Yörünge Dergisi

"Türkiye’nin Entelektüel Aklının Buluşma Noktası"

Perşembe, Nisan 25, 2024

İlitam, İltiâm, İllet-i Tâm

Son birkaç senedir ilmi toplantılarda birçok akademisyen tarafından İLİTAM’ın “eksiklikleri” ve “riskleri” ifade edilmektedir. DGS sınavına dayalı İLİTAM programı bile eksik görülürken geçen sene Diyanet personellerine sınavsız lisans tamamlama hakkı da tanındı. Böylece Diyanet personelleri sınavsız birçok üniversitede lisans tamamlama hakkını elde etmiş oldular.

Kuşkusuz bu durum, İLİTAM’ın daha fazla tartışılmasına yol açtı. Bu konularda nihai söz ve karar emektar ve duayen hocalarımıza aittir. Bu ve benzeri konularda onların görüş ve tutumları esastır. Ancak bu camianın bir üyesi olarak Sayın Hocalarımın affına ve engin hoşgörüsüne sığınarak kısa bir değerlendirme yapmak istiyorum.

Dini Eğitimi ve Öğretimi Sağlayan Dört Önemli Kurum/Oluşum

Eğitim ve öğretimle ilgili yapılan her değerlendirme veya düzenlemenin toplumsal dinamikler ve ihtiyaçları dikkate alması gerekir. Aksi takdirde ciddi sorunlar, kayıplar ve boşluklar baş gösterir. Bu açıdan bakıldığı zaman Türkiye’de resmi olsun veya olmasın din eğitimi ve öğretimini sağlayan dört önemli kurum/oluşumun olduğu görülmektedir.

Bunlar; “medreseler”, “imam hatip/ilahiyatlar”, “Kur’an kursları” ve son olarak da cemaatlere bağlı “vakıflar”dır. Bunların her birisinin kendine göre “artı” ve “eksi”leri vardır. Adil ve objektif bir şekilde bakıldığı takdirde her birisinin farklı bir boşluğu doldurduğu “saygın” kurum/oluşumlar olduğu anlaşılacaktır. 

Medreseler temelde “klasiği/usülü”; ilahiyatlar “geniş perspektifi/moderni/tahkiki/”; Kur’an kursları “kıraati/dini pratiği”; cemaatler “kent dindarlığını/dini sosyalleşmeyi” öğretir. Ötekileştirme ve önyargılar bir kenara bırakılacak olursa sözü geçen hususların tamamı vazgeçilmez olduğu kabul edilecektir.

İki Anlayış

Belirtmek gerekir ki uzun zamandır “ilitam” hakkında cereyan eden tartışmalar, eğitim adına ciddi kaygılar ve riskleri taşımakla birlikte “görmezlikten gelme/yok sayma”nın da en bariz şeklini yansıtmaktadır. Bir kesim İLİTAM programının tamamen yanlış olduğunu, onun ivedilikle kapatılmasını, mezunlarının akademik ve idari olarak yükseltilmesinin durdurulmasını, birçok dini grup üniversiteleri ele geçirmek için İLİTAM’ı bir araç olarak kullandığını ifade etmekle birlikte diğer kesimler de imam hatip ve ilahiyatların modernist yetiştirdiğini, Ehl-i Sünnet anlayışından kopardığını, klasikte başarısız olduğunu ve topluma fayda sağlamadığını düşünmektedir.

Her iki anlayışın, zımnen tekfirci/ötekilleştirici olduğunu kabul etmek gerekir. Ne imam hatip ve ilahiyatlar gibi saygın kurumlar ne de tarihsel ve toplumsal olarak önemli bir boşluğu dolduran diğer dini kurumlar bu hakareti hak eder.

Mevcut haliyle İLİTAM”ın yanlışlarına dair önemli hususlar zikredilmiş ve gerekli açıklamalar yapılmıştır. Bu nedenle burada İLİTAM’la ilgili yapılan yanlış değerlendirmeler, onun şartlı ve sınırlı olarak açık kalmasının gerektiğine dair bazı hususlara işaret etmek istiyorum.

Bir Haktan Yararlanan İnsanları Küçük Düşürme Yanlışlığı

Sınavsız veya sadece DGS’ye dayalı lisans tamamlamanın doğru olmadığı ortadadır. Çünkü ilahiyat gibi hassas bir alanda hiçbir sınava tabi tutmaksızın veya dil, (Arapça) ile alan bilgisini ölçen bir sınav yapmaksızın sadece DGS’ye dayalı olarak diploma vermek doğru değildir.

Ancak gerek dışardan yetişmiş elemanlara lisans tamamlama hakkının tanınması gerekse imam hatip/ilahiyat dışındaki dini sivil toplumlara imkân sağlanması açısından bu programın kapatılmamasının daha doğru olduğu görülmektedir.

Üzülerek ifade etmek gerekir ki ister İLİTAM’ın kapatılmasından yana olsun ister sınırlı ve şartlı olarak açık kalmasından yana olsun bazılarımız, kişilik haklarını ihlal edecek düzeyde bütün İLİTAM mezunlarını, medrese veya Kur’an kurslarında eğitimlerini tamamlayanları rencide etmek, küçük düşürmek, hatta ötekileştirmekten geri durmamaktadır. Bunun hiçbir şekilde doğru olmadığı açıktır. Çünkü bu konuda YÖK veya hükümeti eleştirmek yerine tanınmış bir haktan yararlanan insanları suçlamak ve onları küçük düşürmek doğru değildir.

Hiç unutmamak gerekir ki ülke tarihinde bütün imam hatip ve ilahiyatların kapalı olduğu dönemler de yaşandı. Günümüzde birilerinin o dönemlere özenerek daha sonra açılmış binlerce imam hatip ve ilahiyat mezunlarını rencide etme hakkına sahip midir? Asla öyle bir hakka sahip değillerdir.

Maalesef tam da buna benzer bir durum şuan İLİTAM ile ilgili yapılan değerlendirmede görülmektedir. Yasal olarak örgün ile İLİTAM arasında bir fark var mıdır? Her iki hak da aynı ülkenin yasaları çerçevesinde verilmiştir. Dolayısıyla burada eleştirilmesi ve muhatap alınması gereken yasal bir haktan yararlanan kişi veya grupları değil bu yasaları çıkaran ve bu hakkı tanıyan ilgili kurumlardır.

Benzetmedeki Hata

İLİTAM ile ilgili değerlendirme yapılırken bazı yanlış kıyaslamaların yapıldığı görülmektedir. Bunlardan birisi de İlahiyatın “tıp”la kıyaslanmasıdır. Bunun kıyas-ı maalfarık olduğu açıktır. Ülkenin herhangi bir yerinde gayriresmî tıp eğitimini veren kurumlar görülmüş müdür? Oysa din eğitim ve öğretiminin oldukça yaygın bir alanı vardır ve olması da gerekir. Çünkü din anlayışı çeşitlilik arz eden bir toplumda sivil dini kurumlarını ortadan kaldırmak veya anlamsızlaştırmak doğru değildir.

Bu konuda genel olarak FETÖ örneği verilmektedir. Bunun da iki açıdan doğru olmadığı açıktır. Birincisi bugün FETÖ’ye benzetilen bütün sivil toplum kuruluşlarının neredeyse tamamı onun yanlışlarını tasvip etmedi ve yanında yer almadı. Bu nedenle bütün dini sivil toplum yapılarını, yapmadıkları hatta karşı oldukları bir şeyle suçlamak adil değildir. Aynı zamanda söz konusu hareket, hiçbir zaman tam sivil bir hareket olmamıştı. Aksine askeri, siyasi, istihbarat ve medya ayağı bulunan uluslararası bir hareketti.

Bu konuda yapılan en önemli yanlışlardan birisi de belli kurumlar ile belli zihniyetler arasında bir ilişkinin kurulmasıdır. Buna göre her medrese veya cemaat mensubu ufku dar, her imam hatip ve ilahiyat mezununun da hoşgörülü/ufku açık olduğu varsayımıdır. Dışardan kişi veya gruplara toptan bir kimlik biçmek doğru olmadığı gibi bunun tam aksini ortaya koyan bir sürü örnek de mevcuttur. Aynı zamanda insanları ve kurumları küçük düşürmek amacıyla kategorize ederek onlara bir kimlik dayatmak da aydın ve demokrat bir zihniyetin ürünü değildir.

İhtiyaç Kaldı mı, Kalmadı mı?

İLİTAM’ın ortadan kalkmasının bir gerekçesi de artık ona “ihtiyaç” kalmadığı ve 28 Şubat sürecindeki mağduriyetin giderilmiş olduğu ifade edilmektedir. Bu programın açılmasının tek nedeni söz konusu ihtiyaç ve mağduriyetse artık ona ihtiyaç kalmadığı doğrudur. Ancak onun açılmasının veya açık kalmasının tek nedeni sözü edilen hususların olmaması gerekir. Çünkü İLİTAM programlarının açık kalmasını gerektiren en önemli hususlardan biri, ifade ettiğimiz gibi resmi kurumlar dışında ülkemizde dini eğitim ve öğretimin yaygın bir alana sahip olmasıdır.

Onların tamamen resmileştirilmesi veya ortadan kaldırılması mümkün olmadığı gibi doğru da değildir. Çünkü hayatın her alanında sivil toplum kuruluşları ve sivilleşme teşvik edilirken halkının kahir ekseriyetinin Müslüman olan ve din anlayışı çeşitlilik arz eden bir toplumdan bunu esirgemek adil değildir. Durum böyle olunca herhangi bir şekilde kendini yetiştirmiş ve İslami ilimleri öğrenmiş insanlara objektif ve kapsamlı bir sınavdan sonra lisans tamamlama hakkını vermenin nasıl bir sakıncası olacaktır? Başka bir hususu daha ifade etmek gerekir. Modern bilimin ön kabulleri ekseninde oluşan ve bu bağlamda nasların yorumlandığı modern bir anlayışın da dogmatik olduğunu kabul etmek gerekir. Bu açıdan bakıldığı zaman sadece hurafe, yalan yanlış bilgilere dayalı resmi olmayan eğitim anlayışlarını değil aynı zamanda modern bilimin verileri ve metotlarına dayalı formel eğitim anlayışlarının da gözden geçirilmesi gerekir.

Dogmatik bir anlayıştan yola çıkarak farklı dogmatik anlayışları eleştirmenin makul bir zemini bulunmamaktadır. Bu nedenle kurumlar ve sivil toplum yapıları üzerinden kişi ve grupları itham etmek yerine herkesi kapsayacak objektif, adil ve belirleyici kriterlerin olması zorunludur.

Dindar kesimin farklı franksiyonları, birbirlerini gericilik ve benzeri şeylerle itham etmeleri, dinle ilgisi olmayanların haklı olarak hepsini gerici olarak nitelemelerine zemin ve meşruiyet kazandırmaktadır. Özellikle son yıllarda iman, ahlak, aile ve toplumda ciddi bir çözülmenin olduğu bir ortamda buna zaman ayırmamızın doğru olup olmadığını düşünmek zorundayız.

Elbette dini ve ahlaki anlayışımızın ilmi ve akademik olarak irdelenmesi gerekir. Ancak buradaki en önemli husus üslup, ifade tarzı ve hegemonik dildir. Bir kısım tartışma ve paylaşımlara bakıldığı zaman sanki bu din, sadece belli bir grup için gelmiş, diğerlerinin ise bunun dışında kaldığı anlaşılmaktadır. Bu da tekfirci anlayışın ta kendisidir.

Türkiye’de bazı cemaat ve dini yapıların yıllarca bunu yaptıkları bilinmektedir. Bu yaklaşımın ne denli tehlikeli olduğunu bilen, idrak eden ve buna karşı çıkan duyarlı bazı kişilerin aynı yaklaşıma sahip olmaları doğru değildir. Aksi takdirde biri doğru diğeri yanlış iki karşıt yaklaşım yerine sadece etiketleri farklı ama esasında aynı olan iki yaklaşım söz konusu olacaktır.

Bu tartışmaları yaparken gözden kaçırılan önemli bir husus daha bulunmaktadır. İLİTAM dâhil olmak üzere burada ele alınması gereken bütün eğitim sistemidir. Mesela, ülkemizde zorunlu eğitimin bu kadar uzun olması, YKS’de ilahiyat müfredatına dair bir testin olmaması, ihtiyaçtan çok fazla üniversite ve bölümlerin olması, özellikle örgün ilahiyatta lisans diplomasını alanlara başta Arapça olmak üzere herhangi yabancı bir dilin iyice öğretilememesi, eğitim sistemimizin sınavlara dayalı olması ve çalışmaların genelde sınav haftasında yoğunlaşması, mesleki yeterliliğin zayıf olması gibi ciddi sorunlar vardır. Bu sorunlar örgün veya açık fark etmeksizin bütün ülke eğitimini ilgilendirmektedir.

İltiâma Yol Açacak Bir İlitam Programı Gereklidir

Sonuç olarak buradaki en önemli husus dengeyi sağlamaktır. Sadece DGS’ye dayalı veya sınavsız lisans tamamlama hakkını tanıyarak ihtiyaç ve potansiyelin çok üstünde İLİTAM programlarını açmak “tefrit” olduğu gibi diğer birçok bölümde var olan bu hakkı tamamen kaldırmak da “ifrat”tır. Bu iki husus da “illet-i tâm/kronik/tam hastalık”a yol açmaktadır.

Her ikisine alternatif olarak DGS, DİL SINAVI VE İLAHİYAT ALAN SINAVI ile İLİTAM’a öğrenci almaktır. Bu durum hem resmi kurumlar dışındaki ilmi birikimin üniversiteye kanalize edilmesine yol açacak hem de iyi ve sağlam bir program yapıldığı takdirde farklı dini gruplarda yetişmiş kişilere ilahiyat formasyonun kazanılmasını sağlayacaktır. Bu da tam olarak uyum ve kaynaşma anlamındaki iltiâma vesile olacaktır.

SÖZÜN ÖZÜ İLTİÂMA YOL AÇACAK BİR İLİTAM PROGRAMI GEREKLİDİR. ANCAK BU KONUDAKİ HER İFRAT VE TEFRİT İLLET-İ TÂMME NEDEN OLACAKTIR.

Daha Fazla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir