Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Cuma, Nisan 19, 2024

Türk Beyaz Hayaletler Libya’da

“Libya Türk’tür Türk kalacak” desem muhtemelen aklınıza ilk gelen “beyni sulanmış bunak yine ne saçmalıyor?” olur.   “Vur, fakat dinle!” M.Ö. 500’de Pers ordusu, Anadolu işgalini tamamladıktan sonra, Isparta ve Atina üzerine yürüdü. Bu askeri harekât için uzun yıllar hazırlanmışlardı. Egemenlikleri altındaki farklı uluslardan topladıkları binlerce askerle Çanakkale’yi geçmek için köprü kurdular. Atina’yı işgal ettiler. Şehri terk eden Atinalılar, Themistokles’in kumandasında yurtlarını savunmaya karar verdi. Atinalılar İki yüz parça gemi yaptırdılar. Harp planı üzerinde çalışan kumandanların hepsinin de sinirleri bozulmuş olduğu için tartışmalar çok sert geçiyordu. Pers Savaşları boyunca Atina meclisinde görev almış olan Atinalı politikacı ve General Themistokles, kendi iddiasında ısrar eden filo kumandanı tarafından tehdit edilince kızgın bir tavırla bastonunu kaldırarak, şu karşılığı verdi:  “-Vur, fakat dinle!” Bundan sonra Themistokles, görüşlerinde haklı çıktı ve İran donanması yenilgiye uğratıldı.

Libya Türkleri…

Trablus, Turgut Reis ve Kaptan-ı Derya Sinan Paşa tarafından 1551’de Osmanlı’ya bağlanırken Fizan bölgesi ise 1577’de Osmanlı Devleti’nin topraklarına katıldı. Tamamen Türk olan yeniçeri ve leventlerin yerli kadınlarla evlenmelerinden doğan erkek çocuklardan meydana gelen “Kuloğlu” adı verilen Türk-Arap karışımı nesil bugün Libya’da halen varlığını koruyor. “Kuloğlu”, yerel Arap ağızlarında “Köroğlu” olarak yerleşmiş. Örneğin Urfa’da meskûn “Bini İcil Aşireti” mensuplarının büyük bir kısmı Köroğlu soyadını taşıyor. Arap kabilelere mensup hanımlarla evlenen Kuloğlular, kuşaklar boyunca önemli askeri görevler üstlendiler. Sadece leventler değil, din hizmetleri ile diğer askeri ve idari görevler için gönderilen binlerce Osmanlı Türkü de 3 asır bu bölgede yaşayarak adeta kök saldılar. Ayrıca Girit’ten sürgün edilen Türkler’in bir kısmı da Libya şehirlerine iskân edilmişti. Türkler’in yoğun yaşadığı Mısrata; 19’uncu yüzyılda Libya’ya yerleşen, Çerkes ya da İslam’ı kabul eden Yahudilerden oluşan eski Osmanlı asker ailelerinin çoğunlukta olduğu bir yerleşimdir. Hatta modern Libya’nın kuruluşunun ilk yıllarında, Türk Hükümeti’nin izni ve görevlendirmesi ile Sadullah Koloğlu; nam-ı diğer ‘Arap Kaymakam’ bu ülkenin ilk başbakanı olarak üstün görevlerde bulunmuştu. Basın-Yayın eski genel müdürü, bir dönem Bület Ecevit’e danışmanlık da yapmış, akademisyen-yazar-tarihçi Orhan Koloğlu, Sadullah Bey’in ikinci oğludur.

Dün Mustafa Kemal, Libya’da savaşmıştı…

Trablusgarp savaşı başladığında Osmanlı’nın bölgeye gidecek hali yoktu. Bir avuç subay, kendilerinden 10 kat fazla kuvvete karşı savaşmak üzere karayoluyla ve gizlice bölgeye koştular. Onlardan biri de Mustafa Kemal’dir. İngiliz istihbaratının devşirdiği bazı alçakların “Yahudi asıllı Sabetayist” dedikleri Mustafa Kemal, canı pahasına bugünkü Libya topraklarını savunmaya İtalyan işgalinden kurtarmaya gitmektedir.  Oysa Osmanlı Mebusan Meclisi’ndeki Mason Milletvekilleri, İtalya Mason Locasının kendilerini destekleyeceği ve İtalyan hükümetini böylesi bir işgalden alıkoyacağı gibi salakça hüsn-ü zan içindedir.  Mustafa Kemal ise gerçekçidir ve böyle bir şeyin olmayacağının farkındadır. Mustafa Kemal Paşa’nın Şeyh Senusi ile tanışıklığı Trablusgarp savaşı yıllarına uzanır. Şeyh Senusi, Birinci Dünya Savaşı boyunca Teşkilatı Mahsusa’da vazife aldı. Mondros Mütarekesi imzalanınca, maiyetiyle birlikte Bursa’ya yerleşti. İtalya, 19. yüzyılın sonlarında Kuzey Afrika’daki Trablusgarp ve Bingazi’yi ile geçirmeyi planlamıştı.  O dönem İngiltere, Mısır’a, Fransa da Tunus’a hakim olmuş, İtalya da gözünü Trablusgarp’a dikmişti. İtalya, İngiltere ve Fransa’yla yaptığı gizli ve açık anlaşmalarla Trablusgarp’ı işgal onayını aldıktan sonra, 29 Eylül 1911’de Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etti. -Osmanlılar ile İtalyanlar’ın Trablus’daki muharebesi..- 5 Ekim 1911’de Trablus’a asker çıkardı. 20 Ekim’e kadar peş peşe Tobruk, Derne ve Bingazi İtalyanların eline geçti. Osmanlı ordusunun genç subaylarından bir bölümü Trablusgarp’ı savunmak için gönüllü olarak Mısır, Tunus yoluyla cepheye gittiler. Binbaşı Enver Bey, Kolağası Mustafa Kemal, Fuat Bey (Bulca), Nuri Bey (Conker), Fethi Bey (Okyar), Albay Neşet Bey bu subaylar arasındaydı.  Mustafa Kemal, 1905 yılında kurmay yüzbaşı olarak ordudaki görevine başladıktan sonra çeşitli hizmetlerde bulunmuş; 13 Eylül 1911’de İstanbul’da Genelkurmay’da bir göreve tayin edilmişti. Mustafa Kemal, “Gazeteci Mustafa Şerif” adıyla, sahte belge ve pasaportlarla İstanbul’dan 15 Ekim 1911’de Naci, Hakkı ve Yakup Cemil Beyler ile yola çıktı. Mustafa Kemal, Kasım ayı süresince Arap önderleriyle görüşmelerde bulundu. 3 Kasım 1911’de Harbiye Nazırı Mahmut Şevket Paşa, Trablus Tümen Komutanı’na yazdığı bir mektupta, Mustafa Kemal’in bazı şeyhleri ve Senusîleri teşkilâtlandırmak için Calu’ya gittiğini, buradan topladığı yerli kuvvetleri Bingazi ve Trablus’a sevk edeceğini bildiriyordu. Mustafa Kemal, Trablusgarp’ta şeyhler ve aşiret reisleriyle toplantılar yapıyor ve düzensiz kalabalığı teşkilâtlandırmaya çalışıyor, bir kısmına “din kardeşim” diye hitap ediyor ve kâfirlere karşı savaşmaya çağırıyordu. Senusiler, İtalya’nın 1911 Trablusgarp (Libya) işgaline karşı direndiler.

O Mustafa Kemal’in askerleri, bugün de Libya’da savaşıyor…

Türkiye karşıtı General Hafter, “Libya hava sahasının Türk uçaklarına kapatıldığını” ve komuta ettiği birliklerine “Bölgedeki Türk gemilerine ve tesislerine saldırmaları emrini verdiğini” belirtmişti. Arkasından Libya Ulusal Ordusu Sözcüsü Ahmed el Mismari, 28 Haziran’da Libya limanlarına yaklaşan Türk gemilerini ve hava sahasına giren Türk uçaklarını vuracaklarını, Libya-Türkiye arasındaki sivil uçuşları durduracaklarını, Libya’daki Türk vatandaşlarını tutuklayacaklarını, Türk şirketleri ve projelerini meşru hedef sayacaklarını açıkladı. Bekledikleri cevap Ankara’dan gecikmedi.  Savunma Bakanı Hulusi Akar “Hasmane tutum veya saldırıların bedeli çok ağır olacak, en etkili ve şiddetli şekilde mukabele edilecektir”  dedi.  Mismari’nin çıkışını Ecdebiye’de 6 Türk vatandaşının alıkonulması izledi. Türk Dışişleri, Türkler’in alıkonulmasını ‘İllegal milis güçlerinin haydutluk ve korsanlığı’ diye niteleyip, derhal serbest bırakılmazlarsa Hafter unsurlarının meşru hedef olacağı uyarısını yaptı. Türkiye, bölgedeki aşiret liderlerini devreye sokarak Hafter tarafına 72 saat süre verdi.  Farklı müdahale senaryoları için hazırlıklar sürerken tanınan süre dolmadan alıkonulan Türkler bırakıldı. Libya’da “Türk Beyaz Hayaletler” sahada!.. El Mirsad sitesinin Libya’da insansız uçaklardan sorumlu olup karadan ve havadan keşif-istihbarat operasyonlarını yürüten ve aralarında üst düzey subayların da bulunduğu 25 Türk askerinin pasaport görüntülerini yayınlaması, alıkonulanlar arasında askerlerin de olabileceği iddiasına yol açtı.

Mustafa Kemal’den sonra Türk Generaller Libya’da…

Yayınlanan pasaport görüntülerine göre, alıkonulanlar arasında çok sayıda üst düzey Türk askeri yetkili ve diplomat yer alıyordu.  O isimler şöyle:  Milli Savunma Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Tümgeneral Göksel Kahya, Akıncı Üssü davasında tanık olarak dinlenen Tümgeneral İrfan Özsert, Balyoz davasından 13 yıl hapse mahkum olan Tunceli 4. Komando Tugay Komutanı Tuğgeneral şimdi Tümgeneral olan Levent Ergün, İrfan Altındağ, Foça Amfibi Deniz Piyade Tugay Komutanı Tuğamiral Gürsoy Çaypınar ve Komando Tugay Komutanı Tuğgeneral Selçuk Yavuz. Hafter’e destek çıkan Fransız istihbaratı, Wimbledon Tenis Turnuvası gibi karma liste hazırlamış.  Türk Ordusu, Suriye’den Libya’ya cihatçılar, ardından askeri danışmanlar ve başta zırhlı araç ve insansız hava araçları olmak üzere teçhizat gönderdi.  Fransız istihbaratı, “Türk askeri danışmanlarının Ulusal Birlik Hükümetine bağlı milislerin saldırısını yönettiğini” iddia ediyor.  Geçtiğimiz aylarda Hafter’e bağlı güçler tarafından Trablus’a başlatılan askeri operasyon, Türkiye’den “Ulusal Birlik Hükümeti”ne BMC üretimi “Kirpi” model zırhlı araçların ve “Bayraktar” model insansız hava araçların (İHA) hibe edilmesinin yanı sıra, yapılan geniş çaplı askeri sevkiyat neticesinde durdu.  Ulusal Birlik Hükümeti’ne bağlı askeri birliklerin büyük bir kısmı Libya’da yaşayan Türk asıllı Kuloğulları’ndan Kurulu.   Fransız istihbaratı, Türk askeri uzmanların sevk ve idare ettiği bu milislerin Tobruk Parlamentosuna bağlı, Berberlerin çoğunlukta olduğu Garyan kentine saldırdığını, Mareşal Halife Haftar’ın askerlerini bozguna uğrattığını belirtiyor. Herkesin merak ettiği kim bu Halife Zeydan Hafter? Libya’da sözde “onur savaşı” başlattığını söyleyen Emekli General Hafter, Libya Askeri Akademisi mezunu bir asker. Başarılı ve sicili parlak bir asker sayılmaz. Emperyalistlerin kiralık katilliğini üstlenmekteki becerisi nedeniyle popüler. Kendi halkına kurşun sıkan hainlerden. Hafter’in uzun yıllar ABD’de bulunması ve 2011 sürecinde görev alması Washington yönetimi ile ilişkilerini ortaya çıkarmıştı.

General Hafter, Toyota Savaşının kaybedeni…

1987’de katıldığı “Toyota Savaşı” olarak da adlandırılan Kuzey Çad’da ve Libya-Çad sınırında gerçekleşen Çad-Libya Savaşı’nın son aşaması olan savaşta Çad ordusu tarafından esir alındı.  Sonraki süreçte Hafter’i, Çad’ın elinden ABD kurtardı. Hatta ABD, Hafter’e siyasi sığınma hakkı da verdi. Libya-Çad arasındaki savaşın “Toyota Savaşı” adıyla anılmasının nedeni, Çad birliklerinin Libya güçlerine karşı verdikleri savaşta, hareket kabiliyetini sağlamak amacıyla öncelikli olarak kullanılan Hilux ve Land Cruiser olmak üzere Toyota marka kamyonetleri tercih etmeleriydi.

General Halife Zeydan Hafter CIA Projesi…

1991’de Newyork Times, Hafter’in CIA tarafından finanse edilip eğitildiğini sayfalarına taşımıştı. Halife Zeydan Hafter, 2011 yılına kadar 20 yılını, Virjinya eyaletindeki CIA merkezine yakın bir evde geçirdi.  “Sakla samanı gelir zamanı” hesabıyla CIA; özel günler için Hafter’i elinde tuttu. ABD’de bulunduğu dönemde Hafter, Kaddafi’ye karşı her türlü faaliyetin içerisinde yer aldı. Mart 2011’de Libya’ya dönen Hafter, hemen Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na atandı. Libyalılar’ın siyasi planları olduğu gerekçesiyle mesafeli yaklaştığı Halife Hafter, 2013’de bir muhtıra yayınlayarak “Meclisi feshettiğini” ilan etmişti. 60 bin civarında savaşçının lideri. Hafter, ABD ile bağlantısını perdelemek amacıyla oportünist ve pragmatik arayışlara yöneldi.  Başka bölgesel ve küresel aktörlere yanaştı.   Batılı ülkelerden aldığı desteğin, Halife Hafter’in Libya’da Meclis üstü bir güç haline gelmesinde büyük rol oynadığı kesin. Libya’nın doğusundaki muhalif gruplara yönelik düzenlenen askeri operasyonlarda Fransa Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Mısır, Hafter’e destek veriyor.

Türkiye, Misakı Milli Ahdine sadık…

Türkiye’nin, Kıbrıs Rum Kesimi’ne misilleme olarak başlattığı Doğu Akdeniz’de petrol ve doğal gaz arama amaçlı sondaj çalışmaları Akdeniz sularını bırakın ısıtmayı fokur fokur kaynattı.  Avrupa Birliği’nin Türkiye’nin faaliyetlerini yasa dışı bularak tepki göstermesinin ardından Doğu Akdeniz, uluslararası  platformlarda  yeni bir çatışma alanı olarak ortaya çıktı. Libya’nın bu çatışma alanının kapsamında yer alması, jeopolitik önemi nedeniyle, Doğu Akdeniz’deki yeni enerji savaşında, münhasır ekonomik bölge ve kıta sahanlığı sınırlarının belirlenmesinde Türkiye için kritik öneme sahip.   Hesap içinde hesap var.  Mısır, İsrail, Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi; doğalgaz kaynaklarının paylaşımında Türkiye’ye karşı ittifak oluşturdu. Türkiye de boş durmadı.  Türkiye de Libya ile buna karşı koymanın hukuki ve askeri alt yapısını oluşturdu. Yunanistan yangından mal kaçırırcasına Libya’daki karmaşayı fırsat bilip oldu-bittiyle kıta sahanlığını genişletti.  Türkiye bu oyunu bozdu. Bizim bildiğimiz ve onların bilmediği ne biliyor musunuz? “Âlemde şer, Oğuz’da er tükenmez.”

Ömür Çelikdönmez

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir