Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Perşembe, Nisan 25, 2024

Keşmir’de Yaşanan Gelişmeler Nasıl Okunmalı?

Hindu milliyetçisi BJP (Bharatiya Janata Parti-Hindistan Halk Partisi) liderliğindeki Hint Yönetimi Mayıs 2019’da yapılan genel seçimlerden tarihi bir zaferle çıktıktan sonra Keşmir’de radikal adımlar atmaya başladı. Önce Keşmir’deki güvenlik kuvvetlerini takviye eden Hint Yönetimi, 13 Temmuz 1931’deki ilk kitlesel Müslüman direnişine dayanan “Özgürlük Şehitlerini Anma Günü” anmaları öncesinde ayrılıkçı Müslüman liderlerin tamamını gözaltına aldı. Müslüman halkın protesto gösterilerini sertlikle bastıran Hint Yönetimi, ay sonuna kadar on binlerce paramiliter kuvveti Bölgeye kaydırdı. Ayrılıkçı militanlara yönelik operasyonları da artıran Modi yönetiminin operasyonlarda misket bombaları kullandığı iddiaları gündeme geldi. Ağustos ayı başladığında Hint Yönetimi, Bölgeye Hac Ziyareti için gelen Hindu vatandaşlar ile Bölgedeki bütün turistlerden, “muhtemel terör olayları ihtimali” uyarısı ile Keşmir Vadisini boşaltmalarını istedi. Bu arada Keşmir’de internet bağlantısı ve telefon haberleşmesi da kesilmeye başlandı. Bu olağan dışı gelişmeler “Keşmir’de her an her şeyin olabileceği” şeklindeki endişeleri artırdı.

Devamında yaşanan gelişmeler ile planlanan stratejinin detayları ortaya çıkmaya başladı. 4 Ağustos 2019’da, Keşmir’in Hindistan’a bağlanmasında kilit rol üstlenen Hindistan yanlısı Şeyh Abdullah’ın Başbakanlık yapan hanedanlık üyeleri ve yine Keşmir’de Başbakanlık yapan Hindistan yanlısı Mehooba Mufti ev hapsine alındı. Halkın tepkilerini engelleme kapsamında sokağa çıkma yasakları ilan edildi ve iletişimin kısıtlanmasına yönelik tedbirler arttırılarak Bölge’nin dış dünya ile irtibatı kesildi. Bölgede görev yapan güvenlik kuvvetlerinin iletişimi için uydu telefonları dağıtıldığı haberleri basına yansıdı… 5 Ağustos 2019’da Rajya Sahba’da  (Eyaletler Meclisi – Üst Meclis) söz alan İçişleri Bakanı (BJP’nin Başbakan Narendra Modi’den sonraki güçlü adamı) Amit Şah, Keşmir’in Şeyh Abdullah vasıtası ile Hindistan’a bağlanmasında garanti edilen ayrıcalıklı konumuna cevaz veren Madde 35-A ve 370’in kaldırılmasına yönelik kanun teklifi verdi ve bu tasarı büyük bir çoğunluk ile kabul edildi. Bir sonraki gün Lok Sahba’da (Halk Meclisi-Genel Meclis) benzer bir gelişme yaşandı ve tasarı 9 Ağustos’ta Cumhurbaşkanı tarafından onaylandı. Tasarının onaylanmasına yönelik sürecin Anayasaya uygunluğu (Madde 267) tartışmaya neden olurken konunun ivedilikle ele alınmasına yönelik başvurular da Yüksek Mahkeme tarafından reddedildi.

Çabucak hayata geçirilen bu tartışmalı anayasa değişikliği ile Budist çoğunluğun yaşadığı Leh ve Ladak Bölgesi, 1999 yılında iki ülkenin çatışmasına neden olan Müslüman ağırlıklı Kargil Bölgesi de dâhil olmak üzere, doğrudan Merkezi Yönetime bağlı ve parlamentosuz Birlik Bölgesi (Ladak Birlik Bölgesi) olurken, geri kalan Hindu çoğunluklu Cammu Bölgesi ile Müslüman çoğunluklu Keşmir Vadisi, parlamentolu Birlik Bölgesi (Cammu ve Keşmir Birlik Bölgesi) hâline getirildi. 31 Ekim 2019’da yürürlüğe girecek anayasa değişikliğine göre bu iki bölge doğrudan bir “Süper Vali” aracılığı ile Merkezi Hükümete bağlanacak. Yeni kurulan Cammu ve Keşmir Birlik Bölgesi Meclisi içinde 25 kişilik koltuğun boş bırakılarak, Pakistan kontrolündeki Keşmir temsilcilerine ayrılması ise dikkat edilmesi gereken bir detay. Bu nokta Hindistan’ın, İngiliz Hindistan’ının idari yapısı içindeki Cammu ve Keşmir Prensliği (Eyaleti) topraklarının tamamını istediğini ve İngiliz Hindistan’ının devamı olduğu iddiasından vazgeçmediğini göstermesi bakımından önem taşıyor.

Anayasa değişikliği ile Hint Yönetiminin, Eyalet statüsünden Birlik Bölgesi statüsüne düşürülen Cammu ve Keşmir Birlik Bölgesi içinde, iskân ve ticaret düzenlemeleri yapmasına yönelik engeller kaldırılmış oldu. Madde 35-A Keşmir Yönetimine Eyalet dışından gelen Hindistan Birliği vatandaşlarına iskân kısıtlaması hakkı verirken, Madde 370 de Dış Politika, İletişim ve Savunma konuları dışında özel kanun yapma hakkı tanıyordu. Gerçi, Keşmir Yönetimine ülkeye katılma sürecinde, 1950’li yıllarda verilen bu ayrıcalıklar 1963 yılından itibaren sürekli olarak törpülenerek azaltılmış olsa da bu iki madde Keşmir halkı için özel bir anlam taşıyor ve Hint Yönetiminin demografik yapı ile oynamasını engelliyordu. Nitekim İçişleri Bakanı Amit Şah, tasarıyı sunarken yaptığı konuşmada; Hint Yönetiminin bölgeden ayrılmak zorunda kalan Hindular ile pozitif ayrıcalık yapılması planlanan düşük kast Hinduları Bölgeye kaydırarak demografik yapıyı değiştireceğini ve ayrılıkçı Müslümanları azınlıkta bırakarak terör sorununu bitireceğini net bir biçimde ifade etti.

Bu gelişmeler Pakistan tarafında şiddetli tepkiyle karşılanırken Hindistan tarafında büyük çoğunlukla kabul gördü. Hindistan’ın seküler yapısının kurucusu ve garantörü kabul edilen Kongre Partisi dahi çoğunlukla tasarıya destek verdi. Tasarıya karşı tepki verme veya karşı görüntü vermenin sosyal linç getirdiği Hindistan’da tasarı büyük bir zafer havası yarattı. Pakistan ve kontrolündeki Keşmir’de protesto gösterileri ile Hindistan tarafında kutlamalar yaşanırken Kurban Bayramını da güvenlik çemberi altında geçiren Keşmir Vadisinde yaşanan gelişmeler ile ilgili sağlıklı bilgi almak mümkün olmadı. Md 35-A ve 370 kaldırılırken Keşmir halkının tasarı ile fikri alınmasa da yeni kurulan Ladak Birlik Bölgesinin çoğunluğunu oluşturan Budist halkın değişikliği memnuniyetle karşılayıp kutlamalar yaptığı medyaya yansıtıldı. Cammu Bölgesinin çoğunluğunu oluşturan Hinduların sevinç gösterileri de aynı şekilde Hint medyasında sergilendi.
Pakistan önce Hindistan ile diplomatik temsil seviyesini düşürerek Hint Büyükelçisinin ülkeyi terk etmesini istedi. Devamında Hindistan ile ticaret ve ulaşıma kısıtlamalar getirdikten sonra uluslararası toplumu harekete geçirmeye çalıştı. Hindistan ile yaşadığı her ciddi krizde yaptığı gibi Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC) desteği arayan Pakistan, Dışişleri Bakanı Kureyşi’yi ÇHC’ye göndererek konuyu uluslararası mecrada canlı tutmak istedi. Pakistan ve kontrolündeki Keşmir’de öfkeli kalabalıkların protesto gösterileri sürerken Pakistan’da Bolywood filmlerinin gösterilmesi de yasaklandı. ÇHC, Hindistan’ı kınayan açıklamalarının devamında konuyu Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK)’ne taşısa da küresel aktörler konuyu klişe diplomatik açıklamalar-tavsiyeler ile geçiştirdi. Hindistan’ın enerji bağımlılığı taşıdığı Müslüman Ortadoğu ülkeleri ve İslam ülkeleri örgütlerinden benzer sükûnet ve diyalog çağrıları ile hafif eleştiri dozlu açıklamalar geldi. Hatta Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE), konunun Hindistan’ın iç idari düzenlemesi olduğunu açıklaması Pakistan’ı bir hayli şaşırttı. BAE müteakiben 19 Ağustos 2019’da, Hindistan Başbakanı Modi’ye ülkenin özel ödülünü vereceğini açıkladı.

ÇHC’nin önerisi ile 16 Ağustos 2019’da BMGK kapalı bir oturum düzenledi. Konunun BMGK’da görüşülmesine, oturumun kapalı olması şartıyla, Rusya Federasyonu’nun (RF) onay vermesi dikkat çekici bir gelişme oldu. BMGK oturumu sonrası yapılan açıklamalar, Hindistan’a Keşmir’de iletişimin restore edilmesinin tavsiye edilmesi dışında, teamüllerin ötesinde yeni bir içerik sunmadı. Bu arada Pakistan Başbakanı İmran Han ve Ordu Komutanı Orgeneral Bajwa’nın, “Keşmir’den Asla Vazgeçmeyecekleri”ne yönelik açıklamaları Hint tarafından “Restlerin Görüldüğü”nü içeren mesajlarla cevaplandı. Bu kapsamda Hint Savunma Bakanı Rajnat Sing’in 16 Ağustos 2019’da, Hindistan’ın nükleer çalışmalarının merkezi olan Pokran’da (Rajastan Eyaleti), nükleer doktrinlerini değiştirerek ilk kullanım tercihini yapabileceklerini açıklaması dikkat çekti.

İki ülkenin nükleer silahlar üzerinden restleşmesinin yanı sıra Keşmir sınırındaki rutin çatışmalar artışa geçince tüm dünya Keşmir Sorununa odaklandı. Çünkü İki nükleer gücün çatışma ihtimalinin yükselmesi sadece Bölgeyi değil bütün dünyayı tehdit eden bir gelişme. Peki, iki ülkenin defalarca çatışmasına neden olan bu sorunun temelinde ne var? Keşmir Sorunu tarafların anlam dünyasında ne ifade ediyor? Keşmir Sorunu söz konusu olunca neden iki ülke halkı da milli temelde bütünleşebiliyor ve günlük krizleri unutuyor? Bu noktaların anlaşılması için konunun geçmişini ve gelişimini açıklamakta fayda var.

Keşmir Sorununun Temeli ve Gelişimi 

İngiltere’nin II. Dünya Savaşı sonrasında Hint Yarımadası’ndan çekilmek zorunda kalması üzerine 1947 yılında kurulan Hindistan ve Pakistan, din temelinde ayrışan düşman kardeşlerin kurdukları devletlerdir. Müslümanların, çoğunluğu oluşturan Hindulardan ayrı bir millet olduğu savı ile kurulan Pakistan; Hindistan’ı arada bırakarak, Doğu ve Batı Pakistan olarak ikiye ayrılmıştır. Doğu Pakistan, 1971yılında yaşanan iç savaşa Hindistan’ın müdahalesi neticesinde Batı Pakistan’dan ayrılarak Bangladeş adıyla bağımsız bir devlet haline gelmiştir. 19. asrın ikinci yarısında canlanan anti-sömürgeci mücadeleyi bölerek Bölgedeki ömrünü uzatmayı başaran İngiltere, Hindistan ve Pakistan arasında önemli kriz alanları bırakarak bu coğrafyadan ayrılmıştır. İki yeni ülke İngiltere’nin miras bıraktığı sorunları büyük oranda çözmeyi başarırken, halkın çoğunluğu Müslüman, yöneticisinin Hindu olduğu Cammu ve Keşmir Prensliği (Keşmir)’nin statüsü konusunda anlaşamamıştır.

Keşmir’de çıkan iç savaşa, Sorunu kendi lehinde çözmek için müdahale eden tarafların çatışması sonrasında Keşmir Ocak 1949’da bölünmüştür. Çatışmalar sonrasında Batıda, Pakistan’ın kontrolünde, Cammu ve Keşmir Prensliği topraklarının üçte birini kapsayan bir alanda, başkenti Muzaffarabad olan “Azad Keşmir Yönetimi” kurulmuştur. Doğuda ise, başkenti Srinagar olan, Cammu ve Keşmir Prensliği topraklarının üçte ikisini kapsayan alan Hindistan kontrolünde kalmıştır. Hindistan ile Pakistan bu sorun temelinde iki defa daha savaşmış ve iki defa da sınırlı çatışmaya girmiştir. Bütün bu çatışmalara rağmen, 1949 ateşkesi ile Keşmir’de tarafları ayıran tartışmalı sınır hattı pek fazla değişmemiştir. Pakistan kontrolündeki Keşmir’in Müslümanlardan oluşan halkı Pakistan Yönetimi ile sorun yaşamazken Hindistan kontrolündeki Keşmir’de, nüfusun yaklaşık yüzde seksenini oluşturan Müslümanların Hindistan’a entegrasyonu sorunlu olmuştur. Hindistan, istikrar sağlayabilmek maksadıyla yüz binlerce güvenlik personelini Keşmir’de konuşlandırmış ve Olağanüstü Hal Yasaları ile hâkimiyetini konsolide etmeye çalışmıştır.

Sorunun temelinde; Pakistan tarafında, Pakistan’ın kuruluş felsefesinin taşıyıcı kolonlarından biri olan Keşmir’in büyük bölümünün Hindistan’da kalmasının yarattığı “ulusun eksik doğduğu” travması ile Hindistan tarafında, kadim Hindu coğrafyasının bir kısmının kaybedildiği hissiyatının neden olduğu psikolojik kırılma yatmaktadır. “Keşmir’in kurtarılması” ideali Pakistan yönetimlerine ulusal bütünleşme zemini sağlarken halka temel sorunları da unutturmaktadır. Hindistan ise öncelikle kendi yönettiği Keşmir’in ülkeye entegrasyonunu sağlamaya çalışmakta ve daha sonra Keşmir’in bütününe sahip olmayı hedeflemektedir. Keşmir’de yaşanan Pakistan kaynaklı sorunlar da çok parçalı etno-kültürel bir yapı ile ayrılıkçı bölgelere sahip olan ve kast sisteminin böldüğü bu ülkenin ulusal birlik davasına hizmet edip halkı bütünleştirirken başarısız yönetimlere de meşruiyet kazandırmaktadır.

Keşmir Sorunu, başlangıçtan itibaren küresel güç mücadelesindeki jeopolitk adımlardan da beslenerek çapını büyütmüştür. 1962 ÇHC-Hindistan Savaşı ile Hindistan kontrolündeki Keşmir’in Axai-Çin Bölgesini işgal eden ÇHC zamanla sorunun dolaylı bir tarafı hâline gelmeye başlamıştır. Bu savaş sonrasında ÇHC ile ittifak kurarak, kendi kontrolündeki Keşmir topraklarından bir bölümünü ÇHC’ye bırakan Pakistan, ÇHC’nin soruna nüfuz etmesini teşvik etmiştir. Afganistan üzerinde Soğuk Savaş dönemimde yaşanan rekabet de Keşmir Sorunu üzerinde etkili olmuştur. Sovyetler Birliği’nin Afganistan’ı işgaline direnen cihadist yapıların Keşmir’deki ayrılıkçı hareketleri desteklemesi ve Sovyetler Birliği’nin 1989’da Afganistan’dan çekilmesi sonrasında ayrılıkçı Müslüman örgütlerin Hint Yönetimine isyan etmesi bölgedeki tansiyonu yükseltmiştir. Hindistan, bölgeyi dış dünyaya kapatarak güvenlik çemberine almış ve istikrarı kısmen sağlayabilmiştir. Çok sert güvenlik tedbirleri uygulayan Hindistan 1995 sonrasında, kademeli olarak, güvenliği sağlamayı başarmıştır.

Soğuk Savaş sonrasında, küresel baskıların hafiflemesinden doğan çözüm zeminini değerlendirmeyi tercih etmeyen Hindistan ve Pakistan silahlanma yarışına girerek nükleer silah üretmiş ve Keşmir Sorunu yirminci asır sonunda tüm dünya için nükleer tehdit kaynağı haline gelmiştir. İki ülke arasındaki Keşmir Sorununu çözme kapsamında yapılan barış görüşmeleri, genellikle dış zorlamaların yanı sıra küresel ve bölgesel işbirliği örgütlerinin bir araya getirmesiyle rutinleşen kısır diyaloglarla zaman zaman tekrarlansa da ya iç siyasetin aşılmaz tabu duvarlarına çarpmış ya da Keşmir kaynaklı bir provakasyon ile sonlanmıştır. ÇHC ile Hindistan’ın küresel arenadaki yükselişi ve küresel rekabetin yeni milenyumda Asya-Pasifik Bölgesine kaymasına paralel olarak Hindistan-Pakistan/Keşmir Sorunu ÇHC-Hindistan rekabetinin bir alt unsuru olmaya doğru evrilmiş ve küresel (nükleer) tehdit içermediği müddetçe geri planda kalmıştır.

Keşmir Sorununun Tekrar Canlanması

İki ülke ilişkilerinin bugün yeniden çatışma üretebilecek bir noktaya gelmesi yine Keşmir gelişmeleri üzerinden okunmalıdır. Hindistan, 1989-1996 yılları arasında Keşmir Vadisinde çıkan Müslüman ayrılıkçı isyanı (Hartallar-Ayaklanmalar Dönemi) bastırdıktan sonra 1996 yılında yapılan seçimler ile kademeli olarak güvenliği sağlamayı başarmıştır. Kısmen kontrol altına alınabilen Müslüman ayrılıkçılık, Burhan Wani adındaki genç ve popüler bir Hizb-ül Mücahidin liderinin 08 Temmuz 2016’da güvenlik güçlerince öldürülmesi sonrasında canlanma sürecine girmiştir. Bu olayı protesto eden göstericilere Hint güvenlik güçlerinin sert müdahalesi olayları tırmandırmıştır. Müteakiben Hindistan’da bir Hava Üssüne Pakistan kökenli militanların 2017’de yaptığı saldırı sonrası Hint Özel Kuvvetleri, “Azad Keşmir”deki örgüt kampına bir baskın düzenlemiştir. Bu gelişme Hint kamuoyunda, BJP Yönetiminin “Terör Örgütlerini Kaynağında Vuracağı” söyleminin hayata geçirilmesi olarak değerlendirilmiş ve memnuniyetle karşılanmıştır.

14 Şubat 2019’da, Keşmir’in Pulwana bölgesindeki Hint paramiliter birlik konvoyuna intihar saldırısı düzenleyen bir Ceyş-i Muhammed Örgütü militanı 48 güvenlik personelinin ölümüne sebep olmuştur. Hint güvenlik güçlerinin verdiği en ağır zayiat olarak tarihe geçen bu saldırının ertesi günü Hint savaş uçakları, Pakistan’ın Balakot bölgesinde, Ceyş-i Muhammed Örgütü kampının konuşlu olduğu iddia edilen bir alanı bombalamıştır. Bu saldırı Hindistan’ın, “Azad Keşmir” dışındaki bir Pakistan toprağını vurması anlamında bir başka ilki teşkil eder. Sonraki hafta, Keşmir’deki ateşkes hattı üzerinde uçan iki Hint jetinin Pakistan tarafından düşürülmesi ve bir Hint pilotunun esir alınması ise tansiyonu zirveye çıkarmıştır. Hindistan tarafında rövanş beklentileri artırmışken, küresel aktörler devreye girmiş ve gerilimi azaltmıştır. Mayıs 2019 ayı içerisinde Hindistan’da yapılacak genel seçimlerin yaklaşıyor olması da gerilimin azalmasına katkı yapmış ve rövanş beklentileri seçim sonrasına ertelenmiştir.

Mevcut Gelişmeler Nasıl Değerlendirilmeli?

Mayıs 2019’da yapılan genel seçimlerden büyük bir başarıyla çıkan ve her iki mecliste de çoğunluğu ele geçiren BJP’nin klasik söylemlerini hayata geçirmesi için artık önünde bir engel kalmamıştı. BJP’nin seçimler öncesi Keşmir’de askıya aldığı rövanş adımını Haziran ayından itibaren atması da beklenen bir gelişmeydi. Radikal söylemlerle geçen asır sonlarında yükselişe geçen BJP’nin Keşmir’in özel statüsünü kaldırma ve Bölgeyi Hindistan Birliği’ne tam entegre etme yönündeki söylemleri de biliniyordu. Bu kapsamda yeni Modi Hükümetinden beklenen adımlar Temmuz ayından itibaren gelmeye başladı. İlk önce Müslüman azınlığa tanınan ve erkeğin eşini üç defa “boş ol” diyerek  (sms veya email vs ile mümkündü ) boşama hakkının (Triple Talaq) Yüksek Mahkeme vasıtasıyla kaldırılması sağlandı. Bu arada Keşmir’e yapılan yığınak sonrası ayrılıkçı liderler tutuklanırken büyük çaplı antiterör operasyonları icra edildi. Keşmir’de bir sonraki adımın ne olacağı merakla beklenirken, Hint Yönetimi planlı bir biçimde Keşmir’in özel statüsünü kaldırma stratejisini hayata geçirdi ve Bölgedeki tansiyonu artırdı.
Mevcut gelişmeler, Hint Yönetiminin hayata geçirdiği politikanın uzun ve dikkatli bir planlamanın ürünü olduğunu, yapılan stratejik değerlendirmelerin dış dünya ile ilgili kısmının tuttuğunu ve Pakistan’ın, Hindistan’ın bu adımı atabileceğini öngöremediğini gösteriyor. ABD, RF, ÇHC ve uluslararası camianın tepkileri ile Pakistan’ın karşı adımları dikkate alındığında Hindistan’ı şaşırtan bir gelişme yaşanmadığı görülüyor. Atılan adımların zamanlaması, küresel ve bölgesel gelişmelerin dikkate alınarak bu politikanın hayata geçirildiğini düşündürüyor. Küresel reaksiyonların ifade ediliş şekli, Hint devlet mekanizmasının planlama safhasında ABD ve RF ile perde gerisinde temasa geçerek bilgi paylaşımı yaptığını akla getiriyor. Neticede Hindistan’ın dış dinamikleri iyi değerlendirip stratejik bir hamle yaptığı anlaşılıyor.

Hindistan’ın stratejisinin ülke içine yönelik bölümü de şu ana kadar beklentiler ile paralel gidiyor görüntüsü veriyor. BJP İktidarı söz konusu tasarıyı kendi meclis aritmetiğinin de üzerinde bir destek ile geçirdikten sonra Cumhurbaşkanı onayı sağladı. Tasarının anayasaya uygunluğu hayli tartışmalı bir seyir izlediği halde Yüksek Mahkeme konunun ivedilikle görüşülmesini ret ederek Yürütmeye beklediği desteği verdi. Bu gelişme sonrası Modi Yönetiminin eli iyice rahatladı. Müslüman azınlığa karşı attığı her adımda halk desteği kazanan Modi Yönetimi bu özgüven ile Babri Mescid Sorununu da, klasik Hindu milliyetçi söylemleri çerçevesinde, çözerek Babri  Mescid alanına bir Hindu tapınağı yapılması sürecini başlatabilir. 2016 yılında reorganize edilmesine başlanan yeni Vatandaşlık Yasası sonrasında Assam Eyaletindeki Bangladeş göçmeni Müslümanların ayıklanmaya başlanmasının Hindu çoğunluğun Modi’ye olan desteğini artırdığı dikkate alındığında, bir Babri Mescid hamlesinin gelmesi muhtemel gözüküyor. Böyle bir “Başarı” Modi’ye, Keşmir politikasını devam ettirebilmek için ihtiyaç duyacağı, kararlılık gücünü verecektir.

Buraya kadar yaşanan gelişmeler, her şeyin Modi Yönetiminin planladığı şekilde gittiği görüntüsü veriyor. Halk desteğini de arkasına alan Modi Yönetimi, Keşmir Vadisi Müslümanlarını dış dünyaya kapatıp diz çöktürerek, sorunu Hindu milliyetçisi söylemleri paralelinde ve kesin olarak çözmeye kararlı bir tablo çiziyor. BJP’nin Keşmir stratejisinin en can alıcı noktası da burada yatıyor. Bu noktada Keşmir Müslümanlarının reaksiyon ve direnme potansiyeli önem kazanıyor. 1846 yılında imzalanan Amritsar Antlaşmasından bu yana yaklaşık iki asır boyunca Hindu baskısı altında yaşayan, 1949 sonrasında ciddi kayıplar veren ve özellikle 1989 sonrasında normal insanların tahammül edemeyeceği bir baskı düzeni altında yaşayan Keşmir Müslümanlarının korku duvarını aştığı da biliniyor. İşte bundan sonraki süreçte; Hint Yönetiminin sindirme ve Müslümanları azınlığa düşürme politikasının başarı derecesini, Keşmir Müslümanlarının vereceği tepki ve göstereceği direncin seviyesi belirleyecek. Bu konuda yorum yaparken bile içim acıyor; korkarım Keşmir Vadisi için sıklıkla kullanılan “Asya’nın Filistin’i” metaforu bu kez bir realite haline gelecek.

Keşmir gelişmeleri üzerinden Pakistan ve Hindistan’ın yeniden çatışma noktasına gelmesi sürecinde yaşanan olaylar gerek ülkemizde gerekse dünyada yüzeysel bir analiz ve magazinsel bir tüketim mantığı içinde yer aldı. Hâlbuki atılan her bir adımda taraflar hem birbirine hem de iç ve dış kamuoyuna önemli mesajlar veriyor. Ayrıca Hindistan’ın yeni Keşmir stratejisinin zamanlaması ve uygulama tarzının uzun vadeli bir planlamanın izlerini taşıdığını da görmek gerek. Keşmir’de yaşanan bu gelişmeler Asya-Pasifik gelişmeleri ile kronolojik paralellik taşıyor ve yalnız başına Bölge dinamikleri çerçevesinde değerlendirmek yanlış olur. Hint Altkıtası gelişmeleri 19. asır başlarından itibaren Orta Asya ve Afganistan gelişmeleri ile paralel bir mantık süzgecinden geçiyor. Birleşik Krallık ile Çarlık Rusyası arasında yaşanan Great Game (Büyük Oyun), 20. asır ve sonrasında bu aktörlerin yerini alan küresel güçler tarafından dikkatle uygulanıyor.

Keşmir’de yaşanan gelişmelerin yeni milenyumda küresel güç mücadelesinin merkezine oturan Asya-Pasifik denklemleri ile bu dönemin yükselen güçleri ÇHC ile Hindistan arasındaki tarihi rekabet ile de sıkı bir bağı var. Afganistan gelişmeleri, Hong Kong olayları, Şincan Uygur Özerk Bölgesi gelişmeleri, Kore’lerin birleştirilmesi çabaları, Sri Lanka ve Myanmar gelişmeleri, Nepal ve Maldivler’de yaşanan siyasi gelişmeler, ÇHC’nin OBOR (One Belt One Road- Bir Kuşak Bir Yol ) Projesi ve bu projenin temel ayaklarından CPEC (ÇHC-Pakistan Ekonomik Koridoru) Projesi, Güney Çin Denizi gelişmeleri, ABD-ÇHC Ticaret Savaşı; Japonya’nın Silahlı Kuvvetlerini güçlendirmesine izin verilmesi, Taiwan gelişmeleri ve Tibet gelişmeleri (yakın bir gelecekte muhtemelen gündeme gelecektir) dikkate alınmadan Keşmir‘de son dönemde yaşanan tarihi gelişmelerin değerlendirilmesi bu kapsamda eksik olacaktır.

* Dr. Cengiz Topel Mermer, “Keşmir Sorunu ve Hindistan-Pakistan İlişkileri Üzerine Etkileri” konu başlıklı Doktora Tezini yazmıştır.

Dr. Cengiz Topel MERMER/tasam.org

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir