Düşünmek lazım; insan hele de İslam kimliğini taşıyanlar olarak ne kadar bilinçliyiz?
Tüm ibadet ve taatlerin vecibeleri, insana sunulmuşken, aklı selim olan her insan, üzerine düşen vazifeleri hakkıyla yapabiliyor mu?
Malumdur ki; her ibadet, bir hassasiyet gerektirir. Bilinçli insan, bilinçli müslüman olmak ise ancak akıl sahiplerinin işidir. Yapılan işin hakkını vermek ise ancak İslam’ın idrakine varmış kişilerin işidir.
Oysa şimdi dünyaya tamah, zihnin en büyük meşgalesi olmuş durumda. Sözüm ona; ruhun değil bedenin diyeti gibi… Namazlar ayarlanmış robotun eğilip kalkması gibi… Nasıl ki; yediğimiz içtiğimiz nimetlerin özü bozuldu ve bedenler hasta olduysa; ibadetler de bilinçsiz yapıldıkça maneviyatın tadı tuzu kalmadı. Robotik ibadet aldı yürüdü.
Hülasa;
DÜNYAYA FAZLA MEYLETTİK MANEVİYATI DA HUZURU DA KAYBETTİK.
Bakınız;
Birgün Halife Hârûn Reşîd, bir Ramazan günü Behlül’e, akşam namazında camiye gitmesini ve namaza gelen herkesi iftara davet etmesini söyledi. Akşam oldu, namaz kılındı. Namazdan sonra Behlül, beş on kişilik bir grupla çıka geldi.
Hârûn Reşîd şaşırdı:
“Akşam camiye bu kadar insan mı geldi?”
Behlül cevap verdi:
“Siz bana camiye gelenleri değil, namaza gelenleri iftara çağır dediniz. Namazdan sonra cami kapısında durdum, çıkan herkese hocanın namaz kıldırırken hangi sureyi okuduğunu sordum. Doğrusunu yalnız bu getirdiğim kişiler bildi. Camiye gelen çoktu ama namaza gelen bu kadarmış.” diye cevap verdi.
Allah bizleri İslamı hakkıyla yaşayan ve ibadetlerini hakkıyla ifa eden kullarından eylesin.
Selam ve dua ile…
Hacı Arıcı