnızlığa terk edilmiştir. Gördükleri işkencelerin üzerlerinde oluşturduğu psikolojik ve fiziksel hasarların üstüne bir de sivil hayattaki bu kesif yalnızlık eklenmiştir. Böylece FETÖ, kendilerinden olmayanları yalnız ordu saflarından uzaklaştırmakla kalmayıp aynı zamanda bu öğrencilerin sivil hayatta da kendilerine herhangi bir tehdit oluştur(a)mayacak hale gelmelerini sağlamıştır.

TSK,  kuruluşundan itibaren FETÖ’nün sızmayı ana gaye olarak gördüğü kurumların en başında geliyordu. Fetullahçılar istihbarata ve emniyete sızarken, TSK’yı hep fethedilmesi gereken bir kale olarak gösteriyorlardı. Bu sayede sanki orduya sızamıyorlarmış ve ordu içerisinde barınamıyorlarmış izlenimi yaratıyorlardı. Oysa örgüt 1980’li yıllardan itibaren askeri okullara sızmaya başlamış, süreç içerisinde mensuplarını personel daireleri ve askeri okul idare kadroları başta olmak üzere birçok stratejik noktaya yerleştirmişti.

Kendisinden olmayan, kendisine düşman” bir ordu, FETÖ adına büyük bir tehlikedir. Bu nedenle FETÖ, açıktan bir mücadele gütmek yerine daha sessiz ve derinden ilerlemeyi tercih ederken, böylesine muazzam bir güce sahip olmayı her zaman arzulamıştır. Bu doğrultuda askeri okulları ele geçirmek ve buralara örgüt mensubu öğrencileri sızdırmak, örgütün en gizli ana amaçlarından bir tanesi olmuştur. Örneğin; askeri okulların ve polis okullarının bulunduğu büyükşehirlerde örgütün “Hususi Evlerinin” olduğu ve bu evler aracılığıyla mahrem hizmetlerin, bu okullara yönelik faaliyetlerin takip ve organize edildiği bilinmektedir.

“Askeri okullardaki yapılanmayı da polis kolejlerinde olduğu gibi, Gülen bizzat takip etmiş ve yönetmiştir. 1980 askeri darbesi sonrasında ortaya çıkan ortamı Gülen iyi değerlendirerek askeri okullara sızma planını hayata geçirmiştir. Özellikle ordunun istediği zaman darbe yapıp yönetime el koyması, Gülen’in arzularıyla tam olarak uyuşmaktadır. Askeriyeye yerleşmesi uygun görülen öğrenciler özel olarak yetiştirilmiş ve bu öğrencilerin deşifre olmamaları için hücre sisteminde yapılanmaya gidilmiştir. Hücreler en fazla birkaç kişiden oluşacak şekilde kurgulanmış, aynı sınıfta öğrenim gören öğrencilerin bile birbirlerini bilmesine fırsat tanınmamıştır.”

Fetullah Gülen, 1984 yılının Eylül ayında öğrencilere hitaben şu şekilde konuşmuştur: “Öğrencilere en başta ilkokul öğretmenliği, orta ve lise öğretmenliği, ikinci planda subaylık, polislik ve hukukçu olmayı tavsiye ediyorum.” Bu konuşmadan iki ay önce, 1984 yılının Temmuz ayında Manisa/Turgutlu’da bölge il sorumluları ve yurt müdürlerinin katıldığı bir toplantıda ise “Fen Liseleri, Anadolu Liseleri, Askeri Liseler, Siyasal, Tıp ve Hukuk Fakültelerine yönelik olarak öğrencilerin hazırlanması gerekmektedir…” demiştir. 1987 yılı Ağustos ayında “Kendi cemaatlerine ait yurt ve okullarda eğitim alan kişilerin mimlendiklerini, bu nedenle askeri okullarla polis kolejlerine girmesi istenen talebelerin lise son sınıfta devlet okullarına kaydettirilmesi ve bu yolla mimlemenin önüne geçilebileceği” uyarısında bulunmuştur. Görüldüğü üzere, henüz 1980’li yıllarda askeri okullar, “sızılması gereken eğitim kurumları” olarak FETÖ elebaşı tarafından açıkça hedef gösterilmiştir. 22-23 yaşlarında teğmen çıkan bir şahsın örgüte bağlanması oldukça zordur. Yüksek kademedeki subaylar, ancak şantajla ya da zaaflarının kullanılmasıyla ele geçirilebilir. Bu nedenle FETÖ için askeri okullara sızacak örgüt mensupları, küçük yaşlarından itibaren yetiştirilmelidir.

Örgütün en gizli birimlerinin başındaki “mahrem imamların” doğrudan askeri okullarla ilgilenmesi, örgütün askeri okullara verdiği önemi açıkça göstermektedir. Eğitime çok önem veren bir örgüt olarak askeri okulların kaliteli eğitiminden yararlanmak, örgütün yetişmiş insan kaynakları açısından da önemlidir. Ayrıca ele geçirilecek askeri bürokrasi ile siyaset üzerindeki vesayet daha rahat oluşturulabilecek, hatta askeri bir darbe bile gerçekleştirilebilecektir.

Askeri Okullarda Sancılı Yıllar

FETÖ özellikle 2006 yılı itibariyle askeri okullarda tam hâkimiyet kazanmak adına harekete geçti. Kara Harp Okulu (KHO) komutanını istifaya götürdü. 2008 yılı itibariyle harp okullarına sivil liselerden öğrenci alımının açılmasıyla kitleler halinde bu okullara öğrenci yerleştirmeye başladı. Bu süreçte, özellikle askeri liselerden harp okullarına geçen öğrencilere çeşitli işkenceler yapıldı ve örgüt, bu yolla kendilerinden olmayan öğrencileri TSK dışına itti. Öyleki 2009 yılında bu konuyla ilgili çıkan bir haber “Şoku Gören Kaçtı, Harbiye Sivile Kaldı” başlığını attı.

KHO’da 2001-2007 yılları arasında “sağlık gerekçesi dâhil” toplam ayrılan öğrenci sayısı yaklaşık 150’dir. 2008-2014 yılları arası ise “sağlık gerekçesi hariç” bu sayı sadece KHO’da yaklaşık 2000’i bulmaktadır ki bu sayılara sivil liselerden Kara Harp Okulu’na gelerek intibak kampında ayrılanlar dâhil edilmemiştir. Görüldüğü üzere; altışar yıllık iki dönem karşılaştırıldığında, Kara Harp Okulu’ndaki ayrılmalar hususundaki gariplik çok fazla dikkat çekicidir.

2014 yılında ayrılan öğrenci sayısındaki düşüş ise dikkat çekmekte ve 2015 yılına gelindiğinde Kara Harp Okulu’nda şok mangasının kaldırıldığı belirtilmektedir. Bu durum, askeri liselere 2010-2011 yılında daha çok FETÖ mensubu şahısların alındığını işaret ediyor olabilir. Nitekim 2010-2011 yılında herhangi bir askeri liseye giren öğrenci, 2014-2015 yılında Kara Harp Okulu’na geçmiştir. Bu yıllarda ise ayrılmaların azaldığı ve “şok mangası” ile yapılan eziyetin son bulduğu bilinmektedir.

Psikoloji, propaganda ve algı yönetimi gibi konularda uzmanlaşan FETÖ, KHO’da kendilerinden olmayan askeri öğrencilere “yaratıcı vahşet” eylemlerinde bulundu. Bu öğrenciler üzerinde Stanford Hapishane Deneyi yöntemlerini kullandı. Öğrencilerin bireysel kimliğini yok etti, davranışlarını gece gündüz kontrol altında tuttu ve çoğuna okuldan ayrılasıya kadar uyuma, yemek yeme, dinlenme olanağı dahi tanımadı. Bunun sonucunda ortaya çıkan öğrenilmiş çaresizlik durumu, hedef öğrencilerde pasifleşme, bağımlılık ve depresyon gibi sendromlar yarattı.

2012 yılında TBMM Dilekçe Komisyonu Genel Kurulu, askeri okullarda ayrımcılığa uğradıklarını ve haksız yere ilişiklerinin kesildiğini iddia eden, konunun araştırılmasını ve askeri okullardan ilişiği kesilenlerin tazminat yükümlülüğünün azaltılmasını/kaldırılmasını talep eden dilekçeleri; aynı konuda çok sayıda başvuru olması, farklı tarihlerde gelen birçok dilekçedeki olay ve olguların örtüşmesi, şikâyetlerin mevzuata ve idari uygulamaya ilişkin boyutlarının bulunması ve konunun kamuoyuna mal olması hususlarını da değerlendirerek gündemine aldı. Bunun üzerine seçilen belirli müştekiler toplantılara davet edildi ve konuya ilişkin iddialar mağdurlar tarafından Alt Komisyon üyelerine izah edildi. Buradan askeri okullarda yaşanan işkencelere ve ayrımcılıklara örnek olarak karşımıza şöyle bir tablo çıkıyor:

– Şok mangasına belirli öğrencilerin alınması ve bu mangalarda yıldırmaya yönelik keyfi eğitimlerin yapılması

– Diğer öğrencilerden farklı olarak gece geç saatlere kadar ağır eğitimler ve sürekli hakaret

– Keyfi ve caydırıcı uygulamalar

– Fiziksel ve psikolojik baskılar

– Sivil hayatta daha başarılı olacağı söylenerek ayrılmaya teşvik etme

– Sürekli olarak haksız yere disiplin cezaları verilerek okul disiplin puanının düşürülmesi

– “Eğitim zayiatı olursun” şeklinde tehdit

– Uykusuz bırakma

– İstirahat saatlerinde eğitim yaptırmak

– İnsanlık dışı uygulamalar

– Domuz bağı ve dayak

– Hırsızlık suçlamasıyla (iftira) tehdit etme

Mustafa Önsel’in “Ağacın Kurdu: TSK’de Şakirtlerin İşgali mi?” başlıklı kitabında ise askeri okullardan ayrılan birçok öğrencinin yaşadığı işkencelere ve ayrımcılıklara şahit olunuyor. Bunlar genel olarak sınıflandırıldığında karşımıza şöyle bir tablo çıkıyor:

– Disiplin cezası vermek amacıyla kontrolü zor ya da imkânsız genel sorumluluklar yüklemek

– Tehdit

– Şantaj

– İtibarsızlaştırma

– Şok mangası uygulaması ile işkenceye varan eğitimler ve askerlik mesleğinden soğutma

– Sınav kâğıtlarında oynama yapılarak devre kaybettirme (sınıf tekrarı) ve akabinde okuldan atma

– İşkence

– Askerlik mesleği ile alakasız fantezi içeren anlamsız emirler

– Aşağılama ve sözlü taciz

– Uykusuz bırakma amacıyla yerine getirilmesi imkânsız emirler

– İyimser yolla okuldan ayrılmaya teşvik etmek

– Özellikle sınav zamanları ağır idari işler yükleyerek öğrencinin başarısını düşürme ve devre kaybettirme (sınıfta bırakma)

– Disiplin notunu aniden indirerek okuldan atma amacıyla sürekli savunma (ceza) vermek

İşkence ve ayrımcılık yolu ile önceden belirlenen askeri öğrencilerin ayrılmaları sağlanamazsa, bu sefer de “Askeri öğrenci olamaz” raporu verilerek istedikleri öğrencileri sağlık gerekçesi bahanesiyle tasfiye etme yoluna gitmişlerdir.

14 Ağustos 2016 tarihli Habertürk Kanalı “Ajanda” programında ise yıllarca işkence görmüş ve susmaya mahkûm edilmiş bazı “eski askeri öğrencilere” yer verilmiştir. 2000 – 2011 yılları arası Maltepe Askeri Lisesi, Kuleli Askeri Lisesi, Işıklar Askeri Lisesi, Deniz Lisesi, Hava Harp Okulu ve Kara Harp Okulu’nda çeşitli süre zarflarında bulunmuş 9 eski askeri öğrenci yaşadıklarını anlatmıştır. Burada karşımıza çıkan işkence ve ayrımcılık tablosu şu şekildedir:

– Askeri okullarda en başarılı, disiplinli askeri öğrenciler şok mangasına alınmıştır.

– Bu mangada öğrencinin ayağı sakatken dahi ağır eğitimlere devam edilmiş ve öğrenci sakat kalmıştır.

“Ölürseniz eğitim zafiyeti der evlerinize yollarım” şeklinde tehditler yapılmıştır.

– İçecek su verilmemiş, verildiğinde ise su içme olayı bile işkenceye çevrilmiştir. 1.5 litrelik suların 30 saniye içerisinde içilmesi emredilmiştir. Bunun üzerine kusmalar yaşanmış ve öğrenciler kendi kusmuklarında süründürülmüştür.

– Dayak atılmıştır.

– Sivil liselerden gelenler kayrılmış, kimileri normal eğitimlerine devam etmişlerdir.

– Öğrenciler “Sizi subay çıkarmayacağım” şeklinde tehdit edilmişlerdir.

“Okuyan asker değil, itaat eden asker” vurgusu yapılmıştır.

– Sınav kâğıtlarında oynamalar yapılmıştır. Yani cevaplar silinebilmiş ya da değiştirilebilmiştir.

Sonuçta; görünürde kendi isteği ile ayrılmış olan eski askeri öğrencilere, askeri okullarda işkence uygulayan ve çeşitli ayrımcılıklara maruz bırakan çoğu subayın FETÖ tarafından planlanan ve örgüte bağlı askerlerce yürütülen 15 Temmuz Darbe Girişiminde aktif rol aldığı tespit edilmiştir. Bu durum dahi, salt gerçekleştirilen bu büyük çaptaki askeri öğrenci tasfiyelerinin FETÖ tarafından planlandığını ve uygulamaya geçirildiğini kanıtlıyor.

Örnek Anlatılar

Çalışmanın bu bölümünde 2018 yılında yayımlanan “FETÖ Kıskacında Askeri Okullar” başlıklı kitabımı hazırlarken yaptığım mülakat verilerinden ve 2012 yılından beri 100’ü aşkın sayıda görüştüğüm askeri öğrencilerin beyanlarından yararlanıyorum. Seçtiğim bu 20 örnek anlatı sayesinde, askeri okullarda yaşanan FETÖ işkenceleri ve kumpasları daha rahat anlaşılmakta, ortaya daha bütüncül bir resim çıkmaktadır.

1.Ayrılmadan önce, her akşam 15 gün boyunca filo komutanı, sınıf subaylarım ya da tim komutanım tarafından yat yoklaması sonrası idari binadaki odalarına çağrılıyor, bazen saatlerce azarlanıp, bazen eğitime maruz bırakılıyordum. Bazı günler de gün içerisinde aynı kişiler tarafından sorguya alınıyordum. Askeri okulda ayrımcılık yapıldı. Hava lisesinde, okulun yakınlarındaki bir parkta iki hapçının alt dönemlerimizin yolunu kesmesi sonrası çıkan hadise sonrası bu sınıf subaylarımız bize direkt emir olarak “bu olaya karışan kişilerle arkadaş olmayacaksınız. Arkadaş olursanız sizleri de okuldan atarız. Onlar zaten gidici” şeklinde uyarısı olmuştu. Bunun dışında bazı arkadaşlarımız hiç ceza almazdı ya da akademik olarak yeterli başarısı olmamasına rağmen öğrenci yönetim sistemi içerisinde rütbeler almışlardı (ödüllendirilmişlerdi).

Kayırılan Öğrenciler Ekip Olarak Hareket Ederdi

2.Askeri lisede herhangi bir şiddet söz konusu değildi. Kara Harp Okulu’nda; fiziki olarak, işkence mangalarına dâhil oldum. Direndim. Üst sınıf olduğumda daha çok psikolojik şiddete maruz kaldım. İşkence mangalarında askeri eğitim ve müfredat dışında kalan limitini kestiremediğimiz uygulamalar… Bu yaptırımlar nefesimiz kesilene kadar devam ederdi. Kendilerinden olmayan ve eleme potasına koydukları öğrencilere uyguladıkları bu ağır işkencelerin, birlik olarak yapılmaması zaten bizlere karşı amaçlı olarak uygulanan bir yıldırma kampanyasının gerçekliğini ortaya koyuyordu. Adam kayırmanın ne demek olduğunu Kara Harp Okulu’nda gördüm. O kadar rahat okulu bitirip mezun olan insanlar gördüm ki aklıma onlara yapılan kayırmalar geldikçe sinirlerim bozuluyor. Sınav sorularının paylaşılması, not ortalamalarının yükseltilmesi, denetlemelerde eksikliklerinin örtbas edilmesi, ceza alsalar dahi bu çocukların disiplin puanlarının silinmemesi, ispiyoncu olarak kullanılmaları da cabasıydı. Bütün kayırılan öğrenciler bir ekip olarak hareket eder, izne çıkar, (birlikte) ders çalışırdı.

Baş Tuvaletin İçinde Şınav

3. Gerek komutanlarımızdan, gerekse üst sınıflardan çeşitli zamanlarda şiddet gördüğüm oldu. Bu şiddet olayları “kemerle dövme, sopayla dövme, kafayı pisuara sokma, tekmeleme, yorgan kılıfının içine konularak pencereden aşağı sarkıtılma, yatakhanede ranzaların altından süründürülme, baş tuvaletin içine girecek şekilde şınav çekmeye zorlanma” gibi pek çok fiziksel ve psikolojik boyutta olabilmekteydi.

4. Kara Harp Okulu İntibak Kampı’nda bir sözde üsteğmen geceleri uyumamı engellemek için bana arazi temizliği gibi saçma sapan bir görev vermişti. Her gece sabaha kadar rüzgârın dağıttığı yemekhane çöplerini toplamaya çalışıyordum. Bir başka üsteğmen de bu sırada bazen benim yanıma geceleri gelip beni darp ederdi. Şınav çektirirken botlarıyla karnıma ve göğsüme tekme atmak, tokat veya yumruk atmak gibi şimdi pek de hatırlamadığım birçok eylemi olurdu. Ayrıca pek çok sözde subay tarafından işkence boyutuna varacak şekilde özellikle ben ve benim gibi bir grup arkadaşıma, diğer askeri öğrencilerden ayrı ve kıyaslanamayacak seviyede farklı olarak eğitim yaptırılırdı. Bu eğitimlere işkence demek daha doğru olur. İzmir’in 45 derece sıcağında tam teçhizatlı saatlerce güneş altında koşma, sürünme, yemek yemenin ve su içmenin yasaklanması, susuz geçen saatler sonucu zorlayarak çok miktarda su içerek kusturma ve bu kusmuğun üstünde sürünme, güneşe zorla baktırma, öğlen asfaltta çıplak bir şekilde süründürme gibi şimdi çok da hatırlayamadığım metotlarla bireysel olarak pek çok işkenceye maruz kaldım ve kalanları gördüm.

10 Kişilik İşi Sadece Bana Yaptırıyorlardı

Çok bariz biçimde ayrımcılık yaşadım. İlk 3 sene bir yana, askeri lise son sınıfta ve özellikle Kara Harp Okulu’nda vatan haini muamelesi gördüm. Yüzüme karşı “vatan haini, hırsız, ahlaksız” gibi pek çok iftira ve hakaretlerde bulunuldu. Tek başıma 10 kişinin altından kalkamayacağı görev ve sorumluluklara tabi tutuldum. Sınavlara çalıştırmadılar. Sınav saatine 10 dakika kalana kadar son sınıfların silah deposunda temizlik yaptığımı bile hatırlıyorum. Zaten sınav notlarımız da düşürülüyordu. Bu sırada diğer öğrencilere sınavdan önceki akşam sınavda çıkacak sorular bir şekilde geliyordu. Her gün ortalama 3-4 tane savunma alıyordum. Neredeyse hiçbir zaman diğer öğrenciler kadar eğitim ve spor yapmadım. Hep onlardan ayrı ve farklı işkencelerle karşılaştım. İstenmeyen kişiler olduğumuzu herkesin içinde açık açık söyleyen sözde subaylar vardı. Beni en çok etkileyen olay da şu oldu: İntibak Kampı’nda yeni bir uluslararası ilişkiler sınıfı açılacağını, bu sınıflarda Arapça ve Rusça öğretileceğini ve bu sınıflara askeri lise mezunu başarılı öğrencilerin alınacağı söylendi. Beni elbette buraya almadılar. Hiç hak etmeyen, sınıfta kalmış, derslerde başarısız birçok kişiyi aldılar. Ayrıca hala çok ilginç bulduğum bir olay daha var: Yine bu İntibak Kampı’nda Kuleli ve Maltepe Askeri Lisesi’nden en başarılı mezun olmuş 3’er kişiyi Amerika Birleşik Devletleri gezisine götüreceklerini söylediler. Ayrılanları çıkarttığımızda ben Maltepe Askeri Lisesi’nden 2. sırada başarılı olarak gözükmekteydim. Ancak beni bu geziye götürmediler. Kendi kafalarına göre 3’er kişi seçip götürdüler. O ülkede neler yaptıklarını bilmiyorum, çünkü anlatmadılar. (Yakın zamanda bu konuyla ilgili önemli bir haber çıkmıştır: “FETÖ soruşturmasında örgütün Kara Harp Okulu imamının öğrencileri gezi bahanesiyle FETÖ elebaşısının elini öpmeye götürdüğü ortaya çıktı”)

Fiziksel İşkenceler Yaptılar

5. Kara Harp Okulu intibak kampında ve 1. sınıfta takım komutanları tarafından “şok mangası” adı verilen gruba alındım. Burada en baştan itibaren gece uykusuz bırakılma, aç bırakılma, “eğitim eksiği” adı altında çeşitli fiziksel işkencelere, sürekli hakaretlere, psikolojik baskı ve mobbing/yıldırmaya maruz kaldım. Bunlar için hiçbir sebep gösterilmedi. En ufak da bir disiplin suçu işlememiştim. Sürekli olarak her gün bu durum devam etti ta ki sağlık gerekçeleri bahane gösterilip okuldan ilişiğim kesilene kadar…

6. İftiralara uğrayarak, hakaret edilerek ve eşyalarım düzenli olarak çalınarak psikolojik şiddet gördüm. Ayrıca ben ve bazı arkadaşlarım eğitim adı altında diğer öğrencilerden ayrı olarak hakaretler eşliğinde fiziksel şiddet gördük. Ayrımcılık yaşadım, evet. Fetöcü olan öğrenciler çok rahat bir öğrencilik hayatı sürerken biz ayrılmaya zorlandık.

‘Sana Gün Yüzü Göstermeyiz’ Dediler

7. Bir gün aniden çağırdılar ve “kendi isteğinle bu okuldan ayrıl yoksa sana gün yüzü göstermeyiz” dediler. Bu isteklerini kabul etmeyince günlerce fiziksel ve psikolojik baskıya maruz kaldım. Gereğinden fazla fiziki eğitim ve uykusuz geceler yüzünden vücudum güçsüz düştü. Ardından beni terör örgütüne üye olmak ile suçladılar ve bu durumu kaldıramayacağım için ayrılmak zorunda bırakıldım. Kara Harp Okulu’nda ayrımcılığı çok hissettim. Düşük puanlar ile gelen sivil kaynaklı öğrenciler anaokulunda gibi eğitim alırken, bizler uyuyamayacak kadar yoruluyorduk.

Çadırın İçinde 3 Üsteğmen Tarafından Darp Edildi

8. Ayrılmam için baskı yapılıyordu ancak dayanıyordum. En son ailemle tehdit edildim ve ardından kamp bölgesinde çadıra soktular. 3 üsteğmen beni ortaya aldı, önce yumruk ve tokat ile daha sonra yere düşünce de tekme ile beni darp etti. Herkes kendi birliği ile eğitimdeyken ben “şok mangası” adı verilen işkence grubunda ayrı tutuldum.

9. Biz askeri liseye girdiğimizde, bir subay ne kadar maaş alır, bilmezdik, ilgilenmezdik. Tek derdimiz vatan, tek idealimiz Mustafa Kemal Atatürk’tü. Sefiller geliyor (Sivil lise kaynaklı Harbiyeliler), neden subay olmak istiyorsun denilince, maaşı var, kesin meslek diyorlar. Üniversite sınavında başarı elde edememiş ki adam, garanti meslek diye harp okuluna geliyor. Her gün ayrılmam için hakaretler yağdıran komutan, bu sefilleri el üstünde tutuyor. Çıldırmamak elde değil. Hele, askeri liseden beraber mezun olduğum kaliteli, çalışkan, tam subay olur dediğim arkadaşlarım zorla ayrılmak durumunda kalmışken; yerlerine bu adamların doldurulmuş olduğunu görmek anlatılamaz bir acı.

Malazgirt ve Sakarya Taburlarındaki İşkenceler

10. Maltepe Askeri Lisesi’nden güzel bir dereceyle başarılı bir öğrenci olarak 2007 yılında mezun oldum. Aynı yıl Kara Harp Okulu Dumlupınar Taburu 8’inci Bölük bünyesinde subay yetiştirilmek üzere askeri öğrencilik hayatım daha farklı bir boyut kazanmıştı. Artık bir Harbiyeliydim. Askeri Lise dönemime göre sorumluluklarımın daha da arttığının farkındaydım. Dumlupınar Taburunda yaşadığım iki yıl boyunca takım ve bölük komutanlarımdan hak etmediğim uygulamalara maruz kaldım. Sekiz yıllık askeri öğrencilik hayatımın altı yılı boyunca kendimi geleceğin subayı olarak rahatlıkla görebiliyordum. Harp Okulu ikinci sınıfın sonunda yapılan bölüm yerleştirmeleri sonucunda bölükler değişmiş ve ben Malazgirt Taburu 22’nci Bölüğe yerleştirilmiştim. Her dakikası, hatta her saniyesi zehir gibi geçecek olan ama son iki yılım diyerek sonuna kadar direnmeye devam ettiğim günler başlamış oldu.

Harp Okulu’na Aynı Dersane ve Yurtlardan Paket Alım Yaptılar

Erkek öğrenci kaynağını 2008 yılına kadar tamamen askeri liselerden sağlayan harp okuluna bu yıldan itibaren abartılı bir şekilde sivil alım gerçekleştirilmiştir. Sivilden alınan öğrencilerin çoğunun aynı dershane ve yurtlardan paket halinde alınmış olması, askeri lise kaynaklı arkadaşların yıpratılmaya çalışılması ve çoğunun henüz intibak kampında ayrılmak zorunda kalması ve sivil kaynaklı öğrencilerin bu süreçte özellikle korunması insanın aklına ister istemez Kara Harp Okulu’nda çok köklü ve amaçlı bir cemaat yapılanmasının gerçekleştiğini getiriyordu. Sistemin asil kurtları cengâver üsteğmenler ve yüzbaşılar ekibi, özellikle Malazgirt ve Sakarya Taburlarında baskılarını yoğun bir şekilde arttırmışlardı.

Önünü alamadığım şekilde disiplin puanım düşürülmüş, elim kolum bağlı bir ihtimal mezun olabilirim ümidiyle, bu zulmü, Harp Okulu’ndaki askeri lise katliamını üzülerek izliyordum. Yedi yıldır yetiştirdiği öğrencisini acımadan yok etmeye çalışan cemaatin subayları, kendi saflarında gördükleri öğrencilerle çok samimi pozlar verebiliyorlardı.

Sınav sorularına ulaşabilen bu cemaat ekibi, ölçme değerlendirmeye de yerleştirdikleri kendi adamlarıyla, istedikleri öğrencilerin cevap kağıtlarıyla oynayabiliyorlardı. Üçüncü sınıfın sonlarına doğru her şeyden artık emindim. Aklımda en ufak bir soru işareti dahi kalmamıştı. Kendi sistemini Kara Harp Okulu’na yerleştirmiş olan cemaat yapılanması, ele geçiremeyecekleri çocuklar öncelikli olmak üzere kendilerine verilen eritme görevini (tasfiye) başarıyla yerine getiriyorlardı. Kendilerini artık çok fazla saklama ihtiyacı hissetmiyorlardı. Güvende olduklarını, korunduklarını biliyorlardı.

Kime güvenip durumu nasıl açıklasam bilemiyordum. Ayrıca bu kadar açık olan bir durumun öğrenciler arasında da bir hareketlenmeye sebep olmaması canımı sıkıyordu. Koskoca Kara Harp Okulu Atatürkçülük vizyonunu kaybediyor ve Harbiyeliler bu sürece akıl almaz şekilde sessiz kalıyordu. 3’ncü sınıfın sonuna gelindiğinde puanım eksi 50 olmuştu. Yaz tatilinde ablamın düğününün ortasında beni arayıp acilen okula gelmemi istediler. Hizmete tamamen aykırı olan bu durumda tek bir amaçları vardı. Beni, kendi düğünümüzde dahi huzursuz ve mutsuz kılmaktı.

Yapılanlar Eğitim Değildi

11. Hepimiz askeri liselerden başarı ile mezun olduk. Okuyan, araştıran ve düşünen öğrencilerdik. Bir o kadar dayanıklıydık da. Fakat kampta bize yapılan insanlık dışı hareketleri, çöpten yedirilen yemekleri, içirilen çamurlu suları ve sürekli ayrılmamız için edilen küfürleri ilk başta, bizim güçlü olmamız gerektiği için yapılıyor sanmıştık. Sonra gördük ki askeri liseden beraber mezun olduğumuz arkadaşlarımızdan bir bölümü ve sivil liselerden aramıza katılan öğrenciler çok rahat, bu sert hareketlere maruz kalmadan el üstünde devam ediyor. İşte, biz o zaman anladık ki sistem bizi gerçekten istemiyor. İçimizdeki Atatürk idealini tehlikeli buluyor.

Onlardan Kopunca Tehdit Ettiler

12. Ortaokul hayatımda başarılı bir öğrenciydim. Onların dershaneleri ve evlerine gitmeye başladım. Ağabeylerimi çok sevmiştim. Asker olma istediğimi duyduklarında çok sevinmişler; beni askeri lise sınavlarına ve mülakatlarına hazırlamışlardı. Askeri okulu kazandıktan sonra, her hafta sonu başka ağabeylerimle görüşmeye devam ettim.

Bana; sınıfımdaki arkadaşlarımın, komutanlarımın isimlerini soruyorlar, ne anlattıklarını, neler okuduklarını söylememi istiyorlardı. Bir zaman sonra, kullanıldığımı fark ettim ve kendimi bir ajan gibi hissetmeye başladım. Çok korkuyordum. Bir daha bu evlere gitmemeye başladım. Çok ısrar ediyorlar ama ben her defasında reddediyordum. Bana paşalığımın garanti olduğunu bile söylüyorlardı. Daha sonra, beni okuldan attırabileceklerini söyleyerek tehdit ettiler. Sonra gördüm ki Harbiye intibak kampına ben gitmeden ismim gitmiş. Ayrılmak zorunda kaldım.

‘Bize Zeki Değil Her Dediğimizi Yapacak Adam Lazım’ Dediler

13. Başımızdaki komutan, biz şok mangasındaki öğrencilere “neden hala ayrılmadığımızı” sordu. Hepimizin başarılı ve zeki çocuklar olduğunu söyledi. Sonra kendisinden örnek vererek “Bakın bana, ben çok mu zekiyim? Orta bir adamım. Bize zeki adam lazım değil, her denileni yapacak adam lazım” dedi. Sonra öğrendim ki başımızda bize mobbing uygulayan, bizi okuldan ayırmak için elinden geleni yapan bu komutan, kurmay subay olmuş.

FETÖ İçinde Bulunmuş Öğrencinin Anlattıkları

14.   Bir gün koğuşta yalnızken, samimi olduğum, Atatürkçü düşünce sistemine bağlı olduğuna kuşku duymadığım bir arkadaşıma konuyu açtım. Arkadaşım ben bunları anlatırken beni sükûnetle dinledi ve bana bu konudaki şüphelerimin yersiz olmadığını, benim samimiyetime güvendiği için bir vakit bu tarikata (FETÖ) mensup olduğunu, kendisini bu kişilerin elinden zor kurtardığını ve halen rahatsız edildiğini, ayrıca okulda birçok böyle kişi olduğunu bildiğini söyledi. Daha sonra bu arkadaşım bana başından geçen tüm olayları şu şekilde anlattı:

“Ortaokulda Körfez dershanesine gittim. Bana sıradan bir dershane gibi gelmişti. Fakat sonra bizleri ders çalışmak maksadıyla abi dediğimiz bazı üniversite öğrencilerinin evlerine götürmeye başladılar. Bu evlerde çeşitli yiyecekler, kebaplar, dondurma vb. şeyler ikram edilerek sohbet ortamları yaratıldı. Bu evlerde her ortaokul çocuğunun isteyeceği fakat kendi evinde bulamayacağı, playstation, bilgisayar vb. şeyler bulunmaktaydı.

Biz de sürekli olarak gidiyorduk. İkramlarla sağlanan bu sohbet ortamlarında abiler dinimizin yüceliğinden, gençliğin ve ülkenin kötüye gittiğinden bahsetmeye başladılar. Kâinat imamı veya hoca efendimiz olarak adlandırdıkları Fethullah GÜLEN kasetlerini izletmeye, kitaplarını okutmaya başladılar hatta bu kitapları ilk bitiren ve doğru şekilde anlatana ödüller verdiler. Daha sonra askeri liseyi kazandığımda beni diğer öğrencilerden ayırarak bir odaya çektiler ve sözde sırlarını açıklayacaklarını söylediler: ‘Bunlar annemizin başından örtüyü çıkaracaklar. Bunlar dinimizi yaşatmayacak, bunlar yüzünden cehenneme gideceğiz.

Sizler bizim geleceğimizin teminatçısısınız. Bazı kilit noktalar vardır ve bu noktalarda bazı kilit insanlar vardır. Bu mevkileri tek tek ele geçirmeliyiz. Sen de askeri liseye gir. Özellikle denizci ol. Çünkü ilk kurtarılması gereken yer Deniz Kuvvetleridir. Deniz Kuvvetlerindeki durumumuz kötü! Aileni de ikna et, denizci ol.’ dediler. Babam evci çıkabilmem için (hafta sonu izinlerinde ailesinin ya da yakın akrabasının yanında kalabilme hakkı) havacı olmamı istedi. Bu abi dediğimiz kişiler bir amirale evimizi aratarak benim denizci olmak istediğimi babama söyledi.

Askeri lise yazılı sınavını geçen birçok kişiyi önceden check-up a götürdüler ve sağlık problemi çıkanlarla olan ilişkilerini bitirdiler. Buradan geçen herkesin kayıtlarını dershaneden sildiler ve başka bir dershane adına kaydettirdiler. Babam bu olayları öğrendiğinde bana çok kızdı, bu insanların tekin olmadığını askeri lisede bunların benim başıma bela açabileceğini söyledi. Abi dediğim bu kişileri babam bizzat bularak hepsini bir daha rahatsız edilmemem için şiddetle uyardı. Fakat askeri lisede de bu kişileri birçok kez reddetmeme rağmen beni bulup, sürekli “HİZMETE” ihanet etmemem gerektiğini söyleyip durdular. Şu an bile bayramlarda evimize çeşitli hediyeler göndermektedirler.”

Yemek Artıklarını Yemek Zorunda Bırakıldık

15. Şok mangasına yaklaşık 13 gün dayanabildim. Bu süre zarfında ayrılmam için her türlü insanlık dışı hareket ve hakaretlere maruz kaldım. Bunlara örnek vermem gerekirse, 13 gün boyunca yaklaşık 10 saat uyumama izin verdiler. Aramızda bayılan arkadaşlar oldu, revire götürüp ayıltıp geri getirdiler. 1.5 litrelik su şişelerindeki çamurlu suları 1 dakika içinde içmeye zorlandık ve bunu 4-5 kez tekrarlayıp bizleri kusturdular.

Suyu içtikten sonra yan yana dizilip boş şişeyi yere koyuyorduk ve etrafında 30 kere hızla dönmemiz emrediliyordu. Sona kalan öğrenci koşu cezasına çaptırılıyordu. Bunu sürekli tekrarlıyorduk. Herkes gece 12 gibi koğuşlarına giderken biz 15 kişi avluda toplanıyor, bu ve benzeri hareketleri zorla yapmak durumunda bırakılıyorduk. Sebepsiz yere savunmalar alıyorduk. Yemeğe gitmemize izin verilmiyor, yemek arası olan 40 dakikada hazır olda bekletiliyor ya da sürünüyorduk. Herkes yemeğini yedikten sonra bize yemek yememiz için 3-5 dakika tanıyordu. Bu sürede koşarak yemekhaneye çıkıp yemek kalmadığı için diğer arkadaşlarımızın artıklarını yiyorduk. Çöp kovalarına girmemiz emrediliyordu. Bu süreçte kanıma dokunan en büyük şey, diğer öğrencilerin çok rahat bir şekilde kampı geçirirken bizlerin böyle insanlık dışı muameleye tutulmuş olmamızdır. Direkt olarak kendimizi istenmeyen adam olarak görmemizi sağlamışlardı. Bu süreçte şok mangasından ayrılmalar başladı.

Ayrılan öğrencilerin yerine hemen başka askeri lise mezunu öğrenci getiriliyor ve bu sayı toplamda yaklaşık 15 kişide sabit tutuluyordu. Ayrılmadan önceki son gece, artık tamamen psikolojim bozulmuş, bir ağlayıp bir gülmeye başlamıştım. İzmir Menteş’teki kampta bizi geceleri çadır bölgesinden uzak yerlere götürüyorlar ve sabaha kadar eğitime devam ediyorduk. Son gecemde de öyle yaptılar. Ayrılmak istedikten sonra yukarda belirttiğim komutanlar birden ağabey rolünü üstlendi, sıcak davranmaya başladılar. Sanki her ayrılan öğrenciden prim alıyorlar gibi bir görüntüydü.

7 Yılda Almadığı Cezayı 6 Ayda Aldı

16. Oğlum üçüncü sınıfa 93 puanla başlamış, seneyi 43 puanla tamamlamış, 15 Ağustos 2010 Pazar günü kampa girmiş, 20 Ağustos 2010 Cuma gününe kadar geçen 6 günde kendisine 14 gün oda hapsi verilerek 52 ceza puanı düşürülmüştür. Süreç devam etmiş ve kamp sonunda almış olduğu cezalar neticesinde 112 disiplin puanı düşürülerek eksi 69 puanla yasal düzenlemeler gereği Disiplin Kurulu’na çıkması ve okulla ilişiğinin kesilmesi sonucunu doğurabilecek ağır bir durum ile karşı karşıya bırakılmıştır. Okulun açılması ile birlikte kaybettiği puanların yarısı öğrenciye verilmiş, artı 20 puanla okula başlamış, bu süreçte de çoğu haksız savunma alınması ve ceza verilmesi eylemleri sürdürülerek, 12 gün oda hapsi, 2 hafta sonu izinsizlik cezaları verilmek suretiyle 52 disiplin puanı düşürülerek puanı eksi 32 olmuş ve YDK (Yüksek Disiplin Kurulu) kararıyla okuldan uzaklaştırılmıştır. Bahsettiğim 15 Ağustos 2010 – 01 Şubat 2011 tarihleri arasında oğlumdan 24 savunma alınmış, 40 gün oda hapsi, 4 hafta sonu izinsizlik cezaları sonucu toplamda 176 disiplin puanı düşürülmüştür. Peki, komutanım 7,5 yıldır askeri okulda okuyup, 3,5 yıldır harp okulu eğitimi almış bir öğrencinin 6 aylık bir sürede bu kadar savunma ve ceza alması normal midir?  Burada öğrencinin bu kabahatleri -eğer okuldan atılmayı istemiyorsa- yapması mümkün müdür?

‘Beni TSK’ya Ajan Olarak Soktular’

17. İtiraf ediyorum, Kuleli Askeri Lisesi’ne cemaat (FETÖ) vasıtasıyla girdim. Her şey H. adlı arkadaşımın beni Okyanus test merkezine çağırmasıyla başladı. Dört çocukluk arkadaşı olarak test merkezine ders çalışmak için gidiyorduk. Çünkü bedavadan çalışma ortamı ve ders veriyorlardı. Daha sonra bir deneme sınavı yaparak ilk dörde giren çocukları eve alacaklarını ve orada daha iyi ders vereceklerini söylediler ve sınav sonunda ne gariptir ki ilk dörde giren biz dördümüz olmuştuk. Eve ilk gittiğimizde bize ilgi çoktu. Gelen ikramların haddi hesabı yoktu. Bedava yemek, abur cubur ve bedava ders… Çocukları kandırmak kolaydı. Resmen beni TSK’ya ajan olarak sokmuşlardı.

Artık bir KULELİ’liydim. Hazırlık sınıfında iken halen ağabeylerle memleketime dönünce arada bir görüşmeye devam ediyordum. Ama bize orada yapmamız gerekenler söylenince benim bunlardan kurtulmam gerektiğini anladım ve direkt olarak ailemle bu konuyu konuştum. Bir daha ararlarsa veya benle görüşmek isterlerse hayır demelerini söyledim. Aynı şekilde İ. arkadaşım da benim düşündüğüm gibi düşünüyordu ve telefon numarasını değiştirmişti bu yüzden. Ben ilişkiyi kesmeye karar verince ailemi daha sık aramaya başladılar. Müjdat abi sırf benle görüşmek için memleketimden İstanbul’a gelmişti. Memlekete tatile geldiğim de H. ve E. arkadaşlarımla bana görüşmek istedikleri haberlerini yolluyorlardı ama ben gitmiyordum ve bir süre sonra artık onlar da bu işin olmayacağını anlamışlardı ve artık kurtulmuştum onlardan. Fakat cemaatten ayrıldıktan sonra okulda işler benim açımdan biraz değişmişti.

FETÖ’den Kopunca İşkenceler Başladı

İlk sene cemaatin yaptıkları hakkında bize bilgiler verildiğinde ve bu alandaki kitapları okuduğumda anladım ki bizi sadece kullanmak için TSK’ya sokmuşlardı. Dini kullanarak bizi ve ailelerimizi kandırmışlardı. Asıl amaçlarının TSK’yı ele geçirmek olduğunu geç de olsa anlamıştım. Resmen dini siyasete ve kendi menfaatlerine alet ediyorlardı. Bu yüzden yanlış yolda yürüdüğümün farkına vardım ve cemaatten ayrılmıştım. Atatürk’ün yolunda yürümeye kendimi adamıştım.

Onun gibi bir asker olacaktım ve vatanıma kutsal görev olan askerlikle hizmet edecektim. Benim subay olma isteğim artmaya başladığında beni bezdirmeye çalışıyorlardı. Abuk subuk cezalar almaya başlamıştım. Sınıf subayları it muamelesi yapmaya başlamışlardı. Ben ne kadar sabır etsem de yılmaya başlamıştım. Kafamda bu yüzden sürekli bir ayrılma isteği vardı ama bu yolda yürümek istiyordum, sabrettim, yolumda devam ediyordum. Cemaatten olduğunu bildiğim edebiyat öğretmenim sınav notlarımı kırıyordu ve notlarım düşüyordu. Neredeyse bütünlemeye kalacaktım. Kuleli’de tüm baskılar 11.sınıfta başlamıştı. Çünkü artık TSK’yı cemaat o zamanlar ele geçirmişti. Harp okullarından öğrencilerin atıldığını, şok olaylarının arttığını öğreniyorduk ve bize de aşırı baskı yapmaya başlamışlardı. Cemaat soktu, cemaat yüzünden atıldım. Bir sene boyunca emek harcayıp girdiğim askeri liseden bir günde ayrılmıştım. İçimdeki o burukluğu başka hiçbir zaman hissetmedim. Dört buçuk senemi geçirdiğim Şanlı Yuva’nın kapısından çıktım, arkamı döndüm ve son bir kez baktım yuvama, gözlerim doldu. Sonra arkamı döndüm, yürüdüm bir daha arkama bakmadan. Arkamda kardeşlerimi, hatıralarımı bıraktım. Artık sivildim, her şey bitmişti. Bunları yazarken yaşadıklarım, Kulelim aklıma geldi yine… Gözlerim doldu ve yutkundum. Yapılan haksızlıkları, hüzünleri unutamadım hala.

‘Yaptıkları İşkenceleri Askeri Gazinoda Gülerek Anlatıyorlardı’

18. Artık bir avukat adayıyım, yargı basamağının hangisinde olursam olayım benim davam TSK içindeki “görevini kötüye kullanan” subaylara adaletin keskin kılıcını tattırmak olacaktır. Bu yoldan beni kimse vazgeçiremeyecektir. Askeri lise ve Harp okullarındaki gerçekleri sadece yaşayanlar bilir. Ben biliyorum, 4 sene yaşadım. O subayların isimleri kara listemde ve bir gün o kişiler duruşma salonuna gelecekler ve geldiklerinde insana eziyet etmenin cezasını en ağır şekilde onlara göstereceğime değerli devre arkadaşlarımın ve diğer dönem arkadaşlarımın önünde söz veriyorum. Eğitim adı altında yaptırdıkları işkence ve mobingleri kendi aralarında gülerek ve askeri gazinoda 20 kuruşluk çaylarını içerek zevkle anlatan o egoist eğitim subaylarına bir çift sözüm var: Son gülen iyi güler.

‘FETÖ’de Kalsam, Ajan Olsam, Ülkemi Satsam Harbiye’ye Devam Ederdim’

19. Ben neden ayrıldım; hep bunu sordum, geçen dördü aşkın sene boyunca kendime. Sonradan öğrenmeyi başardım bunu. Kimden mi? Eskilerden, bir abiden, yani cemaatçi bir şakirtten öğrendim bunu. Eğer; onlarla devam etmiş olsaydım hala devam edebileceğimi belirtti, Harp Okulu’nu ima ederek. Evet; ben devam edip ajan olsaydım, ülkemi satacak bir kişi olsaydım, Harbiye’ye devam edebilirdim. Buna rağmen, bunlar bizlere öğretilen şeyler değildi. Aslında, sadece benim gibi cemaati bırakanlar değildi; ayrılmaya zorlananlar veya ordudan atılanlar. Cemaatçiler, Atatürk’ün gösterdiği yoldan ilerleyen ve Türkiye’nin geleceğini oluşturacak gençleri orduda istemiyordu.

Arkadaşının Kusmuğunda Süründürdüler

20. Çaresizliğin, dibine kadar haksızlığa uğramışlığın ve mağduriyetini kimselere inandıramamışlığın resmidir, Fetullahçı olmayanlar için askeri okul. Hayatının en güzel yıllarından, hiç yaşayamadığın lise aşklarından, ailenle beraber geçireceğin çocukluk anılarından feragat etmişsindir, kutsal saydığın üniforma için. Sen vatana hizmet etmek için çabaladığını düşünürken, Türk subayı görünümlü Fetullah’ın hizmetçileri nedenini söylemeden seni vatan hainliği ile suçlamıştır.

Önce seni dışlayıp ötekileştirerek taburundan ayırmış, herkesin gözü önünde itibarsızlaştırmış, subay olma vasıflarını üzerinde taşımadığını ve onursuz bir geçmişin olduğunu söylemiştir. Etrafını korku duvarlarıyla ören bu Fetullah’ın hizmetçileri, sana sadece fiziksel işkencede bulunmamış, psikolojini de mahvetmiştir. İflas eden sadece bedenin değil, beynindir de. Seni arkadaşının kusmuğunda süründürürken, telkinleriyle bir insan değil hayvan olduğunu empoze etmeye çalışmış, defalarca tabur önünde aşağılayarak küçük düşürmüştür.

Eğitimler şok mangasıyla sınırlı kalmamış, şok mangasındaki öğrenciler, mangadan ayrı olarak teker teker gece yataklarından uyandırılarak dağlara götürülmüş, gözden uzakta türlü işkencelere maruz kalmıştır. Dağa götürülen öğrenciler ya ağlayarak okuldan ayrılmış ya da hastanelik veya revirlik olmuşlardır. Arkadaşlarının birer birer ayrılışını ya da hastanelik oluşunu gören öğrenci, geleceğe hep kaygıyla bakar hale gelmiştir. Kurbanlık koyun gibi çaresizce sıranın kendisine geleceği günü bekleyen öğrencinin ruhunda onarılmaz yaralar açılmıştır.

Sonuç Yerine: Bir Umut “FETÖ İşkence Davası” 

13.06.2019 tarihinde Ankara Adliyesi 27. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen dava FETÖ meselesi açısından bir ilk olma özelliğini taşımaktadır. Kara Harp Okulu’nda takım komutanlığı yapmış olan Ayhan Y. isimli sanık, FETÖ üyeliğinin yanında ilk defa “işkence yapmak” suçundan yargılanmaktadır. Kamuoyu nezdinde “şok mangaları” olarak bilinen, FETÖ mensubu subaylar tarafından askeri okullarda FETÖ mensubu olmayan askeri öğrencilere yönelik sistematik bir şekilde yapılan fiziksel ve psikolojik işkenceler gerçeği bu defa yargı önüne taşınmaktadır.

15 Temmuz darbe girişiminin ardından herkesin gerçeği görmeye başladığını anlatan mağdur Harbiyeliler, kendilerine işkence yapan subaylardan hain darbe girişiminden yıllar önce şikâyetçi olsalar da o dönemde kimsenin bu konunun üzerine gitmediğine vurgu yaptı. Şikâyetçi oldukları subayların tamamına yakınının 15 Temmuz’da darbe girişimine bizzat iştirak ettiklerini kaydeden mağdur öğrenciler, işkencecilerin tamamının FETÖ mensubu çıktığının altını çizdi.

Ayrıca müştekiler, 2012 yılında Menteş’teki intibak kampındaki işkence iddialarına yönelik TBMM’de kurulan dilekçe komisyondan bir sonuç çıkmadığını, bu komisyona dâhil olan dönemin KHO bölük komutanlarından darbeye iştirak edip müebbet hapis cezası alanlar olduğunu, bu komisyona verilen ifadelerin manipüle edildiğini açıkladılar.

2006-2014 yılları arasında harp okullarından atılan veya istifaya zorlanan askeri öğrenci sayısı Cumhuriyet tarihi boyunca atılan ve ayrılan öğrenci sayısından daha fazlasına tekabül ediyor.

Ebu Gureyb Gibi

İşte tam da bu noktada bu işkencelerin, tıpkı Ebu Gureyb Hapishanesi meselesinde olduğu gibi “münferit aksaklıklar” mı yoksa “sistematik, örgütlü ve planlı işkenceler” mi olduğunun ayrımını dürüstçe yapmak gerekiyor. Öte yandan insanlığa ve askerliğin onuruna sığmayacak şekilde bu eylemlere karışanlara yönelik herhangi bir ceza verilip verilmeyeceği meselesi, Türk Milleti açısından tarihi sorumluluğun ve vicdani yükün yerine getirilip getirilmeyeceğini belirleyecek.

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir